28 Temmuz'01
Sayı: 19


Kızıl Bayrak'tan
Yeni İMF programı iflas etti

Katillerin G-8 zirvesi ve yüzbenlerin görkemli militan eylemi

G-8 zirvesinin gündemi ve sonuç bildirisi

Gösterilerin içinden Cenova tanıklığı
Sistem aynı sistem, polis aynı polis!
Cenova'da 300 bin kişi yürüdü...
"7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası"
Sınıf hareketi
"İyiye gidiyoruz" demogojsinin arkasına gizlenenler
Kapitalizmde eğitim
G-8 zirvesi ve Cenovalar'ın tarihsel anlamı
Kapitalizm ve çevre sorunu
İnksanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret
Uluslararasi politika
Şehitlerimizle zafere yürüyoruz!
Bir yoldaşından Hatice Yürekli yoldaşa mektup
Ölüm Orucu direnişçisi Fatime Akalın'ndan mektup
"Bir yanılsamanın sonu"

Basından

Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Her türlü ablukayı parçalayarak zaferi kazanmaya mahkumuz...

Şehitlerimizle zafere yürüyoruz!..

Haydar Baran
(Ölüm Orucu direnişçisi)

Dokuz ayı aşkın bir süredir devam eden hücreleri parçalamaya yönelik direnişimiz, devletin direnişçilere yönelik yoğun ablukasına, direnişi boğma çabasına karşın, niteliğinden hiçbir şey yitirmeksizin devam ediyor. Direnişin devlet tarafından fiilen hastanelere taşınmasına, zorla müdahale, yalnızlaştırma ablukasına rağmen, direnişin kazanma bilinciyle körüklenen ateşi söndürülemüyor. Zorla müdahale uygulamaları pimi çekilmiş yüreklerin ölümsüzleşmesini engelleyemiyor. Zafere olan inanç örülen barikatları parçalıyor.

Direnişin geldiği aşama

Direnişimiz gelinen noktada devleti belli manevralara zorlamaktadır. Adalet Bakanı bile 'belli insani talepler' demagojisiyle, belli taleplerin kabul edilebileceğini utangaçça ifade etmek zorunda kalmaktadır. Zira tüm ablukaya, zorla müdahale uygulamalarına rağmen direniş hastanelerde devam etmektedir. Hafıza kaybı durumunda serum takılması vb. uygulamalardan medet uman devlet, bu çabalarının boşa çıktığını görüyor. Tüm ablukaya rağmen onlarca direnişçinin hastanelerde şehit düşmesi, 'hafızasını kaybedenlere serumu takarım' böylece birkaç hafta süreci geciktiririm politikası her geçen gün daha da zayıflıyor. Zira bunun en somut örneği hastane koşullarında müdahale ablukasına rağmen şehit düşen onlarca yoldaş, siper yoldaşlarımızdır.

Devlet belli zayıflıklara rağmen hastanede direnişçileri denetim altında tutmanın da çözüm olmadığını yaşayarak görüyor. Direnişçileri hastanelere taşıyarak yakın takip altında tutma, zorla müdahale uygulamaları direnişi kırmaya yetmedi, yetmeyecek! Bunun en açık örneği bu koşullara rağmen ölümsüzleşen onlarca direnişçidir. Devletin bir diğer politikası ise direnişi kırma amacıyla 6 aylık ceza ertelemesi ve tahliyeler oldu.

Direnişin temel handikabı, dışarıda etkisini kitlesel bir hareketliliğe, tepkiye dönüştürememiş olmasıdır. Otuzu aşkın şehide rağmen... Belli oranda zorlansa da sermaye devletini esas olarak pervasız kılan da, direnişin aktif kitle desteğinin halen istenen düzeye gelmemiş olmasıdır. Dışarıdaki hareketliliğin zayıflığında devletin ablukası kadar, direnişe yönelik duyarlılığı artırma yönündeki çabanın zayıflığı da rol oynamaktadır. Taleplerde ortaklaşma söz konusu olmasına rağmen direnişin iki ayrı platform tarafından sürdürülmesi, platformların birleştirielmemiş olması da direnişi zayıflatan etkenler arasında yer almaktadır.

Platformların birleştirilmesinin
ablukayı kırmadaki önemi

Direniş taleplerindeki ortaklaşmaya rağmen, direnişin iki ayrı politik platform tarafından sürdürülmesinin zayıf bir görüntüye yolaçtığı, onun da ötesinde devletin politik manevralarını kolaylaştırdığı ortadadır.

Oysa taleplerde ortaklaşmanın sözkonusu olduğu koşullarda direnişin iki ayrı platform halinde sürdürülmesinin doğru olmadığı, süreci zayıflattığı ortadadır. Kaldı ki taleplerdeki ortaklaşma politik platformların birleştirilmesi için doğal bir zemindir.

Parçalı durumun sorumluluğu karşısında söylenecek çok şey var. Ancak bunun yeri ve zamanı da bir o kadar önemli. Şimdi esas olan 'hücreleri parçalama' politik tutumu noktasında ortaklaşma temelinde birlikteliğin sağlanmasıdır. Kuşkusuz bu böylesi bir parçalılığın ortaya çıkmasında zaaflı politik yaklaşım ve tutumların değerlendirilmemesi anlamına gelmemelidir. Zaferden sonra elbette değerlendirme konusudur, parçalılığın ortaya çıkmasındaki politik sorumsuzluk.

Kazanacağımız zaferin politik anlamı

Uzun soluklu, büyük bedeller ödenerek elde edilecek olan zaferin genelde devrimci hareket açısından, özelde ise Parti açısından çok önemli politik sonuçlara yol açacağı açıktır.

Tüm ablukaya, sansüre rağmen direniş ateşini yakmaya devam etmesi, kazanma yolundaki ısrar ve politik inat, Türkiye devrimi açısından büyük bir moral ve motivasyonun zeminidir.

Zaferi kazanma yolunda ortaya konulan ısrarcı direniş çizgisinin, sınıf ve kitle hareketliliği açısından da önemli bir moral ve motivasyonun zemini olacağı açıktır. İşçi sınıfı ve emekçilerin ortaya konulan devrimci iradeden, politik ısrardan, can pahasına korunan direniş çizgisinden politik olarak etkilendiklerini, önümüzdeki süreç daha net olarak ortaya koyacaktır.Zaferin anlamı ve önemi sadece zindanlar cephesinde önemli politik sonuçlara yolaçmakla sınırlı değildir. Onun ötesinde, sınıf ve kitle hareketine devrimci etkinin taşınmasında doğal katalizör işlevi görecektir.

Tekelci sermayenin yapısal krizi, sermaye devletini işçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırıda daha da pervasızlaşmak zorunda bırakmaktadır. Sermaye devletinin saldırıda daha da pervasızlaşmaktan başka yolu yoktur. Yaptığı budur, yapacağı da bundan farklı olmayacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçilerin açlık ve sefaletinin daha da katmerleştirilmesi anlamına gelecek saldırılara karşı tepkisi, öfkesi her geçen gün daha da artmaktadır. Bu durum 'sosyal patlama' vb. ifadelerle burjuva kalemşörlerin kalemine yansımaktadır. Sermaye devletinin birçok akıldane kalemşörü bu yönde uyarılar içeren değerlendirmeler yapmaktadır. Bu değerlendirmelerde nüfusun %70inin ne denli büyük bir umutsuzluk içinde kıvrandığını dile getirmektedirler. Onun da ötesinde, 'sistem saatli bir bombanın üzerinde oturuyor' diyerek işçi sınıfı ve emekçilerin duyduğu büyük öfkeden duydukları korkuyu dile getirmektedirler.

Kontrol mekanizması olarak sermaye devletine hizmette kusur etmeyen sendika bürokrasisine yönelik işçi sınıfının duyduğu öfke, sendika ağalarının telaşını daha da artırmaktadır. Bayram Meralin 'bu kadar üstümüze gelmeyin, işçinin öfkesi yükseliyor,biz bile olacakları engelleyemeyebiliriz' şeklindeki açıklaması, gelişmelerden sendika bürokrasisinin duyduğu büyük korkunun açık ifadesidir.

Bu yönüyle sınıf hareketi şimdi daha da fazla devrimci politik etkiye açık hale gelmiştir. Direnerek, bedel ödeyerek kazanılabileceğinin tarihsel bir örneği niteliği taşıyacak olan direnişimizin zaferi, yaşayarak, görerek öğrenme çerçevesinde sınıf ve kitle hareketinin bilinç sıçraması yaşaması için doğal bir zemin olma şansına sahiptir.

Bu nedenledir ki, karşı devrimin direnişi boğma çabası sadece devrimci tutsakların hücrelerde tutulmasıyla sınırlı değildir. Zira hücre politikasının parçalanması durumunda, bu yalnızca devrimci tutsakların hücrelere tıkılmasında başarısız kalmak olmayacaktır. Bu aynı zamanda, devrimci direniş çizgisiyle kazanılabileceği yönündeki bilincin işçi sınıfı ve emekçilere sirayet etmesinin de doğal zemini niteliği taşıyacaktır. Bundan ötürüdür ki, devrimci tutsakların direnişi hücre saldırısının boşa çıkarılmasıyla sınırlı değildir. Onun da ötesinde, yaşamın hücreleştirilmesi hedefine kilitlenmiş devletin politikasına büyük bir darbe niteliği taşıyacaktır. Aynı zamanda mücadele edilerek, bedeller ödeme pahasına direnilerek, kazanılabileceğinin somut bir örneği olacaktır.

Direnişin zaferi ise, genelde devrim umudunu, devrimin taşıyıcısı devrimci harekete, özelde ise sınıfın partisine ve kadrolarına olan inancı, güveni büyütecektir. Tüm bu politik sonuçları görmeseydi düzen cephesi, direnişimizi boğmak, başarısız kılmak için bu denli çabalamaz, pervasızlaşmazdı. Sermaye devletinin amacı devrimci tutsakların hücrelere kapatılmasıyla sınırlı değil, işçi ve emekçilerin yaşamının hücreleştirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Zira yaşamın hücreleştirilmesi baskı ve sömürü düzeninin devamlılığının olmazsa olmazıdır.

Kazanmaya, politik zaferimizi
ilan etmeye mahkumuz

Böylesine önemli politik sonuçlara yolaçması nedeniyledir ki, kazanmaya, politik zaferimizi ilan etmeye, büyük bedeller ödeme pahasına mahkumuz. Zira direnişimizin zaferi sınıf ve kitle hareketi açısından önemli sonuçlara yol açacaktır. Tıpkı boğulmasının düzen cephesi açısından önemli sonuçlara yolaçacağı gibi.

Direnişimizin zaferi bundan ötürüdür ki hücrelerin parçalanmasına yolaçmakla sınırlı değildir. Ondan daha da önemlisi, direniş çizgisinin sınıf ve kitle hareketini sarmalaması partiye önemli bir zemin yaratacaktır. Direnişin zaferi devrimci tutsaklara yönelik hücre politikasının boşa çıkarılmasının yanısıra, işçi sınıfı ve emekçilerin kendilerine yönelmiş saldırılara karşı nasıl mücadele etmeleri gerektiği konusunda deneyim ve bilinç aşılaması anlamına da gelecektir. Bu nedenledir ki başarmak, mutlaka kazanmak son derece önemlidir. TKİP dava tutsakları için heyecan verici olan da budur.

Ne denli büyük bir ablukayla çevrilmiş olsa da, ödenen ve ödenecek olan bedellerle kazanılması kaçınılmaz olan zaferin heyecan verici olması, böylesine önemli ve politik sonuçlara yolaçmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Kazanmadaki ısrarımız, devletin direnişi boğmadaki ısrarı, zindanları aşacak böylesine önemli politik sonuçlardan bağımsız değildir.

Kazanacağımıza olan sarsılmaz inancımla sizleri kucaklıyorum.
Biz kazanacağız!