6 Aralık'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genel "terör" edebiyatı ve temel ayrım noktaları
  Hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Semiren burjuvazi, tüketilen insanlık!
  Terör örgütleri ve terör devletleri!
  İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
  Esenyurt İKE'ye keyfi jandarma baskını
  Kamuda tasfiye saldırısı ve KESK
  Genel kurulların aynasında sendikal hareket
  Direniş emperyalist zorbaları Irak'tan söküp atacaktır!
  İşgal güçlerine moral operasyonu!
  Sınıftan...
  Sermayenin saldırılarına karşı Almanya'da gençliğin mücadelesi büyüyor!
  KADEK'in feshi ve KONGRA-GEL oluşumu...
  Gürcistan: Kitle tepkisi düzenin potasına akıtıldı
  Emperyalist-siyonist zorbalar barışın önünde engeldir!
  AB: Militarizme bir adım daha
  Avrupa'da üniversiteli gençlik sokaklara iniyor!
  Bültenlerden...
  Partimiz 25. kuruluş yıldönümünde de yaşıyor, yaşayacak!..
  Kadın: Kapitalizmde köle!
  Cemal Keser'in anısına...
  Kısa polis tarihi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
AB: Militarizme bir adım daha

Geçen hafta Napoli’de gerçekleştirilen AB dışişleri bakanlığı toplantısının en önemli kararı, ortak savunma startejisine ilişkin karar oldu. Bu karar, bu hafta içinde Brüksel’de gerçekleştirilecek olan savaş bakanları toplantısında ayrıntılarıyla ele alınıp kesinleştirilecek.

Napoli’de alınan karar, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin ortak önerisi çerçevesinde, NATO’dan bağımsız olarak AB’nin askeri savunma kapasitesinin güçlendirilmesi üzerinedir. Hazırlanan AB Anayasası Taslağı’nda da bir askeri savuma birliği oluşturulması öngürülmekte. Bu savunma birliği çerçevesinde AB devletleri silahlanma ve askeri politiklarını koordine edecekler. Ayrıca, NATO’nun şimdiki yapısından bağımsız olarak, AB’nin kendi askeri müdahaleleri için bir plan merkezi ile NATO düzeyinde sürekli temsil edilen bir AB askeri kumanda karar mekanizmasının oluşturulması da, alınan kararlar arasında.

Bu kararların hemen ardından, Pantagon şefi Rumsfeld, bunların NATO’yu zayıflatacağını ileri sürdü ve karara önayak olan ülkelere saldırmaktan çekinmedi. “Ben NATO ile rekabet edecek bir başka şeyin oluşmasına bir neden olduğunu sanmıyorum” dedi.

Almanya savaş bakanı Peter Struck ve Dışişleri Bakanı Fischer, Rumsfeld’i yatıştırıcı açıklamalar yapmaya çalıştılar. Alınan “bağımsız askeri kurumlar” kararının NATO’yu tamamlayıcı nitelikte olduğunun altını çizdiler. Gelinen yerde emperyalist güçler arasındaki ilişki ve dengelerinin yeniden şekillenmesinin kaçınılmaz olduğu, bunun askeri ve politik kurumların yapısı üzerinden bütün çıplaklığıyla yansıdığı görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasının soğuk savaş ortamında oluşmuş kurumların birçok bakımdan anlamını ve geçmiş dönem işlevini yitirdiği biliniyor.

Saldırgan ABD emperyalizmine karşı “barışçıl” AB emperyalizmi hayalleri yıkılmaktadır. Adım adım yükselen bir militarist AB’nin, dünya barışı için önemli bir tehlike oluşturduğu günden güne daha da açıklık kazanmaktadır. ABD yayılmacılığı ve hegamonyacılığı ile özdeşleşmiş olan NATO’nun tartışmalı hale gelmesi, emperyalist güçler dengesinin değişimiyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Bu hafta içinde Brüksel’de toplanacak olan NATO temsilcileri bu gerçeği değiştiremeyecektir. NATO, militarist bir kurum olarak uzun dönemden bu yana bir kriz içindeydi ve dışa da yansımaktaydı. Daha geçen yılın Kasım’ında Prag’da yapılan NATO zirvesinde, “kurumun bir dönüşüm sürecine” girdiği resmi bir dille açıklanmıştı.

Bu dönüşüme gerekçe olarak “kriz engelleme gücü” ve yeni üyelerin alınması gösterildi. Tam da bu açıklamaların yapıldığı dönemde, bazı üyelerin ABD’nin Irak saldırısına askeri destekten yana olmadıkları gizlenmek isteniyordu. Ayrıca Bush’un “caydırıcı savaş strateji”sinin ittifakın savunma konseptine alınması çabası da boşa çıkmıştı. Yani ABD’nin arzuladığı “dönüşüm süreci” pek de iç açıcı görünmüyordu. Daha da önemlisi, önemli Avrupalı müttefiklerin ABD’yi Ortadoğu savaş planında yalnız bırakmasıydı. Türkiye’ye muhtemel bir “Irak saldırısı”na karşı lojistik destek kararı dahi zor bir süreç sonunda alınabildi.

ABD emperyalizminin NATO’nun askeri potansiyelini geçmişte olduğu gibi kendi amaçları için kullanması artık kolay değil. Emperyalist AB içinse, “bağımsız bir askeri strateji”nin adım adım oluşturulması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. AB uzun yıllardır bağımsız askeri bir müdahale gücünün oluşumu yönünde önemli çaba içindeydi ve Pentagon tarafından kaygıyla ve tepkiyle izleniyordu. Oluşturulan bu 60 bin kişilik güç, “kriz bölgelerine” müdahale etme kapasitesine sahip olacak.

AB sözcülerinin sakinleştirici açıklamalarına rağmen, yeni askeri oluşumun NATO’yu, daha doğrusu ABD’nin askeri hegemonyasını zayıflatacağı ise kesin. Nitekim AB, askeri güçlerin planlaması, komuta kurumlarını oluşturması ve “görev bölümü” işini tamamlamış bulunmaktadır. NATO’ya benzer bir askeri aygıt haline gelme süreci hızla ilerliyor. ABD’nin baskı ve sert açıklamalarına rağmen Almanya ve Fransa, Birliğin kendi askeri aygıtını oluşturma işini tüm hızıyla sürdürdüler.

NATO, ABD açısından müttefiklerini kendi askeri stratejisi doğrultusunda kullanmak bakmından hayati bir öneme sahip olmuştur. Büyümekte olan AB emperyalizminin kendi militarizmini yaratması ise ne iyi niyetle, ne de ABD’ye öfkeli tepkilerle engellenebilir. Avrupa militarizmi yeni bir savaş potansiyeli taşıdığını önümüzdeki dönemde bütün çıplaklığıyla ortaya koyacaktır. Emperyalizmin militarist karakteri hiçbir zaman değişmeyecektir. Bu “Avrupai” olsa da.



Arjantin: “Toprak ekenindir!”

Arjantin’in kuzey bölgesi Misiones bugünlerde yoğun olaylara sahne oluyor.

Tam 15 yıl önce 6 bin yoksul köylü ailesi, ipotek altındaki küçük ölçekli topraklarını bankalara kaptırdıktan sonra tek ağacı bulunmayan boş bir araziye yerleşirler. 150 bin hektar üzerinde olan bu saha daha önce özel ağaçların yeşerdiği balta girmemiş bir ormanlık alandır. Kanada tekeli Pathfinder ve Şili-Arjantin tekeli Alto Panane bu ormanlık alanı talan ettikten sonra terkederler. Esas gelişme bundan sonra yaşanır. Açlıkla yüzyüze olan bu 6 bin aile, vahşi tekellerin doğayı kârları için tahrip etmesine karşın bu kıraç toprağı yeniden yeşertirler. Her aile 25 hektar alan üzerinde kendisine geçim kaynağı sağlar. Bu emekçilerin elinde toprak adeta yeniden doğar. Başta tütün, buğday olmak üzere değişik bitkiler yeşerip boy verir.

15 yıl aradan sonra bu vahşi tekeller toprakların kendilerine ait olduğu iddiasıyla köylüleri yerinden söküp atmak istiyor. “Toprak ekenindir. Bu toprakları biz üretken duruma getirdik!” diyor, köylü örgütünün sözcüsü Ruben Cunla. Tekellerin bu geriye dönüş istemleri yeni hükümet tarafından da teşvik ediliyor.

Arjantin’de son iki yıldır, Brezilya’daki topraksız köylü hareketine benzer, ekilmeyen topraklara el koyma, işgal etme türünden yaygın bir sosyal hareketlilik yaşanıyor. Büyük toprak sahipleri “kötü örnek” olmaları nedeniyle, bu duruma bir an önce son vermek istiyor. Zira “Toprak eknindir!” sloganı pratikte topraksız köylülerin sosyal davranışına dönüşüyor. Bölge genelinde yaygınlık kazanan bu köylü hareketi, örgütlenme ve dayanışma pratikleri egemen sınıfları korkutuyor.

Arjantin’de tekellerle köylüleri karşı karşıya getiren bu durum yeni bir sosyal çatışmanın habercisi. Şimdiden değişik toplumsal kesimler tarafından bölgeyle dayanışma gösterileri yapılıyor. Tekellerin mülk sahipliği iddialarının bu kararlılık karşısında dayanması pek kolay görünmüyor.



Bolivya: Kaçan oligarkların toprakları
işgal ediliyor

Bolivya’nın topraksız köylüleri yaygın bir şekilde büyük toprak sahiplerinin arazilerini işgal ediyorlar. Bir aydan bu yana kitlesel bir boyut kazanan bu eylemler yeni yönetimi korkutuyor. Zira toprak işgalleri bir köylü örgütlenmesiyle paralel gelişiyor.

ABD’ye kaçmaktan başka çare bulamayan devlet başkanı Sanchez de Lozada ve onun Savunma Bakanı Carlos Sonches Barzain’nin topraklarını yoksul köylüler zorla işgal etti. Son işgal eylemleri sırasında kolluk güçleriyle çıkan çatışmalarda bir kişi yaşamını yitirdi, yirmiden fazla köylü yaralandı.

17 Ekim günü kaçan devlet başkanının arazileri ikinci gün köylüler tarafından işgal edildi. Collara bölgesinde birçok köylü grubu kaçan devlet başkanının arazilerine el koydu. “Bunlar hırsız ve kan emici. Bizim olan topraklara geri dönüyoruz” diyor bir köylü temsilcisi. Topraksız köylülerin kararlılığı karşısında geri adım atmak zorunda kalan yeni yönetim, “mülkiyeti koruma”, “anarşiyi engelleme” adına köylü temsilcileriyle görüşmelere başlayarak, eylemlerin hızını kesmeyi amaçlıyor. Oyalama taktikleriyle sürecin önüne geçilmeye çalışılsa da, yoksul köylüler işgallere hız veriyorlar. Kasım ayı içinde Mallasilla ve Sorata bölgelerinde de yoğun toprak işgalleri gerçekleştirildi. Son işgal eylemleri topraksız köylü sendikaları tarafından planlanarak yapıldı. Eylemlerin kentler de yansıması hükümeti zor duruma düşürüyor.

Bu koşullarda özellikle “toprak reformu” vaadleri ile bazı reformcu kesimler ikna edilmeye çalışılıyor. Eylemlerin “kontrolden çıkmaması” gerçekçesiyle hükümet bazı muhalefet kesimleriyle görüşmelere başlamış bulunuyor. Ancak bu önlemlerin sonuç vermesi pek kolay gözükmüyor. Yoksul köylülerin temel talebi toprak ve bunu eylemlerinin gücüyle söküp alıyorlar.