Hapishanelerde başlayan SAGın 24. gününde 4 TAYADlı aile dışarda SAG eylemine başladı. Bir hafta sonra Kızıl Bayraktan 1, TAYADdan 1 ve Devrimci Demokrasiden 3 olmak üzere 5 tutsak yakını olarak, biz de Süresiz Açlık Grevi direnişine başladık. Bu ikinci grubun eylemi, sanatçı Haydar Bayarın evinde başladı. 4 TAYADlı aile ise sanatçı Bilgesu Erenusun evinde başlamışlardı.
Her iki eylemin kitlelerden uzak ve iki farklı mekanda devam etmesi eylemin etkisini sınırlıyordu. Oysa tutsak yakınlarının SAG eyleminin amacı, zindanlardaki kararlılığı dışarıya taşıyarak, tutsak aileleri ve toplumu hücre karşıtı muhalefete ortak etmek, Ölüm Orucu Direnişinin sesine ses katmak ve bu eylemleri bir mevzi haline getirmekti.
SAG eylemimizin başlamasından günler önce, açlık grevinin yapılabileceği bir kurum aradık. Eylemin bir kurumda başlaması kitleler üzerindeki etkiyi artıracak, eyleme daha bir meşruluk kazandıracaktı. Fakat görüştüğümüz hiçbir sendika ve kitle örgütü tutsak yakınlarına kapılarını açmadı. Her birinin farklı bahanesi vardı. Çoğunun ortaklaştığı nokta ise samimiyetsizlikleriydi. Bunun üzerine duyarlı sanatçıların evlerinde başlandı.
Sanatçı Haydar Bayarın evinde sürdürdüğümüz SAG eylemine yoğun bir ziyaretçi akını vardı. Ziyarete gelenlerin çoğu tutsak aileleriydi. Basının ilgisi az da olsa vardı. Biz de kaldığımız yerden basın açıklamaları yaptık, köşe yazarlarına mektuplar yazdık. Eylemin 8. gününde çevre ile çıkan sorunlar yüzünden Haydar Bayarın evinden ayrıldık. Alibeyköy CHP binasında 3 günlük açlık grevi yapan tutsak yakınlarının yanına gittik. Haydar Bayarın evinde kaldığımız süreçte, 10ar kişilik ekipler halinde 3er günlük dönüşümlü destek açlık grevi de yapıldı.
CHP binasındayken oldukça yoğun ziyaretçi vardı. Çoğunlukla Nurtepe emekçileri ve gençliğiydi gelenler. Daha sonra Tiyatro dergisi Taksimde bulunan yerini bize açtı. 4 TAYADlı aile ise Bilgesu Erenusun evinde 10 gün kaldıktan sonra, başka bir sanatçının evinde eylemlerini devam ettirdiler. Sürekli çaba harcanmasına rağmen diğer grupla birleşebileceğimiz, kitlelerle daha sıkı ilişki içinde olabileceğimiz ve sürekli kalabileceğimiz merkezi bir yer bulunamadı. Tiyatro dergisinde bir gün kaldıktan sonra tiyatro sanatçısı Yiğit Tuncayın evinde kaldık. Burası fiziki olarak daha iyi olsa da, yine kitlelerden yalıtıktı. Burada 4 gün kaldık. Bu sırada önceki yıllarda kapatılan TAYADın mahkemesi kazanılmıştı. Hemen açma girişimlerine başlandı ve Taksimde bir yer bulundu. Yiğit Tuncayın evinde kaldığımız günlerde, Kartal ve Pendikte oluşturulan Ölüm Oruçlarıyla Dayanışma Komiteleri bizi ziyaret ettiler. Çevre ile sorun çıkmaması ve yer darlığından kaynaklı, otobüsle gelen kitleyi temsilen 5 kişi ile görüşebildik. TAYADın yasal işlemleri bittikten sonra buraya geçtik. Böylece 4 TAYADlı aile ile birleştik ve bir basın açıklaması yaptık.
Basının ilgisi umduğumuzdan fazla oldu. Neredeyse gelmeyen kalmamıştı. Dışarıdaki kitle hareketi gitgide büyüyordu. 18 Kasımda Ulucanlar Davasının duruşmasına 2 bine yakın insan katılmış, Kızılay Meydanı militan bir eyleme sahne olmuştu. Ardından 25 Kasımda Türkiyenin dört bir yanından gelen hücre karşıtları bir kez daha Ankara sokaklarında Ölüm Orucu Direnişinin taleplerini haykırdılar. Eyleme yaklaşık 8 bin kişi katılmıştı. Ölüm Orucu Direnişinin etkisi gitgide büyüyor ve her geçen gün işçi ve emekçilere daha fazla ulaşıyordu. Reformist solu da safına kazanıyor ve sokağa taşıyordu.
Hücre karşıtı muhalefet giderek güç kazanıyordu. Özellikle tutsak yakınları her zamankinden daha fazla etkindiler. Eylemi sürdürdüğümüz TAYAD binası her gün yüzlerce ziyaretçinin akınına uğruyordu. Bizler de her türlü gelişmeye ilişkin basın açıklamaları yaptık. Kitlelere seslendik. Ankarada olduğu gibi İstanbulda da aydın ve sanatçılar hücrelere karşı bir birliktelik oluşturdular. Topluca TAYADa ziyaret düzenlediler ve basın açıklaması yaptık. Gruplar halinde 4 günlük dönüşümlü destek açlık grevi yaptılar. Ardından bir heyet oluşturup Ankaraya Adalet Bakanı ile görüşmeye gittiler. Devlet üzerinde anlamlı bir basınçtı bu girişimleri.
Bu sırada sivil toplum örgütleri ve TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonunun oluşturduğu heyetlerle görüşmeler başladı. Görüşmelerin başladığı ilk günlerde, yıllardır girilemeyen Taksim Meydanında binlerce insan Ölüm Orucu gündemli eylemler yapıyordu. Ziyarete gelen insanları da Taksim eylemine yönlendirdik ve eylemi süreklileştirmeye çalıştık. Her akşam 19.00da Taksim Meydanında meşaleli yürüyüş gerçekleştiriliyordu. Burjuva medyanın baş gündemi Ölüm Orucu Direnişi idi. Ziyaretçiler her geçen gün biraz daha çoğalıyordu. Birçoğu ilk kez böyle bir eylemi görüyor, annelerin, kardeşlerin, arkadaşların tutsakları ölümüne bir direnişle sahiplenmeleri onları şaşırtıyordu.
Dışarıda SAG direnişine başlayanlardan bazılarının içeride herhangi bir akrabası yoktu. Buna rağmen sahipleniyorlardı tutsakları. Tutsaklar açısındansa yakınlarının kendilerini kararlı bir direnişle sahiplenmeleri güçlü bir moral kaynağıydı. Açlık grevinde olan aileler cezaevlerini ziyarete gittiklerinde etkinlikler düzenleniyordu. Zindanlarda devam eden Ölüm Orucu Direnişiyle dışarıdaki kitle hareketi birleşip devleti gitgide çıkmaza sürüklüyordu. Heyetle direnişçiler arasında süren görüşmenin hızlanması ve her an sorunun çözüleceği izlenimi yaratması, dışarıdaki kitle hareketini yavaşlatmış ve bir beklentiye sokmuştu. Görüşmeler ÖOnun 55. gününde kesildi. Örgütsüz kitlelerdeki beklenti, görüşmelerin kesilmesi ve sorunun tıkanmasıyla yerini hayal kırıklığına bıraktı.
ÖO direnişinin 61. gününde faşist devlet büyük bir gözü dönmüşlükle 20 cezaevinde katliam operasyonu düzenledi. Operasyonun devam ettiği günlerde Taksim Meydanı tekrar doldu. Katliam lanetlendi, militan sokak çatışmaları yaşandı.
Operasyona hayata dönüş adını vermişlerdi utanmazca. Burjuva medyaya yansıyan görüntüler bile hapishanelere katliam için girildiğini gösteriyordu. Faşist rejimin Adalet Bakanı tutsak ailelerine devlete güvenmelerini öğütlüyor, ölüme giden çocuklarını yaşatmak için operasyon yaptıklarını söylüyordu. Arsızlığın bu kadarı gerçekten görülmüş şey değildi.
Operasyon sadece cezaevleriyle sınırlı değildi, dışarıda da binlerce kişi gözaltına alındı. Onlarcası işkenceli sorgulardan sonra tutuklanarak cezaevine atıldı.
Saldırının yaşandığı günlerde biz de saldırı bekliyorduk. Ona göre hazırlıklarımızı yaptık. Operasyonun 6. gününde bulunduğumuz TAYAD binası basıldı. Dernekler masasından geldiklerini ve arama yapılacağını söylüyorlardı. Bir otobüs çevik kuvvet, onlarca sivil ve resmi polis ellerinde balyozlarla arama yapacaklardı! Kolayından gitmeyeceğimizi biliyorlardı, ona göre hazırlık yapmışlardı.
Avukatları, kitle örgütlerini ve basını haberdar ettik. Yoğun bir uğraştan sonra içeri girmeyi başardılar. 5. kattan aşağıya kadar merdivenlerden sürüklendik. Arabada slogan attığımız ve başımızı eğmediğimiz için öldüresiye dövüldük. Darbelerden dolayı 3 kişi baygınlık geçirdi. Hastaneye götürüldük. Doktorlar açlık grevindekileri tedavi için ikna etmeye çalıştılar. Sonuç alamayacaklarını anlayınca vazgeçtiler. Hastaneden Vatana götürüldük. Toplam 24 kişiydik. Güvenlik Şubede onur kırıcı üst araması yapmak istediler, kabullenmedik. Hiçbir tutanağa imza atmadık. Hepimizi hücreye attılar. Aramaya izin vermediğimiz için montlarımızı aldılar. Ardından üşümemiz için koridorların camlarını açtılar. Su ve şeker talebimizi, sürekli kapı dövme eylemiyle ancak ertesi günün sabahı kazanabildik. Örgüte yardım ve yataklıktan mahkemeye çıkarıldık. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldık.
Daha sonraki süreç kitle hareketinin durulmasına sahne oldu. Dolayısıyla dışarıdaki mevzimizde de hızlı bir gerileme oldu. İlgi giderek azaldı. Gözaltından çıktıktan kısa bir süre sonra TAYAD gülünç gerekçelerle kapatıldı. Açlık grevine doktor Cem İşyapın evinde devam ettik. Böylece kitlelerle bağımız büyük ölçüde koptu. Dışarıda çatışma oldukça sertleşti, tereddütlü güçler geriye çekildi.
Tutsaklar ise kapatıldıkları hücrelerde Ölüm Orucunu daha bir kararlılıkla sürdürüyorlar. Katliamın ve vahşetin tüm akıl almazlığına rağmen, devrimci tutsaklar tarihi bir zafer kazandırdılar devrim cephesine. Bu görkemli direniş devletin tüm planlarını altüst etti, bütün demagoji ve yalanlarını boşa çıkardı.
Dışarıdaki Süresiz Açlık Grevi direnişimizi 53. gününde noktaladık. Direnişimizi alanlara taşımak, zayıflayan kitle hareketine güç vermek, Ölüm Orucu Direnişinin sesini emekçi kitlelere duyurmak, dışarıyla içerinin mücadelesini birleştirmek çabasında yoğunlaşacağız.