25 Ocak '03
Sayı: 04 (94)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş karşıtı mücadelenin güncel sorunları ve görevlerimiz
  Kapalı kapılar ardında hazırlıklar ve pazarlıklar kesintisiz sürüyor!
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  TÜSİAD resmi politikayı açıkladı: Savaşa katılmamız gerek!
  Barışın güvencesi saraylar değil, sokaklardır!
  Ankara BES 1 No'lu Şube Başkanı Fikret Aslan'la savaş üzerine konuştuk...
  Dünya halkları savaşa ve saldırganlığa karşı ayakta!
  Savaşa karşı omuz omuza!
  Amerikancı medya savaş kışkırtıcılığına devam ediyor!
  AK Parti düzenin pislikleini aklamaya devam ediyor!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/5
  Özelleştirme emperyalizmin dünyayı köleleştirme planlarının bir parçasıdır
  Onurlu bir yaşam için mücadele saflarına!
  Tekstil-konfeksiyon işçilerinin durumu...
  Küçük-burjuva devrimciliği ve sınıf çalışması
  Emperyalist savaş ve emperyalist çıkarlar
  Sorular, sorular...
  İÜ'de bir dönemin ardından...
  İKE etkinliklerinden...
  M. Suphiler'in ruhuyla emperyalist savaşa karşı mücadele...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Amerikan ve Türk Genelkurmay başkanları savaş hazırlıklarının son ayrıntılarını görüştüler...

Kapalı kapılar ardında hazırlıklar ve
pazarlıklar kesintisiz sürüyor!

Çankaya Köşkü geçen hafta üst düzey devlet erkanının yeni bir savaş zirvesine sahne oldu. Acilen toplanan zirveye Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Harekat Daire Başkanı, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve bazı bakanlık müsteşarları katıldı. Zira ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers Türkiye’yi ziyaret edecekti. 50 yılı aşkın bir süreden beri Amerikan emperyalizmi ile devam eden stratejik ortaklık (uşaklık) gereği Washington’daki efendilerin isteklerinin nasıl karşılanacağı, komşu Irak halkının yıkımı için ne tür katkılar sağlanacağı üzerine ortak tutum belirlendi. Ya da Genelkurmay alınacak tutuma dair son talimatları verdi.

Bush’un savaş çetesinin önemli aktörlerinden Myers’in Ankara ziyareti başlamadan burjuva basında manşetlerde yerini almıştı. Bu da doğaldır, çünkü devletin en üst düzey kademeleri hummalı bir hazırlık içindeyken sermaye medyası da boş duramazdı.

Amerikan saldırganlığına sınırlı
destek verilecek aldatmacası

Zirve sonrası köşkten yapılan açıklamada, Türkiye’nin kararsız olduğu yönündeki açıklamaların gerçeği yansıtmadığı dile getirilerek, Türkiye’nin “stratejik ortak” ABD ile işbirliğini güçlendirme iradesine sahip olduğunun altı çizildi. Bu ortaklığın gereği olarak, önemli bölgesel ve uluslararası konularda Ankara-Washington arasında düzenli danışma görüşmelerinin yürütüldüğü açıklandı. Bu arada “olasılık planlaması” çerçevesinde Amerikan isteklerinin karşılandığı belirtildi. Kimi taleplerin yerine getirilmesi için ise, TBMM’nin karar alması, ancak böyle bir kararın çıkabilmesi için BM’nin Irak’a müdahaleye onay vermesi gerekmektedi. Türkiye’nin bu tutumunun ABD yönetimince anlayış ve takdirle karşılandığı da ayrıca vurglandı.

Emperyalist saldırı ve savaşa karşı yaygın olan tepkiyi hesaba katarak konuşan işbirlikçi iktidar temsilcileri, savaş istemediklerini, olası bir saldırıda ise desteklerinin BM onayına bağlı ve sınırlı olacağını sık sık yineliyorlar. Söylem böyle olmakla beraber, yapılan hazırlıklar asıl niyetlerin halktan saklandığını, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin farklı bir içeriğe sahip olduğunu gösteriyor. Örneğin NATO Genel Sekreteri George Robertson, “Türkiye, Irak ile komşu olarak herhangi bir sorunla karşılaştığında NATO’nun tam desteğini alacaktır” şeklinde bir açıklama yaptı. Milli Savunma Bakanlığı ise, Irak’ın elindeki Scud füzelerinin menzilinde bulunan 27 ilin valiliğine ‘savaşa hazırlıklı olun’ talimatı verdi. Valiliklere gönderilen yazıda hastane, köprü, iletişim araçları, enerji hatları, içme suyu, kanalizasyn tesisleri gibi noktalarda çalışan personelin isim isim belirlenmesi istenirken, bu personelin askere çağrılması durumunda, hizmetin aksamadan yürütülmesi için en az kaç kişiyle belirlenen tesislerin idare edilebileceği soruldu.” (Milliyet, 20 Ocak ‘03 )

Emperyalist savaşa katılmayacak bir ülkenin ne NATO tarafından korunmaya, ne de Irak’ın elinde bulunan füzelerin menzilinde olduğu söylenen illerde önlem almaya ihtiyacı vardır. Irak’ın bu haliyle komşularına, hele Türkiye’ye saldıracağı ya da bölge için bir tehlike olduğu yönündeki iddialara kimsenin inanmadığı göz önüne alındığında, bu hazırlıklara ancak ABD emperyalizmi safında savaşacak bir ülke ihtiyaç duyar. Bu da Amerikan saldırganlığına sınırlı destek verileceği iddiasının bir aldatmaca olduğunu gözler önüne seriyor. Kuşkusuz emekçiler ne sınırlı ne de sınırsız hiçbir desteği onaylamıyorlar. Irak halkının kıyımına destek vermek bir yana, bu haydutça saldırıya tamamen karşılar. Zaten ABD’nin Ankara’daki uşaklarının alınan kararları savunmaktan aciz duruma düşüren de emperyalist saldırganlık karşısıdaki bu tepkidir.

Myers: “Türkiye her zaman işbirliğine açık olmuştur”

Amerikan emperyalizmi adına konuşanlar, Türkiye’deki işbirlikçilerine göre çok daha rahat ve kendinden emin bir üslupla konuşabiliyorlar. ABD basın tekelleri de benzer bir tutumla haberler yayınlamakta, yorum ve köşe yazıları kaleme almaktadırlar. ABD’li General Myers’in Ankara’da basına yaptığı açıklamalar ile Türk yetkililer tarafından yapılan açıklamalar arasında bile farklar bulunmaktadır. Zira Türkiye’deki Amerikancı iktidar, sanki önemli bir görüşme olmamış, devletin zirvesi Çankaya Köşkü’nde acilen toplanmamış gibi, bilinen şeyleri tekrarlamakla yetindi. Buna karşın Amerikalı general, görüşmelerde ele alınan konuların bir kısmına da olsa değindi. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığı adına yapılan uyduruk açıklama böylece boşa düşmüş oldu.

ABD Genelkurmay Başkanı Myers, Türk yöneticiler tarafından ortaya atılan iddiaların tersine görüşmelerin farklı boyutlarda olduğunu şu sözlerle ifade etti: “Türkiye her zaman işbirliğine açık olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri ile bu işbirliğinin ayrıntıları görüşülmektedir.” Myers ayrıca, Türkiye ile ilişkilere büyük önem verdiklerinin ve herhangi bir işbirliği eksikliği bulunmadığının altını çizdi. Ayrıca görüşmelerde Türkiye, ABD ve bölgeyi ilgilendiren konular ile terörizmle mücadele konularını ele aldıklarını vurguladı. Yani görüşmeler tümüyle Irak’a yönelik saldırıya ilişkin. Oysa Türkiye Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan kısa açıklamada, görüşmelerde, Türk-Amerikan askeri ilişkileri, savunma sanayi projeleri ve bölgedeki gelişmeler hakkında fikir alışverişi yapıldıcurren;ı belirtilmekle yetinildi.

Görüşmeler her zamanki gibi kapalı kapılar ardında yapıldığı için, gerçek kapsamı kamuoyunun bilgisi dışında kaldı. Buna rağmen Amerikan saldırganları ile Ankara’daki uşakları arasında öze ilişkin ciddi bir görüş ayrılığının olmadığı anlaşılıyor. Türk işbirlikçilerinin hassasiyeti kitlelerdeki Amerikan saldırganlığı karşıtlığının yarattığı sıkıntıdan kaynaklanıyor. Bir ABD’li yetkili bunu şöyle ifade ediyor; “Türkiye’nin işbirliği yapacağına inanıyoruz. Ancak Türkiye’nin zorluklarını da anlıyoruz.” Görüldüğü gibi, Türk egemenlerini fazla zora sokmayacak bir formül arayışı sözkonusu. Ama sonucu ne olursa olsun, Irak’a Kuzey’den saldırmak için Türkiye topraklarının ABD üssü olarak kullanılacağı yeterince açık. Aranan formül, daha az tepki çekecek bir düzenlemeden ibarettir.

Amerikan basınına verilen resmi demeç

ABD’ye destek için BM’den onay, bunun bir ifadesi olarak uluslararası meşruluk gerektiği yönlü Ankara kaynaklı açıklamaların bir aldatmaca olduğu, böyle bir karar olsa da olmasa da saldırıya destek verileceği, sonunda resmi demeçlerle de itiraf edildi. Tabii ki bu demeçler Türk basınına değil, Amerikan basınına verildi. Hükümet adına konuşan Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, New York Times gazetesi ve ABD’nin resmi radyolarından NPR’ye verdiği demeçlerde söz konusu açıklamaları yaptı. Görüşmelerde müzakere yetkisinin askerlere verildiğini dile getiren Yakış, “Kuzey seçeneğini anlamsız hale getirmeyecek düzeyde bir işbirliği ne olabilir, onu iki ülkenin askeri makamları belirleyecek” diyerek, resmi tutumu açıklamış oldu. Yakış, ABD kamuoyuna mesaj verirken daha açık davranıyor: Türkiye, Amerika’ya, uzey’den Irak’a saldırmak için gerekli askeri yığınağı yapmasına izin verecek; ancak Türkiye’ye konuşlanacak gücün alt seviyede tutulması gerek. Yakış, biz size sınırlama getirmek istemeyiz, ama halkın tepkisinden dolayı buna mecburuz demek istiyor. Bu açıklama, iki ülke genelkurmay başkanı arasında nelerin görüşüldüğü hakkında bir fikir veriyor.

ABD askeri heyeti tarafından üs ve limanlarda yapılan keşiflerin sona erdiği, Türkiye’de konuşlanacak Amerikan işgalci güçlerin yola çıktığı haberleri aynı gün basında yer aldı. Aralarında Irak’a karşı Kuzey cephesini açacak askerlerin de bulunduğu 37 bin Amerikan askerinin bölgeye gönderilme kararı ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld tarafından açıklandı. Bir kısmı Türkiye topraklarında konuşlanacak olan bu tümen, Amerikan ordusunun en gelişmiş teknik donanıma sahip ve hızlı birliklerinden biri olarak tanımlanıyor. Tanklar, zırhlı araçlar ve taarruz helikopterleri ile donatılmış bu tümenle birlikte Körfez bölgesinde bulunan işgalci Amerikan askerlerinin sayısı 180 bine ulaşacak.

Savaş ancak güçlü bir örgütlü direnişle engellenebilir

Dünya çapında emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı yükselen kitlesel tepkiye karşın ABD emperyalizmi Irak’a saldırmakta kararlı. Bazı haber ajansları saldırının Şubat ayının ikinci haftasında başlayacağını iddia ediyorlar. Türkiye’deki yaygın savaş karşıtı muhalefete rağmen Amerikan uşağı egemenlerin, emperyalist savaşa destek vermekten, ülke topraklarını bir Amerikan üssü haline getirmekten başka bir seçenekleri yok. Bölge ülkeleri dışişleri bakanlarıyla yapılacak toplantının savaşsız bir çözüm üretebileceği yönünde iddiaların hiçbir değeri bulunmuyor. Savaş hazırlıkları hızla tamamlanıyor.

Emperyalist savaş karşıtı muhalefet egemenler üzerinde ciddi bir basınç oluşturuyor. Atılacak adımlar bu tepkiyi hesaba katmak zorunda kalıyor, ki savaş karşıtlığı henüz kitlesel eylemlerle kendini ifade etmediği halde bu böyle. Ancak, var olan sınırlar içinde kaldığı sürece, emperyalizme göbekten bağımlı işbirlikçi sermaye iktidarının Irak halkını hedef alan saldırıya destek vermesi engellenemez. Bunu engellemek ancak işçi sınıfı ve emekçilerin güçlü bir örgütlü karşı direnişi örülebildiği koşullarda mümkündür.