22 Kasım'03
Sayı: 2003 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözüm?
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Dominik Cumhuriyeti:
Genel grev ve devlet terörü

Kasım ayının ikinci haftasında Karaibler’in ikinci büyük ülkesi Dominik Cumhuriyeti’nde bir günlük genel grev yapıldı. Genel grev öncesinde emekçi sınıfların değişik kesimleri tarafından hükümetin izlediği ekonomik-sosyal politikalara karşı sürekli gösteriler yapılmaktaydı. 24 saatlik genel grev bu eylemlerin doruk noktası oldu. Askeri güçler işçilerin üzerine ateş açarak 8 işçiyi katletti, birçok işçiyi de yaraladı.

Sosyal-demokrat hükümetin başbakanı Hipolito Mejia genel grev öncesi işçi sendikalarını açıktan tehdit etmiş ve hiçbir taviz vermeyeceğini duyurmuştu. İşçiler arasında korku yaratmak, eylemden caydırmak amacıyla bir hafta boyunca ülkenin genelinde, özellikle başkent Santo Domingo’da askeri birlikler konuşlandırıldı. Bu önlemlerle yetinmeyen Mejia, grev hazırlık komitelerinden 750 üyeyi tutuklayarak grevin etkisini kırmayı amaçladı. Genel grev günü farklı yerlerde işçilerle askeri güçler arasında çatışmalar yaşadı. Estirilen teröre ve katliama rağmen genel grev yüksek bir katılımla gerçekleşti. Genel greve emekçi sınıfların diğer kesimlerinden de aktif destek geldi.

Bu ülkenin 8.5 milyonluk nüfusunun %75’i yoksullukla boğuşmaktadır. Nüfusun %67’si kentlerde yaşamaktadır, sadece başkent Santo Domingo’nun nüfusu 3 milyonun üzerindedir. İşsizlik %30 oranındadır. Enflasyon %35’lerin altına düşmemektedir. Ülke oligarşi, asker ve kilise üçlüsü tarafından yönetilmektedir. Nüfusun bu %5’lik kesimi ağırlıklı olarak beyazlardan oluşmaktadır.

Kolombo ilk Amerika kıtası seyahatinde 1492’de Haiti’yi keşfederken, 1496 yılında “Yeni Dünya”nın Santa Domingo’su Avrupalıların ilk sömürge kenti olmuştur. 100 bin civarındaki yerli halk birkaç yıl içinde yokedilmiştir. Afrika’dan kitleler halinde getirilen köleler vahşi bir sömürüye tabi tutulmuşlardır.

20. yüzyılın başından itibaren Dominik ABD emperyalizminin adeta bir eyaleti haline gelmiş, 1930 yılında Generala Rufael Leonidas Trujillo iktidara getirilmiştir. Trujillo’nun diktatörlüğü 1961 yılına kadar sürmüştür. Trujillo ABD emperyalizminin bir valisi gibi iş görmüş, bu dönemde ABD ülkeyi tam bir askeri üs olarak kullanmıştır. Bu egemenlik hakkı hala devam etmektedir. Kısa bir ara rejimden sonra Joaquin Belaguer ülkeyi tam 30 yıl yönetmiştir. Bugün serbest pazar bölgesi olan Dominik Cumhuriyeti ABD tekellerinin denetimindedir.

2000 yılından bu yana yönetimde bulunan sosyal-demokrat parti başkanı Mejia’nın ilk icraatı enerji sektörünü özelleştirmek olmuştur. İMF programını uygulamakta kararlı görünen başkan genel grev karşısında yaşadığı şoku gizleyememiştir. Grev Genel Koordinasyonu, taleplerine yanıt vermesi için hükümete 30 günlük bir süre tanımış ve işçilerin kararlılığını yeniden ifade etmiştir. Genel grevin başarısı mücadele ruhunu yükseltmektedir.

Taleplerin başında, tüketim maddelerinin, sağlık hizmetleri ve ilaç fiyatlarının, son aylarda astronomik olarak artan elektrik fiyatlarının düşürülmesi gelmektedir.

Grev Koordinasyonu, hükümetin İMF’yle sürdürdüğü görüşmelere hemen son vermesini de talep etmektedir. İşçi sendikaları İMF’den kredi alınmasının kölelik anlamına geleceğini belirterek, yeni bir borçlanmaya karşı çıkmaktadırlar.



Wiesbaden’de kitlesel ve coşkulu eylem

18 Kasım günü, işgünü olmasına rağmen, 45 bin işçi, emekçi, öğretmen, üniversite gençliği, doktor ve polis iş bırakarak Wiesbaden sokaklarını adeta işgal ettiler. Üç koldan Hessen eyaletinin başkentindeki parlamento binasının önüne doğru yürüyen kitle alana sığmadı.

Büyük çoğunluğunu üniversiteli ve liseli gençlerin oluşturduğu yürüyüş kolları oldukça coşkulu ve canlıydı. Yürüyüşü Alman Sendikalar Birliği (DGB), öğrenci örgütleri, üniversiteli öğrenciler, liseli veliler birliği, kamu emekçileri (doktor ve hemşireler), polis sendikası (GDP) düzenledi. Yürüyüş kollarında sayısız afiş, pankart ve döviz taşındı. Pankart ve dövizlerde yeralan şiar ve talepler Alman devletinin uyguladığı saldırı politikalarını teşhir ediyordu.

Yürüyüş kent merkezinde sabah saat 11.00’den başladı ve parlamento binasının önüne gelene kadar sloganlar susmadı. En çok atılan sloganlardan birisi “Koch mutlaka gitmeli”ydi. DGB Hessen başkanı Stefan Körzell yaptığı konuşmada, Koch hükümetinin sosyal yıkım politikalarının uygulanması sonucunda 15.400 işyerinin kapanacağını, onbinlerce üniversiteli gencin mağdur olacağını, binlerce sosyal kuruluşun tasfiye edileceğini, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olacağını ifade etti. İşsizliğin çığ gibi büyüdüğünü, gençlerin çıraklık yerleri bulamadığını, üniversite kapılarının sadece zengin çocuklarına açık olduğunu, dar gelirli insanların çocuklarının böyle bir şansının olmadığını belirti. Buna örnek olarak, Koch hükümetinin elit kesimin çocuklarının gitti&curre;i ”Schloss Hansenberg” yatılı okuluna 22.6 milyon euro yardım ettiğini söyledi. Bu bilgi kitlede adeta büyük bir öfke patlamasına yol açtı.

Wiesbaden palamentosunun işi zor olsa da, Koch hükümeti yine de rahat görünüyor. Aynı gün açıklama yapan Koch, “Yürüyüşçülere saygı duyuyorum ama başka çare görünmüyor” deme arsızlığını gösterebiliyordu.

Sabah saat 11.00’den saat 16.00’ya kadar büyük bir coşkuyla süren yürüyüş Frankfurt’da buluşmak dileği ile bitirildi.

Bizler bu yürüyüşe hazırlık çalışmasına çağrı bildirimizi çıkartmakla başladık. Bildirilerimizi işçi ve emekçilere yaygınca dağıttık, onların düzenli uğradıkları kahvelere, çeşitli işyerlerine asarak yürüyüşe çağırdık. Yürüyüşe “Kapitalizm işsizlik, sosyal hakların gaspı ve savaş demektir!” şiarlı pankartımızla katıldık. Bildirilerimizi alanda ve yürüyüş esnasında yaygın bir şekilde dağıttık.

Bir-Kar/Hessen

Koch saldırı programında neler var?

1- Çalışma saatleri 38,5 olan memurlar, 50 yaşından sonra haftada 42 saat, 60 yaşından sonra 41 saat çalışacak. 61 yaşından sonra 40 saat çalışacak. Ayrıca Weihnacht parası %40, izin parası %30 oranında kesilecek.
2- Hessen üniversitelerine verilen 30 milyon euro kısıtlanıyor.
3- Gießen Üniversite Kliniği ve Marburg Hastaneleri kapanmayla karşı karşıya bulunuyor.
4- Gençlik evlerine yapılan yardım kısıtlanıyor.
5- Yalnız yaşamak zorunda kalan çocuklu annelere verilen yardımlar kesiliyor.
6- Yabancılara parasız yardım eden kuruluşlar kapatılıyor.