15 Kasım'03
Sayı: 2003 (08)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözüm?
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Ya barbarlık içinde yok oluş
ya sosyalizm!

“Küreselleşme” adı altında yürütülen saldırı ile emperyalist tekellerin önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır. Bağımlı ülkelerdeki hukuksal mevzuat tekellerin çıkarlarına göre düzenlenmekte, bu amaçla MAİ, MİGA, GATS vb. birçok anlaşma devreye sokulmaktadır. Tabii ki ülke ekonomileri de DB, İMF gibi emperyalist kuruluşlarca yürütülmektedir.

Sistemin geldiği nokta; dünyanın, doğası ve üzerinde yaşayan insanlarıyla birlikte, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda tüketildiği, ihtiyaca yanıt vermiyorsa ölüme terkedildiği yerdedir. Sermaye, neo-liberal politikalar adı altında dünyada sömürülmeyen alan bırakmazken, dünyanın durumu yoksulluk, açlık, katliamlar ve savaşlardan ibarettir. Dünya zenginliği artarken, milyonlarca insan kıtlık çekmektedir. İnsan ve çevre sağlığı, bilim ve teknolojideki gelişmelere rağmen neo-liberal politikalar karşısında çaresizlik içindedir. Bilim ve teknoloji emperyalist savaşlar için kullanılmakta, bunun sonucu sermayenin kâr oranları artmaktadır. Buna paralel olarak dünyada açlık artmaktadır. Bugün dünyada 841 milyon aç insan vardır. Her yıl 3 milyon insan sağlıksız beslenme sonucu ishal gibi “basit ve önleebilir hastalıklar” nedeniyle yaşamını yitirmektedir.

Sermayenin kârlarıyla birlikte çocuk ölümleri de artmaktadır. Dünyada her yıl 11 milyon çocuk daha 5 yaşına gelemeden, temiz içme suyu, yiyecek, aşı ve doktor yoksunluğundan dolayı ölmektedir. Güney Asya ve Sahraaltı Afrika’sında çocukların ölüm oranı sanayileşmiş ülkelerdekinin 30 katıdır. Çocuk ölümlerinin %90’ı bağımlı ülkelerde yaşanmaktadır. Her yıl 2.1 milyon çocuk ishal, zatürre, sıtma, AİDS, kızamık sonucu ölmektedir. Emperyalist ülkelerdeki bebeklerin yaklaşık %50’si hiçbir tıbbi yardım almasa da sağlıklı doğabiliyorken, bağımlı ülkelerde her yıl 3.2 milyon bebek daha doğum esnasında tıbbi yetersizlikler nedeniyle ölmektedir.

Ama sanılmasın ki, emperyalist ülkelerde çocuklar iyi yaşayabiliyor. Kapitalizm her koşulda öldürmektedir. Zengin ülkelerdeki şiddet ve ihmal nedeniyle çocuk ölümlerinin oranı dünya genelinde en fazladır. ABD ve AB dahil 27 zengin ülkede, her yıl ortalama 3500 çocuk kötü muameleden dolayı ölmektedir.

Katolik yardım örgütleri (CAFOD) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, DB tarafından önerilen sağlık politikaları ve bağımlı ülkelerin işbirlikçi yönetimlerinin sağlığa yatırım yapmamaları sonucu, 12 yıl içinde 80 milyondan fazla anne ve çocuk ölümü olacak! Bu politikalar devam ederse, 12 yıl içinde, ishal, zatürre gibi hastalıkların yolaçacağı ölüm oranlarının Kenya, Malovi, Zambiya ve Sudan gibi ülkelerin toplam nüfusuna eşit olacağı hesaplanıyor.

Açlık ve yoksulluğun yanısıra doğa tahribatı sonucu da yine bağımlı ülkelerde her yıl 10 bin insan kimyasal kirlilik nedeniyle zehirlenerek ölüyor. Bu kirliliğin kaynağını rakamlarla görelim. Dünyada enerji tüketiminin %70’inden emperyalist ülkeler sorumludur ve bu ülkelerin nüfusu toplam dünya nüfusunun %15’i kadardır. ABD’de kişi başına enerji miktarı yılda 55 varil, Batı Avrupa’da 25 varil, bağımlı ülkelerde ise 5 varil petrole eşittir. Emperyalist ülkeler yoğun atık sorununu denizlere boşaltarak çözmektedir. Örneğin, her yıl Akdeniz’e 650 bin ton petrol, 120 bin ton yağ, 60 binton deterjan, 38 bin ton kurşun, 21 ton çinko, 320 bin ton fosfor, 800 bin ton azot akıtılıyor. Karadeniz için de aynı şey söz konusu. Yılda yaklaşık 500 milyon metreküp evsel atık ve 400 bin ton ham petrol Karadeniz’i kirletiyor.Denizlerin kirliliğinin insanlığa bedeli ise oldukça ağır. Çünkü denizler dünya için termostat işlevi görerek, her yıl 3 milyon ton karbondioksit emerek atmosferi temizliyor. Ayrıca denizlerde yaşayan canlı türlerinden 500’ü ilaç hammaddesi olarak kullanılıyorken, burjuvaların sofrasını süsyelen 1 kg karides için 10-12 kilo deniz canlısı öldürülüyor.

Bu sistemde herşey sermayenin çıkarları doğrultusunda tüketime hazırdır. En verimli kamu arazileri emperyalist tekellere dağıtılır. MAİ anlaşması gereği sermaye için serbest bölgeler ayrılır; ki bu bölgelerde işçilerin grev hakkı yoktur ve sermaye çevre koruma yükümlülüklerinden muaftır.

Emperyalist savaşlar sonucu bu gerçekliğin boyutları katlanmaktadır. Doğanın tahribi, nükleer kirlenme, kimyasal ve biyolojik silahlar nedeniyle kitlesel katliamlar... “Ya barbarlık içinde yokoluş ya sosyalizm” ikilemi bugün kendini en açık bir biçimde dayatmaktadır. İnsanlık için sosyalizm dışında bir seçenek bulunmamaktadır.

D. Ümit



Kapitalizm öldürür!

Emperyalist-kapitalist sistem insanı ve doğayı tüketmeye devam ediyor. Sadece 20. yüzyıla sığdırdığı iki büyük dünya savaşı ve bölgesel savaşlar sonucunda yüzmilyonlarca insanı katletti, milyonlarca insanı yerinden yurdundan ederek açlığa ve sefalete mahkum etti. Ve atmosferin delinmesine yolaçacak denli boyutlu bir çevre katliamının sorumlusu da bu sistem. İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde böylesine bir barbarlık ve yıkıma tanık olmadı. Kimi zaman ölümü gösterip sıtmaya razı etti, kimi zaman da kurbanlık koyun gibi cepheye sürüp kâr hırsı uğruna katletti. Kelimenin gerçek anlamıyla bütün bir tarihini barbarlık ve yıkımla yazdı vahşi kapitalizm.

Kapitalizim öldürür; çünkü o daha fazla savaş, daha fazla kan ve gözyaşı demektir. Bir yanda büyüyen işsizlik ve derinleşen yoksulluk, öte yanda küçük bir azınlığın elinde büyüdükçe büyüyen zenginlik demektir.

Özellikle son on yılda yaygarasını kopardıklari neo-liberal ekonomik politikaların sonuçları orta yerde duruyor. Büyük bedellerle elde edilen kazanımlar, bütün sosyal haklar tek tek ortadan kaldırılmakta, saldırıların kapsamı her geçen gün artmaktadır. Örneğin Ford, 2006 yılına kadar dünya çapında bir “küçülmeye” giderek 50 bin işçiye yol gösterecek, bu sayede 6 milyar euro kazancı olacak. Yaşanacak olan ise küçülme değil, ucuz emek cennetlerine göçtür.

Yaşamın diğer alanlarında da sonuçlarını günübirlik yaşadığımız saldırılarla yüzyüzeyiz. En son Almanya’da sağlık reformu, üniversitelerin paralı hale getirilmesi, “iflasın” eşiğine getirilen sigorta sistemi, işsizlik parası ve sosyal yardımın denkleştirilmesi ve yeni iş yasasında beklenen bir dizi “sürpriz” vb...

Dünyanın dört bir yanında vahşi kapitalizmin saldırılarından nasibini almayan kimse var mıdır? İleri derecede bir yoksullaşmanın yaşandığı, emekçilerin alım gücünün her geçen gün azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Ama bu aynı dönemde dünya çapında dolar-milyonerlerinin sayısında büyük bir artış yaşanıyor. Örneğin, 2002 yıl sonu istatistikleri bizlere şu rakamları veriyor. Dolar-milyonerlerinin sayısı %2.1 artışla 7.3 milyona ulaşmış. Servetleri 30 milyon doların üzerinde olanların sayısı %2’lik bir artışla 58 bine ulaşmış.

Bu rakamlar herşeyi anlatıyor. Bir yanda asalak bir azınlığın elinde muazzam bir servet birikimi, öte yanda hergeçen gün biraz daha yoksulluğun dipsiz kuyusuna itilen büyük insan kitleleri.

Özgürlük ve demokrasi adı altında mazlum halklara karşı bir ölüm makinasına dönüşen bir sistemin adıdır kapitalizm. Bu kokuşmuş ve miadını doldurmuş sistem ayakta kalabilmek için işçilere, emekçilere ve mazlum halklara azgınca saldırmak dışında bir yol bulamamaktadır. Tam da bundan dolayıdır ki, mazlum halkların ve emekçilerin gazabından kurtulamayacaktır.

M. Sinan