28 Temmuz'01
Sayı: 19


Kızıl Bayrak'tan
Yeni İMF programı iflas etti

Katillerin G-8 zirvesi ve yüzbenlerin görkemli militan eylemi

G-8 zirvesinin gündemi ve sonuç bildirisi

Gösterilerin içinden Cenova tanıklığı
Sistem aynı sistem, polis aynı polis!
Cenova'da 300 bin kişi yürüdü...
"7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası"
Sınıf hareketi
"İyiye gidiyoruz" demogojsinin arkasına gizlenenler
Kapitalizmde eğitim
G-8 zirvesi ve Cenovalar'ın tarihsel anlamı
Kapitalizm ve çevre sorunu
İnksanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret
Uluslararasi politika
Şehitlerimizle zafere yürüyoruz!
Bir yoldaşından Hatice Yürekli yoldaşa mektup
Ölüm Orucu direnişçisi Fatime Akalın'ndan mektup
"Bir yanılsamanın sonu"

Basından

Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir yoldaşından Hatice Yürekli yoldaşa mektup...

'Teslim alamadı düşman seni,
senin şahsında direnişi,
kavgamızı, bayrağımızı...'

'Sen ki bilirsin kır çiçeklerini
Hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın
Her mevsim yeniden çoğalırlar
Ve bir gün güneşin suları öptüğü zaman
özgürlük renginde
Sevgiyle açılırlar...'

Bugün bir kır çiçeği açtı yüreğimde, saçlarının kızılından bir tutam alıp, sevdanın güzelliğini resmetmek istercesine alımlı, bir o kadar gururlu, başeğmez. Direngen en amansız fırtınalara karşı sen gibi, sen kokulu...

Bugün bir kır çiçeği açtı yüreğimde, saçlarının en kızılından hem de...

Hani o senin en sevdiklerinden...

Dediler ki, o kızıl saçlı kız, yüzünde tükenmeyen gülümsemesini bırakıp ardındakilere, selam durmuş zafere... Tek kişi de kalınsa, gelecekti zafer, kesindi. Böyle diyordu saçlarının kızıllığını alıp, yüreğinin rengi yapan güzel dost, paylaşımların en derinlikleriden birini yaşarken yüreğinin tüm coşkusuyla... Tek kişi de kalsa, gelecekti zafer, kuşku yok, tereddüt yoktu...

Coşku dedim de, belki de sen gibi yaşamak gerekli bunu, gözlerinin ışıltısından almak gerek inancı... Yüreğindeki sevdayı anlayabilmek için yaşamak gerekir seni, inancı da, direngenliği de... Kısacası güleç yüzlü kızıl saçlı can dostum seni yaşamak gerekir, iddialıysa bu yolda, sonuna kadar diyorsun...

Tek başınayken bile yalnız olmamayı öğrettin bana, belki de daha nicelerine. En zor anda dahi güvenmeyi bu büyük aileye, partiye.

Hani özü ve özetidirler partimizin diyorduk onlar için, Habip için, Ümit için...

Onları, tarihe direnenler için kızıl, katiller için kapkara bir sayfa olarak geçen 'ünlü' Ulucanların o kasvetli, boğuk ve insana uzak soğuk duvarlarında, tel örgü, üstüne çift camlı ve bir de demirden parmaklıklı, baktın mı karşıdakinin yüzünü seçemediğin, sesini duyurmak için slogan atar gibi bağırmak zorunda kaldığın görüş kabinlerinden tanımıştım. Seninle de ilk tanışmamız ne yazık ki burada olmuştu. Ne yazık ki diyorum, çünkü dışarıda tanışıp, pratik anlamda da senden bir şeyler öğrenebilmek isterdim.

Seninle birlikte yanyana dört ay, ama yürekte ve bilinçte bir ömür sürecek günler geldi sonunda. Bir talihsizlik sonucuydu belki bu, ama hiçbir zaman böyle görmedim. Dediğim gibi, her günü yürekte ve bilinçte bir ömür sürecek anılar bıraktın bana. 'Partimizin özü ve özetidirler' diyoruz, Habip için, Ümit için. Seni birlikte geçirdiğimiz günlerde daha iyi tanıdıktan sonra, bu sözü sadece Habip ve Ümit yoldaşlar için söylersek, sana haksızlık etmiş olacağımızı düşünüyorum şimdi. Çünkü benim karşımda inancıyla, teorisiyle, birikimiyle, pratiğiyle, direngenliğiyle, özgüveniyle, insanlara yaklaşımıyla ve daha birçok özelliğiyle canlı olarak gördüğüm sen de vardın, yani Partim vardı. Korkunç sabrın vardı, öğretebilmek için, karşındakini 'kaya gibi bir devrimci' yapabilmek için. Senle yaşamı paylaşan biri er veya geç, ya 'kaya gibi bir devrimci' olmak zorunda, ya da düzenin o dipsiz kuyusunda boğulup gitmek... Bunun arası yok. Zaten bilsen ki -ki bunu anlarsın -adam olmaz biri, yormazsın kendini.

Sana da söylemiştim, Ulucanların o soğuk ve kasvetli görüş kabinlerinden midir nedir bilemiyorum, o zamanlar seni soğuk, bürokratik, sekter biri olarak görüyordum. Yanılgıymış benimkisi, hem de ne büyük bir yanılgı. Şimdi yoldaşlık dedim mi, sen geliyorsun aklıma. O kış günü üstümüzü kat kat giyinip çıktığımızda havalandırmaya, kimi zaman volta vurup partiden, ona güvenden, tek başına olsak bile kendimizi güçlü hissetmemiz gerektiğinden, çünkü yanımızda partimizin olduğundan, partinin gücünü nereden aldığından, bizim farklılığımızdan; kimi zamanda oturup bir kenara, aşktan, sevgiden, dostluktan, küçükken yoksulluktan kaynaklı yaşadığınız sıkıntılardan bahsetmen... Hastanede artık bir daha yanında kalamayacağımı öğrendiğim gün, çıkana kadar yatağına oturup fazla konuşmadan, o anın duygusallığıyla söylebildiklerimiz, sonrasında fırsat bulup yanına girip çıktığımda sarsıla sarsıla ağladığım gün... Seninle yaşamı paylaştık. Kimi zaman acıları, kimi zaman sevinçleri, dostluğu, yoldaşlığı...

Şimdilerde işte diyorum, yoldaşlık bu olmalı, böyle yaşanmalı...

Hani Ölüm Orucuna geçiş töreninde okunacak şiirlerin içine koyduğun bir şiir vardı, dört mısra:

'Yarın ölecekmişiz ne gam
bin ömür yaşadık biz
Ve üstelik omuzlarında yoldaşların
Bayrağımızla gömüleceğiz'

İnançlı bir devrimcinin ölüme giderkenki duyguları ancak bu yalınlıkta anlatılabilirdi herhalde.

Ölüm neydi ki, tutuşmuşsa yüreğin kavganın sıcaklığıyla... Harlanmaz mıydı bu inanç direnişi soludukça, daha bir alevlenmez miydi zaferi kucaklayacağımızı bilmekle...

Ölüme bir o kadar gururlu ve başı dik yürüdün. Sen kazandın yoldaş. Düşman bugüne kadar hep olduğu gibi nasıl da acizleşti karşında. Ne acıydı ki onlar için devrimciliğini unutturamamışlardı sana. Teslim alamadı düşman seni, senin şahsında direnişi, teslim alamadı kavgamızı, bayrağımızı.... 'Teslim olmadık, olmayacağız!' diyen direnişçilerin sesi oldun şimdi sen. Yüreğimizde inanç, beynimizde bilinç, elimizde bayrak oldun şimdi sen.

Öylesine sıcak, öylesine öğretici ve sabırlı, öylesine inançlı ve inatçı...

Son görüşmemizde ayrılırken söylediğin sözler şimdi hala kulaklarımda. O ancak eğilerek duyabildiğim sesinle, zorlanarak söylediğin sözler!

'Tüm yoldaşlarımı çok seviyorum. Hepsine çok selamlar. Biz kazanacağız!'

Bir yoldaşın

 


 

'Bu topraklarda devrim umudu boğulamayacak!'

Direnişimiz ayları, mevsimleri devirerek zafere yürüyor. Sevgi Erdoğanla birlikte hücreleri parçalama yürüyüşümüzde 29. kardelenimiz de toprağa düştü. Eylemi boğmaya dönük direnişçileri hastaneye taşıma, zorla müdahale barikatlarına rağmen, daha yüzlerce yürek var hücreleri parçlamaya ant içmiş, ölümsüzleşmeye hazır.

Devrim ve karşı-devrim arasında zindanlar cephesinde yaşanan büyük iradi çatışmanın özneleriyiz. Ne denli ağır bedeller ödersek ödeyelim hücreleri parçalayacağız. Biz kazanacağız! Devrim cephesi kazanacak!

Bu ülke topraklarında devrim umudunun, devrim umudunun taşıyıcısı devrimci hareketin boğulamayacağını bir kez daha zindanlar cephesinde göstereceğiz. Böylesi bir sürecin parçası olmaktan gurur duyuyorum.

Düzenin ördüğü barikatları parçalayarak, bu ülkenin ne denli güçlü bir devrim toprağı olduğunu göstereceğiz. Devrim umudunu, devrim umudunun taşıyıcısı TKİPye olan güveni ve inancı büyütmek boynumuzun borcudur. Hatice yoldaştan devraldığımız direniş bayrağı ellerimizdedir. Zafere kilitlenmiş yüreklerimizle zaferi gerdanından öpeceğiz. Biz görsek de görmesek de, tilililerle duyulacak zafer halayımız.

Hepinizi kazanacağımıza olan sarsılmaz inancımla kucaklıyorum. Hücreleri parçalama yürüyüşümüzü, bedeli ne olursa olsun, yalnız da kalsak, başarıya ulaştırma yolunda sonuna kadar yürümek boynumuzun borcudur.

Biz kazanacağız!

Haydar Baran
15 Temmuz 2001