6 Aralık'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Genel "terör" edebiyatı ve temel ayrım noktaları
  Hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Semiren burjuvazi, tüketilen insanlık!
  Terör örgütleri ve terör devletleri!
  İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
  Esenyurt İKE'ye keyfi jandarma baskını
  Kamuda tasfiye saldırısı ve KESK
  Genel kurulların aynasında sendikal hareket
  Direniş emperyalist zorbaları Irak'tan söküp atacaktır!
  İşgal güçlerine moral operasyonu!
  Sınıftan...
  Sermayenin saldırılarına karşı Almanya'da gençliğin mücadelesi büyüyor!
  KADEK'in feshi ve KONGRA-GEL oluşumu...
  Gürcistan: Kitle tepkisi düzenin potasına akıtıldı
  Emperyalist-siyonist zorbalar barışın önünde engeldir!
  AB: Militarizme bir adım daha
  Avrupa'da üniversiteli gençlik sokaklara iniyor!
  Bültenlerden...
  Partimiz 25. kuruluş yıldönümünde de yaşıyor, yaşayacak!..
  Kadın: Kapitalizmde köle!
  Cemal Keser'in anısına...
  Kısa polis tarihi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Avrupa’da üniversiteli gençlik sokaklara iniyor!

Haftalar önce başlayan Avrupalı üniversite öğrencilerinin eylemleri radikalleşerek yayılıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesine ve diğer sosyal saldırılara tepki olarak gelişen eylemlere onbinlerce öğrenci katıldı. Avrupa Üniversite Öğrencileri Derneği’nin (ESIB) öncülüğünde Fransa’da başlayan eylemler kısa zamanda Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayıldı. Fransa’da 17 üniversitede başlayan ders boykotları, Almanya’da mitingler ve işgallerle karşılığını buldu.

Almanya’da Hamburg, Frankfurt, Niedersachsen, Berlin, Bayern, Sachsen-Anhalt ve Hessen eyaletlerinde CDU büroları, PDS’in merkez bürosu işgal edildi, ders boykotları ve sokak gösterileri gerçekleştirildi. Eylemlerde sadece eğitimin özelleştirilmesine karşı çıkılmıyor. Taşınan pankartlar, atılan sloganlar, dağıtılan bildiriler, sadece eğitim alanında Bologna Anlaşması’nın gereklerinin yerine getirilmesiyle sınırlı değil. Bugünün Avrupa’sında güncelleşen sosyal hak gasplarını da gündemine alan bir hareketliliktir söz konusu olan. Bologna Anlaşması’yla bütün Avrupa ülkeleri eğitimi parasız ve herkese eşit ölçüde dağıtmak gibi bir yükümlülüğün altına imza koymuşlardır. Fakat onların neyin altına imza koydukları hiç önemli değildir. Onlar için önemli olan sermayenin çıkarlarıdır. Eğiim gibi kârlı bir alanı bir an önce özelleştirip sermayenin hizmetine sunmak onların en büyük hedefidir. Ayrıca eğitim alanında yaşanan saldırılar yeni de değildir. Bütçeden eğitime ayrılan pay her geçen yıl kısıtlanmaktadır. kütüphanelerde büyük bir kaynak sıkıntısı yaşandığı ve üniversitelerin harabe görünümünde olduğu herkesçe bilinmektedir. Eğitime bütçedn pay ayırmamayı kaynak sıkıntısıyla açıklayanlar, dünya çapında 17 ülkeye asker gönderirken böyle bir sıkıntıyı yaşamamaktadırlar.

Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olarak bilinen Almanya’nın eğitime ayırdığı pay binde 2 gibi gülünç bir rakamdır. Üniversite öğrencilerinin sadece yedi debiri öğrenci yurtlarından ve BaföG denilen öğrenci kredisinden yararlanabilmektedir. Eğitimin yanı sıra çalışmaya da mahkum edilen öğrenciler, bir de her uzayan dönem için 650 Euro ödemek zorunda kalacaktır. Nitekim aylar öncesinden binlerce öğrenci bu faturayı, bir diğer deyimle “haraç”ı hazırlamak için uyarı mektupları aldı. Yapılmak istenen, üniversitelerin kapılarının emekçi çocuklarına kapatılması, üniversitelerin tümüyle sermayenin hizmetine sunulması, onun ihtiyaçları doğrultusunda kalifiye eleman yetiştirilen kurumlara dönüştürülmesidir.

2002 yılı istatistikleri Almanya çapında başta sosyoloji olmak üzere, sosyal ağırlıklı bölümlerde birçok dersın kaldırıldığını göstermektedir. Sosyoloji tercihi tesadüf değildir. Sol görüşlü öğrencilerin ağırlıkta olması bunu açıklamaktadır. Buralar deyim uygunsa “şer” yuvaları olarak görülmekte ve bir bakıma da cezalandırılmaktadır. 2002 yılı içerisinde gerçekleşen paralı eğitimi protesto gösterilerine öncülüğü de bu bölümde okuyan öğrenciler yapmış ve “ödüllerini” de ders sayılarının azaltılması ve hocalarının görevlerinden edilmesiyle almışlardır.

Sermaye düzeni her dönem gençliği potansiyel bir tehlike olarak görmüş, politikayla ilgilenmemesi için özel bir çaba harcamıştır. Bugüne kadar bunda başarısız olduğu da söylenemez. Fakat yeni kuşak üniversite gençliği farklı bir tutum sergilemektedir. Düzenin bütün kirli tezgahlarına rağmen, gençliğin bugünkü saldırılar karşısında aldığı politik tutum, düzenin çabalarının artık etkili olamadığını göstermektedir. Üniversiteler ısınıyor ve daha da ısınacağa benziyor. Ve en önemlisi, gençlik geleceğine sokaklarda sahip çıkıyor.

Irak’ta yaşanan emperyalist işgale karşı gerçekleşen eylemlerin ardından, ilk kez böylesine geniş çaplı sokak gösterileri ve eylemler gerçekleştiriliyor. Öğrenci gençliğin eylemlerine dışarıdan da büyük bir destek gelmektedir. Önümüzdeki günlerde, özellikle lise ve ortaokul öğrencilerinin, işsizlerin bu harekete destek vereceklerinin işaretleriyle doludur.

Bu eylemler içerisinde özellikle pasif kalan, boykotlara aktif olarak katılmayan yabancı öğrencilerin durumu ise içler acısıdır. Çok ilginçtir ki, en kötü şartlarda eğitimlerini tamamlamaya çalışanlar da bu yabancı öğrencilerdir. Çoğunluğunu Türkiyeliler’in oluşturduğu yabancı öğrencilerdeki bu duyarsızlık anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir. Yaşadıkları ülkelerin sorunlarına karşı takındıkları apolitik duruş sorunlarını çözemeyeceği gibi, yarın onları telafisi mümkün olmayan bir dizi sorunla başbaşa bırakacaktır. Zira sermaye düzeninin saldırıları yabancı-yerli ayrımı gütmüyor. Saldırıların hedefi üniversiteler şahsında gençliğin geleceğidir.

Önümüzdeki dönemde, “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!” şiarını toplumun gündemine sokmanın nesnel koşulları vardır. Eksik olan, kendiliğinden gelişen harekete öncülük edebilecek devrimci bir gençlik örgütlenmesinin yokluğudur. Bir dizi otonom çevre ve sol partilerin gençlik grupları bu eylemliliklerde yer alsa da, eyleme müdahale noktasında klasik Alman solu alışkanlıkları ile hareket etmektedirler. Politik süreçleri iyi takip eden, doğru müdahale yeteneğine sahip devrimci bir gençlik çalışması acil bir ihtiyaçtır. Bugün için bu işi yapmaya çalışan samimi bir takım yerel gruplar olsa da, bu henüz yeterli değildir. Bu gruplar eğer 2002 yılında gerçekleşen eylemlerde kararlılık sergilemiş olsalardı, sermaye düzeni yeni saldırı paketlerini gündemine almaya çok da cesaret edemezdi. Sermaye genccedil;liğin yaşadığı dağınıklığı ve örgütsüzlüğü fırsat bilerek saldırılarına hız vermiştir.

Kendiliğinden gelişen eylemler bir anda polisle taşlı sopalı çatışmalara, radikal sokak gösterilerine dönüşebilmektedir. Gençliğin politikleşme eğilimi gösterdiği böylesi bir atmosfere genç komünistler de bulundukları alanlarda kayıtsız kalamazlar. Aktif bir biçimde bu eylemlere katılmak güncel bir görevdir.

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!

M. Sinan



Paraguay: Toprak işgalleri sürüyor

Brezilya’da uzun bir dönemdir toplumsal bir gerçeklik haline gelen ve politik bir hareket biçimi alan toprak işgalleri bölgenin diğer ülkelerini de etkisi altına almış bulunuyor. Paraguay’da son bir yıldır köylülerin toprak işgalleri aralıksız sürüyor. İşgal edilen alanlarda tam bir kolektif yaşam örgütleniyor. Kelimenin tam anlamıyla yeni yerleşim yerleri kurularak, hükümete altyapısını oluşturması için baskı yapılıyor.

Bu eylemlerin yaygınlaşması üzerine devlet başkanı Nicanor Duarte bir açıklama yaparak, artık bu tür eylemlere karşı devlet güçlerini devreye sokacağı konusunda uyardı ve ardından işgal konumunda olan sahalarda “legalleştirme” görüşmelerine başlanacağının altını çizdi. Yapılan açıklamada, hükümetin bazı işgallere, köylü ailelerinin bazılarının durumlarının gerçekten kötü olması nedeniyle bilerek müdahale etmediği, fakat son işgallerin bir “kafa tutma” olarak değerlendirildiği söylendi.

Son olarak Kanindeyu bölgesinde bulunan 1.500 hektarlık arazi köylüler tarafından işgal edildi. İşgal edilen topraklar Brezilyalı oligark Renato Batista de Souz’a ait. Tekeller tarafından mülkiyeti koruyamadığı suçlamasıyla yüzyüze kalan hükümet, köylü hareketine yönelik tehditler savuruyor. Topraksız köylü hareketinin sözcüsü Felipe Cabrera Duarte, hükümetin tehditlerine boyun eğmeyeceklerini, meşru bir eylem gerçekleştirdiklerini belirterek, kararlılıklarını dile getiriyor.



Meksika: “Özelleştirmeye hayır!”

27 Kasım Perşembe günü sadece başkent Meksiko’da 300 bin kişi olmak üzere ülkenin değişik kentlerinden yarım milyonun üzerinde işçi ve emekçi,Vicente Fox hükümetinin “yapısal reform” adı altında uygulamaya çalıştığı özelleştirme saldırısına karşı eylemler gerçekleştirdi. ABD tekellerinin dayatması sonucunda hükümetin gündeme getirdiği “yapısal reform”, şimdiye kadar devlet denetiminde olan enerji sektörünün özelleştirilmesini öngörüyor. Aynı saldırı programı çerçevesinde hükümet ayrıca tüketim ve sağlık maddeleri üzerinden katma değer vergisini yükseltmeyi planlıyor.

Başta sendikalar olmak üzere bütün sol güçler bu reformu Meksika’nın ulusal zenginliklerinin doğrudan emperyalizm ve yabancı tekellerin denetimine verilmesi olarak görüyor ve karşı direnişin geliştirilmesi çağrısı yapıyorlar. Sendikalar özellikle iş yasalarında gündeme getirilmek istenen değişikliklere karşı duyarlı davranıyorlar.

İş gününde yapılan gösteriler “neo-liberalizme karşı ülkenin bağımsızlığı” söylemi ile gerçekleştirildi. Başkentte hayat büyük oranda durdu. Bankalar ve mağzalar açılmazken, trafik işlemez duruma geldi. Sendika temsilcileri yaptıkları açıklamalarda, özelleştirme ile emekçi sınıfların artan yoksulluğa karşı savunmasız hale geleceğinin, işsizlik ve zamların artacağının altını çizdiler.

Gösterinin görkemli ve etkili olması karşısında açıklama yapan sermaye örgütleri temsilcileri, Fox hükümetini “sokağın sesine” kulak vermemesi konusunda uyararak, şantaj ve tehditlerde bulundular. Büyük günlük gazetelerde ilanlar yayımlayan bu sermaye grupları, özelleştirmenin Meksiko’nun ekonomik gelişmesi için şart olduğunu belirterek, emekçilere karşı saldırılarında kararlılıklarını ilan ettiler.

Bu büyük gösteriyi önümüzdeki süreçte daha kitlesel eylemlerin izleyeceği kesin. Zira Meksika sınıf çatışmalarının her zaman sert ve yoğun yaşandığı bir ülke. Yarım milyon emekçinin tepkisi, saldırıların o kadar kolay hayata geçirilemeyeceğini gösteriyor.