02 Kasım '02
Sayı: 43 (83)


  Kızıl Bayrak'tan
  Çakalların uluması boşunadır!
  Faşist saldırılar çalışmamızı ve mücadelemizi engelleyemez!
  Cumhuriyetin 79. yıldönümü, düzenin istikrar beklentisi ve seçimler
  ABD emperyalizmi Irak'a saldırı kararı için BM'yi sıkıştırıyor
  Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı sınıf savaşını yükseltelim!
  Emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  ABD'de büyük savaş karşıtı hareket
  Çeçenistan, Rus gericiliği ve ikiyüzlülük
  Sosyal yıkıma karşı BDSP saflarında örgütlenelim!
  BDSP çalışmalarından...
  Emperyalist savaş ve güncel görevler
  BDSP çalışmalarından...
  Perinçek'ten inciler...
  El Salvador'da özelleştirmelere karşı kitlesel protestolar
  Bir kez daha KADEK ve Güney üzerine...
  İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
  Selam olsun Partimizin 4. kuruluş yıldönümüne!
  Alman devletinin kirli savaş tarihinde önemli bir sayfa
  İşkence yaygın ve sistematik olarak sürüyor!
  Küçükarmutlu katliamı 1. yılında...
  Pendik İKE'den "Kadın sağlığı" konulu panel
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sosyal yıkıma karşı BDSP saflarında örgütlenelim!

Türkiye İMF ile ilk anlaşmayı 1958 yılında imzaladı. Aradan geçen zaman içerisinde ortalama üç yılda bir “istikrar programı” adı altında yeni anlaşmalara imza attı. Şu an uygulanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı da saydığımızda İMF ile tam 18 kez anlaşma imzalandığını, bunların gereklerinin yerine getirildiğini görüyoruz. Ekonomiyi düze çıkarmak adına uygulanan programlar tam tersine yeni ekonomik krizlere yolaçmıştır. 2000 yılı başında uygulamaya sokulan 17. anlaşmanın akibeti de farklı olmamıştır. Şubat 2001’de iflas eden 17. İMF programının yolaçtığı gelişmelere bakıldığında, işçi ve emekçiler açısından tam bir yıkım tablosu görülecektir.

Ücretler gerilemiştir: İşçi ve emekçilerin ücret artışları her türlü yol kullanılarak sınırlanmış, buna karşılık tüketim maddelerine ve hizmetlerine yapılan zamlardan hiçbir biçimde taviz verilmemiştir. İşçi ve emekçilerin gelirleri İMF anlaşmalarının yürürlükte olduğu yıllarda sistemli bir şekilde eritilmiştir. Örneğin, Temmuz ‘99’da en düşük memur maaşıyla 44 adet 12 Kg’lık mutfak tüpü alınabilirken, Temmuz 2002’de sadece 16 adet mutfak tüpü satın alınabiliyor.

Kamu harcamaları kısılmıştır: Eğitim ve sağlık başta olmak üzere devlet kamu harcamalarını önemli ölçüde kısmış, bu sektörlerde yatırım yapmaktan vazgeçmiştir. Bu hizmetler özelleştirme politikalarının bir parçası olarak paralı hale getirilmektedir.

Ulusal para değer kaybetmiştir: Ekonomik kriz sonucu dolar aşırı değer kazanarak 903.721 TL’den 1.650.000 TL’ye çıkmış, Türk Lirası aynı oranda değer kaybetmiştir. Bunun sonucu olarak, kasaları dolarla dolu olan sermaye kesimi bir gecede yüzde 40 oranında zenginleşirken emekçiler yüzde 40 daha da yoksullaşmıştır.

Ülkenin stratejik işletmeleri, bankalar, yer altı ve yer üstü kaynakları özelleştirmeler yoluyla yabancı tekellere peşkeş çekilmiştir: Birçok kamu kuruluşu özelleştirilirken, Telekom, THY, Tekel, Şeker fabrikaları gibi kuruluşların özelleştirme işlemleri de hızla tamamlanmaktadır. IMF’nin isteği doğrultusunda 2001 yılı itibariyle 128 kadar kamu kuruluşu özelleştirilmiş, buralarda çalışan sendikalı her 10 işçiden 8’i işten atılmıştır. Özelleştirilen işyerlerinde sendikasızlaştırma oranı yüzde 72’dir. Özelleştirmeler nedeniyle toplam 400 bin işçi işten atılmış, işsizler ordusunun safları daha da büyümüştür.

Çalışma koşullarında orta çağ düzeni: Çalışma yaşamıyla ilgili yasalarda patronların istekleri doğrultusunda yapılan değişikliklerle kuralsızlaştırma ve esnek çalışma geçerli kılınmak istenmektedir. Yeni iş yasasındaki değişiklerle, işçi sınıfının zorlu mücadeleler sonucu elde ettiği bir takım hakların da gaspedilmesi hedeflenmekte, ortaçağın çalışma koşulları dayatılmaktadır.

Emekçi köylülük yıkıma uğratılmıştır: Dünyada tarım alanında kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden olan Türkiye’de bugün destekleme alımlarının kaldırılması, tarımda ithalatın artırılması vb. uygulamalar sonucunda yoksul emekçi köylülük göçe ve açlığa mahkum edilmiştir.

Kişi başına düşen milli gelir gerilemiştir: Kişi başına düşen milli gelir Derviş’in 18. İMF programını uygulamaya koyduğu 2001 Mart’ında 2.261 dolar iken 2002 Temmuz’unda 2.160 dolara gerilemiştir.

İç ve dış borçlar katlanarak artmıştır: Aynı tarihler arasında iç borç, 62 milyar dolardan 95 milyar dolara, dış borç ise 111.9 milyar dolardan 120 milyar dolara çıkmıştır.

Özet olarak İMF programlarının uygulanması sonucu, patronların safahatı artarken, işçi ve emekçilerin sefalet ve yoksulluğu derinleşmiştir.

İMF’ci partilere oy vermeyelim, hesap soralım!

Başta ABD olmak üzere emperyalistlerin ve işbirlikçi sermayenin ihtiyaçlarını daha ilerden karşılamak için yıpranan hükümetin yenisi ile değiştirilmesi ihtiyacı duyulmuş ve bu ihtiyacın ürünü olarakta seçim oyunu tasarlanmıştır. Gerçek seçim önceden yapılmıştır. Hükümet olmak için aday olan düzen partilerinin hepsinin ABD’nin Irak savaşına destek vermeleri, AB uyum yasalarını görülmemiş bir hızla onaylamaları ve İMF programlarını devam ettirecekleri yönündeki açıklamaları bunun kanıtıdır.

İşçi ve emekçilere ABD-AB-İMF ve TÜSİAD cephesi tarafından seçilenleri onaylamak, dolayısıyla kendi celladını seçmek dayatılmaktadır. İMF programlarının sonuçları ortadadır. Buna rağmen düzen partileri “mevcut programı devam ettireceğiz” şeklinde açıklamalar yapmaktadır. Bu da onların gerçek kimliğine ışık tutmakta, hepsinin İMF çatısı altında aynılaştığını ve işçi-emekçi düşmanı olduğunu gözler önüne sermektedir. Düzen partilerinin uygulayacağı ekonomik program, İMF’nin önlerine koyduğunu hayata geçirmekten ibarettir. Düzen partileri arasında yapılacak bir seçim yalnızca bir aldatmacadan ibarettir. İşçi ve emekçilerin yapacağı gerçek seçim, düzen ile devrim arasında bir tercih yapmaktır.

Düzen partilerinin gerçek yüzünü teşhir etmek ve işçi-emekçilerin birleşik mücadelesini örmek için kurulan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu devrim cephesini temsil etmektedir. Düzen partileri İMF’ye bağlılık yemini ederken, emek ve demokrasi adına hareket ettiğini söyleyen reformistler çözümün sermayenin meclisinde olduğu hayallerini yayarken, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu işçi ve emekçileri kendi temel ve güncel talepleri için mücadeleye çağırmaktadır.

S. Kavak