F tipi cezaevlerinin yapımının hızlandığı evrede, devlet, F tiplerini meşrulaştırmak amacıyla çabalarını yoğunlaştırmıştı. Bu çabaların odağında, F tiplerini insan haklarına uygun hale getirmek, ortak yaşam alanlarını tutsakların kullanımına açmak amacıyla çeşitli yasal düzenlemelerin yapılacağına ilişkin yalanlar bulunuyordu. Direniş başladığında ise devlet, direnişin gücü karşısında, yasal düzenlemeleri ve iç yönetmelikleri çıkarmadan F tiplerinin açılmayacağı sözünü vermiş, katliama zemin hazırlamak amacıyla ustalıklı bir manevra içerisine girmişti.
Ölüm Orucunun ilerleyen evresinde direnişi kırmak ve F tiplerini hayata geçirmek amacıyla gerçekleşen operasyonla, F tipi cezaevlerine nakiller gerçekleştirildi. Bizzat JİTEM tarafından cezaevleri idare edilmeye başlandı. F tiplerinin nasıl yönetildiğine dair hiçbir resmi açıklama yapılmazken, gizli yönetmeliklerden bahsediliyordu.
Devrimci tutsakların F tipi cezaevlerinde karşı karşıya kaldıkları uygulamaları bir kez daha hatırlatalım; tek ve 3 kişilik hücrelerde kalıyorlar. Aile görüşü (akrabalık belgelendiği koşullarda) haftada belirlenen gün ve saat içerisinde yarım saat, avukat görüşü haftada bir 18 dakika olarak yapılıyor. İçeriye idarenin belirlediği sayıda giyecek alınıyor. Sakıncalı olduğu gerekçesiyle kitap ve dergiler verilmiyor. Ancak sınırlı sayıda ders kitabı ve roman veriliyor. Mektuplara el konuluyor. Sayım ve arama bahanesiyle işkence yapılıyor. Dışardan ailelerin getirdikleri hiçbir şey alınmıyor ve ihtiyaçların kantinden fahiş fiyatlarla alınması dışında bir seçenek bırakılmıyor. Hücrelerde kullanılan aydınlatma dışındaki elektrik parası ise tutsaklardan isteniyor.
Geçtiğimiz günlerde çıkarılan genelgeye baktığımızda ise, tüm maddelerinin F tiplerinde zaten fiilen uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Genelgenin amacı, şu ana kadar F tiplerinde varolan uygulamaları yasal dayanağa kavuşturmak ve halen koğuş sisteminin varolduğu cezaevlerini de tümden F tipi işleyişine çevirmektir.
Genelgenin maddeleri özetle şöyle:
* Tutsaklara verilen iaşe bedeli günlük 1.500.000 TLa çıkarılıyor. Bu bedel nakit olarak ödenmeyecek, cezaevi mutfağında pişirilen yemekler verilecek. Pişirilmeye müsait gıda maddeleri kantinde satılmayacak.
* Tutsaklara verilecek giysilere sınırlama getiriliyor: 1 palto ve mont, 2 takım elbise, 1 eşofman, 4 gömlek, 2 kazak, 2 pijama, 2 pantolon, 1 spor ayakkabısı, 1 kışlık ayakkabı, 1 iskarpin, 3 tişört, 2 kravat, 1 kemer ve sınırsız iç çamaşırı.
Bu listenin şu ana kadar F tiplerine alınan giyisilerin listesinden farkı yok. F tipleri dışındaki cezaevlerinde bu haftadan itibaren yiyecek alımı yasaklandı ve bir daha giysi alınmayacağı açıklandı. Örneğin Gebze Cezaevinde bu hafta tüm ailelere genelge duyuruldu. Haftaya hiçbir şey getirmemeleri istendi. Ayrıca genelgeye göre; normal arama sırasında idarenin fazla gördüğü eşya, giysi vb.ne el konulacak. Bu giysi sınırlaması tek tipleşmenin bir adımı olarak düşünülüyor.
* Sakıncalı bulunan kitap ve dergilerin verilmeyeceği söyleniyor. Bu kural şu an F tipi cezaevlerinde fazlasıyla uygulanıyor. En sakıncasız kitaplar bile içeriye alınmıyor. Diğer cezevlerine gelince, örneğin Gebze Cezaevinde şu ana kadar tutsaklara sosyalist basın veriliyorken, genelgeye dayanılarak, bu haftadan itibaren toplatıldığı gerekçesiyle gazetelerin verilmesi yasaklanmış bulunuyor.
* Merkezi radyo yayını yapılan cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere radyo-teyp-wolkmen verilmeyeceği belirtiliyor. F tiplerinde tutsaklara genellikle Süper FM, Türk Sanat Müziği vb. dinletilerek, müzik psikolojik işkence yöntemi olarak kullanılıyor.
* Eşya, giysi, tüp, ocak, buzdolabı vb.nin 15 Şubat-28 Şubat tarihleri arasında idare tarafından teslim alınıp, ziyaretçilere iade edileceği belirtiliyor. Örneğin Gebze Cezaevinde devrimci tutsakların ellerindeki malzemeleri bir an önce vermeleri talep ediliyor. Bu, önümüzdeki günlerde bu cezaevinde yeni bir saldırının gerekçesine dönüşebilir.
Ek olarak genelgede; istenirse televizyon, buzdolabı, ısıtıcı vb. eşyaların kantinden alınabileceği belirtiliyor. Tabii ki fahiş fiyatlarla...
* Hücrelere elektrik sayacının takılmasıyla birlikte, aydınlatma dışındaki elektrik giderlerinin tutsaklardan alınacağı belirtiliyor. Bu konuda ilk girişim geçtiğimiz hafta Edirne F Tipi Cezaevinde yaşandı. Tutsakları aydınlatma elektriği kesilerek cezalandırdılar. Bu kural F tipilerinin de ticarethaneye dönüştüğünün göstergelerinden biri.
Bu genelge, F tipi cezaevlerindeki tüm uygulamaları meşrulaştırmayı, mevcut işleyişe yasal dayanak oluşturmayı ve diğer cezaevlerini F tipleştirmeyi amaçlıyor.
Ancak bu plan da hiçbir şekilde tutmayacaktır. Devrimci tutsakların Ölüm Orucu direnişi F tipleriyle birlikte genelgeleri de parçalayacaktır.
urdur Cezaevinde kol kesip, tecavüz edenler değil,
devrimci tutsaklar hakkında dava açıldı...
Ulucanlar katliamının sonrasında, Burdur Cezaevinde de mahkemeye gitmedikleri gerekçesiyle ve devlet hakimiyetinin ve otoritesinin sağlanması amacıyla bir vahşet operasyonu gerçekleştirilmişti. Dozerler, bombalar, kepçelerle gerçekleştirilen operasyon sonucu Veli Saçılıkın kolu koparılmış, Azime Arzu Toruna tecavüz edilmiş ve toplam 61 tutsak yaralanmıştı.
Tutsaklar operasyona ilişkin yaptıkları suç duyurusuyla, operasyonu yöneten Burdur Valisi Kaya Uyarın yargılanmasını talep ettiler. Tescilli faşist İçişleri Bakanı Tantan, bu hususta hiçbir somut olay ve kanıt gösterilmediği gerekçesiyle soruşturmaya izin vermedi. Valinin operasyonda sorumluluğu olmadığını, operasyonu yürütenin İl jandarma Alay Komutanı Albay Ali Sait Erduran olduğu ve operasyonun Jandarma Görev ve Teşkilat Yasası ile Cezaevinde İsyana Karşı Müdahale Planı çerçevesinde yapıldığı söyledi.
Bu ülkede öyle bir faşist rejim hüküm sürmektedir ki, bir tutsağın kolunun koparılarak çöpe atıldığı, bir bayan tutsağa tecavüz edildiği, onlarca insanın yaralandığı bir vahşet operasyonu hakkında göstermelik bir dava bile açılamıyor. Kontra merkezlerde planlanıp uygulanan bir kanlı katliam girişimi tam bir utanmazlık ve pervasızlıkla savunuluyor. Çürümüş ve kokuşmuş bir düzenin çeteleşmiş ve bir cinayet şebekesine dönüşmüş devleti gerçeğini bundan daha iyi ne anlatabilir ki?
Nitekim, tıpkı Ulucanlarda olduğu gibi, Burdurda da devrimci tutsaklara dava açıldı. 61 tutsak hakkında güvenlik görevlilerine mukavemet etmekten 7.5 yıl hapis ve devlet malına zarar vermekten 30 milyar lira tazminat isteniyor. Böylece katliamcılar faşist kimliklerini bir kez daha tüm çıplaklığıyla sergiliyorlar.
Katliamcılar neyin arkasına sığınırlarsa sığınsınlar, insanlığın vicdanında çoktan mahkum olmuşlardır. Hesabını da devrimin adaletiyle ödeyeceklerdir.
Devlet; 19 Aralık günü yaptığı katliamın hemen ertesinden itibaren başlayarak hayata geçirdiği uygulamalarla baskıcı, işkenceci yüzünü göstermeye devam ediyor. Bizleri katliamdan sonra F tipi hapishanelere götürmediler ama buradaki uygulamaların F tipindeki uygulamalardan hiçbir farkı yok.
Şu anda tamamen tecrit edilmiş durumdayız. Özellikle 1. müdür Sami Koçak, 2. müdürler Yılmaz ve Ramazanın tahrik ve tehdit edici tutumları devam ediyor. Bu tehdit ve tahrik edici davranışlar özellikle sayımlarda fiili saldırılara dönüşüyor. Zaman zaman bu saldırılarda yaralanan arkadaşlarımız vardır. Bunun için savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur. Hücrelerimiz basılarak zorla hücrelerden alınarak, başka hücrelere götürülmekteyiz ve bu keyfi uygulamaları kabul etmeyen arkdaşlarımıza şiddet uygulanmaktadır. Görüşe zorla götürülmekteyiz ve götürülürken Ölüm Orucunda olan arkadaşlarımıza şiddet uygulanmaktadır. Hücreler olur olmaz bahanelerle basılmaktadır.
Sabah sayımlarında ÖOdaki arkadaşlarımız hiçe sayılarak pencere demirlerine vurulmaktadır. Bu durum özellikle ÖOdaki arkadaşları çok rahatsız etmektedir. Bu tutum tamamen işkenceye dönüşmüştür. Burada hücreler bitirilmeden atıldığımız için, hücre işkencesine bir de soğuk, nem, pislik eklenmektedir.
Özellikle yeni bitirilen hücreler tamamen çamur ve çimento içindedir. Açlık grevine ara veren arkadaşlarımıza nohut ve kuru fasulye gibi yiyecekler verilerek yenilmesi istenilmektedir. Elimizde tüp, ısıtıcı gibi araçlar olamadığından, diyetlerimizi kendimizin yapmamızın olanağı da yoktur. Bu konudaki uyarılarımız hiçbir biçimde dikkate alınmamıştır. Dış kantin ihtiyaçlarımızı kısıp keyiflerine göre davranmaktadırlar. Tek bir firmayla teklif üzeri alış veriş yaptıklarından, ihtiyaçlarımızın büyük kısmı yok diye karşılanmamakta, gelen eşyalar ise kalitesiz ve sağlıksız ürünler olmakta ve etiketi üzerinden alınmaktadır.
Yasal olarak çıkan sosyalist basın verilmemekte, günlük basını okumamızda da engel çıkmaktadır. Bugüne kadar hücre arkadaşlarımızın dışında diğer arkadaşlarla görüşme şansımız olmamıştır. Havalandırma saatleri kısa tutulmakta, ışıktan ve güneşten yararlanmamız engellenmektedir. Bunların dışında tecrit amaçlı bir çok uygulama devam etmektedir.
Burada can güvenliğimiz yoktur. Devletin bu topyekün yok etme saldırısına karşı direnişimiz sürmektedir. Açlık grevleri çeşitli biçimlerde devam ederken, 8 arkadaşımız da ÖOdadır. Can güvenliğimizden ve bütün yaşananlardan devlet ve cezaevi ideresi sorumludur.