ARSIVANA SAYFA
 
10 Şubat '01
SAYI: 06
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
İMF saldırı programı, düzenin zorlanma alanları ve devrimci görevler
TTB Merkez Konseyi açıklaması: "Ölümlere tanıklık yapmak istemiyoruz
Düzenin açmazları, mücadelenin olanakları
"Tekstil patronları saldırıda, sendika bürokratları uzlaşmada sınır tanımıyor!...
"Özgür" savcı ya da "hükümetin itibarı"
Kürdistan'da kontr-gerilla operasyonları sürüyor!
Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma eylemleri
Öncü işçi inisiyatifi: Sermayenin karşısına bir sınf olarak çıkmanın zamanı gelmiştir!
Sınıf hareketi
Teslimiyet batağı terkedilmeksizin çıkış yolu bulunamaz
Ekim'den...
Direniş,katliam ve sol hareket/3
İHD İstanbul Şubesi: "Ölümleri, sakatlanmaları seyretmek istemiyoruz!"
Düzendeki çürüme ve kokuşmaya ilişkin itiraflar...
Faşist vahşetin ve devrimci direnişin Bayrampaşa cephesi.
Tutsak yakınlarının SAG eylemi
Emeperyalist küreselleşmeye militan kitlesel öfke
Uluslararası hareket
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup
Ölüm Orucu direnişçilerine mektup
Kitap tanıtımı: Haydari Kampı
Devrimci Taktiğin Sorunları
Yok saymak çözüm mü?
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 
Jandarma karakoluna çağrılan Silopi HADEP yöneticileri 15 gündür kayıp!

Kürdistan’da kontr-gerilla
operasyonları sürüyor!

İmralı süreciyle birlikte Kürt halkının haklı ve meşru ulusal demokratik talepleri bir yana bırakıldığı halde, katliam ve işkence bitmek bilmedi. Sermaye devleti daha fazlasını istiyordu. Şimdiye kadar yaratılmış tüm değerlerin teslim edilmesi, Kürt halkının onursuzca diz çökmesi bekleniyordu.

Faşist rejim Kürt halkına tam bir teslimiyeti dayatmaktadır. Güneye seferler düzenleyerek, baskı ve terörü boyutlandırmaktadır. Kirli savaş uygulamalarını gündeme getirerek, her ne pahasına olursa olsun tam teslimiyet çizgisinde sonuç almak istemektedir.

Teslimiyet platformu, Kürt halkının önüne Türk burjuvazisiyle ve devletiyle uzlaşmayı, tersinden de, Türkiye işçi ve emekçilerinden, ilerici ve devrimci güçlerinden uzaklaşmayı koydu. Ama devletin inkarcı tutumu ve kanlı saldırıları, Kürt halk kitlelerini sermaye sınıfına ve devletine değil, son birkaç aylık gelişmelerin somut olarak da ortaya koyduğu gibi, yeniden ilerici ve devrimci güçlere yakınlaştırdı.

Kürt halk kitlelerindeki bu yönelim sermaye devletinin baskı ve terörünü daha da yoğunlaştırmasını getirmiş görünüyor. Silopi’de yaşanan son kayıp olayı, yeniden yoğunlaştırılmış terörün son örneğidir. Çağrıldıkları Silopi Merkez Jandarma Karakolu’na giden HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yönetici Ebubekir Deniz’den bugüne kadar hiçbir haber alınamadı. Aradan iki hafta geçmesine karşın, yakınları hakkında bilgi almak isteyenler, gerek Jandarma Karakolu’ndan, gerekse ilgili devlet kuruluşlarından yanıt alamadılar. Belli ki yine kirli savaş yöntemleri kullanılmaktadır. HADEP yöneticileri, tıpkı daha önce kaybedilip katledilen binlerce insan gibi, kaybedilip katledilmişlerdir.

Katliam, işkence ve kaybederek katletmek, sermaye devletinin temel bir kimliği ve geleneğidir. Dün binlerce insanı “terörle mücadele” adı altında katleden, “bin operasyon” düzenleyen devlet, bugün Kürt halkının en küçük direnme potansiyelini aynı yöntemlerle ezmeye çabalamaktadır. Bu gerçek, ne barış üzerine parıltılı ve duygusal sözler, ne de yalana dayalı vaatlerle gizlenebilir. Kürt emekçileri ancak Türkiye’nin tüm öteki milliyetlerinden işçi sınıfı ve emekçilerle birleşerek eşitlik ve özgürlük yolunda ilerleyebilirler. Olaylar bunu gitgide daha açık hale getirmektedir.



Diyarbakır polisinin
“şefkatli” elleri halkın üzerinde!

Gözaltında kaybedilen Silopi HADEP İlçe Başkanı ve yöneticisine sahip çıkmak ve bu kontr-gerilla operasyonunu protesto etmek amacıyla eylem yapan 2 bin kişilik kitleye Diyarbakır polisi vahşice saldırdı. Onlarca kişi yaralandı, çok sayıda kişi gözaltına alındı.

Diyarbakır polisinin basın açıklamasına izin vermemesine karşın, Ofis semtindeki Belediye Konukevi önünde biraraya gelen HADEP’li kitle, buradan polisin engellemelerine aldırmayarak yürüyüşe geçti. Yürüyüşte sık sık “Barışa uzanan eller kırılsın!” sloganı atıldı. Ancak bir süre sonra polis yürüyen kitleye vahşice saldırarak dağıttı.

Daha birkaç hafta önce, öldürülen polisin cenazesine onbinlerce Diyarbakırlının katılması üzerinden, Diyarbakır’a huzurun geldiği yaygaraları koparılıyordu. Ama gözaltındaki kayıplar ve bu gösteride sergilenen vahşi terör, bu “huzur”un sınırlarının ne olduğunu kısa sürede açığa vurdu. Devletin şefkati, Diyarbakır halkının üzerinde inen cop, işkence ve kontr-gerilla operasyonlarıdır. Diyarbakır halkının bu “şefkat”e yanıtı elbette kendi katillerinin arkasından gitmek olamazdı. Diyarbakır sokakları, öldürülen polisin cenazesindeki sahte görüntüden sonra asıl gerçekliğe tanıklık etmektedir. Böylece “huzur”, “barış”, “devlet-millet elele” yalanları da çökmektedir.



Ölüm Orucu’nun 107. gününde İzmir Hücre Karşıtı Platform’dan oturma eylemi...


Ölüm Orucu Direnişi’nin 107. gününde, İzmir Hücre Karşıtı Platform tarafından Konak Sümerbank önünde süreklileşen oturma eylemi bir kez daha yapıldı. Saat 13.30’da yapılan oturma eylemine yaklaşık 200 kişi katıldı. Saygı duruşuyla başlayan eylemde, basın metnini Dr. Alp Ayan okudu. “Zorla besleme işkencedir!”, ”Şehit namırın!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” vb. sloganların atıldığı eylem sonrasında iki üniversite öğrencisi gözaltına alındı.



İzmir İHD’de basın açıklaması...

19 Aralık katliamını ve F tipi cezaevlerinin açılışını protesto etmek için Menemen-Asarlık’ta yapılacak basın açıklamasına katılmak isteyen insanlar dövülerek, silah sıkılarak gözaltına alınmış ve 10 kişi tutuklanmıştı. 25 gün sonra yapılan ilk mahkemede ise 7 kişi serbest bırakılırken, 3 kişinin yine Ege Üniversitesi’nde yapılan Serkan Eroğlu’nun ölüm yıldönümü ve 19 Aralık katliamına tepki eyleminden dolayı aranır durumda olduklarından, tutukluluk durumları devam etti. Cezaevinden tahliye olanlar, 5 Şubat’ta İHD İzmir Şubesi’nde bir basın açıklaması yaparak uğradıkları keyfi uygulamayı protesto ettiler.

Kızıl Bayrak/İzmir



Düzen medyası
pislik akıtmaya devam ediyor!

“Örgütten kaçabilmek için kendini yaktı!

Hayata Dönüş operasyonunun ardından Edirne F Tipi Cezaevi’ne getirilen DHKP-C'li hükümlü Fethi Ateş, kaldığı 3 kişilik koğuştan tek kişilik hücreye geçme isteği yerine getirilmediği için odada biriktirilen gazeteleri tutuşturarak kendini yakmaya kalkıştı. Yetkililer, Ateş'in örgüt baskısından kurtulmak için tek kişilik hücreye geçmek istediğini belirtti.”

Bu haber, katliam günlerinde en rezil, en aşağılık bir yayın çizgisi izleyen Milliyet gazetesinin 5 Şubat tarihli sayısında yayınlandı. Haber, burjuva medyanın yalancılık, ikiyüzlülük ve soysuzluğunun çarpıcı bir örneği. Devrimci tutsakların katliamına alkış tutan burjuva medya, devletin psikolojik savaş karargahlarından çıktığı belli olan bu haberle bir kez daha uşaklığını teyid etmiş bulunuyor.

Dün katliamı meşrulaştırmak için “örgüt baskısı” yalanını kullanıyorlardı. Ama bu yalan F tipi hücrelerde süren direnişle yanıtlandı. Bu nasıl bir örgüt baskısıydı ki, tam bir yalıtmanın olduğu F tiplerinde de direniş devam ediyordu. Burjuva medya direnişin çökerttiği bu yalanlar karşısında tam bir suskunluk fesadı sergiledi. Tüm yalanlarını ve yaydığı pislikleri yuttu.

Daha dün F tipleri “örgüt hakimiyeti”ne son verildiği için göklere çıkarılırken, bugün yine “örgüt baskısı” yalanı piyasaya sürülüyor. Çünkü direniş sürüyor, devrimci tutsaklar kendilerine dayatılan onursuzluğu reddediyorlar. Edirne F tipindeki bazı tutsaklar da kendilerine dayatılan onursuzluğa karşı bedenlerini tutuşturarak yanıt vermişlerdir.

Can bedeli süren direniş, devletin “teslim aldık” yalanlarını ve bu eksende topluma yaymaya çalıştığı kirli havayı dağıtıyor. Bu nedenle düzen cephesi acizleşip zavallılaşıyor.

Ama direnişin gücü karşısında bu tür çabalar beyhudedir. Direniş yalan ve provokasyonları boşa çıkaracak güçtedir. Kirli ve kanlı düzen cephesinin akıbeti, direniş karşısında diz çökmek olacaktır.