22 Kasım'03
Sayı: 2003 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist, siyonist ve gerici terör ittifakına göğüs gerelim, Ortadoğu halkları ile dayanışmayı yükseltelim!
  "Terör" demagojisine prim vermeyelim, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Talabani Türkiyeli işbirlikçilere moral vermeye geldi...
  Direnişi kırmak için yeni taktikler!
  Kanlı sicillerinin üstünü örtemeyecekler!
  Irak halkının direnişten başka yolu, ABD'nin kaçıştan başka çıkışı yok!
  Londra'da yüzbinler savaşa ve savaş çetesine karşı yürüdüler...
  Türk-İş Genel Kurulu üzerine
  Sınıf hareketinden...
  BEKO taşeron kıskacında!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/6
  Dünden bugüne geleneksel sol hareket
  Sefalet ücretini kabul etmeyelim!
  Annan Planı: Kimin için ve nasıl bir çözüm?
  İlaç tekellerine yeni imkan: İlaçlara reklam
  Kapitalizm ve "sokak çocukları"
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Dominik Cumhuriyet: Genel grev ve devlet terörü
  Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!
  İstenmeyen Yankee'ler
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
BEKO taşeron kıskacında!

Esnek çalışmanın bir model haline geldiği Beko’da taşeronlaştırma giderek hız kazanıyor. Geçtiğimiz haftalarda yapılan bir basın toplantısında Beko’nun 9 aylık faaliyet raporu açıklandı Açıklamada verilen rakamlarla Beko’nun TV üretim ve satışında sürekli büyüdüğü söyleniyor. Bir yıl içinde 2 milyon 900 adet olan TV üretimi 3 milyon 576 bine çıkmış, TV satışı da artarak 3 milyon 550 bin adete ulaşmış. Bu anlamda büyümeye son hızla devam ediyormuş.

Bu üretim miktarına göre; Beko’da çalışan 3.093 işçiden her biri yıl boyunca ortalama 1.741 adet televizyon üretimini tek başına gerçekleştiriliyor. Esnek çalışmanın tam anlamıyla uygulanmaya çalışıldığı Beko’da her işçinin yılda ürettiği TV sayısı bile çalışmanın yoğunluğunu gösteriyor. Bu büyümenin ve devasa kârların kimin üzerinden sağlandığı çok açık. Açıklamada değinilen noktalardan biri de Beko’nun artık taşeronda büyüyeceğinin söylenmesi.

Türk Metal Sendikası’nın da işbirliğiyle işçiler taşeronlaştırma saldırısı ile her an karşı karşıya kalabiliyorlar. İşçilerin haklarını savunma sorunu olmayan bu hain sendika yöneticileri her taşeronlaştırma saldırısı sonucu işten atılan işçileri utanmadan kapıya kadar uğurluyorlar. Özellikle kölelik yasası çıktıktan sonra taşeron şirketler kadrolu işçileri tehdit eder hale geldiler. Taşeron şirketlerin kuşatması altında olan fabrikada kadrolu işçi sayısı her geçen gün azalıyor. En son plastik enjeksiyon bölümünün taşerona devredilmesiyle 220 civarında kadrolu işçi işten atıldı. Atılmayan işçiler ise sendikadan istifa ettirilerek sosyal haklardan yoksun ve düşük ücretle taşeron bünyesinde çalıştırılmaya başladı. Önümüzdeki günlerde de boyahane, kalıphane ve montajın bazı bantlarının taşerona devredilmesi bekleniyor. Zaten üretim b&oul;lümünün hemen tüm birimleri taşerona devredilmiş durumda. Fabrikada 8 taşeron şirket bulunmakta. Plastik enjeksiyon (BEPLAS), yemekhane (PARILTI), matbaa (MODKAR), strafor (İZOCAM), hoparlör (PE), garanti belgesi (REKART), yükleme (LATEKS) ve uzaktan kumanda ayrı ayrı taşeron şirketlere devredilmiş durumda. Bunların dışında fabrika dışında kurulu ALP Plastik ve ÖZAK Elektrik olmak üzere iki yan taşeron şirket bulunmaktadır.

Taşeronlaştırmanın sonucu olarak fabrikada en büyük sorun kadrolu-taşeron işçi ayrımıdır. Taşeronlaştırma işçileri bölmenin ve daha düşük ücretle daha yoğun sömürmenin en etkili silahına dönüşmüştür. Taşeronlaştırmayla işçi sayısı sürekli azaltılarak sendika yavaş yavaş tasfiye ediliyor. Sendikalı işçi sayısı giderek azalıyor. Kadrolu işçiler sendikaya tepkili ve güven duymuyorlar. Ancak işten atılma korkusuyla her türlü dayatmayı kabul ediyorlar. Kimi zaman “yeter ki atılmayalım da taşerona geçelim” diyorlar. Ancak çalışma koşullarına karşı duydukları tepki ve öfkeyi taşeron işçilere kusarak gidermeye çalışıyorlar. Patronların oyununa alet olarak kendilerini taşeron işçilerden ayrıcalıklı ve üstün konumda görüyorlar. Her zaman ve her yerde biz kadrolu işçiler dercesine taşeron işçileri küçümseyici ve aşağılayıcı tutumlar gösteriyorlar. Servislerde yer kalırsa taşeron işçiler en arka koltuklarda oturabiliyor. Deyim yerindeyse taşeron işçilere ikinci sınıf vatandaş gibi muamele yapıyorlar.

Taşeron ve kadrolu işçiler arasında çok uç noktalarda ayrımlar var. Taşeron işçiler kadrolularla aynı birimde yan yana çalıştıkları halde en alt statüde sayılıyorlar. Asgari ücret ile, sosyal haklardan yoksun ve sendikasız çalıştırılıyorlar. Fazla mesailere kalmadıklarında ya da işe gelmediklerinde hemen işten çıkarılıyorlar. Fabrikanın doktorundan yararlanamıyorlar. Hastalandıklarında ilaç bile verilmiyor. Son zamanlarda taşeron işçilerin kadrolu işçilerle konuşması bile yasaklandı. Patronların baskı ve sömürüsü yetmezmiş gibi bir de kadrolu işçilerin baskısına, aşağılamasına maruz kalıyorlar. Taşeron işçiler arasında işçi sirkülasyonu çok fazla. Bugün işe giren yarın işten çıkabiliyor.

Beko’da taşeronlaştırma kadrolu-kadrosuz işçiler için büyük bir saldırıdır. Kadrolu işçiler taşeronlaştırmaya karşı mücadele etmezse yarın benzer saldırılarla karşı karşıya kalacaklardır. Kadrolu işçiler patronların işçileri bölmek için başvurdukları saldırılara alet olmamalılar. Kadrolu-taşeron işçi ayrımına karşı pratikte net bir tutum almak zorundalar. Aksi halde kadrolu-sendikalı konumlarını korumaları mümkün olamayacak. Saldırılara karşı mücadele etmedikleri ve sessiz kaldıkları sürece kaybedecekleri çok şey olacak. Bugün varolan sosyal hakları birer birer gaspediliyor, ücretleri düşürülüyor. Mücadele etmedikleri için patronların saldırıları durmak bilmeyecektir. Ancak mücadele ederek saldırıları göğüsleyerek durdurabilirler. 

Sınıf bilinçli bir işçi/İstanbul



İşten atılan Çukurova Tekstil işçisiyle konuştuk...

“Haklarımızı alana kadar direneceğiz!”

Nalan Akbulut (Komite üyesi): Fabrikadan 440’ı sendikalı işçi olmak üzere toplam 550 işçi işten çıkarıldı. İşyerinde 5 yıldır düzenli ücret alamıyorduk. İkramiyelerimiz ödenmiyordu. İşyerinde 1600 işçi çalıştırıyor ve tüm işçilerin 7 aylık ücreti içerde. İşten atılmamızın nedeni yeni iş yasasının, yani kölelik yasasının uygulanmasının bir sonucudur. Sendikalar bu yasaya karşı hiçbir şey yapamadılar. Bunda biraz da kabahat bizde. Sendikalar kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Bizim (TEKSİF) Sendika Şube Başkanı Nejdet İnandıoğlu’nun kardeşi Cevdet İnandıoğlu fabrikanın servis ve yemek taşeronu, artı fason dikimi alıyor. Bu adam daha önce şube başkanıydı. Artık sendikacıların durumunu siz anlayın. Patron işten atılan işçiler mahkemeye başvurmazlarsa, aynı ücretle gizli bir protokolle işe alınacağını söylüyor. Aksi bir durumda yakınlarının da şten atılacağı üzerinden tehdit ediyor. Bir süre işyeri önündeki güvenlik binasındaki tuvaleti kullanıyorduk, şimdi kullandırmıyorlar. Tuvalet için birbuçuk kilometre ilerdeki benzin istasyonuna gitmek zorunda kalıyoruz.

Polis çadır kurdurmadı. Çadır yasakmış, naylon yasak değilmiş, biz de naylondan çadır yaptık. Polis sürekli fabrika önünde duruyor.

Bugüne kadar yerel ve ulusal basına gitmemize rağmen sorunumuzu gündemleştirmediler. Ama biz bu direnişi Türkiye’nin gündemine sokmaya kararlıyız.

Bugüne kadar bize sendikalardan, Tarsus Belediyesi’nden, esnaflar ve demokratik kitle örgütlerinden destek geldi. Bundan mutluluk duyuyoruz, bizim direncimizi arttırıyor. Ancak yetersiz. Beklentimiz maddi destek değil, manevi destek. Bu direniş kölelik yasasına ve patronların keyfi tutumlarına karşı bir direniş, tüm işçiler bu direnişi sahiplenmeli.

Biz işimizi ve haklarımızı alana kadar direneceğiz. Sonuna kadar direnmekte kararlıyız.

Kızıl Bayrak/Adana



Çukurova Tekstil işçisi direniyor!

İşten atılan Çukurova Tekstil işçileri tüm olumsuz koşullara ve baskılara rağmen kararlılıkla direnmeye devam ediyorlar. Çukurova Tekstil 1600 işçi çalıştıran büyük bir entegre fabrika. Asalak patron üretimi daha ucuza maledebilmek için işçileri işten atarak asgari ücretle işçi çalıştırmayı hedefliyor. Fabrikada örgütlü TEKSİF Sendikası işten çıkarılan işçileri sahiplenmediği gibi, tersine patronla kirli bir işbirliği içinde.

Bölgede kölelik yasasının uygulamaya sokan patronlar dün Mensa’da, Bossalar’da, bugün ise Çukurova Tekstil’de işçi kıyımı yapıyorlar.

Çukurova işçileri bu tensikat saldırısına karşı tüm güçleriyle direniyorlar. Bu direnişi sadece Çukurova Tekstil işçisinin direnişi olarak görmemek gerekiyor. Çukurova Tekstil işçileri bu direniş şahsında sınıfa dayatılan kölelik yasası ve diğer saldırılara karşı direniş bayrağını açmış bulunuyor. Çukurova Tekstil işçilerinin bu direnişinin kazanımla sonuçlanması için her türlü destek verilmeli, sınıf dayanışması yükseltilmelidir.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
Direnen işçiler kazanacak!

Kızıl Bayrak/Adana



Mersin Emek Platformu’ndan miting

Mersin Emek Platformu Kamu Yönetimi Kanunu Tasarısı’na karşı 16 Kasım günü bir miting düzenlendi. Hastane önünde başlayan yürüyüşe işçi sendikalarından Yol-İş, Petrol-İş, Kristal-İş, Liman-İş, Emekli-Sen, KESK’e bağlı sendikalardan ise, Eğitim-Sen, BTS, Yapı Yol-Sen, Kültür-Sen, SES, Tüm Bel-Sen ve BES katıldı. Ayrıca İHD, Halkevi, devrimci gruplar ve kimi reformist sol partiler de katıldı. Yol-İş Sendikası 400, Eğitim-Sen ise 500 kişiyle en kitlesel katılımı gerçekleştirdiler.

Mitingde Çukurova Tekstil’den atılan işçiler “İşimizi ve haklarımızı istiyoruz!” pankartıyla kortejin en önünde yürüdüler. Direnişçi işçiler miting boyunca coşkulu ve kararlı bir tutum sergilediler. Çukurova Tekstil işçileri ayrıca “Bütün ülkenin işçileri birleşin!”, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Kölelik yasasına hayır!”, “İşçi memur elele, genel greve!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” şiar ve taleplerin yazılı olduğu dövizler taşıdılar.

Toplanma yerine geldikten sonra saygı duruşu yapıldı. Ardından Yol-İş Şube başkanı kamu yönetimi yasa tasarısıyla ilgili uzun bir konuşma yaptı ve miting bitirildi.

Çukurova Tekstil işçileri miting bitiminde bir süre oturma eylemi yaparak, direnişin nedenlerini ve kararlılıklarını bir kez daha ifade ettiler.

Kızıl Bayrak/Adana