02 Kasım '02
Sayı: 43 (83)


  Kızıl Bayrak'tan
  Çakalların uluması boşunadır!
  Faşist saldırılar çalışmamızı ve mücadelemizi engelleyemez!
  Cumhuriyetin 79. yıldönümü, düzenin istikrar beklentisi ve seçimler
  ABD emperyalizmi Irak'a saldırı kararı için BM'yi sıkıştırıyor
  Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı sınıf savaşını yükseltelim!
  Emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  ABD'de büyük savaş karşıtı hareket
  Çeçenistan, Rus gericiliği ve ikiyüzlülük
  Sosyal yıkıma karşı BDSP saflarında örgütlenelim!
  BDSP çalışmalarından...
  Emperyalist savaş ve güncel görevler
  BDSP çalışmalarından...
  Perinçek'ten inciler...
  El Salvador'da özelleştirmelere karşı kitlesel protestolar
  Bir kez daha KADEK ve Güney üzerine...
  İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
  Selam olsun Partimizin 4. kuruluş yıldönümüne!
  Alman devletinin kirli savaş tarihinde önemli bir sayfa
  İşkence yaygın ve sistematik olarak sürüyor!
  Küçükarmutlu katliamı 1. yılında...
  Pendik İKE'den "Kadın sağlığı" konulu panel
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Vahşi katliama emperyalist/kapitalist devletlerden destek

Çeçenistan, Rus gericiliği ve ikiyüzlülük

M. Dicle

Moskova’da Rus özel birlikleri tarafından zehirli gazla gerçekleştirilen katliamla Çeçenistan sorununun çözülmediği, hala kanayan bir yara olduğu herkesin gözleri önüne serildi. Tiyatro işgali, izleyicilerin rehin alınması kabul edilebilir bir eylem biçimi değil elbette. Çeçenler bu tarz eylemleri daha önce de yapmışlar, 1995’te hastane basıp 2 bin kişiyi rehin almışlardı. Bu tarz eylemler kimi zaman Rus işgaline karşı çıkan Çeçenler’in mücadelesini meşruluk sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır. Ancak asıl öne çıkarılması gereken sorun Çeçenistan’ın Rus gericiliği tarafından işgal edilmesi, bu halka karşı uygulanan baskı, zulüm ve katliamlardır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla
hortlayan ulusal-etnik sorunlar

‘89-91 çöküşü ile beraber Ekim Devrimi’nin önemli kazanımlarından biri olan halklar arası kardeşlik ve dayanışma ruhu ağır darbeler aldı. Birbirini boğazlayan komşu halklar, emperyalistlerin ve bölgedeki gerici devletlerin kışkırtması ile ortaya çıkan sınır sorunları, dinsel gericiliğin Müslüman halklara el atması vb. gelişmeler eski Sovyet topraklarının bir bölümünü kanlı hesaplaşmalar arenasına çevirdi. Çeçenistan sorunu da 1994’ten beri devam etmektedir.

Revizyonist yozlaşmaya ve geriye dönüş süreçlerine rağmen sosyalizmin kazanımlarının önemi bu süre içinde çok daha net bir biçimde görüldü. Yugoslavya örneğinde de görüldüğü üzere uzun yıllar boyu kardeşçe yaşayan halklar, kapitalizmin tam egemenliğinin yeniden kurulmasıyla birlikte düşmanca ilişkilere ve kanlı boğazlaşmalara itilmişlerdir. Çeçen halkının uğradığı yıkım, çektiği acılar, işgalci Rus ordusunun yaptığı katliamlar vb. uygulamalar da bu döneme denk düşmektedir.

Gericilerin güdümünde gelişen
direniş hareketi

Çeçenler, baştan beri Rus işgaline karşı çıkarak direniş yolunu tuttular. Ancak direnişin önderliği de emperyalist güçler, Türkiye, Suudi Arabistan gibi gerici güçlerle işbirliği yapmış bu güçlerden medet ummuştur. Çeçenler’in, işgalle ilgisi olmayan sivil insanları hedef alan eylem biçimlerini kullanması da, emperyalistlerle girdiği bu gerici işbirliğinden bağımsız değil. Buna rağmen Çeçenler’in Rus işgaline karşı direnmesi meşrudur ve her halk gibi Çeçenler’in de kendi kaderini kayıtsız şartsız tayin etme hakkı vardır.

Emperyalist güçlerden medet uman bütün halklar gibi Çeçenler de gelinen noktada hayal kırıklığına uğramış, yaşadıkları sorunlar katlanarak günümüze kadar gelmiştir. Görüldü ki, ne Türkiye ne de diğer emperyalist güçler Çeçenistan için Rusya ile olan çıkar ilişkilerini riske atmazlar. Bu güçlerin kendileri başka halkları ezmekte, Rusya’nın Çeçen halkına reva gördüğü baskı ve zulmü sömürdükleri halklara kaşı kendileri de uygulamaktadırlar. Çeçenistan’a duydukları ilginin, bu halkın yaşadığı sorunlara sahip çıkmak ya da çözüm üretmekle bir ilgisi yok. Yaptıkları şey, sadece etkinliklerini bu bölgede geliştirmek için Çeçen sorununu istismar etmektir.

Gittikçe gericileşen Rus emperyalizmi

Sovyetler’in dağılmasından sonra Rusya’yı kolay lokma sayan emperyalist güçler kısa sürede yanıldıklarını anladılar. Sovyet süreci birikimini gaspeden yeni Rus burjuvazisi, 10 yıllık bir süreden sonra gittikçe güçlenen, aynı oranda da gericileşen bir emperyalist güce dönüştü. Diğer emperyalist odakların dikkate almak zorunda kaldığı bir düzeye ulaşarak, çıkarlarını korumak söz konusu olduğunda kafa tutabileceğini de gösterdi. Amerikan emperyalizmi Irak’a saldırmak için, kullandığı tüm yöntemlere karşın halen Putin yönetimini ikna edebilmiş değil.

Rusya’nın Çeçenistan işgali gerici, emperyalist bir işgaldir. Çeçen halkını katleden Rus ordusu, bu halkın kendi kaderini tayin etme hakkını engellemektedir. Çeçen direniş hareketinin gerici güçlerin etkisi ya da yönlendirmesi altında olması Rusya’nın işgalini hiçbir şekilde meşrulaştıramaz. Tüm işgalci güçler gibi Rusya da Çeçenler’in direnişini terörizm olarak değerlendiriyor ve şiddetle ezmeye çalışıyor. Tıpkı İsrail’in Filistin’de, Türkiye’nin Kürdistan’da, İngiltere’nin İrlanda’da, Amerika’nın Vietnam’da yaptıkları gibi.

Tiyatro baskını karşısında Rus yönetiminin aldığı tutum bu yeni emperyalist gücün diğerlerinden bir farkı olmadığını, Çarlık Rusayası’nın katliamcı geleneğini sürdürmeye başladığını gösterdi. Putin yönetimi yüzlerce insanın hayatını hiçe sayıp, “Rusya asla teröristlerle anlaşma yapmaz” politikasına dayanarak dünyanın gözleri önünde vahşi bir katliamı zehirli gazlarla gerçekleştirmiştir. Kitlesel katliam emri veren Putin, utanmadan Rusya’nın kitle imha silahları tehdidi altında olduğunu iddia ederek, Çeçenistan’da devam eden saldırılara hız vereceğini açıklıyor. Daha saldırgan ve yayılmacı bir dış politika hattı oluşturmak için emirler verildi, generallerle yeni politikanın oluşturulması için çalışmalara başlandı.

Emperyalist dünya düzeninden
kitle katliamına destek

Dünya emperyalist ve gerici güçleri Putin’in politikasına destek vermiş, yüzlerce insanın gazla boğulmasına alkış tutmuştur. Özellikle ABD, İsrail ve Türkiye’nin katliam karşısındaki tutumları ibret vericidir. Rus yönetimine açık destek veren üçlü gerici mihverin, katliamcılıkta dünyada başı çeken ülkelerin ön sıralarında yer almaları bir tesadüf değil. ABD’nin Afganistan’da, İsrail’in Filistin’de, Türkiye’nin Kürdistan ve cezaevlerinde sürdürdüğü katliamlar bunu gösteriyor.

Emperyalist güçlerin tam desteğini alan Moskova’daki katliam, bundan sonra kitlelerin karşı karşıya kalacağı felaketler hakkında bir fikir veriyor. Emperyalist/kapitalist düzen her muhalif hareketi terörist ilan edip hiçbir kural tanımadan hunharca katliamlar yapabilecek, hem de zehirli gazlar ya da kimyasal silahlarla. Bu katliamlarını arsızca “teröre karşı”, “demokrasi” adına yaptığını iddia edebilecek, medya tekelleri de katliamları meşrulaştırmak için seferber olacak. Nitekim Rus basını katliamı alkışlarla karşılamıştır. Tıpkı kokuşmuş Türk medyasının 19 Aralık katliamını alkışlaması gibi.

Bu ve benzer katliamlara hazırlık kapsamında başta ABD olmak üzere bütün emperyalist güçler yeni silahlar geliştirmek için milyarlarca dolar harcamaktadırlar.

Gelişmeler kitlelerin ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor. Kitle imha silahları en saldırgan güçlerin elinde ölüm saçabilecek. Bugünlerde Irak’a saldırmaya hazırlanan ABD’nin de temel gerekçesi, Saddam yönetimini “kitle imha silahlarından” arındırmak. Bu iddiaya kimse inanmasa da Bush haydudu ısrarla bu iddiaya sarılmaktadır. Oysa Moskova’da yaşananlar, kitle imha silahlarının kimlerin elinde, nasıl kullanıldığını ve bu katliamların kimler tarafından desteklendiğini en açık bir şeklide göstermiştir. İnsanlığın karşısındaki en büyük tehlikenin emperyalist güçler ve onların uşakları olduğu gerçeği de gizlenemez bir şekilde tüm dehşetiyle orta yerde durmaktadır.

Artık hiçbir emperyalist gücün “kitle imha silahlarına karşıyız”, “Saddam Hüseyin’i bu silahlardan arındırmalıyız” iddiaları ile kitleleri aldatması eskisi kadar kolay olmayacak. Bu tür iddiaların ikiyüzlülükten ibaret olduğu sadece Moskova’daki katliama bakılarak anlaşılabilecek. Yine de benzer gerekçelerle ve daha sık bir şekilde bu tür katliamların gündeme geleceğini tahmin etmek zor değil. Zira kapitalist sömürü ve baskı karşıtını yaratacak, toplumsal muhalefet, savaş karşıtlığı, anti-emperyalist mücadele devem edecektir. Güçlenme eğilimi taşıyan bu harekete karşı emperyalistler de, orman yasalarını dünyanın tek geçerli yasaları haline getirme çabalarını hızlandıracaklardır.

Herhangi bir yerde ve zamanda kitlesel olarak katledilen insanlardan biri olmak ya da böyle bir kıyımın tanığı durumuna düşmek istemeyen her insan kapitalist barbarlık ve emperyalist saldırganlığa karşı yükselen mücadelenin bir ucundan tutmak zorundadır. Bu gerçeğin farkında olanlar, eğer buna rağmen sessiz kalıyorlarsa onlar da bu suça ortak olacaktır. Artık söz konusu olan insanlığın geleceğidir. Alınacak tutumlar bu kıstasa göre belirlenmelidir.

Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!