6 Aralık'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genel "terör" edebiyatı ve temel ayrım noktaları
  Hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Semiren burjuvazi, tüketilen insanlık!
  Terör örgütleri ve terör devletleri!
  İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
  Esenyurt İKE'ye keyfi jandarma baskını
  Kamuda tasfiye saldırısı ve KESK
  Genel kurulların aynasında sendikal hareket
  Direniş emperyalist zorbaları Irak'tan söküp atacaktır!
  İşgal güçlerine moral operasyonu!
  Sınıftan...
  Sermayenin saldırılarına karşı Almanya'da gençliğin mücadelesi büyüyor!
  KADEK'in feshi ve KONGRA-GEL oluşumu...
  Gürcistan: Kitle tepkisi düzenin potasına akıtıldı
  Emperyalist-siyonist zorbalar barışın önünde engeldir!
  AB: Militarizme bir adım daha
  Avrupa'da üniversiteli gençlik sokaklara iniyor!
  Bültenlerden...
  Partimiz 25. kuruluş yıldönümünde de yaşıyor, yaşayacak!..
  Kadın: Kapitalizmde köle!
  Cemal Keser'in anısına...
  Kısa polis tarihi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kadın: Kapitalizmde köle!

Diyarbakırlı Kadriye Demirel’in “töre gereği” katledilmesi, boyalı basında töre cinayeti olarak fazlasıyla yer buldu. Bir akrabasının oğlunun tecavüzüne uğrayan Kadriye, abisi tarafından katledildiğinde 16 yaşında ve 6 aylık hamileydi. Kadriye’ye tecavüz eden kişi hala dışarda, gözaltına alınıp bırakılmış! Ve kuvvetle muhtemel aile meclisi tarafından da affedilmiştir.

Aynı aile meclisi Kadriye’yi recm ile (taşlayarak öldürme) cezalandırmış ve infaz görevini abisi Ahmet Demirel’e vermiş. Abisi tecavüze uğrayan kardeşinin kafasını taşla ezdikten sonra satırla doğramaya çalışmış. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Kadriye 4 gün yaşam mücadelesi vermiş ve yenik düşmüş.

Mardinkapı Mezarlığı’na gömülen Kadriye’nin cenazesini yaklaşık 500 kadın kaldırmış. Ailesinden cenazeye sadece annesi katılmış. Demek oluyor ki, ailesi ve yöre erkekleri açısından Kadriye, cenazesine dahi katılınmayacak biri.

Bu tablo gösteriyor ki, tecavüz eden değil tecavüze uğrayan suçludur. Bu durumu törenin geriliğini lanetleyerek kınamak, kolaycılık olduğu gibi asıl sorunu görmezden gelmek olur. Böylece bu ve benzeri cinayetlerin asıl sorumlusu kapitalist sömürü sistemi gözlerden saklanır.

AKP Adana milletvekili Zeynep Tekin olay üzerine şöyle diyor: “Tecavüz eden delikanlı haklı olmasa bile, karşısında onu o yola sevkeden bir dişi var”. Hükümet partisinin bir kadın milletvekili bunu söylüyor. Bu bir gaf değil, sistemin bakışaçısıdır. Aynı bakışa sahip Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı TCK tasarısında tecavüze ilişkin bir madde oldukça çarpıcı; tecavüze uğrayan kadının kendisiyle evlenmesi durumunda, tecavüzcü ceza almayacak. Böylece tecavüze uğrayan kadın ömür boyu cezalandırılacak.

Yaşananlar bu sistemde kadının yerini gözler önüne seriyor. Kadın, sömürüye dayalı bütün sistemlerde cinsel bir nesnedir. Kapitalizmde artı ucuz işgücü, ücretli köledir. Boyalı basının kimi köşeyazarları, töre kolay kolay değişmez, diyorlar. Oysa kapitalist sistem kendi çıkarlarına ters düşen bütün töreleri fazla zorlanmadan değiştirmiştir. Örneğin törelere göre kadın çalışmaz. Ama şehre göç eden biri kızını da, eşini de çalıştırmak zorunda kalır. Ekonomik dayatmalar kolayca bu töreyi rafa kaldırır. Çünkü kapitaliste ucuz köle lazımdır. Öte yandan, töre ve geleneklerin yaşaması, kadının erkeğe bağımlılığının sürmesi kapitalistlerin çıkarınadır. Bu bağımlılık sayesinde kadın sömürüye boyun eğer, rahatlıkla ucuz işgücü olarak kullanılabilir.

Emperyalist ülkelerde böylesi töre cinayetleri yaşanmıyor. Ama emekçi kadın bu ülkelerde de ucuz ücretli köle ve cinsel metadır. Tecavüze uğrayan kadın öldürülmüyor, ama tecavüz yaygın yaşanan bir gerçeklik durumunda.

Kadının çok yönlü kölelik zincirlerini kırıp onu özgürleştirecek biricik sistem sosyalizmdir. Emekçi kadın sosyalist toplum uğruna mücadele özgürlüğün yolunu açacaktır.

Sefaköy İşçi Kültür Evi çalışanları



Öğretmen katili çocuklar
ve “şerefli mafyacılar”!

1 Kasım tarihli günlük gazetelerin hepsinde İzmir’de yaşanan bir “cinayet” olayı yer alıyordu. 8 kişilik “çocuk çetesi” emekli bir öğretmeni döverek ve beş yerinden bıçaklayarak öldürmüşlerdi. Aynı tarihli gazetelerde Eskişehir Emniyet Müdürü Mehmet Alptekin’in bir okulda öğrencilere verdiği bir konferansta söyledikleri de haber olarak yer alıyordu. İlk sözünü ettiğimiz haberin manşeti, “Çocuklardan kurulu çete emekli öğretmeni öldürdü” idi. Tüm gazeteler aşağı yukarı benzer başlıklar kullanmışlardı. Hürriyet’in bu olayla ilgili haberinin hemen yanında ise Eskişehir Emniyet Müdürü’ne ait haber “mafya şerefli iştir!” başlığıyla yer alıyordu. Diğerlerinde “mafya şereflidir”, “mafya şerefli bir iştir” türünden başlıkar kullanılmıştı. Bu iki olay belki de birbirinden farklı görünüyor, ama hiç de öyle değil.

Emniyet müdürü “çeteci çocuklar”la aynı yaştaki ilköğretim çocuklarına verdiği bir konferansta “mafya şerefli bir iştir” diyor. Ama bundan önce başka şeyler de söylüyor. Konferansın konusu “terör”! Emniyet müdürü, “Ben 20 yıl terörle mücadelede müdürlük yaptım. Toplumumuzda bir laf vardır. ‘Bu düzen değişmelidir’ diye. Siz de duymuşsunuzdur ya da duyacaksınız. Bu lafın anlamı ‘siz yeteri kadar bu halkı d...z bırakın biraz da biz d...m’ demektir” diye “veciz” ifadelerle çocuklara terörün ne olduğunu anlatıyor. Bu arada teröristlerin kullandığı “tüm ideolojik sloganların hak, adalet, eşit paylaşım”la başladığını söylemeyi de ihmal etmiyor. Emniyet müdürü, “Toplumda sürekli bir yöneten kesimin olduğunu” belirtip, ¸ocuklara “Birey olacağız, yönetmek için oynayacağız” diye nasihat verdikten sonra, kendisini gündeme taşıyacak sözleri sarfediyor; “Mafya filan deniliyor ve yazılıyor. Mafya şerefli bir iştir. O kadar basit değildir.”

Önce şunu ifade etmekte yarar var. Bu insanı ürperten iğrenç laflar Emniyet Müdürü’nün kişisel görüşünü değil, derin devletin derin politikasını yansıtmaktadır. Bunu anlamak için Susurluk’ta ortaya çıkan çeteleşmiş devlet gerçeğine bakmak yeterlidir. Zamanın başbakanı Çiller Susurluk’ta devletle ilişkileri yollara saçılan eli kanlı katiller için “Bu ülke için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyordu. Onun akıl hocası Demirel ise 1980’den önce “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” demişti.

Bütün bunlar şu anlama geliyor. Çatlı, Çakıcı ya da Yeşil gibi bir katil olabilirsin. Anlı şanlı bir mafya babası olabilirsin. Katliam yap, şantaj yap, fidye al, vur-kır, öldür hiç önemli değil, bunlar ayrıntı. Eğer “devlet için kurşun atan”lardansan senden şereflisi yok. İşte çocuklarımıza verilen “şerefli” adam örnekleri bunlar. Örneği veren de devletin “şerefli” bir adamı. Tıpkı Susurluk’ta ölen polis şefi Hüseyin Kocadağ gibi.

Amaç elbette ki çocukları şimdiden uyuşturup, özendirmek değil midir? Eh ne de olsa mafya, devlet, siyaset içiçe çalışıyor. Ve hatta devletin pis işlerinde kullanılıyor. Emniyet müdürünün sözleri tüm egemen sınıfın politikası ve zihniyeti değil midir? Bireyci olun, kendinizi kurtarın, devletle uğraşmayın, mafya olun vb... Daha da açığı, toplumda hep yönetenlerin olduğunu söylemesi değil midir?

Ama bu iki olayı karşılaştırmak gerekir. Mutlaka yapın bunu. Bir tarafta “çete çocukları”. Bir tarafta polis şefinin ağzından “mafya şerefli bir iştir” propagandası. İşte gençlerimizi bekleyen gelecek böylece ifade edilmiş oluyor. Onurlu olmayın, duyarsız olun, toplum için uğraşmayın, illa da mafya olun. Ve sonuç: Sonuç ilköğretim öğrencisi olan katil çocuklar ve cinayetler. Zaten mafya devletinden de başka bir şey beklenemez tabii ki. Gençliğin niye bataklığa çekildiğini daha iyi anlamış olmalısınız. Niye yapıyorlar, nasıl yapıyorlar, herşey ortada.

Bugün için sözde nasihat ettiği o çocuklardan belki de ileride “şerefli bir mafyacı” da çıkar, kimbilir. Ama şu kesin; bu çocuklar yarın çalınan eğitim haklarına sahip çıkmaya kalktıklarında, mafya özentisi polis müdürünün gerçek yüzüyle de tanışacaklar, gerçek terörün ne olduğunu da öğrenecekler.

Biz gençliğimize güveniyoruz. O batağa düşmemeleri için uğraşıyoruz. Herşeye inat Denizler, İbolar, Mahirler, Habipler, Ümitler çıkacak bu gençliğin içinden ve o zaman onların mafya devleti daha çok batağa gömülecek.