3 Kasım seçimleri...
Yıkımın sahnedeki sorumlularının yıkımı Seçim değerlendirmelerinde halkın yıllardır süren yıkımdan sorumlu tuttuğu partileri cezalandırdığı görüşü öne çıkıyor. Gerçekten de 57. hükümeti oluşturan koalisyon partileri son 3-4 yıllık icraatlarının faturasını sandığa gömülerek ödediler. Ecevitin DSPsi tümüyle bitme noktasına geldi. Arada kısa kesintiler hariç neredeyse 20 yıldır bir şekilde hükümette yer alan ANAP barajın epey altında kaldı. MHP ise 99 yılındaki şovenist rüzgarın kendisine sağladığı oy desteğini neredeyse tümüyle kaybetti, geleneksel faşist tabanın oylarıyla yetinmek durumunda kaldı. Eski hükümetin ortakları bütün suçu seçimin erkene alınmasına yükseliyorlar. Üçbuçuk yıldır büyük icraatlara imza attıklarını, büyük hizmetler gördüklerini, bu dönemin ceremesini çektiklerini, semeresinin ise önümüzdeki yıllarda alınabileceğini iddia ediyorlar. Erken seçim kararı alarak, önümüzdeki semere toplama dönemini değerlendiremeyerek, intihara sürüklenmişler. Söylenenlere bakılırsa, hükümet tam Türkiyeyi düze çıkarmış, bunun bütün zorluklarını göğüslemişken erken seçime zorlanmış. Gerçekten de 57. hükümet 99 Nisanından bu yana yapmadığını bırakmadı. Kabaca bir göz atıldığında bile ortaya eşi benzeri olmayan korkunç bir tablo çıkıyor. Koalisyon kurulur kurulmaz derhal saldırılara başladı. Dördüncü ayında 17 Ağustos depreminin şokunu, mezarda emeklilik ve uluslararası tahkim yasalarını çıkarmanın olanağına çevirdi. Hükümet bununla da yetinmedi, yaralarını sarmaya çalışan emekçi kitlelere deprem vergisi vb. yeni vergiler çıkararak, mevcut vergileri ağırlaştırarak yeni darbeler vurdu. Hemen ardından programındaki saldırıları gerçekleştirdiğinde karşılaşabileceği toplumsal muhalefeti baştan bertaraf etmek için, muhalefetin en direngen kesimi olan devrimcilere yöneldi. Ulucanlar Cezaevi katliamıyla hücre tipi yaşamın startını verdi. Devlet terörü toplumsal muhalefetin tüm odalarına karşı dizginlerinden boşandı. İMF-TÜSİAD yıkım programının ihtiyaçlarına uygun olarak, sürekli yeni saldırı yasaları çıkartıldı. Gene de istikrar programının Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleriyle karaya oturması engellenemedi. Aynı dönem içinde F tipi saldırısının yeni evresine de geçildi. F tipi açılmasını engellemek için Ölüm Orucu başlatan devrimci tutsaklara 19 Aralık 2001de vahşi bir katliamla ve hücrelerin çılmasıyla karşılık verildi. Toplumsal muhalefetin geneline yönelik faşist baskı ve terörün dozu en üst düzeye çıkarıldı. Ekonomik ve siyasal istikrarda tökezleyen hükümet, ülkeyi tümüyle İMF kölesi haline getirme çabalarını istikrarlı bir şekilde sürdürdü. Küçük esnaf ve tarım yıkıma uğratıldı. İşçi sınıfı ve emekçilerin istemlerine işsizlik sigortası aldatmacası, sahte sendika yasası ve esnek üretim yasa tasarısını gündeme getirmenin zemini olan göstermelik İş Güvencesi Yasası benzeri saldırı yasalarıyla karşılık verildi. Özelleştirmelere hız verilerek büyük KİTler sermayeye peşkeş çekildi. İMF kredileri batık bankalar aracılığıyla tekelci sermayeye aktarıldı. Krizin ağırlaşması işçi ve emekçi kitlelere açlık ve sefalet getirirken, sermaye krizden işsizleştirme, örgütsüzleştirme saldırılarını hayata geçirmek için yararlandı. 57. hükümetin belli başlı icraat alanlarından biri de demokratik hak ve özgürlüklere ilişkindi. 11 Eylül rüzgarından etkin bir şekilde yararlanmaya çabalayan hükümet, ABye uyum adı altında demokrasi paketleri hazırladı, bir dizi anayasal ve yasal düzenleme yaptı. Demokratikleşme yalanıyla güdük haklarıda ortadan kaldırdı. Dış politikada da saldırgan geleneğe bağlı kalındı. 11 Eylülle birlikte saldırganlığın dozu arttırıldı. ABD ve İsraille kurulan üçlü mihver politikaları sadakatle uygulandı. Filistinde katliamlarını rutinleştiren İsraile ekonomik ve askeri ihaleler üzerinden açık destek verildi. Afganistan saldırısına alkış tutulmakla kalınmadı, buradaki saldırı gücünün komutası alındı. Türkiye Irakı düzenli olarak bombalayan ABD-İngiliz uçaklarının öncelikli üssü olmayı sürdürdü. Nihayet Iraka yönelik olası savaşa aktif olarak katılma kararı da bu hükümet döneminde alındı. Her ne kadar Irakta savaş istemiyoruz denilse de, savaşa katılma konusunda pazarlıklar yapılmış, paranın bir kısmı İMF kredileri üzerinden peşin olarak alınmıştır. Türk ordusu Güney Kürdistandaki işgal güçlerini tahkim ederek savaşn son hazırlıklarını fiilen de yerine getirmiş bulunmaktadır. 57. hükümetin 3-4 yıllık icraatları üzerinden Türkiye bugün, iç ve dış borç batağı içinde yüzen; ekonomisi iflas edip borç çevrimine endekslenen; maliyesi İMF tarafından yönetilen; servet ve sefalet uçurumu muazzam boyutlara ulaşan; işsizlik, örgütsüzlük ve açlığın kol gezdiği; faşist terörün gemi azıya aldığı; demokratik hak ve özgürlüklerin biçildiği; kültürel ve ahlaki dejenerasyonun had safhaya vardığı, son hızla ABDnin savaş arabasına koşulan bir ülke haline getirildi. Seçimde nefesleri tükenenlerin büyük hizmet dedikleri işte budur. Ceremesini çekmekle övündükleri, semeresini yiyememekten ötürü kahrettikleri işte böyle bir Türkiye tablosudur. Fakat herkesin hakkını teslim etmek gerekir. Bu sadece 3-4 yılın işi değildir. Halk iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeden, bu tablonun sorumlusu olarak gördüğü tüm sermaye partilerini cezalandırmıştır. CHP ve AKPnin ödüllendirilenler içinde olması bu gerçeği değiştirmez. Kaldı ki 99dan beri meclis dışında olan, Cumhuriyetin kurucu partisi ve Kemalizmin önde gelen temsilcisi olduğunu savunan, ordudan sendika bürokrasisine, medyadan tekelci burjuvaziye kadar sermaye iktidarının tüm desteğini arkasına alan CHPnin %19 gibi bir oy oranında kalması da bir hezimettir. Kendisine verilen oyların önemli bir kısmının şeriatçıların gelmesini engellemek amacı taşıdığına kuşku yoktur. AKP gerçekten ödüllendirilmiştir. Başarısının temelinde yeni olduğu, Türkiyenin bu hale gelmesinde payı bulunmadığı propagandasına bir kesimi inandırması yatıyor. İkincisi, bilinçsiz yığınlar içinde önemli bir kesim, sırf barajı geçeceği inancıyla oy vermiştir. Üçüncüsü, AKPnin iktidar güçlerinin karşısında oynadığı mazlum rolü, sermaye iktidarına karşı tepkili olan dinin etkisindeki kesimin desteğini sağlamıştır. Dördüncüsü, gene bilinçsiz yığınlar içinde bir de bunu deneyelim düşüncesiyle hareket edenlerin verdiği destek vardır. Kısacası AKPye yönelen oyların önemli bir kısmı gerçekten tepki oylarıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu tepki sağı ve soluyla yıkımın sorumlusu olarak görülen tüm düzen partilerine yönelik bir tepkidir. Ecevit, Bahçeli ve Yılmaza olduğu kadar Saadet Partisi ve DYPye de yönelen bir tepkidir bu. 5 Nisan 94 Kararlarında, özelleştirme, işçi tensikatları, sendikasızlaştırma saldırılarının hızlandırılmasında Çillerin imzası vardı. Kirli savaşın en vahşi biçimlerini, toplumsal muhalefeti ezmenin en kanlı yöntemlerini, ev ve sokak infazlarını, gözaltında kayıpları vb.ni Çiller ve Karayalçın başkanlığındaki DYP-SHP hükümeti tırmandırıp uyguladı. Susurluk skandalında önde gelen çetenin başında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağarla birlikte Çiller yer alıyordu. Nitekim 95 seçimlerinde Güreş, Ağar, Sedat Bucak gibi belli başlı çete mensupları Çiller tarafından meclise taşındı. Erbakan-Çiller hükümeti de ekonomik sosyal-alandaki saldırıları aralıksız sürdürdü. Yolsuzluk, hırsızlık, hortumculuk boyutlandı. Ortadoğudaki saldırgan üçlü mihver bu hükümet üzerinden kuruldu. Gözaltından kayıplara, katletmelere devam edildi. Devrimci hareketi ezmenin önemli bir adımı olarak devrimci tutsaklara daha pervasız saldırılar yöneltildi vb. Erbakanın partisinin sandığın dibine gömülmesi, Çillerin barajda boğulması hükümet ettikleri dönemdeki bu icraatlarından bağımsız değil. Fakat düzen partilerini bu hale düşüren asıl etken, 57. hükümet döneminde meclisteki tüm partilerin İMF programı etrafında tekleşmeleri, tek bir parti gibi hareket etmeleridir. Erken seçim startı verilene dek, hiçbiri 400 civarında saldırı yasası çıkarılmasına, İMF talimatlarına, emperyalist saldırganlığa ortak olmaya demagojik de olsa muhalefet etmedi. SPnin ya da Erbakanın son zamanlardaki açık muhalefeti ise dinci gericiliğin etkisindeki seçmen kitlesinde bile etki yaratmadı. Zira SPnin barajı aşamayacağı düşüncesi ve 28 Şubat 97 sürecinde ve sonrasındaki ürkek tutumunun yarattığı tepki, bu kesimin oylarını, ılımlı islam söylemi üzerinden rejim tarafından hükümet olması kabul edilebilecek AKPye yöneltti. En geri bilinçli ve umutsuz yığınlarda İMFye muhalefetin ne denli etki yarattığını anlamak için ise Uzanların Genç Partisine bakmak gerekir. Cem Uzanın şovenizm-faşizm sosuna bulanmış tümüyle demagojik söylemleri %7nin üzerinde bir destek bulabildi. Bu oranın parayla satın alınmışlar dışındaki büyük bölümünü, sermaye medyası tarafından sürekli sersemletilen, yoksulluk içinde yozlaştırılan en geri bilinçli kesimleri oluşturuyor. Bu kesimin bir bölümü verilen vaatlere kansa da, önemli bir bölümü Uzanın İMFyi kovmaya namusu ve şerefi üzerine yemin etmesine oy vermiştir. Seçim sonuçlarının bir tarafında da sandık başına gitmeyen % 22 civarında bir kayıtlı seçmen oranı var. Kayıtlı olmayanlar ve boş oy kullananlarla birlikte düşünüldüğünde, bu 15 milyona yakın seçmen demek. Yukarıda belirtilen olgular da gözönüne alındığında, seçim sonuçları, kitlelerin önemli bir bölümünün sermaye düzeninden beklenti ve umudunun kalmadığını göstermiştir. Laikliğin ve demokrasinin yılmaz bekçisi ordu, Cumhurbaşkanı ve diğer iktidar kurumlarının toplumsal desteği hep %80ler civarında gösteriliyordu. Aslında AKPnin aldığı %34.5 (tüm seçmen kitlesi içinde %25) oy desteği, bunun apaçık bir yalan olduğunu gösteriyor. Kitlelerin önemli bir bölümünün meclise ve düzen partilerine olduğu kadar, sermaye iktidarına da güeni kalmamıştır. İşçi ve emekçi kitleler bugün belki bütün sorunların sermaye iktidarından, verili düzenden kaynaklandığını göremiyor. Kendilerine yaşatılan yıkım ve sefaletin sorumlusu olarak sahneye sürülmüş olanları cezalandırmaktan öteye geçemiyorlar. Egemenler yeni piyonlar öne sürerek kitlelerde biriken öfke ve tepkiyi dizginlemeye çalışacaklardır. Ama burjuvazinin barutu çoktan tükenmiştir. Yeni piyon AKPnin yapabileceği hiçbir şey yok; İMF programını harfiyen uygulamak, borçları yeni borçlarla büyüterek çevirmek, yıkımı derinleştirmek, ABDnin savaş arabasına son sürat koşulmak dışında. Dolayısıyla çok sürmeyecek, Sabancıların sevinci kursaklarında kalacaktır. |
|||||