Katliamların hesabını sormak için Ulucanlardavasına katılalım!
Ulucanlar katliamının ardından katliama karar veren, bilfiil katılan tek bir katliamcı bile yargılanmazken ve bu tür bir yargılamanın önü de tümden kapatılırken; katliamdan geçirilen devrimci tutsaklar hakkında yüzlerce yıllık cezalar içeren bir dava açılmıştı. Böylelikle katliamcı devlet, hem katliam sorumluluğundan sıyrılmaya çalışmış, hem de öldüremediği devrimci tutsakları yüzlerce yıla mahküm etmek gibi bir arsızlığa soyunmuştu.
Bu amaçla hazırlanan, iğrenç olduğu kadar gülünç de olan bir senaryoyla dava görülmeye başlandı. Bugüne kadar üç duruşma gerçekleşti. 22 Şubat 00de gerçekleşen ilk duruşmada; dosya, görevsizlik kararı verilerek, DGMye gönderildi. Ardından DGM de, kendi görev alanı dışında olduğunu belirterek, dosyayı gerisin geri Ağır Cezaya gönderdi.
Gerçekleşen son duruşmada ise, avukatların iddianame ile birlikte reddi-hakim talebinde bulunması sonucu, davadan 5. Ağır Ceza hakimi çekildi ve dosya 7. Ağır Ceza Mahkemesine gitti. Önümüzdeki hafta Ulucanlar davası 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.
Dava boyunca, devrimci tutsaklar mahkemeye çıkarılmadığı gibi, çıkarılan az sayıdaki tutsak da her seferinde mahkeme salonunda kıyasıya dövüldü. Dışarıda ise üç mahkeme boyunca yoğun bir terör estirildi. Ancak tüm bu terör karşısında kararlılık ve direniş ruhu öne çıktı.
İlk duruşmada, yüzlerce kişinin Ankara girişinde tutulmasına, onlarca kişinin ise istasyonlarda gözaltına alınmasına rağmen, beşyüzün üzerinde insan adliyenin önünde katliama karşı öfkesini haykırdı.
İkinci duruşmada, devletin adliyenin önüne yürümeyi engellemeye dönük saldırısı sonucu, Ankara sokaklarında saatlerce süren çatışmalar yaşandı. Bu öfkenin ve kararlılığın, devletten hesap sorma bilincinin bir ifadesiydi.
5 Aralıkta gerçekleşen 3. ve son duruşmada ise, Ölüm Orucu Direnişinin gücü ve etkisi ile birlikte, kitle, Kızılaydan adliyenin önüne kadar yürüdü. Mahkeme sonrasında 4 bine yakın insanla yeniden Kızılaya yüründü. Katliama karşı öfkenin, F tipi cezaevlerine karşı öfkeyle içiçe geçmesinin en somut örneği yaşandı o gün Ankarada.
Ulucanlar davasının 4. duruşması, 19 Aralık katliamı sonrasında ve buna rağmen direnişin tüm kararlılığıyla sürdüğü bir süreçte yapılıyor. 19 Aralık katliamı Ulucanların genelleşmiş ve dozajı arttırılmış halinden başka bir şey değildir. 19 Aralık katliamına kadar Ulucanlar katliamına karış tutum, hep yeni katliamların önüne geçebilmenin bir dayanağı ve olanağı olarak ele alındı. Eylemler bu temelde örgütlendi. Artık Ulucanlar davası, hem yaşanan tüm katliamların hesabını sormak, hem de yeni katliamlara dur demek için bir arena olmak durumundadır.
Bu bilinç ve sorumlulukla, Ulucanlar davasına katılımı örgütleyelim, katliamların hesabını sormak için alanlara çıkalım!
Tutsak yakınları:
Bir kez daha gördük ki anlaşmaya yanaşmayan tutuklular değil devlettir...
Biz aileler bir hafta önce Ankaraya Adalet Bakanlığına gitmiş ve önce Adalet Bakanlığı müsteşarı ve daha sonra da İHD Genel Merkez aracılığı ile Adalet Bakanlığı ile görüşmüştük. Bu görüşme sonucunda bakanlık biz ailelere bir heyet oluşturup içerideki tutuklu ve hükümlü temsilcileriyle görüşebileceğimizi, ancak görüşmenin kurum adına değil bireysel aile inisiyatifi olarak yapabileceğimizi söylemişti. Biz aileler buna orada karar veremeyeceğimizi, ancak İstanbula dönüp diğer ailelerle görüştükten sonra kendilerine cevap vereceğimizi bildirip İstanbula dönmüştük.
Değerlendirmeler sonucu biz beş aile bir heyet oluşturarak Edirne F Tipi Hapishanesine giderek temsilcilerden Şadi Özpolat, Aydın Hanbayat, Hasan Selim Açan, Hacı Demirkaya ve Yunus Aydemir ile görüştük. Temsilcilerle görüşmelerimiz sonucu çıkan sonuç şudur. Aynen aktarıyoruz.
Bu bir görüşme değildir. Tutuklular bunu çözüme dönük bir görüşme olarak görmediklerini, ancak çözüme yetkili, çözüm gücü olan ve tutuklulara güven veren bir heyet ile görüşeceklerini belirttiler. Bunun dışında nabız yoklama amacıyla yapılan girişimler, tutuklular tarafından kamuoyunu ve aileleri aldatmak ve yanlış anlamalara yol açacak manevralar olarak değerlendirilmektedir. Tutsaklar temel insan hak ve taleplerini karşılayacak güven verici bir çözüme karşı değillerdir. Ancak bunun, belirtildiği gibi, yetkili ve gerçekten çözüm isteyen bir heyet ile gerçekleşebileceğinde ısrarlıdırlar.
Biz aileler tutukluların bu düşüncelerine aynen katılıyoruz. Biz çözüm mercii olmadığımızı biliyorduk. Bugüne kadar yapılan kamuoyu aldatmalarına karşı doğru olanın ortaya çıkartılması da gerekiyordu. Bir kez daha gördük ki anlaşmaya yanaşmayan tutuklular değil devlettir. Sorunun çözümü için bir an önce devletin yetkili bir heyet oluşturmasını ve ayrıca gözlemci ve teyit edici bir heyetin tutuklularla görüşmesi gerektiğine inanıyoruz.
Serpil Damar, İdris Yıldız, Selma Kaan, Berran Yıldırım,
Şeyho Demir
Zindan direnişiyle dayanışma eyleminde tutuklanan öğrencilerin duruşması yapıldı...
Bu abluka dağıtılacak!
11 Ocak günü yapılan Beyazıt eyleminde, çevreden ve eylem sırasında gözaltına alınanların duruşması 22 Şubatta yapıldı. Toplumsal muhalefeti susturmak için o dönem sermaye devleti azgın terörünü öğrenciler üzerine de çevirmişti ve gözaltına alınan biri bayan 7 öğrenci sudan sebeplerle tutuklanmıştı. Ardından, haklarında kamu malına zarar, polise mukavemet ve katil devlet hesap verecek sloganı atarak devletin manevi kişiliğini zedeledikler iddiasıyla dava açılmıştı.
Kamu malına zarar davasından dolayı tutuklu yargılanan öğrencilerin ilk duruşması alkışlar eşliğinde başladı. Saat 10.00 civarı başlaması gereken duruşmaya çeşitli üniversitelerden ellinin üzerinde öğrenci katıldı. Tutsak öğrencileri beklerken adliye koridoruna yığınak yapan çevik kuvvet ve sivil polisler dikkat çekiyordu.
İlk önce Bayrampaşa Özel Tip Cezaevindeki erkek tutsaklar getirildi. Merdivenlerden inerlerken alkışlar başladı ve tutsak öğrenciler zafer işaretleri yaparak koridordan geçirildiler. Öğrencilerden bir kısmının açlık grevi nedeniyle halsiz oldukları gözlendi. Fakat zafer işaretleri yaparak morallerinin ne kadar yüksek olduğunu gösterdiler. Erkek öğrencilerden yaklaşık 10 dakika sonra Bakırköy Tutukevinde kalan bayan tutsak getirildi. Yine alkışlarla karşılandı.
Bir saat süren duruşma sonrasında, tahliye haberi geldi. Duruşma salonundan çıkan tutsaklar yeniden alkışlarla karşılandı. Tutsakların adliyeden çıkarılmasından sonra adliyenin çıkışına doğru sloganlar eşliğinde yüründü. Kapıya kadar Çetelere kıyak öğrenciye dayak!, Bu abluka dağıtılacak!,İçerde dışarda hücreleri parçala!, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz! sloganları atıldı. Daha sonra adliyenin çıkışından Laleliye kadar öğrenciler sivil polislerce takip edildiler.
İzmir Hücre Karşıtı Platformdan
Cumartesi eylemi
İzmir Hücre Karşıtı Platform tarafından gelenekselleştiren Cumartesi eylemleri, bu hafta da yine Konak Sümerbank önünde saat 13.30da yapıldı.
300e yakın kitlenin katıldığı eylem yapılan saygı duruşuyla başladı. Oturma bölümünde hücrelerden yazılan şiirlerin okunduğu eylemde, basın metnini Platform adına İHD şube sekreteri Mihriban Dilşen okudu. 306 devrimci tutsağın Ölüm Orucunda, 1656sının Süresiz Açlık Grevinde olduğu; TTB verilerine göre bunlardan 12sinin sağlık durmunun kritik olduğu; Zorla besleme yolunun işkenceye ve sakatlıklara yol açtığı; direnişçilerin vasiyetlerini bitirdiği sırada, Adalet Bakanlığı tarafından yeni bir genelge çıkarıldığı; bu genelgeye göre hapisanelerin özelleştirildiği ve parası olmayan tutsağın açlığa mahkum edildiği belirtildi.
Yine Uşak Cezaevine Baro yetkililerinin alınmadığı, Buca Cezaevinde ise sürekli yeni bir operasyon gerginliğinin yaratılmakta olduğu açıklandı. Kayıplara da değinelen basın metninde, kayıplara, F Tipi tecrit hapishaneleri ile ülkede yaratılmak istenen karanlık geleceğe hayır diyen herkesi geleceğe, özgürlüklere, insan onuruna, yaşama sahip çıkmaya çağırıyoruz, denildi.
|