emperyalistlerin beklentileri 3 Kasım erken seçimleri emperyalistler ve yerli işbirlikçileri tarafından hazırlanan komplonun başarıya ulaşamaması sonucu gündeme geldi. Bu yönüyle emperyalistler seçim sürecini yakından izlediler. Seçimlere gösterilen ilginin yoğunluğu önceki seçimlerle kıyas kabul etmez boyuttadır. ABden ABDye, İMFden İsraile, ünlü gazetelerden TV kanallarına kadar Türkiye ve seçimler özel bir ilgiye mazhar oldu. Bu yakın ilgi kuşkusuz Türkiyeli işçi ve emekçilerin hayrına değil. Söz konusu emperyalist kurum ve organların yakın ilgisi ekonomik, siyasi, askeri vb. çıkarlara sahip olmalarından kaynaklanıyor. Kurulacak yeni hükümetle bu çıkarlarını azami bir şekilde korumak ve geliştirmek telaşındalar. Seçimlerden çıkan sonuç, yani tek partinin ezici bir çoğunlukla iktidar olması, klasik tabirle siyasi istikrar beklentilerini güçlendirdi. Türkiye Özal döneminden beri böyle bir hükümete tanık olmamıştı. Kurulan tüm hükümetler iki ya da daha çok partinin koalisyonu şeklinde oldu. Bu da emperyalistler ile sermaye çevrelerinin bazı beklentilerinin kimi zaman karşılanamamasına yol açtı. Bundan dolayı kurulacak yeni hükümetin icraatları için şimdiden ellerini ovuşturmaya başladılar. İslami gericilik geleneğinden gelen AKP önceleri pek tercih edilmese de, alacağı oy oranı hesaba katılarak açık kapı bırakılmıştı. AKP her fırsatta değiştiğini, sistem için bir sıkıntı yaratmayacağını, düzene her türlü hizmeti yapmaya hazır olduğunu vurguladı. Bu konuda yerli ve yabancı sermaye çevrelerini ikna etmek için yoğun bir çaba harcadı. AKP kısa sürede aldığı tutumlarla da efendilerine kendini kanıtlamaya çalıştı. Erdoğanın sermaye çevreleri ile yaptığı temaslar, ABD ziyaretleri ve emperyalist ülke büyükelçileri ile görüşmeler bazı örneklerdir. Seçim propagandalarında sistemin saldırılarını gündeme getirmemeye özen gösterdi. Neredeyse seçim kampanyasının tümünü diğer partilerin eleştirisi ve temelsiz vaatler üzerinden yürüttü. İMF reçeteleri, İsrailin Filistinde giriştiği katliamlar, Afganistana saldırı vb. gelişmelere tepkisiz kalarak, gerekli merkezlere mesajlarını iletti. Seçimlerden çıkan sonucun da etkisiyle bu çabaların boşa gitmediği, TÜSİAD, İMF, ABD, AB gibi güçlerin açıklamaları ile görüldü. Emperyalist ülkelerin basını da özelde ABD basını- haber yorumları ve köşe yazıları ile; AKPnin kuracağı bir hükümetten kaygı duyulmaması, demokratik bir seçimin sonuçlarına saygı duyulması ve AKPye bir şans tanınması gerektiğini neredeyse ağız birliği içerisinde dile getirdi. Bir kısım ABD basını ise, Amerikan yönetiminden Türk generalleri üzerindeki nüfuzunu kullanıp, ordunun AKPyi rahat bırakmasını sağlamasını istedi. Bütün bunların hemen altına da eklediler elbette; AKP ne kadar değiştiğini İMF reçeteleri ile ilgili tutumu ve ABD emperyalizminin Iraka saldırısına destek verip vermemesiyle gösterecek. Seçim sonuçlarının netleşmesiyle birlikte ABD, İMF ve ABden yapılan açıklamaların tümü AKP ile çalışmak istediklerine dair mesajlar içeriyor. Emperyalistler için önemli olan Türkiyede hangi partinin iktidara geleceği değil, bu partinin istek ve dayatmalarına uşakça boyun eğip eğmeyeceğidir. Seçimden sonra Erdoğanı ilk arayanlardan biri AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana oldu. Erdoğana, eski hükümetle olduğu gibi, yeni kurulacak hükümetle de yapıcı bir işbirliği gerçekleştirmek istediklerini belirtti. AB Dönem Başkanı ve Danimarkanın Ankara Büyükelçisi Christian Hoppe de AKP Başkan Yardımcısı Yaşar Yakışı arayarak Erdoğanla bir an önce görüşme talebinde bulundu. Bu ilgiden oldukça memnun görünen Erdoğan davetleri zaman geçirmeden kabul etti. Erken açıklama yapan bir diğer kurum ise İMF oldu. İMF yöneticileri kurulacak yeni hükümetle anlaşmaya hazır olduklarını belirtti. Seçimleri yakından izleyen, sonuçları ile ilgili değerlendirmeler yapan bir diğer taraf siyonistler oldu. İsrail basınında manşetlere konu olan AKPnin tek başına iktidar olması herhangi bir kaygı yaratmış değil. Şaron destekçisi Jerussalem Post gazetesi, AKPnin seçim platformunun İsrail ile ilişkilerden hiç bahsetmediğine dikkat çekerek, AKPnin Ortadoğuda akan kanın durması dışında bir şey söylemediğini dile getirerek kaygılı olmadıklarını yansıttı. Siyonistler AKP yetkililerinin dış politikada ve İsrail ile ilişkilerde bir değişiklik olmayacağını vurgulamak için özel bir çaba sarfettiklerini de biliyorlar. Siyonistleri rahatlatan bir başka olgu Erbakanın başbakanlığı dönemindeki deneyimleridir. İslamcı Erbakan başbakan sıfatıyla Türkiye-İsrail stratejik işbirliği anlaşmasının altına imzasını atmak zorunda kalmıştı. Bu durumda generallein terbiyesinden geçen Erdoğanın AKPsinden kaygı duymak için ortada bir neden kalmıyor. 3 Kasım seçim sonuçlarına en geniş yer veren, başyazılara konu eden, değerlendirme yapan, nasihat çeken, destek veren, beklenti ve tehditlerini dile getiren ABD basını oldu. Bunda şaşılacak bir şey yok. Şu günlerde ABD için Türkiye herhangi bir dönemle kıyaslanamayacak denli önem taşıyor. Türk sermaye devleti, Amerikan emperyalizminin savaş ve saldırganlık politikasının Ortadoğu ayağında özel bir yer tutuyor. Görülen yakın ilginin asıl nedeni bu. Belli başlı ABD gazetelerinin tümü AKP ve seçim sonuçlarıyla ilgili olarak kapsamlı değerlendirmelerde bulundular. ABD basınının emperyalist devletin bir uzantısı olduğu düşünülürse, bu değerlendirmelerin yarı resmi olduğu söylenebilir. Erdoğanın milletvekili olma yasağı ABD yönetimi tarafından anti-demokratik bir karar olarak değerlendirilmiş, bu yasağın kalkması gerektiği dile getirilmişti. Amerikan yönetimi bu tepkiyi seçimden önce vermişti. Bu da AKP-ABD ilişkilerinin yakınlığını gösteriyor. Amerikan basını da yönetimle aynı görüşleri dile getiriyor. AKPnin tümüyle Batılı bir seçim kampanyası yürüttüğü, dini motifleri işin içine karıştırmadığı, aldığı oyların esas olarak halkın ekonomik krizden kaynaklanan tepki oyları olduğu vurgulanarak, AKPden kuşkulanmak için bir neden olmadığını savunuyorlar. Partinin ılımlı İslamcı, toplumsal muhafazakar, ekonomik liberal olduğu, bu yönüyle Batıdaki Hıristiyan demokrat partilere benzer bir şekillenme olduğu da yapılan değerlendirmeler arasında. Partinin bu çizgisini deva ettirmesi gerektiği, aksi halde 28 Şubat 97deki post-modern darbenin yeniden yaşanabileceği uyarısı yapıyorlar. Geriye AKPnin bu çizgiyi pratikte kanıtlaması kalıyor. Amerikanın Iraka saldırısı bu konuda turnusol kağıdı işlevi görecektir. Yani AKP Amerikanın Irakı yakıp yıkmasına tam destek vermeli ki, bu konuda samimi olduğunu ispatlasın. Bu konuda fazla kaygıya gerek yoktur; zira Erdoğan bu kararı Türk generallerine bırakacağını açıklamıştır. İş ABDnin bizim çocuklar diye tanımladığı generallere kaldığı sürece bir problem yoktur. AKPnin aksi bir tutum alması mümkün görünmüyor. Böyle bir durumda dış finansman kaynakları kurutularak köşeye sıkıştırılacaktır. Hatta AKPnin El Kaide ile bağlantısı bile aranıp bulunabilir. Tabanı tamamen farklı beklentiler içinde bulunsa da Erdoğan ve partisi emperyalist efendilerin emirlerine amade olmaktan başka bir şansa sahip değildir. Mecliste sahip olduğu sandalye sayısı ona manevra alanı bırakmamaktadır. İstediği kararı/yasayı anında meclisten geçirebilecek bir çoğunluğa sahiptir. Emperyalizme uşaklıkta Cumhuriyet tarihi rekoru kıran 57. Hükümetin pabucu kurulacak AKP hükümeti tarafından dama atılabilir. Bu rekorların işçi sınıfı ve tüm emekçi kesimler için ne anlam geldiği ise yıkılan Ecevit-Yılmaz-Bahçeli hükümetinin icraatlarından bilinmektedir. Sermaye cephesinden topyekûn saldırılar hızla devam edecektir. Emekçiler cephesi kendini buna göre hazırlamalıdır. |
|||||