22 Kasım'03
Sayı: 2003 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözüm?
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Yüzsüzlere ve papağanlara dair

Irak’ın işgalinin tüm gerekçelerinin yalan olduğu ortaya çıktı. Ama Bush ve Blair yüzleri kızarmadan ortada dolaşıyorlar, Türkiye’yi savaşa sokmak için yırtınmış olan medya gülleri de... İlk ikisi yeni bir senaryo peşinde. Bizimkilerse olayın farkında değil; hala aynı dalgadan yayına devam edelim...

Parlak ambalaj

ABD Irak’ta bataklığa saplandı; işgalin sürmesine, ekonomi, petrol vb. üzerindeki denetimine, dağıtmakta olduğu ihaleleri (imtiyazları) korumaya devam etmesine olanak sağlayacak yeni bir taktik deniyor. 2004 ortalarına kadar Irak Geçici Kuklalarının (pardon konseyinin) yerini bir başka geçici kuklalar grubu (pardon hükümeti) alacak. Bu hükümet bir anayasa yapacak, ülkeyi seçimlere götürecek. Ama yeni hükümet seçildikten sonra ABD güçleri Irak’ı terk etmeyecek. Sömürge Valisi Bremer diyor ki “Yönetimi geçici sivil hükümete devredince, bizim durumumuz da değişecek. İşgalci bir güçten, davetle gelmiş bir güce dönüşeceğiz”. Hımm. Demek ki seçimler, mutlaka ABD’yi davet edecek bir hükümeti iktidara getirecek!

Şimdi, bu pisliğe parlak bir ambalaj gerekiyor. Powell yine Avrupa’da. AB dışişleri ve savunma bakanları da Irak, Ortadoğu ve savunma (ABD-AB ilişkileri) konularını konuşmak için toplandılar. Bakanlar, sonra Powell’le görüşecekler. BM destekli NATO’nun Irak’ı devralması, daha doğrusu bölgenin ABD-AB arasında nasıl paylaşılacağı konuşulacak. Le Monde, olayın “ruhunu”, “Irak Çıkmazı”, başlıklı yorumunda, Avrupa ülkelerini, “Şimdi haklı çıktık diye böbürlenmenin zamanı değil” sözleriyle uyararak ortaya koydu. Le Monde’a göre “ABD güçlerinin Irak’tan acele çıkışı, başarısızlığın feci bir itirafı olacak, tüm Ortadoğu’da istikrarsızlığa kapı açacaktır” (16/11)

Ortadoğu’da, “istikrarın” (1948’den sonra İsrail’in güvenliğinin) önce İngiliz, sonra ABD hegemonyası altında Batı’nın emperyalist egemenliği anlamına geldiğini anımsarsak Le Monde’un istikrarsızlıktan söz açarken aslında, Ortadoğu’da, Batı egemenliğinin, Bush’un hatası yüzünden yıkılmasına izin verilemeyeceğini vurguladığını görebiliriz. Şimdi bu emperyalist “çözümü”, bize, “uluslararası topluluk”, BM kararları, NATO vb. gibi parlak kağıtlara sararak sunmaya hazırlanıyorlar.

Ve papağanlar

Emperyalist bir ittifakın, çıkarları gereği ikiyüzlü davranması doğal. Ya bizdeki papağanlara ne demeli? Bunlardan birileri bazen Irak’a gidiyor, dönünce de hemen başlıyorlar: “Efendim direnişçiler ufak bir azınlık..” (sanki bir direnişin meşruiyeti için halkın çoğunluğunun fiilen silah tutması gerekirmiş gibi- E.Y.), “aslında işler iyi gidiyor.” Yani “ABD’nin rejim inşa programı demokrasi, refah getirmek üzere ilerliyor.” Ama, CIA işlerin iyi gitmediğini düşünüyor. ABD, sivil halkın bulunduğu bölgeleri, her türlü uluslararası hukuku, insan haklarını ihlal ederek bombalıyor. Stanford Üniversitesi’nden Prof. Krasner, Los Angeles Times’da, “Biz demokrasiyi nasıl inşa edeceğimizi bilmiyoruz... Kosova ve Doğu Timor’da başarılı olmadık” diyor (16/11). Neoconların ideologları, Kagan-Kristol ikilisi barışı kaybetmekten söz ediyor”.

Bugün, Bush yönetiminin propagandasını tekrarlayan papağanlar, aslında bu işi ilk kez yapmıyorlar. Bunlar yıllardır, her türlü halkçı politikaya, toplumun genel çıkarlarını biraz olsun korumak amacıyla piyasayı, ekonomiyi yönlendirme önerisine, “toplumsal mühendislik” deyip karşı çıktılar. Çünkü, birilerinden “toplumsal mühendisliğin” özgürlükleri aşındırdığını duymuşlardı. Şimdi, o birileri, bırakın piyasaya müdahaleyi, bir ülkenin rejimini, sosyo-ekonomik yapısını, hatta tüm bir bölgenin düzenini yıkıp yeniden inşa etmeye kalkıyor. Bizimkilerden, destekten başka ses yok. Hepsinin gözleri kamaşmış, ağızları sarkmış, salyaları akıyor... Bizlere düşüyor yine, “Bu iş olmaz, buna kimsenin gücü yetmez, ABD kaos yaratıyor, aman bulaşmayalım,” diye uyarmak. Onlar ise hiç sıkılmadan yazmaya, “Türkiye, Mart’ta tezkereyi çıkaramadığı için ABD’yi kendi elleri ile Irak’taki aşiretlere teslim etmişti” ya da “1 Mart’ta (yani Irak savaşı arifesinde) tren geldi, önümüzde durdu. Lüks vagonda bize yer ayrılmıştı. Binmedik” gibisinden söylenmeye devam ediyorlar. Ordu şimdi Irak’ta olsaydı, bir halkın emperyalizme direnişini bastırmak için ölüyor, öldürüyor olmayacak mıydı? Ama papağanların uutları kırılmasın, aynı işi NATO bayrağı altında yapmak için ellerine bir fırsat daha geçebilir...

Ergin Yıldızoğlu
(Cumhuriyet, 19 Kasım ‘03)



İstenmeyen Yankee’ler

Britanya, haftalardır Atlantik ötesinden iki ‘istenmeyen konuk’ bekliyor. Birincisi, ABD donanmasının, çürümeye başlamış ve kendine sökülüp hurda haline getirilecek bir tersane arayan, üç kargo gemisi. Hartlepool Limanı’na gelecek gemilerin sökümüne, çevreci örgütlerin açtıkları davalar nedeniyle izin verilmiyor. Yoğun bir ‘Go home!’ kampanyası sürüyor.

İkinci ‘istenmeyen konuk’, yine ABD’den. Hem yüzde 50’ye yakın oranda kendi ülkesinde, hem ezici çoğunlukla Britanya’da, hem Avrupa kıtasının genelinde, hem de dünyanın dört bir yanında ‘istenmeyen adam’ durumunda.

Başkan George W. Bush öylesine istenmiyor ki bu ülkede, gelmemesi için aylar öncesinden üstelik Britanya’da iktidar partisinin bazı milletvekillerinin öncülüğünde bir kampanya açıldı. Amerikalı ve Britanyalı askerlerin, koskoca bir ‘kitle imha silahları yalanı’ uğruna hâlâ ölümlerine neden olmak, Ortadoğu’yu ve dünyayı, çözümü daha da güçleşen bir sorunlar yumağına boğmak, binlerce sivilin ölümüne yol açmak gibi suçlamalarla, Bush’a daha Londra’ya gelmeden ’Go home!’ sloganları yükselmeye başladı.

Başkan Woodrow Wilson’ın devlet ziyaretinden, tam 85 yıl sonra, ilk kez bir ABD Başkanı ‘hükümdar düzeyinde’ ağırlanacak. Ama ilk kez bir ABD Başkanı, hem de kendisini konuk eden ev sahibi liderlerden en üst düzeyde övgüler almasına rağmen, bir ülkede bu denli büyük protestolarla da karşılaşacak.

Ya da karşılaşacak mı?.. Henüz bilinmiyor. Çünkü göstericilerle fiilen ‘karşı’laşmaması, hatta haberdar bile olmaması için, ev sahipleri ellerinden geleni yapıyorlar. Hem de ne pahasına. Irak’a ve başka ülkelere bomba, füze, top, tüfekle zorla götürmeye uğraştıkları, temel özgürlükleri kısıtlamak pahasına!

Temel hak ve özgürlüklerin, düşünceyi ifade özgürlüğünün anavatanı olmakla övünen Britanya’da, Bush’un geçeceği cadde ve meydanların göstericilere kapatılması ve bu ‘hatırlı konuk’un, göstericilerle yüz yüze gelmemesi gündemde. Londra’ya yarın akşam 300 özel güvenlik görevlisi, 40 zırhlı araç ile çıkarma yapmaya hazırlanan Bush’un güvenliğini bahane eden Başbakan işi ‘Kaide tehdidi’nden söz etmeye, ‘en üst düzeyde terör alarmı vermeye’ kadar götürdü. 5 milyon sterline mal olacak bir güvenlik harekâtı başladı. Bütün mesele, gösterilerin yasaklanması ya da kısıtlı bir alana hapsedilmesi için gerekçe yaratmak.

Buna rağmen, ‘Yollar ve meydanlar benim. Kapatılamaz’ diyen Londra Belediye Başkanı’nın da başını çektiği bir muhalefet, hükümeti sıkıştırıyor. Yapılan pazarlıklar, hâlâ sonuç vermedi.. Londra’nın geleneksel yürüyüş güzergâhı Parlamento Meydanı -Başbakanlığın ve bakanlıkların bulunduğu Whitehall Caddesi-Trafalgar Meydanı yolunu kapatmaya çalışan hükümet, adeta ateşle oynuyor.

Çünkü o gün (çarşamba ve perşembe) geldiğinde, başkent sokaklarında çıkabilecek çatışmaların sorumlusu, adeta Beyaz Saray ve ABD gizli servislerinin talimatı ile hareket etme eğilimindeki Tony Blair olacak gibi görünüyor.

Hani şu, kadim dostu Bush ile Irak’a ve Afganistan’a ve bilcümle ‘esir’ ahaliye ‘özgürlük’ götürdüğünü ve ‘yöneticilerine muhalif ses yükseltebilme hakkı’ ihraç ettiğini iddia eden Tony Blair...

Burası Türkiye mi?

Kraliçe 2. Elizabeth’in küçük oğlu Prens Edward’ın eşi, Wessex Kontesi Sophie, iki yıl önceki ilk talihsiz deneyiminden sonra, bir kez daha hamile kalmıştı. Bebeği henüz beklemiyorlardı ki, geçen hafta cumartesi gecesi aniden sancılanıverdi. Kontesin malikânesindeki görevliler, beklenmedik bu durum karşısında derhal en yakın hastaneye gidilmesi kararı aldı. Hemen telefona sarılıp acil yardım hattını, yani 999’u aradılar. Yerel polis yetkilileri, koskoca hükümdarın gelini için, zaten tüm acil durum planlarını yapmış bekliyorlardı. Polis ekipleri, birkaç dakika içinde malikâneye geliverdiler, yollar kesildi, nöbetçiler yerlerine yerleştiler, her şey hazırdı. Hastane, zaten 4 dakikalık bir mesafedeydi. Ama, sancı içinde kıvranan Kontes’in çevresindekiler ve polis, aradan 30 dakika geçtikten sonra bir ufak(!) detayın farkına vardılar. Kimse, ambulans &cceil;ağırmamıştı! Neden sonra çağırılan ambulansla Kontes hastaneye yetiştirildi. Sabah da, Kraliçe’nin nurtopu gibi bir kız torunu daha oldu. Ama, sancılı bir kadına polis çağırıp ambulansı unutan bir saray ve polis örgütü, bize çook uzaklardaki başka bir ülkeyi anımsattı.

Zafer Arapkirli
(Radikal, 17 Kasım ‘03)