21 Kasım'03
Sayı: 2003 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözümı
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Irak halkının direnişten başka yolu,
ABD’nin kaçıştan başka çıkışı yok!

C. Kaynak

Geçen sayımızda, ABD emperyalizminin artık Irak’tan kaçış senaryosu hazırlamaya koyulduğunu iddia etmiştik (Bkz. Irak’tan Kaçan Kaçana!, 2003/08). Aradan geçen zaman zarfında, ABD yönetiminin açıkladığı yeni takvim, Bush ve Rumsfeld’in “misyonumuzu tamamlamadan Irak’tan çekilmek söz konusu değildir” türünden açıklamaları ve ayrıca işgal güçlerinin yaklaşık on gündür geceli gündüzlü sürdürmekte oldukları büyük ölçekli gövde gösterisi, bu tesbiti yalanlamamakta, tam tersine, onun kanıtlarını oluşturmaktadırlar.

ABD emperyalizminin Irak’tan kaçış yolları aramaya koyulduğunu iddia etmek, ilk bakışta öyle görünse bile, öznel niyetin gerçek yerine konması ya da erken söylenmiş bir söz değildir. Bunun nedenlerinden birisi ve belki de ilki, ABD emperyalizminin ikinci ve eşdeğer ölçekte bir Vietnam yaşamasının iktisadi ve politik açıdan olanaklı olmayışıdır. Yani, ABD emperyalizmi için Irak’tan kaçış, gelecekte değişme ihtimali olmayan mevcut nesnel verilerden çıkarılabilecek en doğal sonuçtur.

Irak halkının daha fazla direnmekten başka bir seçeneğinin olmadığı defalarca tekrarlandı. Konu işgal güçleri cephesinden ve salt nesnel veriler kıstas alınarak düşünüldüğünde, ortaya aynı ya.ınlıkta bir sonuç çıkmaktadır. Nasıl ki Irak halkının direnmekten başka bir seçeneği yoksa, ABD empeyalizminin de kaçmaktan başka bir çıkışı yoktur.

Burjuva basını, ABD ekonomisinin kronik çıkmazlarının, artan mali sıkıntılarının, endişe verici bütçe açıklarının günübirlik dökümünü yapmaktadır. Irak’ta büyük ölçekli ve u.un vadeli bir angajmanın bu bağlamda ne tür ek sıkıntılar yaratacağı ve bunun zamanla ABD’nin ticari rakipleri için nasıl bir avantaja dönüşeceği açıktır. Kaldı ki işgal güçleri çantada keklik gözü ile baktıkları ve masraflarından fazlasını tahsil edeceklerini hesapladıkları Irak petrolünü de bir türlü pazarlama imkanı elde edemediler. Gelişmeler, petrol boru hatlarına karşı sürdürülen düzenli sabotaj eylemleri, bu umudun gerçekleşme olasılığını her gün biraz daha tartışılır hale getiriyor. Ayrıca, Washington’un başka devletlerden aylardır döne döne tekrarladığı yardım talepleri de karşılıksız klmaya devam ediyor. Bazı sembolik katkılar ve erken verilmiş sözler dışında, ABD’ye ne asker veren ne de mali yardımda bulunan var. Irak halkının Washington’a postaladığı asker tabutları, bu alanda ABD talepleri doğrultusunda bir değişimin yaşanması şansını çoktandır ortadan kaldırmış bulunyor.

Politik açıdan da konu benzer karakteristiklere sahip. ABD emperyalizmi tarihinin en büyük yalnızlığını yaşıyor. Irak sorununda ABD emperyalizminin baştan itibaren içinde bulunduğu yalnızlık giderek ağırlaşmakta.ır. Bush İngiltere’ye yaptığı tarihi devlet ziyareti sırasında, Londra’da “katil Bush!” şiarı ile ağırlandı. Sayıları yüzbinleri bulan göstericiler savaş çetesine karşı tepki ve öfkelerini koydular ortaya.

Kısa bir aradan sonra şimdi, ABD emperyalizmi ile birlikte aynı tavrı paylaşmayan güçler isabetli bir tavır takındıklarının keyfini yaşıyor, sonuçtan memnuniyetlerini gizlemekte zorluk çekiyorlar. Hatta kendilerini aşağılam.da ölçüyü kaçırmakta sakınca görmeyen ABD’nin bugünkü durumuna acıyormuş pozlarına bile bürünüyorlar. Bu güçlerin bazıları, yer yer ABD’nin isabetli bir karar alması, yani Irak’ı işgal etmekle hata yaptığını kabul etmesi durumunda, ona yardım elini uzatmaktan geri durmayacaklarını belirtiyorlar. ABD’nin bir eyaleti ölçeğindeki devletlerin bu tür beyanatları, gerçek niyetleri ne olursa olsun, pratikte kaba bir aşağılamadan, Irak’ta fare kapanında çırpınan dünyanın jandarması ile alay etmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Gelişmeler, aylardır estirilen politik teröre, savrulan ticari ve mali tehdilere rağmen, bu bağlamda da bir değişimin yaşanması şansının mutlak bir biçimde kaybolduğunu gösteriyor.

Burada ABD emperyalizminin yaşadığı yalnızlığın ve tecridin ölçeğini görmek için, general Noriega’yı yakalamak amacıyla dönemin genelkurmay başkanı Colin Powell’in senaryosunu hazırladığı Panama işgalini değil, bir kez daha Vietnam örneğini kıstas almak gerekiyor. Vietnam’da ABD emperyalizmi yıllar boyunca dayandı ve 55 bin kayıp verdikten sonra, nihayet fiyaskoyu kabullenmek ve inine geri gönmek zorunda kaldı. Bugün Irak’ı işgal etmiş olan ABD emperyalizmi Vietnam dönemine göre, birçok alanda, çok daha zinde konumda. Fakat henüz birkaç düzine kaybın ardından Amerikan kamuoyu hemen Vietnam’ı hatırladı ve Bush .daresinin de dizleri titremeye başladı. Bu fark, aradan geçen zaman sonucunda Amerikan askerinin canının kıymet kazanmış olmasından kaynaklanmıyor elbette. Vietnam savaşı dünya ölçeğinde ideolojik bir saflaşmanın sonucuydu.Sermaye dünyasının, tüm dünya gericiliğinin koşulsuz desteğinden faydalanan, onun adına bir misyon üstlenen ABD emperyalizmi, angajmanının ağır faturasını hezimete kadar ödemeyi göze aldı.

Irak’ta söz konusu olan ise ne sermaye dünyasının toplu çıkarları, ne de ideolojik bir misyon. Bu ülkede ABD emperyalizmi dünya barışı türünden soylu kavramların arkasına gizlenerek bir hırsızlık, bir tür gasp.operasyonu başlattı. Irak savaşı, esas olarak Pentagon’a mevzilenmiş, başını Cheney, Rumsfeld ve Wolfowitz gibilerinin çektiği “aferist” bir kliğin ve onların temsil ettiği çıkar gruplarının bir vurgun girişimi. Vurgun hesaplandığı gibi kolay olsaydı, planlanan sürede sonuçlansaydı ya da bazı yönleri taşeronlara devredilebilseydi, belki pek sorun çıkmazdı. Çıkan sorunları da telafi etmek o kadar zor olmazdı. Ama öyl. olmadı. İhale aferistlerin ve onların Blair, Aznar gibi ilk silah arkadaşlarının omuzlarında kaldı. Böyle olunca, kılınan namaz ürkütülen kurbağaya değmez hesabı, Amerikan kamuoyu fazla bedel ödemeyi kaldıramıyor v dolayısıyla ABD burjuvazisi de, blok halinde mevcut yönetimi desteklemeye yanaşmıyor. Ayrıca, vurguna beklenen türden bir uluslararası desteğin verilmeyişi, Pentagon’un hırsız şebekesini gün geçtikçe daha fazla Ameri an halkı ile karşı karşıya getiriyor, kamuoyu önünde zor durumda bırakıyor.

Bundan on gün önce Paul Bremer’in Washington’a çağrılması ile açıklanan yeni takvime göre, önümüzdeki Haziran ayında yönetim Iraklılar’a devredilecek ve ABD ordusu kışlalarına döne.ek. Bu arada, bir anayasa yazma, seçim yapma, referanduma gitme, bir önder bulma vs. türünden formalitelerin en kolay olanı tamamlanmış olacak. Bu takvim bir kaçış senaryosunun adım adım yürürlüğe konmuş olmasından başka bir anlama gelmemektedir. Fakat, bu açıklamaların hemen ardından Bush, Rumsfeld ve Powell döne döne Irak’ı, amaçlarına ulaşmadan, terketmeyeceklerini belirttiler. Ve aynı anda işgal güçleri ülke.in başta Tikrit, Felluce ve Bağdat olmak üzere birçok kentinde büyük ölçekli askeri operasyonlar başlattılar. Burada sorunun aslı ile astarını birbirinden ayırmak gerekiyor. Amerikan askerlerinin günübirik tuzağa düşürüldükleri bir ortamda politik sorumlular elbette biraz dik konuşmak, kararlılıklarını tekrarlamak zorundadırlar. Bunun, benzer durumlarda, onların en doğal demagoji hakları olduğu bilinen ve sadece ABD'ye özgü olmayan bir gerçektir.

ABD ordusunun Irak’ta başlattığı yeni askeri operasyonlara gelince, saldırganlık sadece direniş hareketini kırmayı amaçlamıyor, onun dışında da bazı işlevleri var. Konuyu irdelemek için askeri stratejist ya da kontrgerilla uzmanı olmak gerekmiyor. Irak’ta işgal güçlerine karşı direnen düzenli bir ordunun olmadığı biliniyor. Eylemler küçük gruplar tarafından vur kaç, tuzağa düşür vur yöntemleriyle ya da arasıra intihar saldırılarıyla gerçekleştirilmektedir. Bunun adı ve tanımı gerilla mücadelesidir. Eylemler çoğu kez Bağdat gibi büyük yerleşim merkezlerinde gerçekleştirildikleri için de belki en isabetli iteleme kent gerillası mücadelesi oluyor. Herkesten önce ABD’nin en ileri düzeydeki politik ve askeri sorumluları direniş hareketini kamuoyu önünde böyle tanımladılar, tanımlıyorlar.

Böyle bir direniş hareketine karşı nasıl mücadele verilmesi gerektiğini ABD ordusu, en azından teorik bakımdan, herkesten iyi bilir. Kontrgerilla Amerikan deneyimlerinden süzülmüş bir sentezdir. Ama, on gündür Irak.#146;ta sanki karşılarında düzenli bir ordunun tesbit edilmiş sabit mevzileri varmış gibi sağa sola gelişi güzel bomba yağdırıyorlar. Uydu güdümlü bombalarla, 900 kg bombalarla, F-16 ağır bombardıman uçaklarıyla Irak kentlerinin sokaklarında, güya “Suriye’den sızma”, ceplerinde üye kartı bulunmasa da muhtemelen “El Kaide’ye mensup” terörist kovalıyorlar, sözüm ona! Günlerdir didik didik aranan ve tahrip edilen evlerde birkaç gün içinde 30 kadar kalaşnikof bulunabildi. İşin sonunda bir halkın yıkımı, katliamı, tarifi zor acıları olmasa buna, bütün bu yapılanlara maskaralıktan başka bir sıfat gerçekten yakışmaz.

Konuya böyle başlamakla gelmek istediğimiz nokta şu: Neden böyle gövde gösterilerine, keyfi cinayetlere, katliamlara ihtiyaç duyuluyorı İlk akla gelen ihtimal Irak halkını korkutma, korku ve dehşet atmosferini hakim kılara. direnişi zayıflatma oluyor. Fakat gerçek şudur ki Irak halkını daha fazla korkutmak nesnel olarak mümkün değildir. Eğer korkacağı varsa bugüne kadar korkutulacağı kadar zaten korkutuldu. Yok, eğer aylardır başına yağdırılan bombalar yeterince korkutmadıysa bundan sonra yapacak fazla bir şey kalmamış demektir. Savaş çetesinin de çok iyi farkında olduğu gibi, ayların deneyimi, işgal güçlerinin saldırdıkça irenişin arttığını gösteriyor. Önümüzdeki aylar değil fakat günler bir kez daha bunun kanıtı olacaktır.

Bu saldırı dalgasının gerisindeki ikinci bir ihtimal biraz daha rasyonel görünüyor. İşgal güçleri kendi korkularını yenmek, kendi kendilerine, Amerikan kamuoyuna moral vermek ve bu arada Washington’un uygulamaya koyduğu kaçış stratejisini kamufle etmek için Irak halkına saldırıyorlar. Bu saldırganlık çaresizlik içinde bir çırpınışın ifadesidir ve dibe vuruşu hızlandırmaktan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bugüne kadar Irak’ta tutunacak bir dal bulamayan işgal kuvvetleri bundan sonra zor bulurlar. Onları, ne onurlarını iade ettikleri Saddam’ın yakalanması, ne de isabetli politikalarının kanıtları olarak kullandıkları İstanbul’da patlayan bombalar kurtarmaya ye er.



“Irak halkı yalnız değildir!”

15 Kasım günü İzmir Savaş Karşıtı Platform tarafından Alsancak Garı önünde oturma eylemi yapıldı. Tezkerenin meclise iadesi talebiyle tecrit ve diğer hak gasplarına karşı yapılan eyleme 100 kişi katıldı. “Irak halkı yalnız değildir!”, “İşgale değil direnişe destek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” vb. sloganlar atıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir)