28 Temmuz'01
Sayı: 19


Kızıl Bayrak'tan
Yeni İMF programı iflas etti

CKatillerin G-8 zirvesi ve yüzbenlerin görkemli militan eylemi

G-8 zirvesinin gündemi ve sonuç bildirisi

Gösterilerin içinden Cenova tanıklığı
Sistem aynı sistem, polis aynı polis!
Cenova'da 300 bin kişi yürüdü...
"7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası"
Sınıf hareketi
"İyiye gidiyoruz" demogojsinin arkasına gizlenenler
Kapitalizmde eğitim
G-8 zirvesi ve Cenovalar'ın tarihsel anlamı
Kapitalizm ve çevre sorunu
İnksanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret
Uluslararasi politika
Şehitlerimizle zafere yürüyoruz!
Bir yoldaşından Hatice Yürekli yoldaşa mektup
Ölüm Orucu direnişçisi Fatime Akalın'ndan mektup
"Bir yanılsamanın sonu"

Basından

Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TÜSİAD oligarkları şimdi de
eğitim sorununa el attılar!

İMF programları ile işçi-emekçilere tam bir yıkımı dayatan TÜSİAD, öte yandan toplumun tüm 'kanayan yaralarına' dokunmadan, çözüm üretmeden de duramıyor. Sanki bu 'yaralar' burjuva sınıf egemenliğinden kaynaklanmıyormuş gibi, toplumsal sorunların çözümü için fikir üretiyor. Susurluk pisliği açığa çıktığı zaman da, tam bir ikiyüzlülükle, sanki kendileri bu ilişkilerin dışındaymış gibi, bir 'demokratikleşme' paketi ileri sürebilmişti. Çürüyen ve kokuşan bir düzenin egemen sınıfı olarak tüm pisliklerin biricik sorumlusu olduğu halde, kendini dışında tutmayı başarmıştı.

Kriz karşısındaki tutumu da tam bir ikiyüzlülük ve utanmazlık örneğidir. Sanki kriz temsil ettikleri kapitalist sistemin ve emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin doğurduğu yapısal bir sonuç değilmiş gibi, üstelik bunu bile ücretlerin düşürülmesi ve işten atılmaların dayanağı yapmıyorlarmış gibi, sözde 'ulusal program'larla ülkenin düzlüğe çıkacağına inandırmaya çalışıyorlar emekçi kitleleri. Ardı ardına başarısızlığa uğrayan, gelinen yerde iflas eden yıkım programlarının sorumluluğunu ise, kendilerine tam bir uşaklıkla hizmet eden, bir dediklerini ikilettirmeyen hükümetlere yükleyerek, sorumluluktan sıyrılıyorlar.

Tüm sorunlara el atan TÜSİAD gençliğin sorunlarına da duyarsız kalmıyor. Sanki YÖK, bizzat sorumluluğunu taşıdıkları 12 Eylül askeri faşist darbesinin bir ürünü değilmiş gibi, TÜSİAD YÖKe de 'karşıdır'!

Ve bu 'demokrat" ve 'toplumun çıkarlarını' gözeten kuruluş artık eğitim sorununa da el atmış bulunmaktadır. TÜSİADın bu yöndeki çalışmalarından en sonuncusu 'Coğrafya 2001' adını taşımaktadır. Okullardaki eğitimin yetersizliğini, okutulan kitapların çağın gerisinde kaldığını 'keşfeden' TÜSİAD, durumdan vazife çıkararak ilk elden bir coğrafya kitabı çıkarmıştır. Üstelik bu kitabın liseler için kaynak kitap olarak değerlendirilmesi amacıyla Milli Eğitim ve Talim ve ÔTerbiye Kuruluna da başvurmuştur.

Bu kitabın tanıtım toplantısında TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan şunları söylüyor: 'Avrupa Birliği üyesi olmayı amaçlayan, ekonomik, siyasi ve sosyal alanda gelişmiş ülkeler liginde oynamayı arzu eden bir Türkiyenin, her şeyden önce eğitim sistemindeki eksiklikleri ve aksaklıkları gidermeye çalışması gerekiyor. Geleceğimizi planlarken, o geleceği yaratacak olan çocuklarımızın, gençlerimizin fırsat eşitliği sağlanarak çağdaş normlara göre eğitilmelerinin zorunlu olduğunu kavramak gerekiyor. Şu anda bütçeden eğitime ayrılan pay %3.5, OECD ülkelerinin ortalama %5.7 olduğunu göz önüne alacak olursak bu rakamın en az % 5e çıkarılması sağlanmalı.' (Hürriyet, 12 Temmuz)

Düşününüz ki, yıllardır uyguladıkları ekonomik-sosyal yıkım programlarıyla işçi ve emekçi çocuklarının eğitim olanaklarını ellerinden alan, gençliğin geleceğinin karartılmasının birinci dereceden sorumlusu olanlar, şimdi kalkmışlar, tam bir arsızlıkla, 'gençlerimizin fırsat eşitliği sağlanarak çağdaş normlara göre eğitilmelerinin zorunlu olduğunu kavramak' gerektiğini söylüyorlar.

Servet-sefalet kutuplaşmasında dünyada ilk sıralarda yeralan bir ülkenin egemen sınıfı 'eğitimde fırsat eşitliği' söylemiyle ortaya çıkıyor. Yoksa TÜSİAD oligarkları her düzeyde parasız eğitimi mi savunuyorlar? Bu söylemin nasıl bir sahtekarlık olduğunu anlamak için yine Tuncay Özilhanın konuşmalarına bakalım: "Eğitim sistemimizi içeriği ile birlikte yeniden yapılandırmadan küresel rekabet koşullarında ayakta durmamız çok zor. Bugün elinizde olan coğrafya kitabı güncel bilgileri içeren sorgulamaya ve bilgiyi geliştirmeye yönelik, yurttaşlık bilincinin yanısıra dünyadaki güç dengelerinden, kültürel mirasın önemine, çevre bilincinden, küreselleşme kavramının incelenmesine kadar modern bir bireyin tüm temel algı noktalarına hitap etmeye çalışan bir kitap olarak ortaya çıktı." (Hürriyet 12 Temmuz), (Vurgular bize ait).

Açıkça dilllendirildiği gibi, TÜSİADın amacı hiç de çocukların geleceğini düşünmek veya onlar için "fırsat eşitliği" sağlamak değildir. Amaç, 'küresel rekabette ayakta durmak' için gerekli olan nitelikli işgücünü üretebilmektir. Yani amaç yine TÜSİADlı efendilerin kârlarına kâr katabilmeleri için gerekli değişimin yapılmasıdır. TÜSİAD oligarkları aslında şunu demek istiyorlar: Biz bugüne kadar gerici, ezberci, bilimsel olmayan eğitimle gençliği apolitize edip yozlaştırdık. İyi de yaptık. Ancak 'küresel rekabet' için nitelikli işgücüne ihtiyacımız var. Biz gençlik kitlelerini yine denetimimiz altında tutarız, hatta coğrafya derslerinde bile 'küreselleşme kavramını inceleyerek' bu gerçeklik doğrultusunda köleleştirilmiş 'modern birey'ler yetiştiririz. Böylelikle, rekabete uygun nitelikte işgücü imkanına da kavuşuruz!

Coğrafya kitabının ardından tarih ve felsefe kitapları da çıkarmayı düşünen TÜSİADın felsefe kitabının içeriğini nasıl belirleyeceği ise 'modern birey' anlayışından daha şimdiden bellidir.

Yıllardır bu ülkede yoz, bilimsel olmayan ezberci bir eğitimin verildiğini TÜSİAD yeni mi farketti? Yıllardır özelleştirme, 'devleti küçültme' politikalarının bir parçası olarak eğitimin adım adım paralı hale getirilmesi, 'çağın gerisindeki bir eğitimi' işçi ve emekçi çocuklarının satın almak zorunda kalması, üniversitelere ayrılan ödeneklerin kısılması politikasının gerçek sahibi kim? Okulların faşist disiplin yönetmelikleriyle ve polis-idare işbirliği ile tam bir kışla ve hapishaneye çevrilmesi acaba neden? Cevabını biz verelim. Tüm bu politikalar, ekonomik-sosyal yıkım programlarının bir parçası olarak, bizzat TÜSİAD çatısı altındaki işbirlikçi tekelci burjuvazinin büyük bir pervasızlıkla uyguladığı politikalardır.

Sermaye için bilim ve eğitim, kârına kâr kattığı, ihtiyaçlarını karşıladığı oranda gereklidir. Tüm toplumun hizmetine sunulacak bir bilimsel eğitim hiçbir zaman onun sorunu olmamıştır. Gerçek anlamda bilimsel eğitim ancak sosyalizm ile gerçekleşebilir. 'Proletaryanın devrimci iktidarı altında eğitim, emekçileri özgürleştirmeye, sosyalizmin inşasına etkin biçimde yöneltmeye ve sınıfların ortadan kaldırılmasına hizmet eder. Materyalist dünya görüşüne, komünizm ilke ve değerlerine dayalı, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim politikası izlenir.' (TKİP Programı, Toplumsal Sorunlar Alanında/Eğitim, s.38)

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!
Her düzeyde parasız eğitim!
17 yaşına kadar zorunlu eğitim!
Bilimsel demokratik ve laik eğitim!
Özerk-demokratik üniversite!

 


 

 

Birleşmiş Milletlerin 'İnsani Gelişme Raporu'nda Türkiye 82. sırada...

13 Temmuzda Birleşmiş Milletler 'İnsani Gelişme Raporu'nu açıkladı. Bu rapora göre Türkiye 182 ülke arasında 82. sırada yeralıyor. Raporda, 1-49. sırada yer alan ülkeler 'üst insani gelişme' düzeyinde, 49-126. sırada yeralan ülkeler 'orta insani gelişim' düzeyinde, 126-182. sırada yeralan ülkeler ise 'düşük insani gelişim' düzeyinde kabul ediliyor.

Rapor her ne kadar kapitalist sistemin bir kurumu tarafından hazırlanmış olsa da, kapitalizmin nasıl bir sömürü ve barbarlık sistemi olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu raporun Türkiyeye ilişkin çarpıcı sonuçları var. Ülkenin yüzde 10luk fakir kesimi ancak yüzde 2.3 tüketim yapabilirken, yüzde 20lik fakir kesimi yüzde 5.8 oranında yapabiliyor. Rapor, en zengin yüzde 10luk kesimin yüzde 34.2 tüketim yapabildiğini, yüzde 20lik kesimin ise yüzde 47.7 tüketim yapabildiğini belirtiyor.

Verilere göre durum 'biri yer bir bakar' durumu, ancak 'kıyamet' de bir türlü kopmuyor. Ne var ki, bu verili durum egemenlerin korkulu rüyası. Toplumsal hareketliliğin başgöstermesi olasılığı onların uykularını kaçırmaya yetiyor. Bunun içindir ki Türkiye GSMHsının yüzde 5ini toplumsal olayları bastırmak için silahlanmaya ayırıyor. Eğitimde bu oran yalnızca yüzde 2.2. Yeterli sağlık hizmetine ulaşabilenlerin oranı ise yüzde 4. Sağlıkta durum yine de görece iyi denebilir. Fakat bu durum, SSKnın sağlık alanında oturmuş bir kurum olması nedeniyle böyle. Tam da bundan dolayı uluslararası sermayenin ağzı sulanıyor, bu kurumun bir an önce tasfiye edilmesini dört gözle bekliyorlar.

Yine rapora göre Türkiyede 1975te yüzde 41.6 olan şehir nüfusunun, 1999da yüzde 74.1, 2015te ise yüzde 84.5 olması bekleniyor. Bu, Türkiyede tarım ve köylülüğün nasıl bir yıkıma uğratıldığının ve uğratılacağının çarpıcı bir göstergesi. Bu gelişme, giderek insanların daha da yoksullaşacağı, işsizler ordusunun daha da büyüyeceği anlamına geliyor.
Rapor kısaca iki dünyayı karşı karşıya koyuyor; bir tarafta bir avuç asalak tam bir sefahat içinde yaşarken, diğer tarafta açlık ve yoksulluk içinde kıvranan emek dünyası...

Kapitalizm doğası gereği işsizlik, açlık, sefalet, baskı, zulüm ve barbarlıkla ayakta kalabilmektedir. Bu nedenle insanlığa verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Asıl gücünü şiddete dayalı örgütlü yapısından almaktadır. İşçilerin ve emekçilerin, sosyal yıkımın ve yıkıcı savaşların kaynağı olan kapitalizme karşı nihai savaşa tutuşmaktan başka çıkar yolları yoktur.