Yadırganacak bir durum ve bir kusur varsa, o da, sermayenin saldırılarını göğüsleyecek örgütlü bir sınıf tepkisinin yaratılamamasıdır. Bu başarılamadığı içindir ki, milyonlarca işçi ve emekçinin ücret, çalışma ve yaşam koşulları bir nebze olsun düzelmemekte, aksine sefaletin boyutları her geçen gün daha da artmaktadır. Bu olmadığı içindir ki, sermaye iktidarı, pervasız saldırılarla milyonlarca işçiyi kölece çalışma ve yaşam koşullarına mahkum edebilmektedir. Bu olmadığı içindir ki, her yıl bir simit parası kadarlık bir zammı, asgari ücret artışı diye utanmazca dayatabilmektedir.
Patronların ne verdiği, neyi dayattığı değil, bizim neyi niye kabul ettiğimiz, ne istediğimizdir önemli olan. Onların yıllardır ne verdikleri bellidir. İşçi sınıfının öfkeli soluğunu ensesinde hissetmeyen patronların kendiliğinden haklar verdiği, insafa gelip ücret ve yaşam koşullarını iyileştirdiği nerede görülmüştür? Gücünü örgütlülüğünden almayan, kıyasıya mücadele etmeyen bir sınıfın kazandığı nerde görülmüştür?
İşçiler, emekçiler!
Hayatın tekerlekleri bizim gücümüzle dönüyor. İğneden ipliğe kadar yaratılan, üretilen her şey alınterimizin karşılığıdır. Biz üretiyor, biz yaratıyor fakat yine de sefaletten kurtulamıyorsak, bunun nedeni, sömürücü patronların karşısına bir sınıf olarak dikilemememizdir. Aynı kaderi paylaşan asgari ücrete mahkum beş buçuk milyon işçiye, örgütsüz ve tepkisiz kaldığı koşullarda, bu devletin, bu hükümetin yıllardır bir simit parası tutarında yaptığı ücret zamlarına şaşmamak gerekir.
Onların iki dudağının arasından çıkacak bu türden kararlara boyun eğip eğmemek, biz milyonlarca işçinin karşı karşıya olduğu ve artık yanıt vermemiz gereken bir sorudur. Bilmeliyiz ki, sessiz ve tepkisiz kalarak sermayenin saldırlarına onay vermiş oluyoruz. Bilmeliyiz ki, suskunluğumuz onlara cesaret, örgütsüzlüğümüz onlara güç vermektedir.
Milyonlarca işçiyiz ama örgütsüzüz ve dağınığız. Güçlü olan biziz, ama bunun yeterince bilincinde değiliz. Sermayenin binbir dayatmalarından hoşnut değiliz, tepki ve öfke duyuyoruz, ama sesimizi yanımızdaki işçi kardeşimize bile duyuramıyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz, ama bunu elde etmek için yeterince mücadele etmiyor, gerekli fedakarlığı ve kararlılığı göstermiyoruz. Ve sermaye iktidarı, yapamadığımız-başaramadığımız şeylerin faturasını acımasızca bize ödetiyor.
Kardeşler!
Bekleyerek geçirecek zamanı çoktan tükettik. Biz bekledikçe, yalan-yanlış şeylere umut bağladıkça, herşeyin daha da kötüye gittiğini yaşayarak gördük-görüyoruz. Bunun tek örneği genel olarak ücretler ve özel olarak asgari ücretler de değil. Kapitalist sömürü düzeni milyonlarca işçi ve emekçiye azgın sömürü, insanlık dışı çalışma ve yaşam koşulları, haksız savaş ve işgaller, topyekûn bir yıkımdan başka bir gelecek veremiyor, veremez. İçinden geçmekte olduğumuz kritik dönem bunu bir kez daha acı biçimde doğrulamaktadır.
Artık bir yerden başlangıç yapma, bir adım atma zamanıdır. Artık bir sınıf olarak ayağa kalkma zamanıdır. Bilmeliyiz ki, en uzak mesafeler bile bir adımla başlar. En devasa yapılar tuğla tuğla yükselir. Ve en sert kayalar bile, kendisini sürekli döven su damlacıklarının gücüyle delinir. Biz bu adımları atmadıkça, sefalet tablomuz her geçen gün daha da kararacaktır.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; sefalet ücretlerine, sömürüye karşı tüm işçi ve emekçileri fabrikalarda, işyerlerinde komitlerde örgütlenmeye çağırıyor.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; asgari ücrete tabi olsun olmasın, tüm işçileri ve emeğiyle geçinenleri sermaye iktidarının asgari ücret saldırısına karşı birlikte hareket etmeye, sendikalara tabandan basınç yapmaya çağırıyor.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; sermaye iktidarının tüm ücretleri geriletmenin, emeğiyle geçinenler üzerinde baskı kurmanın aracı olarak kullandığı düşük asgari ücret sopasını kırıp atmaya, İnsanca yaşamaya yeterli, vergilerden muaf asgari ücret! talebini yükseltmeye çağırıyor.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; sermayenin saldırılarına karşı tüm işçi ve emekçileri sınıfın devrimci programı etrafında birleşmeye çağırıyor.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; sınıfsız, sömürüsüz ve halkların kardeş olduğu bir dünya için kapitalist barbarlık düzenine son vermeye, sosyalizm mücadelesini yükseltmeye çağırıyor.
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
Kurtuluş yok tek başına,
ya hep beraber ya hiçbirimiz!
* Ekim-2003 hesaplamalarına göre, açlık sınırı 451 milyon; yoksulluk sınırı ise 1 milyar 372 milyon lira. Uluslararası açlık sınırı günde 1 dolar, yoksulluk sınırı ise 2 dolar. 225 milyon liralık asgari ücret 4 kişilik bir ailenin öğün başına yalnızca ikişer simit almasına yetiyor.Yani 26 milyon insan (nüfusun yüzde 37.6sı) açlık sınırının altında bir ücretle yaşam mücadelesi veriyor.
* 12 milyon 189 bin kişinin hiçbir sosyal güvencesi yok.
* Çalışanların % 27sinin kaydı yok. Yani her üç kişiden biri sigortasız çalıştırılıyor.
* 6-17 yaşları arasında çalışan çocuk sayısı 2 milyon.
* 2003ün ilk çeyreğinde işsizlik oranı 12.3. Buna eksik istihdam, gizli işsizler de eklenince gerçek işşizlik oranı % 16ya varıyor. Kentlerde ise bu oran ortalama yüzde % 21 civarında. Son bir yılda istihdamda 422 bin kişilik bir azalma var ve bunların ezici çoğunluğunu işten çıkarılanlar oluşturuyor.
* Eğitimli işsiz sayısı giderek artıyor. İşsizlerin % 30u eğitimli işsiz.
Sermaye temsilcilerine kalırsa ihracat artıyor, ekonomi düzeliyor, enflasyon düşüyor vs., vs. Yani işler tıkırında... Peki ama ekonomi büyüyor, işler tıkırındaysa bunlar da neyin nesi? Nüfusun yüzde 40ı niye aç? İşsizlik niye artıyor? Sefalet nasıl oluyor da bu denli yaygınlaşıyor?
Sermayenin bahsettiği ekonomi, tabii ki ücretli kölelerin ekonomisi değil. Böyle olmasa, sömürücü asalakların kasaları nasıl dolacak?