TEKELin özelleştirilmesi ve tütün üreticisinin yıkımı demek olan
Tütün reformu yasalaşıyor!
Giderek daha fazla zorlanmakla birlikte, sermaye hükümeti İMF programının gerektirdiği saldırılardan vazgeçmiyor. Şimdi de uluslararası sigara tekellerinin gönlünü hoş edebilmek için gözünü tütün üretim sektörüne ve TEKELe dikti. Tütün üretimini kısabildiği kadar kısmayı ve TEKELi parçalayıp özelleştirmeyi planlıyor.
Hükümetin konuyla ilgili çabalarının arkasında elbette ki uluslararası sigara ve tütün tekellerinin Türkiyeye ilişkin planları var. Bu planların kapsamının ne olduğunu konuyla yakından ilgilenen birinin ağzından aktaralım:
Devlet tekeli kalkarken, çok uluslu tekeller onun yerini alacak. IMFin bu konudaki ısrarının arkasında çok uluslu tekellerin baskısı olduğunu düşünüyoruz. Dünyada tütün ve sigara üretimi düşmüyor. Ancak ABD ve Batıdaki sigara karşıtı kampanyalarla pazar alanları daralıyor. Böylece dünyanın önde gelen sigara şirketleri bütün dünyadaki üretimi ve dağılımı kontrol etmeye çalışıyorlar. Türkiyede tekel zaten kısmen kalktı ve kısmen özelleştirme yaşanıyor. İki firmanın Torbalıda fabrikaları var. Piyasanın yüzde 30unu kontrol ediyorlar. Şimdi geri kalan yüzde 70ni de kontrol etmek istiyorlar. Türkiyenin kaliteli tütünü olan Orieantal tipi tütün üretimine tamamen hakim olmak istiyorlar.
Devlet tekelinin kalkıp, piyasanın yabancı sigara tekellerinin kontrolüne geçmesini istemiyoruz. Türkiyede 14 şirket tütün alımı yapıyor. Bunlar iki yabancı şirketin sözünün dışına çıkmıyor. Bu yüzden devlet bilinçli bir üretim planlaması yaparak belirleyici rol üstlenmeli. (Tütün Eksperleri Derneği yöneticisi Faruk Gülpınar)
Her şey bu kadar açık ve net. Pazarları daralan sigara tekelleri, bunu, bağımlı ülkelerdeki tütün üretimini yıkıma uğratarak ve bu ülkelerin pazarını tümüyle ele geçirerek telafi etmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede de Türkiye ile hayli uzun bir zamandır ilgileniyorlar. Çünkü hem genç bir nüfusa sahip, hem de sigara içme alışkanlığı hayli yaygın. Üstelik bu alışkanlığının önüne geçecek herhangi bir ciddi çaba ve yasal düzenleme de sözkonusu değil.
Hükümetin gündeme getirmeye hazırlandığı tütün reformu, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki farklı saldırı anlamına geliyor.
Tütün ekim alanlarıdaraltılacak ve
destekleme alımları kaldırılacak
Bunlardan birincisi tütün üretiminin yıkıma uğratılmasıdır.
Türkiyede tütün yetiştirilen işletme sayısı yaklaşık 500 bindir. Aileleriyle birlikte düşündüğümüzde, 2-2.5 milyon insan geçimini bu yolla sağlamaktadır. Bunların büyük bir kısmı ise küçük üretici köylü işletmeleridir. İşledikleri toprak büyüklüğü 5-6 dönümü geçmemektedir.
1998 rakamlarına göre Türkiyede, ağırlıklı olarak Ege, Karadeniz ve Güneydoğu Anadoluda, toplam 250-270 bin hektar alanda tütün tarımı yapılmakta ve her yıl 200-250 bin ton tütün üretilmektedir.
Türkiyede tütün üretimi bir plan ve programdan yoksun olarak geliştirilmiştir. İktidara gelen partiler yoksul köylü yığınlarını denetim altında tutabilmek ve onlardan bir oy deposu olarak faydalanabilmek amacıyla yıllar boyunca tütün üretimini plansız bir biçimde teşvik etmişlerdir.
Bunun sonucunda tütün ekim alanları gereğinden fazla genişlemiş, kalite düşmüş, üretim sigara üretiminde kullanılan ve ihraç edilen miktarın bir hayli üstüne çıkmıştır. Kullanılamadığı ve satılamadığı için TEKEL depolarında bekletilen binlerce ton tütünün zaman zaman yakılması gündeme gelmiştir.
Şimdi sermaye devleti tümüyle kendisinden kaynaklanan bu durumun faturasını yoksul köylü yığınlarına kesmeye hazırlanmaktadır. Çünkü emir bu kez büyük yerdendir. İMF tütüne devlet desteğinin (sübvansiyon) kalkmasını ve tütünün serbest piyasa koşullarına bırakılmasını istemektedir. Ecevit hükümeti ek niyet mektubunda tütün desteğinin kaldırılmasını sağlayacak yasayı Ocak sonuna kadar meclisten geçirme sözünü vermiş, fakat henüz bunu başaramamıştır. Şimdi bu yasanın Şubat sonuna kadar mecliste görüşülüp kabul edilmesi planlanmaktadır.
Bu yasanın meclisten geçmesi ve devlet desteğinin kalkması, yüzbinlerce tütün üreticisi için gerçek bir yıkımdır. Zira geçmişte üretim artışı nasıl plansız programsız bir şekilde teşvik edildiyse, devlet desteğinin kaldırılması da plansız programsız bir biçimde ve sadece emperyalist tekellerin dayatmaları sonucunda gündeme getirilmektedir. Toprağı başka ürünü üretmeye uygun olmayan ya da olsa bile başka birşey ekip yetiştirmeyi bilmeyen özellikle de Kürdistandaki tütün üreticileri gerçek bir sefaletin içine itileceklerdir.
TEKEL parçalanıp satılacak, tümüyle tasfiye edilecektir
Tütün reformu ile gündemleşecek bir diğer saldırı, TEKELin parçalanarak özelleştirilmesidir.
TEKEL, TÜPRAŞ ve TEAŞtan sonra Türkiyenin 3. büyük işletmesidir. Ülkenin her yanındaki işletmelerinde yaklaşık 40 bin işçi ve kamu emekçisi çalışmaktadır. 2000 yılı kârı 70 trilyondur. Toplam vergi ve fonların %5ini tek başına karşılamaktadır. Gene tarımsal ürün ihracatının %5ini TEKEL yapmıştır. TEKEL şimdi uluslararası tekellerin istek ve telkinleri doğrultusunda parçalanıp özelleştirilmek istenmektedir.
Türkiye pazarını ele geçirmek isteyen sigara ve içki tekelleri yeni fabrikalar kurmakta, kendi ürünlerinin tüketimini teşvik için milyarlarca liralık reklam ve promosyon kampanyaları yürütmektedirler. TEKEL bunlar için pazarda en büyük rakiptir. Sigara ve alkollü içki tüketiminin %70ini tek başına karşılamaktadır. Dolayısıyla ortadan kaldırılması gerekmektedir.
TEKELi tasfiye çabasının bir diğer önemli nedeni, üretimde hemen tümüyle yerli tütüne dayanmasıdır. Öyle ki, Türkiyede tütün tarımının ve yüzbinlerce tütün üreticisinin TEKEL sayesinde ayakta durduğunu söylemek abartma olmayacaktır. Böylece TEKEL, uluslararası sigara tekellerinin olduğu kadar tütün üretim ve ticareti yapan tekellerin de hedef tahtasındadır.
TEKELi tasfiyeye dönük uygulamalar bugün hız kazanmış olsa da başlangıcı eskidir. Şimdiye kadar TEKEL işletmelerinde çalışan binlerce işçi çeşitli bahanelerle işten atıldı. Harcamaların kısılması gerekçesiyle bazı bölgelerde yaprak tütün işleyen işletmeler kapatıldı ya da kapasiteleri azaltıldı. Geçimini TEKEL işletmelerinde çalışarak sağlayan mevsimlik işçilere tüm vaatlere rağmen kadro verilmediği gibi sayıları yıldan yıla azaltıldı. Öte yandan birçok işletmede taşeron çalıştırmaya ağırlık verildi. Birçok işletmede ihtiyaç olmasına rağmen hemen hiçbir yatırım yapılmadı. Hükümetin tütün baş fiyatlarını düşük tutması sonucunda TEKEL son yıllarda kaliteli tütün alımı yapamaz oldu. Dolayısıyla kurumun ihracatı azaldı, mali sorunlar ortaya çıktı. Keyfi yönetimle kurumun işleyişi bilinçli olarak kösteklendi. (Kızıl Bayrak, Sayı:45, 2 Aralık 2000)
Bugün işte bu temel üzerinden TEKELin özelleştirilmesi gündemdedir. Bunun için ortaya atılan yeniden yapılandırma planına göre kurum önce 4 parçaya (yaprak tütün alımı, yaprak tütün işlenmesi, sigara üretimi ve alkollü içki üretimi) ayrılacak ve parçalar halinde satılacaktır.
Saldırıya karşı direniş cephesinde de belli bir hareketlenme başlamıştır. Biraz geç kalınmış olsa da, hem TEKEL işçileri hem de tütün üreticileri, sermayenin yeni tütün politikasının kendilerine dönük bir yıkım saldırısı olduğunun farkına varmışlardır. Bu konudaki duyarlılık giderek artmaktadır.
TEKEL işçisi saldırıya karşı direnişe hazırlanıyor
Kuşkusuz bu konuda TEKEL işçisi bir adım öndedir. Geçen yıl Kasım ayında Cevizli TEKEL yemekhanesinin taşeronlaştırılmasına karşı tüm ülkede başlatılan ve bundan bir ay kadar önce işverenin geri adım atmasıyla sonuçlanan yemek boykotu eylemi de bunu yeterli açıklıkta göstermektedir. TEKEL işçisi mücadele ettiği takdirde kazanabileceğini somut olarak görmüştür ve bundan güç almaktadır.
Başta Cevizli olmak üzere birçok TEKEL işletmesinde işçiler özelleştirmeye karşı direnme kararlılıklarını her vesileyle ilan etmektedirler.
Tüm emekçi cephesini kapsayacak bir mücadeleyle özelleştirme püskürtülebilir. Telekomda, enerjide, THYde, TEKELde, her yerde birleşmek zorundayız. Bu sözler Cevizli TEKELde çalışan bir işçiye ait. TEKEL Rakı Fabrikası baştemsilcisi ise şunları söylüyor: Bir rakı işçisi olarak kendimizi Telekom, THY işçisinden ayırmıyoruz. Aynı sorunu yaşadığımız işçi arkadaşlarla gücümüzü birleştirmemiz gerekiyor.
Benzeri görüşlerin ifade edildiği birçok örnek vardır. Bu da bize, TEKELdeki işçilerin azımsanmayacak bir kesiminin, soruna hiç de kendileriyle ve kendi işyerleriyle sınırlı bir şekilde bakmadıklarını göstermektedir. Bu da kuşkusuz özelleştirme karşıtı mücadelenin TEKELdeki ayağı açısından önemli bir avantaj anlamına gelmektedir.
Tütün üreticisinin saldırıya karşı duyarlılığı artıyor
Küçük üreticilerin geçmişte mücadele deneyimine sahip bir kesimini oluşturmakla birlikte, tütün üreticilerinin saldırıya karşı henüz hazır olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak bu cephede de giderek artan bir duyarlılık gözlenmektedir. Kapıyı çalan yıkımın bir hayli çaplı ve aynı ölçüde de somut olması, birçok bölgede tütün üreticilerini tutum almaya zorlamaktadır. Konuyla ilgili toplantılar ve örgütlenme çabaları her geçen gün yoğunlaşmaktadır.
Bunlardan en dikkate değer olanı geçen hafta Adıyamanda yapılan geniş katılımlı toplantıdır. Tek Gıda-İş, Ziraat Mühendisleri Odası, KİGEM, Türk Tarım-Orman Gıda-Sen, Tütün Eksperleri Derneği, Tütün Platformu, Sigara Sağlık Ulusal Komitesi, Tüketici Hakları Derneği ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin ortaklaşa düzenledikleri toplantıya yaklaşık 3 bin tütün üreticisi ve TEKEL işçisi katılmıştır.
Burada konuşmalar yapan sendikacıların ve diğer kurumların temsilcilerinin söylediklerinin arkasında ne kadar durabileceğini zaman gösterecek. Bunun ötesinde, toplantının asıl önemli yanı, buraya katılan işçilerin ve tütün üreticilerin İMF ve sermayeye karşı ortaya koydukları tepki ve mücadele kararlılığıdır. Burjuva partileri temsilen toplantıya katılan milletvekilleri, salondakilerin Kahrolsun İMF! sloganları yüzünden doğru dürüst konuşamamış, Şalter inecek bu iş bitecek! şiarı da gene salondakiler tarafından sahiplenilmiştir. Salona Yabancı tekellere geçit yok! ya da TEKEL bağımsızlık bayrağımızdır! türünden pankartların asılması da, belli bir bilinç açıklığını yansıtması bakımından anlamlıdır.
Eksik olan devrimci politika ve devrimci önderliktir
Bütün bunlar sermayenin saldırısına karşı hem sınıf cephesinden hem de tütün üreticileri cephesinden belli mücadele imkanlarının giderek ortaya çıkmakta olduğunu göstermektedir. Saldırı somutlaştıkça bunların daha bir yaygınlaşıp olgunlaşacağı da açıktır.
Fakat mücadele edecek bir takım güçlerin ortaya çıkması ile mücadelenin başarılı bir şekilde örgütlenip yürütülmesi aynı şey değildir. Saldırının hedef tahtasındaki yığınların tepkisi ve mücadele eğilimi tek başına başarının güvencesi olamaz. Mücadelenin başarısı, onu yürütecek güçlerin ortaya çıkmasının yanısıra, doğru bir önderlik ve doğru bir mücadele hattının ortaya konulabilmesine bağlıdır. Kısacası asıl mesele, ortaya çıkan olanakların nasıl değerlendirileceği sorusunda düğümlenmektedir.
Reformist partilerin ve özelleştirmeye karşı olduklarını açıklayan, bu doğrultuda çeşitli platformlarda yer alan kurum ve sendikaların ortaya çıkan olanakları gerektiği gibi değerlendiremeyecekleri ise açıktır. Şimdiye kadar farklı sektörlerde ortaya çıkan özelleştirmeye karşı platformların deneyimleri bu konuda fazlasıyla derslerle doludur.
Bu tür girişimlerin yaptıkları iş kuşkusuz küçümsenmemelidir. Tersine, benzerlerinin her bölge ve sektörde kurulup yaygınlaştırılması, güçlendirilmesi için çaba da sarfedilmelidir. Bundan kaçınmamak gerekir. Nihayetinde bunlar sınıfın ve yığınların birleşik mücadelesinin örgütlenmesinde birer birikim ve deneyimin ifadesidirler. Fakat sermayenin saldırısının tümüyle politik içerikli olduğu koşullarda, bunların yapabileceklerinin belli bir sınırı vardır. Ne reformist partiler ve ne de özelleştirme karşıtı platform, tütün platformu gibi yapılanmalar işçi ve emekçilerin sermayeye karşı mücadelesine önderlik edecek bakışa ve yeteneğe sahip değildirler.
Sonuç olarak, iş bir kez daha sermayenin saldırılarına karşı mücadelenin devrimci bir politika ekseninden yoksun olmasına gelip dayanmaktadır. Dolayısıyla her alanda olduğu gibi TEKELin özelleştirilmesi ve tütün tarımının yıkıma uğratılmasına karşı da asıl görev partili güçlere düşmektedir. Emperyalizmin topyekün saldırısına karşı sınıfın ve emekçilerin birleşik, politik mücadelesi yaratılmalıdr. Bunu başarabilmenin yolu, partili güçlerin sınıfa ve kitlelere dönük politik müdahalesinin düzeyinin her alanda yükseltilmesinden geçmektedir.
|