09 Kasım '02
Sayı: 44 (84)


  Kızıl Bayrak'tan
  3 Kasım seçimleri
  Şimdi sıra AKP hükümetinde...
  3 Kasım seçimleri, AKP ve emperyalistlerin beklentileri
  Yıkımın sahnedeki sorumlularının yıkımı
  Felsefesi serbest piyasacı, programı İMF'ci...
  Yeni hükümete eski program!
  İstanbul'da 6 Kasım eylemleri...
  Ankara'da 6 Kasım eylemleri...
  6 Kasım eylemlerinden...
  Emperyalist savaş karşıtı eylemlerden...
  Günü kazanarak geleceğe hazırlanıyoruz!
  Esenyurt BDSP çalışması...
  Anadolu Yakası BDSP çalışması...
  Sefaköy ve İkitelli BDSP çalışması...
  Adana BDSP çalışması...
  Dikmen BDSP çalışması...
  Hüseyingazi BDSP çalışması...
  Mamak BDSP çalışması...
  Seçim sonuçları üzerine...
  Komünistler ve ulusal kurtuluş mücadeleleri
  Petrol devleri sabırsız
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yeni hükümete eski program!

Seçimler yapıldı, yeni meclis oluşturuldu. Yeni hükümetin adresi belli oldu. Cumhuriyetin 58. hükümetini AKP tek başına kuracak. İşte bu önemli bir konu. Üstelik öyle basında tekrarlanıp durduğu gibi, koalisyonlar başlı başına birer istikrarsızlık unsuru olduğu için değil; meclisin çoğunluğunu elinde bulundurduğu ve bu çoğunluk ona rahatça yasa değiştirme imkanı tanıdığı için... AKP’nin bu imkanı nasıl kullanacağını yakında göreceğiz. Fakat şimdiden görülen ve komünist basının yıllardır farklı parti ve hükümetler için döne döne tekrarladığı bir gerçek var: AKP bu imkanı, tıpkı kendinden önceki üç partili koalisyon hükümetinin ve ondan öncekilerin yaptığı gibi, sistemin istek ve beklentilerini yerine getirebilmek için kullanacak. Çünk&uul; hiçbir düzen partisinin bunun dışında bir imkanı yok.

Yasa çıkarma kolaylığının önemi, düzen cephesinden meclis çalışmalarına hız sağlayacak olması. Bu sayede sermaye sınıfının istek ve arzuları hızla yerine getirilebilecek. İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden önemi ise, sermaye sınıfı ve düzeninin istek ve ihtiyaçlarına bu kadar hızlı yanıt verilmesinin yaratacağı olumsuzluk. Sermaye sınıfına her imkan işçi sınıfı ve emekçilerden alınarak sağlanacağı için, işçi ve emekçilerin aleyhine olacak.

Yeni kurulacak hükümeti bekleyen görevlerden söz etmek, hükümet programının önceden belirlenmiş bulunduğu anlamına geliyor. Seçimlerden önce defalarca vurguladığımızı bu vesileyle bir kez daha yineliyelim. Yeni hükümet yeni bir program oluşturmayacak. Onu bekleyen görevler de, program da hazır. Zaten yeni hükümeti kuracak olan AKP’nin diğer düzen partilerinden farklı olarak ortaya koyduğu bir program da yok. O da diğer düzen partileri gibi ABD’den, İMF’den, TÜSİAD’dan aldığı icazetle seçimlere katıldı. Kuşkusuz, düzenin arzu ve beklentisi tek başına bir AKP hükümetinden ziyade, kilit mevkiler CHP’de olacak biçimde bir koalisyondu. Ancak beklediklerinden daha farklı bir tabloyla karşılaşmış bulunuyorlar. Yine de bu farklılık bir engel oluşturmuyor. CHP’li koalisyondan beklediklerini şimdi AKP hükümetinden isteyeceklr, o da yapacak. Çünkü önceden belli bir programı uygulamak üzere talip oldu iktidara. Oy avcılığı kapsamındaki kimi demagojik söylemlerin hiçbir anlamı ve işlevi yok. Kaldı ki, tam da seçim çalışmaları sırasında karşılarına çıkarılan kimi pürüzler nedeniyle bu tür yalanları da fazla kullanamadılar. Terbiye operasyonu tam başarıyla yürütüldü. Şimdi AKP, merkez sağ bir hükümet olarak, sistem türban türünden sorunlarla uğraştırmadan önüne konulan programı uygulamaya koyulacak. Talip olduğu ve ondan beklenen görev bu.

Yeni meclisi ve hükümeti bekleyen temel görevlerin başında İMF-TÜSİAD yıkım programlarını sürdürmek bulunuyor. AKP bu programa hiçbir itirazı bulunmadığını daha seçimlerden önce ilan etmişti. İMF’nin de bu yönde herhangi bir kaygısı bulunmuyor. AKP hükümeti de, tıpkı kendinden önceki koalisyon hükümeti gibi, işçi sınıfı ve emekçilere karşı özelleştirme, işsizleştirme, yoksullaştırma saldırısını yürütecek. Yeni hükümet döneminde de uygulanacak olan istikrar programıyla, yaşamı daha da pahalılaştıracak, işçi sınıfı ve emekçilerin sefaletini katlayarak artıracak.

AKP hükümetini bekleyen ikinci büyük iş ise bir savaş hükümeti olması, bunun gereklerini harfiyen yerine getirmesidir. Devlet ve ordunun kendi cephesinden çoktan hazırlıklarını tamamladığı Irak saldırısının eli kulağında. Pazarlıklar nerdeyse gözlerimizin önünde sürdürüldü. Emekçi çocuklarının kanı 3-5 kuruşluk kredi karşılığında pazarlandı. Daha doğrusu Amerika’ya hibe edildi. Bu konuda yeni hükümete ve yeni meclise kalan tek iş verilmiş olan karar doğrultusunda üstüne düşeni yapmasıdır. Savaş ilan etmekse ilan edecek, sefer emri çıkarılacaksa çıkaracaktır.

AKP tabanı üzerinden ifade edersek; bu çok Müslüman partinin hükümeti, Amerika’nın istek ve emirleri doğrultusunda, Müslüman olan komşumuz Irak’a karşı girişilecek savaşta, çocuklarımızı Amerikan askeri olmaya zorlayacaktır. Bu yönde yasa ve kararnameler çıkaracaktır

AKP hükümetinin önceden belirlenmiş bu programına, dolayısıyla halka karşı işlenecek suçlara barajı aşıp meclise girebilen ikinci parti olarak CHP de ortak olacaktır.

CHP meclise kararları etkileyecek bir güçle giremedi. Ancak girse de durumda bir değişiklik olmayacağı bu partinin ve liderinin yaptığı açıklamalardan biliniyor. Yeni meclisteki tek muhalefet partisi olarak CHP, AKP hükümetinin bu görevlerine yönelik bir muhalefet yürütmeyeceğini, tersine, sistemin ihtiyaçları doğrultusunda hükümetle işbirliği içinde bulunacağını defalarca ve vurgulayarak açıklıyor. CHP ve lideri, bir muhalefet partisi gibi değil, adeta bir hükümet ortağıymış gibi davranıyor. Seçimlerin hemen ardından CHP kurmaylarının AKP’ye yaptığı nezaket ziyareti sonrasında yapılan açıklamalar, her iki partinin de görev ve sorumluluklarının bilincinde olduklarını gösteriyor. Haklı olarak, kendilerini meclise taşıyan sermaye güçlerine karşı sorumluluk duyuyorlar. Sorumluluklarının gereğini yerine getirceklerine dair güvence verebilmek, bu güçleri rahatlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Erdoğan’ın seçim sonuçları belirli bir netliğe ulaşır ulaşmaz yaptığı açıklamada kullandığı ifadeler, tam da sermaye sınıfı ve düzenine karşı bu güven tazelemeyi ifade ediyordu. Sonrasındaki tüm açıklamalar da bu doğrultuda sürüyor. Ama bunlar sermaye cephesinden bilinmeyen şeyler değil. Bilmeyen veya inanmak istemeyen, bu partilere oy veren işçi ve emekçi kitlelerdir. Sistemin eğilim ve yönlendirmelerine rağmen oyların CHP yerine AKP’de toplanması, AKP’nin CHP kadar düzenle bütünleşmiş görünmemesinden kaynaklanıyor. AKP’nin düzene “uzak” görünmesi ise sadece Erdoğan ve kimi AKP kurmaylarının siyasal geçmişi yüzünden. Oysa siyasal geçmişleri hiç de düzene bir uzaklık ifade etmiyor. Erbakan hükümeti döneminde siyonist İsrail ile kurulan ilişkiler, yapılan anlşmalar, AKP kurmaylarının geçmişte de ne kadar “müslüman”, ne kadar “düzen dışı” olduklarını gösterdi. Kaldı ki, yeni siyasal kimliklerini terbiye operasyonları karşısında “tövbeye gelip” “Müslümanlıktan laikliğe iltica etmek” suretiyle oluşturdular. Hala “takiyye” yapıldığını düşünenler, ne kadar yanıldıklarını AKP hükümetinin icraatlarıyla çok geçmeden öğrnecekler.

Sonuç olarak, yeni meclis ve yeni hükümet sermaye sınıfına ve düzenine hiçbir sorun çıkarmadan, düzenin ve devletin ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalışacak. Bu ise, işçi sınıfı ve emekçilerin önüne büyük sorunlar yığılacağı anlamına geliyor. Ekonomik alanda zaten dağ gibi birikmiş sorunlar büyümeye devam edeceği gibi, savaşla ve savaş ekonomisiyle birlikte hem bunların boyutları akıl almaz düzeylere çıkacak, hem de savaşın kendi doğasında bulunan can kayıpları gibi büyük sorunlar yaşanacak.

Bir kez daha, seçimlerin işçi sınıfı ve emekçi kitlelere bir çözüm, bir kurtuluş getirmediği, tersine, sistemi güçlendirecek şekilde sonuçlandığı taktirde sınıf ve kitlelerin sorunlarını daha da büyütmeye yaradığı görülmüş bulunuyor. Bunu henüz göremeyenler de yakında görecektir. Görebilenleri ise oldukça önemli görevler bekliyor. Sorunların tek çözüm yolu olan devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek... Sermaye sınıfı ve düzeninin seçimlerden beklediği istikrarı bir an önce bozmak... Hak ve özgürlükleri kendi ellerimizle kazanmak için örgütlenmek ve mücadele etmek...