ARSIVANA SAYFA
 
10 Şubat '01
SAYI: 06
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
İMF saldırı programı, düzenin zorlanma alanları ve devrimci görevler
TTB Merkez Konseyi açıklaması: "Ölümlere tanıklık yapmak istemiyoruz
Düzenin açmazları, mücadelenin olanakları
"Tekstil patronları saldırıda, sendika bürokratları uzlaşmada sınır tanımıyor!...
"Özgür" savcı ya da "hükümetin itibarı"
Kürdistan'da kontr-gerilla operasyonları sürüyor!
Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma eylemleri
Öncü işçi inisiyatifi: Sermayenin karşısına bir sınf olarak çıkmanın zamanı gelmiştir!
Sınıf hareketi
Teslimiyet batağı terkedilmeksizin çıkış yolu bulunamaz
Ekim'den...
Direniş,katliam ve sol hareket/3
İHD İstanbul Şubesi: "Ölümleri, sakatlanmaları seyretmek istemiyoruz!"
Düzendeki çürüme ve kokuşmaya ilişkin itiraflar...
Faşist vahşetin ve devrimci direnişin Bayrampaşa cephesi.
Tutsak yakınlarının SAG eylemi
Emeperyalist küreselleşmeye militan kitlesel öfke
Uluslararası hareket
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup
Ölüm Orucu direnişçilerine mektup
Kitap tanıtımı: Haydari Kampı
Devrimci Taktiğin Sorunları
Yok saymak çözüm mü?
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Eyleme katılan yoldaşımızın kaleminden
dışarıdaki 53 günlük SAG eylemi süreci...

Kitlelerden gördüğümüz desteği
kitle örgütlerinden göremedik

Hapishanelerde başlayan SAG’ın 24. gününde 4 TAYAD’lı aile dışarda SAG eylemine başladı. Bir hafta sonra Kızıl Bayrak’tan 1, TAYAD’dan 1 ve Devrimci Demokrasi’den 3 olmak üzere 5 tutsak yakını olarak, biz de Süresiz Açlık Grevi direnişine başladık. Bu ikinci grubun eylemi, sanatçı Haydar Bayar’ın evinde başladı. 4 TAYAD’lı aile ise sanatçı Bilgesu Erenus’un evinde başlamışlardı.

Her iki eylemin kitlelerden uzak ve iki farklı mekanda devam etmesi eylemin etkisini sınırlıyordu. Oysa tutsak yakınlarının SAG eyleminin amacı, zindanlardaki kararlılığı dışarıya taşıyarak, tutsak aileleri ve toplumu hücre karşıtı muhalefete ortak etmek, Ölüm Orucu Direnişi’nin sesine ses katmak ve bu eylemleri bir mevzi haline getirmekti.

SAG eylemimizin başlamasından günler önce, açlık grevinin yapılabileceği bir kurum aradık. Eylemin bir kurumda başlaması kitleler üzerindeki etkiyi artıracak, eyleme daha bir meşruluk kazandıracaktı. Fakat görüştüğümüz hiçbir sendika ve kitle örgütü tutsak yakınlarına kapılarını açmadı. Her birinin farklı bahanesi vardı. Çoğunun ortaklaştığı nokta ise samimiyetsizlikleriydi. Bunun üzerine duyarlı sanatçıların evlerinde başlandı.

Sanatçı Haydar Bayar’ın evinde sürdürdüğümüz SAG eylemine yoğun bir ziyaretçi akını vardı. Ziyarete gelenlerin çoğu tutsak aileleriydi. Basının ilgisi az da olsa vardı. Biz de kaldığımız yerden basın açıklamaları yaptık, köşe yazarlarına mektuplar yazdık. Eylemin 8. gününde çevre ile çıkan sorunlar yüzünden Haydar Bayar’ın evinden ayrıldık. Alibeyköy CHP binasında 3 günlük açlık grevi yapan tutsak yakınlarının yanına gittik. Haydar Bayar’ın evinde kaldığımız süreçte, 10’ar kişilik ekipler halinde 3’er günlük dönüşümlü destek açlık grevi de yapıldı.

CHP binasındayken oldukça yoğun ziyaretçi vardı. Çoğunlukla Nurtepe emekçileri ve gençliğiydi gelenler. Daha sonra Tiyatro dergisi Taksim’de bulunan yerini bize açtı. 4 TAYAD’lı aile ise Bilgesu Erenus’un evinde 10 gün kaldıktan sonra, başka bir sanatçının evinde eylemlerini devam ettirdiler. Sürekli çaba harcanmasına rağmen diğer grupla birleşebileceğimiz, kitlelerle daha sıkı ilişki içinde olabileceğimiz ve sürekli kalabileceğimiz merkezi bir yer bulunamadı. Tiyatro dergisinde bir gün kaldıktan sonra tiyatro sanatçısı Yiğit Tuncay’ın evinde kaldık. Burası fiziki olarak daha iyi olsa da, yine kitlelerden yalıtıktı. Burada 4 gün kaldık. Bu sırada önceki yıllarda kapatılan TAYAD’ın mahkemesi kazanılmıştı. Hemen açma girişimlerine başlandı ve Taksim’de bir yer bulundu. Yiğit Tuncay’ın evinde kaldığımız günlerde, Kartal ve Pendik’te oluşturulan Ölüm Oruçlarıyla Dayanışma Komiteleri bizi ziyaret ettiler. Çevre ile sorun çıkmaması ve yer darlığından kaynaklı, otobüsle gelen kitleyi temsilen 5 kişi ile görüşebildik. TAYAD’ın yasal işlemleri bittikten sonra buraya geçtik. Böylece 4 TAYAD’lı aile ile birleştik ve bir basın açıklaması yaptık.

Basının ilgisi umduğumuzdan fazla oldu. Neredeyse gelmeyen kalmamıştı. Dışarıdaki kitle hareketi gitgide büyüyordu. 18 Kasım’da Ulucanlar Davası’nın duruşmasına 2 bine yakın insan katılmış, Kızılay Meydanı militan bir eyleme sahne olmuştu. Ardından 25 Kasım’da Türkiye’nin dört bir yanından gelen hücre karşıtları bir kez daha Ankara sokaklarında Ölüm Orucu Direnişi’nin taleplerini haykırdılar. Eyleme yaklaşık 8 bin kişi katılmıştı. Ölüm Orucu Direnişi’nin etkisi gitgide büyüyor ve her geçen gün işçi ve emekçilere daha fazla ulaşıyordu. Reformist solu da safına kazanıyor ve sokağa taşıyordu.

Hücre karşıtı muhalefet giderek güç kazanıyordu. Özellikle tutsak yakınları her zamankinden daha fazla etkindiler. Eylemi sürdürdüğümüz TAYAD binası her gün yüzlerce ziyaretçinin akınına uğruyordu. Bizler de her türlü gelişmeye ilişkin basın açıklamaları yaptık. Kitlelere seslendik. Ankara’da olduğu gibi İstanbul’da da aydın ve sanatçılar hücrelere karşı bir birliktelik oluşturdular. Topluca TAYAD’a ziyaret düzenlediler ve basın açıklaması yaptık. Gruplar halinde 4 günlük dönüşümlü destek açlık grevi yaptılar. Ardından bir heyet oluşturup Ankara’ya Adalet Bakanı ile görüşmeye gittiler. Devlet üzerinde anlamlı bir basınçtı bu girişimleri.

Bu sırada sivil toplum örgütleri ve TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu’nun oluşturduğu heyetlerle görüşmeler başladı. Görüşmelerin başladığı ilk günlerde, yıllardır girilemeyen Taksim Meydanı’nda binlerce insan Ölüm Orucu gündemli eylemler yapıyordu. Ziyarete gelen insanları da Taksim eylemine yönlendirdik ve eylemi süreklileştirmeye çalıştık. Her akşam 19.00’da Taksim Meydanı’nda meşaleli yürüyüş gerçekleştiriliyordu. Burjuva medyanın baş gündemi Ölüm Orucu Direnişi idi. Ziyaretçiler her geçen gün biraz daha çoğalıyordu. Birçoğu ilk kez böyle bir eylemi görüyor, annelerin, kardeşlerin, arkadaşların tutsakları ölümüne bir direnişle sahiplenmeleri onları şaşırtıyordu.

Dışarıda SAG direnişine başlayanlardan bazılarının içeride herhangi bir akrabası yoktu. Buna rağmen sahipleniyorlardı tutsakları. Tutsaklar açısındansa yakınlarının kendilerini kararlı bir direnişle sahiplenmeleri güçlü bir moral kaynağıydı. Açlık grevinde olan aileler cezaevlerini ziyarete gittiklerinde etkinlikler düzenleniyordu. Zindanlarda devam eden Ölüm Orucu Direnişi’yle dışarıdaki kitle hareketi birleşip devleti gitgide çıkmaza sürüklüyordu. Heyetle direnişçiler arasında süren görüşmenin hızlanması ve her an sorunun çözüleceği izlenimi yaratması, dışarıdaki kitle hareketini yavaşlatmış ve bir beklentiye sokmuştu. Görüşmeler ÖO’nun 55. gününde kesildi. Örgütsüz kitlelerdeki beklenti, görüşmelerin kesilmesi ve sorunun tıkanmasıyla yerini hayal kırıklığına bıraktı.

ÖO direnişinin 61. gününde faşist devlet büyük bir gözü dönmüşlükle 20 cezaevinde katliam operasyonu düzenledi. Operasyonun devam ettiği günlerde Taksim Meydanı tekrar doldu. Katliam lanetlendi, militan sokak çatışmaları yaşandı.

Operasyona “hayata dönüş” adını vermişlerdi utanmazca. Burjuva medyaya yansıyan görüntüler bile hapishanelere katliam için girildiğini gösteriyordu. Faşist rejimin Adalet Bakanı tutsak ailelerine devlete güvenmelerini öğütlüyor, ölüme giden çocuklarını yaşatmak için operasyon yaptıklarını söylüyordu. Arsızlığın bu kadarı gerçekten görülmüş şey değildi.

Operasyon sadece cezaevleriyle sınırlı değildi, dışarıda da binlerce kişi gözaltına alındı. Onlarcası işkenceli sorgulardan sonra tutuklanarak cezaevine atıldı.

Saldırının yaşandığı günlerde biz de saldırı bekliyorduk. Ona göre hazırlıklarımızı yaptık. Operasyonun 6. gününde bulunduğumuz TAYAD binası basıldı. Dernekler masasından geldiklerini ve arama yapılacağını söylüyorlardı. Bir otobüs çevik kuvvet, onlarca sivil ve resmi polis ellerinde balyozlarla arama yapacaklardı! Kolayından gitmeyeceğimizi biliyorlardı, ona göre hazırlık yapmışlardı.

Avukatları, kitle örgütlerini ve basını haberdar ettik. Yoğun bir uğraştan sonra içeri girmeyi başardılar. 5. kattan aşağıya kadar merdivenlerden sürüklendik. Arabada slogan attığımız ve başımızı eğmediğimiz için öldüresiye dövüldük. Darbelerden dolayı 3 kişi baygınlık geçirdi. Hastaneye götürüldük. Doktorlar açlık grevindekileri tedavi için ikna etmeye çalıştılar. Sonuç alamayacaklarını anlayınca vazgeçtiler. Hastaneden Vatan’a götürüldük. Toplam 24 kişiydik. Güvenlik Şube’de onur kırıcı üst araması yapmak istediler, kabullenmedik. Hiçbir tutanağa imza atmadık. Hepimizi hücreye attılar. Aramaya izin vermediğimiz için montlarımızı aldılar. Ardından üşümemiz için koridorların camlarını açtılar. Su ve şeker talebimizi, sürekli kapı dövme eylemiyle ancak ertesi günün sabahı kazanabildik. Örgüte yardım ve yataklıktan mahkemeye çıkarıldık. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldık.

Daha sonraki süreç kitle hareketinin durulmasına sahne oldu. Dolayısıyla dışarıdaki mevzimizde de hızlı bir gerileme oldu. İlgi giderek azaldı. Gözaltından çıktıktan kısa bir süre sonra TAYAD gülünç gerekçelerle kapatıldı. Açlık grevine doktor Cem İşyap’ın evinde devam ettik. Böylece kitlelerle bağımız büyük ölçüde koptu. Dışarıda çatışma oldukça sertleşti, tereddütlü güçler geriye çekildi.

Tutsaklar ise kapatıldıkları hücrelerde Ölüm Orucu’nu daha bir kararlılıkla sürdürüyorlar. Katliamın ve vahşetin tüm akıl almazlığına rağmen, devrimci tutsaklar tarihi bir zafer kazandırdılar devrim cephesine. Bu görkemli direniş devletin tüm planlarını altüst etti, bütün demagoji ve yalanlarını boşa çıkardı.

Dışarıdaki Süresiz Açlık Grevi direnişimizi 53. gününde noktaladık. Direnişimizi alanlara taşımak, zayıflayan kitle hareketine güç vermek, Ölüm Orucu Direnişi’nin sesini emekçi kitlelere duyurmak, dışarıyla içerinin mücadelesini birleştirmek çabasında yoğunlaşacağız.