22 Kasım'03
Sayı: 2003 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözüm?
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Örgütlü bir güç olursak
burjuvazinin saltanatına son verebiliriz!”

Sermayenin bekçiliğini yapan ordu, sivil yaşamda da emekçilere baskı ve zulüm uyguluyor. Emekçi çocukları zorla asker alınarak ehlileştirilip, emir-komuta düzenine alıştırılmaya çalışılıyor. Bunu yaparken de 15 aylık süreçte askerleri sömürerek sermayesini büyütmekten de geri kalmıyor.

Ben de zorunlu olarak askere gidenlerden biriyim. Bizi önce isteğe bağlı denilen, ancak daha sonra baskı uygulanması sonucu Asko OYAK şirketine sigortaladılar. Diğer bir düzenbazlık ise sigorta priminin 12 milyon olmasına rağmen 15 milyon almaları idi. Herkes biliyor ki, OYAK şirketi ordunun sermayesidir. Ordunun askere vermesi gereken kimi zorunlu (palaska, kemer, kep ve sabun gibi) malzemelerin yine baskı sonucu zorla satılması da bir başka soygundur. Yemeklerin yabancı bir şirkete verilmesi, ayrıca kötü ve az miktarda verilmesi bir başka sorunudur. Askerler moral konserleri adı altında düzenlenen gecelerle hem yozlaştırıcı bir ortama sokuluyor hem de bu konserler vasıtasıyla büyük bir soygun gerçekleştiriliyor. Kısacası acemi birliğine ilk adım attığımız andan itibaren her türlü düzenbazlık ve soygunla karşı karşıya kalıyoruz.

Tam da bunlardan kurtulup usta birliğine geliyoruz derken, yeni bir ehlileştirme politikasıyla karşılaşıyoruz. Bir anket düzenliyorlar. Anketin konusu askerlerin acemi birliğinden memnun olup olmadığıyla ilgili. Ankette şikayetçi olan askerler tespit edilerek dövülüyor ve çeşitli cezalara çarptırılıyor. Böylece birlikten mennunmuşuz gibi gösteriyorlar. Ardından da anketleri çöpe atıyorlar.

Düzenin temel kurumu olan orduda işlerini nasıl yürütüldüğünü ve nasıl bir soygun çarkına dönüştürüldüğünü bugün askerlik yapan herkes bilmektedir. Ordu dışarda işçi ve emekçilerin grev ve hak alma alma mücadelesine azgınca saldırarak ezmeye çalışırken, askeriyede de işçi ve emekçi çocuklarını baskı ve katı disiplin uygulamalarıyla kişiliksizleştirmeyi amaçlıyor. İşte sermaye sınıfının ordusunun demokrasi anlayışı budur: Yani zor! Biz işçi ve emekçi çocuklarının yapması gereken, devrimci mücadelenin yolunu izleyerek yaşamın her alanında örgütlenmektir. Ancak örgütlü bir güç olursak burjuvazinin saltanatına son verebiliriz. Bu zulüme ve baskılara dur demeliyiz. Çünkü başka çaremiz yok.

Kızıl Bayrak okuru/İstanbul



İhanet üzerine...

İhanet bir çıkmazdır. İnsanın insan olmasına pişmanlığıdır. “İnsanlığı”ndan kaçışıdır. Hainin kökeninde zulme uğramışlık ve yenilmişlik yatar. O bu durumuyla zulmü kabullenmiş, kendi özünden soyunarak köleliği giyinmiştir.

İnsan sadece yenilmek ve teslim olmakla kalsaydı, ihanete başvurmazdı. Oysa hain aynı zamanda yenilgi ve teslimiyetin elçisidir. İhanet bir mutlak değersizlik durumudur. Giderek bir değersizlik bilincidir. Kendi özüne karşı kendisini yitirmiş, kendisini inkar etmiş olan kişi değer bulamaz. Değer alamaz ve değer yaratamaz.

Durmadan kendisini pazarlamaya çalışsa da doğada veya yaşamda karşılığı olmaması nedeniyle, kendisine karşılık olabilecek bir değer bulamaz. Bütün değeri bir değersizliktir. Eline büyük değerler geçse bile, onları bir tek düşmanına pazarlamak yoluyla değerlendirebileceğini sanır. Yani her değeri değersizleştirmek onun en büyük işlevidir. “İnsan” paylaşıldıkça varlığı artar. Hainler ise paylaşmaktan en uzak olanlardır. Yoksulluk paylaşılabilseydi eğer bir zenginliğe dönüşebilirdi. Oysa paylaşmaktan kesinlikle uzak olan ihanet sonu olmayan bir yoksulluktur.

Özgürlük; insanoğlunun ulaşmış olduğu bir yaşam biçimi değildir. Tarihi boyunca insan hep özgürlüğe ulaşmaya çalıştı. Ancak bugün kimse özgür değildir. Bu gerçek, ihaneti ve ihanetçileri besleyen en temel durumlardan biridir. İhanet bir umutsuzluk durumudur. Özgürleşmiş insan yoktur. Yalnızca özgürleşmeye yönelik insan vardır. Özgürlüğe yürüyecek ayakları olmayanlarda kölelik bir tutkuya dönüşür.

Gününü ve yarınını “umuda “ ayarla.

Bir lise öğrencisi/İzmir



Ömer’in mektubu

Ben Bağdat’tan Ömer...
Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks
Önce demokrasi yağdı göklerden
Sonra özgürlük geçti üstümüzden palet palet
Ve insan hakları namlularından, yüzü maskeli adamların
Saniyede bilmem kaç bin adet
Demokrasi bizim eve de isabet etti
Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu
Babamın vücudunda tam onsekiz adet insan hakları saymışlar
Annem zaten yoktu
Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş
Ambargo falan dediler ya anlamadım
Çocuk aklı işte, sen daha iyi bilirsin...
Sizde de barış böyle midir Franks?
İnsan hakları çocukları böyle yetim ve ayaksız bırakır mı?
Ya demokrasi! Güpe gündüz pazara düşer mi?
Ve zenginlik! İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı?
Ve kuşlar gökyüzünü terkeder mi orada da?
Babamla söylediğim son dua dilimde, ayaklarım hastanede
Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılarım elimde kaldı...
Çocuğun var mı Franks?
Al... Çocuğuna götür onları
Bir işe yarasın
Kim bilir, belki baktıkça beni hatırlarsın
Bu nasıl demokrasi Franks?
Düştüğü yeri yaktı
Merhamet hür dünyaya bu kadar mı Irak’tı?

Kızıl Bayrak okuru/Adana



Simfer’de işçiler haklarını kazandılar

Kömürlü soba üretimi yapan Simfer’de toplam 380 kişi çalışmaktadır. Son dönemde birçok fabrikada uygulanan geçici işçi alımı Simfer’de de devam etmektedir. İşçiler iki ay deneme sürecinden sonra, üçüncü ay işten çıkarılmaktadır. İşten çıkartılan işçilerin ücretleri de ödenmemektedir.

Bu durum karşısında, ücretlerini alamayan işçilerle tepkilerini ortaya koymaları konusunda konuştuk. İşçiler önce çekimser bir tutum sergilediler, ancak başka yollarının olmadığını anladılar. Bayan işçilerle görüşüp, yerel televizyonu çağırma ve aileleriyle birlikte fabrika önünde eylem yapma önerilerinde bulunduk. İşçilerle 2-3 gün boyunca görüştük. İşçiler 14 Kasım günü personel müdürünün yanına giderek, ücretlerinin ödenmesini talep ettiler, alamadıkları durumda eylem yapacaklarını dile getirdiler.

Yakın dönemde işten çıkartılan işçiler, üç ay önce emeğinin karşılığını alamadan çıkartılan işçilerle birlikte Simfer önünde saat 15:00’de beklemeye başladılar. Saat 19:30 civarında işçiler teker teker çağrılarak ücretleri verilmeye başlandı. Böylece, duyarlı bayan işçi arkadaşlar sayesinde, üç ay önce işten çıkartılmış olan işçiler de ücretlerini aldılar.

Bir metal İşçisi/Kayseri