ARSIVANA SAYFA
 
24 Şubat '01
SAYI: 08
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Siyasal istikrarsızlığın ekonomik temeli
Ölümcül krizin sıklaşan nöbetleri
"Devlet krizi"nin dibinde çürümüş ekonomik düzen vardır
ABD saldırganlığının gerisinde sertleşen emperyalist rekabet var!
Bağdat'a emperyalist saldırı
"Tütün reformu" yasalaşıyor!
Kocaeli'nde 18 Mart'ta işçi mitingi var!
Kurtköy Canbaztepe'de gecekondu arzisi üzerine kirli rant hesapları
Diyarbakır erken kararıyor
İTÜ'de boykot var!
Katliamların hesabını sormak için Ulucanlar davasına katılalım!
Yeni zindan genelgesi de devrimci tutsakların direnişi ile parçalanacak!
Dünyada güncel durum/2
Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!
Kadınlar politikaya çekilmeksizin, yığınlar politikaya katılamaz /V.İ.Lenin
Bir eğitim emekçisiyle 8 Mart üzerine...
Emeğin mağduru: Kadın
Direnişçilerin kaleminden
Avrupa'da meydanlar yeniden ısınıyor
Avrupa'daki Türkiyeli ve Kürdistanlı ilerici-devrimci güçlerin ortak açıklama ve çağrısı
Direnişçilerin kaleminden
Basında Nazım Hikmet tartışması
Kapitalizm ve bilimsel-teknolojik gelişmeler
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Diyarbakır Baro Başkanı Mustafa Özer:

Diyarbakır erken kararıyor

(Neşe Düzel/Radikal/19 Subat ‘01)

Güneydoğu' da tam işler düzeliyor derken gene ortalık karışmaya başladı. Gaffar Okkan öldürüldü. Ardından Silopi'de iki HADEP yöneticisi ortadan kayboldu. Size, önce izninizle Diyarbakır halkının düşüncesini sormak istiyorum. Diyarbakırlılar Okkan'ı kimin öldürdüğünü düşünüyorlar? Bir belge, bir bilgi sormuyorum. İnsanların kendi aralarındaki konuşmalarını soruyorum.

Saldırı olduktan hemen beş, on dakika sonra Türkiye'deki bütün televizyonlar hep beraber bir adres gösterdiler, 'Hizbullah' dediler. Fakat sade vatandaş ikna olmadı, başından beri kuşkuyla baktı bu resmi açıklamalara ve gösterilen adrese. Vatandaş, 'Bu Hizbullah işi değil' diyor.

Halk, bu cinayetin arkasında kimin olduğunu düşünüyor peki?

Bu cinayetin kesinlikle, böyle bir suikasttan yarar sağlayan, çıkar bekleyen güçler tarafından işlendiğini düşünüyor halk. Bu bölgede on beş yıl bir şiddet yaşandı. Bu şiddet iki yıldan beri bitti ve bölge biraz rahatladı. Şimdi eski şiddet ortamından kim istifade ediyorsa, bu şiddetten kim besleniyorsa halkın bu cinayetin arkasında olduğunu düşündüğü 'güçler' de onlardır. Bunu 'derin devlet' veya 'kontrgerilla' veya 'devlet destekli güçler' diye nasıl nitelendirirseniz nitelendirin.

Diyarbakırlılar, Gaffar Okkan'ın ölümünden sonra yeniden eski günlere dönüleceğine dair bir endişe taşımaya başladılar mı?

Okkan öldürüldüğü andan itibaren bu endişeyi taşımaya başladılar. Gaffar Okkan bu sistemin dışında biri değildi, ama mantalite açısından 80 yıllık cumhuriyetin bölgeye gönderdiği devlet görevlilerinden farklı bir pratik sergiledi. Vatandaşla devlet arasındaki mesafeyi kısalttı. 'Vatandaş devletten korkmalıdır' düşüncesini kaldıran bir tavır sergiledi. Onun için halk ona 'baba' dedi, kendini ona çok yakın hissetti. Çok rahatlıkla gidip bir polisi şikâyet etme cesaretini halka veren Gaffar Okkan'ın kendisiydi. Onun döneminde polisler gerçekten sade bir vatandaş gibi yaşamak zorunda kaldılar.

Daha önce böyle yaşamıyorlar mıydı?

Yoo. Lokantaya gider yemek yer, çeker gider. Vatandaş da 'polistir ne yapalım' der. Gaffar Okkan ise Emniyet teşkilatını sürekli vatandaşın hizmetinde tutmaya çalışan bir mantaliteye sahipti. Bu yüzden de 'kahraman' oldu.

Peki bu cinayetten sonra Diyarbakır'daki yaşam biçiminde değişiklikler oldu mu?

Değişiklikler o kadar somut ki... Gaffar beyin öldürülmesinden önce insanlar, bölgeye barış ve huzur ortamının geleceği konusunda öyle umutlulardı ki, can güvenliği endişeleri yoktu. Sabahın üçünde sokaklarda çok rahat gezebiliyorlardı. Ama şimdi hayat erken bitiyor. Diyarbakır erken kararıyor. Herkes gene can güvenliğinden endişe duyuyor. İnsanlar 'eski günler geri mi geliyor' diye tedirgin ve kuşku dolu bir bekleyiş içinde.
Sizce Okkan niye öldürüldü?

Şiddet ortamında Türkiye'den, uyuşturucu ve diğer kaçakçılıklar karşılığında 160 milyar dolarlık karapara geçiyor. Bu paranın 60 milyarının Türkiye'de kaldığı söyleniyor. Ve tabii, gayrimeşru işler savaş ortamında çok daha rahat yapılabiliyor. Barış ortamında ise bu rant kesiliyor. Çünkü barış ortamı burada hukukun yerleşmesi, karanlık ilişkiler ağının bitmesi anlamına geliyor. Bu yüzden 'birilerinin', bölgede belirsizlik ortamının doğmasından çıkarları var. Ayrıca Gaffar Okkan üç yıldır Diyarbakır'daydı. Çizdiği profille, insanlara barış ve huzur umudu veriyordu. Şiddetin bir tarafı da zaten iki yıldır sınır ötesine çekilmişti ve şiddet uygulamayacağını beyan etmişti. Ve böylece bölgede şiddet duruldu.

Peki polisin halka karşı tavrında Okkan'dan sonra bir değişiklik oldu mu? Yoksa eskisi gibi mi davranıyorlar?

Geçen yıl Diyarbakır'da Nevroz 100 bin insanla kutlandı, hiçbir olay da çıkmadı. Ama bugün insanlar yine coplanmaya başladı. Bu eskiden yoktu. Kaybolan iki HADEP'liyle ilgili bir basın açıklaması yapılmak isteniyor ve buna müsaade edilmiyor. Bir de Okkan döneminde polis halkın huzurunu temin etmek için 24 saat vazife başındaydı. Bundan da tabii bazı Emniyet mensupları biraz rahatsızdı. Bu yüzden teşkilat tarafından pek fazla sevilmediğini söylerler Okkan'ın.

Gaffar Okkan'ın öldürülmesinden hemen 24 saat sonra iki HADEP'li yöneticinin kaybolmasını nasıl açıklıyorsunuz?

1999 seçimlerinde Şırnak'ta HADEP'in ne bir teşkilatı, ne de bir adayı vardı. Kimsenin HADEP'in adını ağzına alamaya cesaret edemediği bir ortamda partinin aldığı oy oranı ise yüzde 28 oldu. Ve HADEP, Şırnak'ta ve ilçelerinde teşkilatlanmak istedi. HADEP merkezi, Şırnak'ın ilçesi Silopi'de partiyi açmak için geçen eylül ayında yedi kişilik atama yaptı. Zaten ne olduysa bu atamalardan sonra oldu. HADEP Silopi İlçe Başkanı olan Serdar Tanış jandarma birimleri tarafından ölümle tehdit edildi. Babası Şuayıp Tanış, oğlunu HADEP'i açmaktan vazgeçirmesi için Şırnak ve Silopi jandarma komutanlıklarına çağırıldı. Kendisine 'Oğlun bu işten vazgeçmediği ve jandarmaya 25 Ocak'a kadar gelmediği takdirde ölecek' denildi. Zaten baba ve oğulun o dönemde ilgili yerlere, Başbakanlığa ve savcılığa 'Tehdit ediliyoruz, can güvenliğimizi sağlayın' diye yazılı başvuruları da var. Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz, 25 Ocak günü kendilerini çağıran Silopi Jandarma Komutanlığı'na gittiler ve işte gidiş o gidiş. O günden beri kendilerinden hiçbir haber yok.

Halk, iki HADEP'linin kaybolmasını nasıl değerlendiriyor? Bu konuda neler konuşuluyor halkın arasında? Faili meçhuller yeniden başlayacak endişesi var mı?

Böyle bir endişe başladı. 'Çark yine dönmeye mi başlıyor' diye kuşkulanıyor halk. Siirt'te bir Kasaplar Deresi var. Oraya şiddet döneminde bir sürü ceset atıldığı ve üstlerinin kepçeyle kapatıldıkları yönünde görgüye dayalı iddialar var. Kendinden emin olan bir devlet mekanizması gider orayı açar. Faili meçhuller, yargısız infazlar iki yıl öncesine kadar bizim yaşamımızın bir parçasıydı. Tekrar bir parçası haline geleceğinin sinyallari veriliyor şimdi. Musa Anter, Vedat Aydın, Yusuf Ekinci, Medet Serhat'ın ölümleri bireysel olaylar değildir. Bu bir sistem olayıdır. Susurluk'u, Gladio'yu çözmeyen yönetim, bölgedeki hukuk ve demokrasi dışı güçleri de çözemez. Susurluk'ta ondört sanığın yargılanıp ceza almış olmasıyla Susurluk aydınlanmış olmadı.

Kaybolan iki HADEP yöneticisi en son Silopi'de jandarma karakoluna girerken görüldü. Jandarma bu gerçeği, iki kişinin kaybolmasından altı gün sonra kabul etti. Jandarmanın bunu açıklamak için altı gün beklemesini nasıl açıklıyorsunuz?

İki yöneticiyi jandarmaya arabasıyla götüren kişi Ömer Sansur. Onları nizamiyede bırakıyor ve o sırada yoldan geçen İsa Kanat ve Hamit Belge de onları jandarmadan içeri girerken görüyorlar ve selamlaşıyorlar. Bu kişiler, 'jandarmaya girdiklerine biz şahidiz' diye savcılığa gidip ifade verdiler. Savcılık da , jandarmaya 'Elimde ifadeler var. Sizin hakkınızda tahkikat açmak durumundayım' dedikten sonra, Jandarma onların geldiklerini kabullendi. O güne kadar 'Hayır kesinlikle gelmediler' diyen jandarma, 'Evet geldiler ama yarım saat sonra biz serbest bıraktık kendilerini' diye açıklama yaptı.
(...)

Okkan cinayeti ve iki kayıptan sonra, 'Birileri yeniden savaşı kışkırtmak istiyor' düşüncesini besleyecek başka gelişmeler oldu mu?

Gaffar Okkan'ın yerine getirilen müdürün yapısı kuşku verici. Şiddet taraftarı bir mantalitesi var. Bölge tanıyor onu. Burada daha önce Terörle Mücadele'de çalışıyordu.

Mahir Kaynak, aslında Hizbullah diye bir örgüt olmadığını, bunun aşiret reisleriyle koruculardan oluşmuş bir grup olduğunu ve bu yapının barışa direndiğini söylüyor. Sizce Hizbullah nedir?

Mahir Kaynak hedef saptırıyor. Hizbullah denilen örgütün kendi başına olmadığı görüşüne ben de katılıyorum, evet bunun içerisinde feodal güçler, ağalar ve korucular olabilir ama önemli olan bunları yönlendiren gücün kim olduğudur. Ne ağa, ne de korucu böyle bir gücü yönlendiremez. Feodal güç ancak böyle bir yapı içinde kullanılabilir. O, yönetici olamaz. O zaman bu yapıyı kullanan güç kim?

Sizce kim?

Bakın Hizbullah, halkın deyimiyle Hizbulkontra'dır. Derin devlet mutlak surette bu işin içindedir. Ve, bu örgüt İstanbul'da Velioğlu operasyonuyla birlikte bir yıl önce çökertildi. Çünkü artık ihtiyaç kalmadı ona. Onu üreten güç onu tüketti. Okkan'a yönelik saldırı zaten bu yüzden bir milattır. Şimdi eğer bir Hizbullah varsa, o 1991'de yeşermiş eski Hizbullah değildir, çok daha güçlü ve farklı bir Hizbullah'tır, farklı bir yapılanmadır. Çünkü itirafçı sanıklar tarafından da artık örgütün ne milis ne de sempatizan düzeyinde bir gücünün olmadığı söyleniyordu. Bu yüzden de halk daha ilk andan itibaren Okkan cinayetinin Hizbullah tarafından işlenmediğini biliyordu.