6 Aralık'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genel "terör" edebiyatı ve temel ayrım noktaları
  Hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Semiren burjuvazi, tüketilen insanlık!
  Terör örgütleri ve terör devletleri!
  İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
  Esenyurt İKE'ye keyfi jandarma baskını
  Kamuda tasfiye saldırısı ve KESK
  Genel kurulların aynasında sendikal hareket
  Direniş emperyalist zorbaları Irak'tan söküp atacaktır!
  İşgal güçlerine moral operasyonu!
  Sınıftan...
  Sermayenin saldırılarına karşı Almanya'da gençliğin mücadelesi büyüyor!
  KADEK'in feshi ve KONGRA-GEL oluşumu...
  Gürcistan: Kitle tepkisi düzenin potasına akıtıldı
  Emperyalist-siyonist zorbalar barışın önünde engeldir!
  AB: Militarizme bir adım daha
  Avrupa'da üniversiteli gençlik sokaklara iniyor!
  Bültenlerden...
  Partimiz 25. kuruluş yıldönümünde de yaşıyor, yaşayacak!..
  Kadın: Kapitalizmde köle!
  Cemal Keser'in anısına...
  Kısa polis tarihi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Bir oyun: “Klakson, borazan ve bırtlar”

Dario Fo’yu Füsun Demirel’in çevirdiği “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyunundan tanıyoruz. Birkaç kez yasaklandıktan sonra beraat ederek oynanan bir oyundu bu. Kamuoyunun gündemine de bu vesileyle girmişti.

Dario Fo’nun bir başka oyunu ise, yine Füsun Demirel’in çevirdiği “Klakson, borazan ve bırtlar”. Bakırköy Belediye Tiyatrosu tarafından Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyun, Dario Fo’nun diğer oyunu gibi sermaye devletinin hışmına uğramadığından kamuoyunun gündemine çok fazla girmedi. Oysa “Klakson, borazan ve bırtlar” siyasal içeriği olan, izlenmeye değer bir oyun.

Oyun, Fiat fabrikasının patronu, oyundaki ismiyle Anyelli’nin bir grup eylemci tarafından kaçırılması sırasında gerçekleşen bir trafik kazası çerçevesinde şekilleniyor. Kazayı yoldan geçerken gören, kaza yapan arabadan Anyelli’yi çıkarıp hastaneye götüren, Fiat fabrikasında çalışan sendikalı bir işçi, Antonio’dur. Antonio, tüm kimlik belgelerinin bulunduğu ceketini Anyelli’nin üzerinde unutarak hastaneden kaçar.

Üzerinde işçisinin kimliği çıkan, yüzü parçalanan Anyelli’ye estetik ameliyatla Antonio’nun yüzü verilir. Anyelli’nin yüzü değişir ama özüne işleyen sınıfsal kimliği değişmez. Hafızasını kısmi olarak yitirdiği anda, birçok sözcüğü söyleyemezken bile “yatırım”, “kâr”, “tüketim” gibi sermayedarları ilgilendiren sözcükleri hızlı ve doğru bir şekilde söyler.

Anyelli’yi Antoni sanan polis, yaralı ve bilinci yerinde olmayan “işçi”ye terörist muamelesi yapar. Bundan sonrası zanlıya “suçunu” kabul ettirme çabalarıdır! İşkenceyi esprili bir şekilde anlatması hoş olmasa da, işkence ve sermaye devletinin kirli işleyişi belli bir gerçeklikle anlatılıyor. İşkence sonucu Antoni yüzlü Anyelli, Anyelli’yi kaçırdığını itiraf ediyor! Anyelli olarak devlet erkanı ve devlet güçleriyle birlikte yaptığı yolsuzlukları ve soysuzlukları da anlatacaktır ki, polis ve savcı tarafından susturulur. Adeta Susurluk sonrası Türkiye!

Anyelli, hafızası yerine geldikten sonra, Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılan ve öldürülen İtalya Başbakanı Aldo Moro’nun İçişleri ve Adalet Bakanlığı’na yazdığı mektupları aynen kopya ederek gönderir. Başbakan için pek fazla bir şey yapmayan devlet, Fiat patronu için bütün güçlerini devreye sokar. Böylece devletin gerçekte kime ait olduğunun altı çizilir.

Oyunun sonunda gerçek Antonio tutuklanır. Ama Anyelli çeşitli dalaverelerle Antonio’yu kurtarır ve işkenceci polisi görevden aldırır. Burada, “iyi” patron Anyelli’nin icraatları, sermayenin gücünü ve kendi hukukunu tanımazlığını gösterir.

“Klakson, borazan ve bırtlar” komedi yoğunluğu içinde, kapitalizm gerçekliğini ince bir şekilde vermiş. Bu nedenle izlenmeye değecek bir oyun.

Sefaköy İKE çalışanları



Düzenin pisliklerini devrim temizler!

Son dönemde medyada yer alan iki tezat olay dikkat çekiyor. Bunlardan biri Başbakan’ın “rahat ve huzurlu oluşu”, diğeri ise Adalet Bakanı’nın rahatsız ve huzursuz oluşu. Başbakan’ın neden rahat ve huzurlu olduğunu az-çok biliyoruz. Bir uşak olarak efendilerinden aldığı bütün emirleri can-ı gönülden yerine getirdiği içindir.

Son dönemde meydana gelen bombalı saldırılar Başbakan’ı daha da rahatlatmış olmalı. Bu türden olaylar Türkiye’yi emperyalistlere daha da yakınlaştıracaktır.

Gelelim Adalet Bakanı’nın neden huzursuz olduğuna. Bakanın kendi ifadesi şöyle: “Havaalanında batık bankalardan birinin patronunu VİP salonunda gördüm. Nasıl oluyor? Giyiminde, kuşamında hiçbir değişiklik yok. Ayakkabısı için benim evrak memurumu bir ay çalıştırıyoruz. Parfümeri dükkanı gibi kokuyor. İstanbul başsavcısı, Ankara başsavcısı o salona giremez, mevzuat gereği. Bunun batırdığı bankaları siz ödüyorsunuz, hepimiz ödüyoruz. Nasıl oldu, nereden oldu diye baktım. Devletten madalya almış. Devlet madalyası almaktan kolay bir şey yok. 50 trilyonu çalarsınız, 1 trilyonu ile okul yaptırırsınız. Biz de ‘iyi ki çaldın’ diye madalya takarız.”

Pes doğrusu! Bakan çok güzel özetlemiş soygun ve vurgun düzenini. İyi ama bu yasaları çıkaran siz değil misiniz? Hizmet ettiğiniz sınıfın tüm üyelerinin böyle şatafatlı bir yaşantısı yok mu sanki? Siz o sınıf için yok musunuz? Uşağı olduğunuz sömürücü sınıfa karşı böyle gaflar yapmayın! Bu ülke topraklarında senelerdir katliamların, darbelerin, sistematik işkencelerin, açlık ve sefaletin kaynağı efendileriniz başınızı ağrıtabilir sonra.

Başbakanın rahat ve huzurunu bozacak, Adalet Bakanı’nın başını ağrıtacak olan da işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesidir. Bir sınıf olarak burjuvazinin tüm pisliklerini ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci iktidarı temizler, sosyalizm temizler!

Tek yol devrim, kurtuluş sosyalizm!

Bir okur/Sultanbeyli



Bursa belediye başkanının icraatları

Bursaray ve şehiriçi ulaşım araçlarının özelleştirilmesinin ardından emekçiler toplu taşım araçlarından yararlanamıyorlar. İşçilerden yapılan kesintilerle tamamlanabilen toplu taşıma araçlarından işçilerin ve belediye personelinin yararlanamaması büyük çelişki. Yakında uygulanmaya başlanacak olan toplu taşım kartından da belediye çalışanlarının ücretsiz yararlanamayacağı söyleniyor.

Seçimleri kaybetmesi halinde geride elle tutulacak ne bırakacağı tartışma konusu olan belediye başkanı Bilenser’in bu soruya tatmin edici bir cevap veremeyeceği açık. Örneğin çocuklara toz toprak içinde 15 gün geçirten gençlik kampı mı, yoksa belediye çalışanlarından kesilen paralarla masrafı karşılanan garajdaki aşevi rezaleti mi? Sosyal demokrat olduğunu iddia eden belediye yönetimi, hem işçilerin geriye dönük alacaklarının üzerine yatıyor, hem de aşevinde garibanlara ulaşmayan yardımla hali yerinde kesime her akşam müzik eşliğinde ziyafet veriyor.

Bursaray’ın borçları ise daha sonraki yönetimlere devredilecek. Böylece yüksek faizli borçların faturası yine vatandaşlara çıkartılacak.

Çalışanlar ve vatandaşlar, özellikle yerel medya patronlarıyla kurduğu yakın ilişkileri kullanarak, beş yıl boyunca asıl mesleği olan reklamcılığı belediye başkanlığı makamında başarıyla icra eden Bilenser’e hem 250 bin liralık park girişi ücretini ödeyecek, hem de mesleğine dönüş vizesini verecekler.

Bursa’dan bir okur



Afişlerimizle her yeri süsledik!

Sefaköy’den BDSP çalışanları olarak Irak’ın işgali ve emperyalist savaşla ilgili son afişlerimiz ile Ekim Gençliği’nin kampanyası çerçevesinde çıkarmış olduğu afişleri E-5 güzergahı boyunca kullandık. Topkapı’dan başlayan çalışmamız Cevizlibağ’dan sanayii bölgesinin içlerine kadar devam etti. E-5 üzerinden Zeytinburnu ve İncirli’ye de afişlerimizi yaptık. Toplam 500 BDSP ve 200 Ekim Gençliği afişi yaptıktan sonra çalışmamızı tamamladık. Çalışmalarımız artan bir tempoyla devam edecek.

Sefaköy BDSP çalışanları