Ölüm Orucu Direnişi devrimci öğrenci hareketini toparlayıp saflaştırıyor
Öğrenci gençliğin gündemi 6 Kasımın ardından Ölüm Orucu Direnişine kilitlendi. Başta F tipi cezaevlerini kapattırmak olmak üzere bir dizi talep uğruna Ölüm Orucunda olan devrimci tutsaklar ölüm sınırına geldiler.
Uzun zamandır süren, özellikle bu yılın ortalarından itibaren yükselen hücre karşıtı muhalefet, 20 Ekimde başlayan Süresiz Açlık Grevi ve 30. gününden itibaren başlayan Ölüm Orucu Direnişi ile birlikte büyük bir sıçrama yaşamıştır. Duyarlı ve demokrat kamuoyu açısından hücrelere karşı bir an önce tepki koymak zorunlu hale gelmiştir.
Tepkiler giderek yayılıyor, sağlıkçısından hukukçusuna, sanatçısından öğrencisine herkes bir şekilde ölümlere izin vermemek için devrimci tutsakların taleplerine sahip çıkıyor. Basın açıklamaları, yürüyüşler, faks çekmeler, destek açlık grevleri vs.nin ardı arkası kesilmiyor. Her gün bir ya da birkaç eylem yapılıyor. Bu tepkilerin önemli bir ayağını da elbette öğrenci gençlik oluşturuyor.
Öğrenci gençliğin çeşitli yerelliklerde ve farklı farklı yaşanan süreçlerde ördüğü hücre karşıtı mücadelesi, gelinen yerde giderek kitleselleşmiş ve militanlaşmıştır. Devrimci güçlerin nispeten zayıf ve dağınık olduğu kimi yerelliklerde de, gelinen yerde Ölüm Orucu Direnişi üzerinden bir toparlanma sağlanmış, eylemli karşı duruşlar gündeme gelmiştir. Yerelliklerin özgünlüklerinden kaynaklı olarak mücadele eşitsiz süreçler içinde gelişmiştir. Şu anda da kurulmuş olan onlarca hücre karşıtı birlikteliğin birbiriyle bir koordinasyonu bulunmamaktadır.
Bunun ötesinde Ölüm Orucu Direnişi karşısında da anlayışlar farklı farklı eğilimlere girebilmektedir. Ölüm Orucunda bulunan üç devrimci yapının dışındakilerde genel olarak Ölüm Oruçlarına gereken önemi vermeme eğilimi gözlenmektedir. Ancak, bu siyasetlerin bazıları ölüm sınırına yaklaşılmasıyla beraber direnişin yakıcılığını daha iyi kavrar hale gelmiştir. Kaldı ki bazı istisnalar dışında hücre karşıtı mücadele bügün neredeyse tamamen Ölüm Orucu Direnişi üzerinden sürmektedir. Bunu görmemek hücre karşıtı mücadelenin dışına düşmekle eş anlamlıdır.
Bu eğilimleri şöyle bir açıklarsak, birincisi, Ölüm Orucu 40lı günlere gelinceye değin -hatta hala!-, bazı siyasetler ortalığı çok daha farklı konularda afişlerle donatarak, yüzlerce devrimci tutsağın katliamcı devlete karşı bu ölümüne direnişini görmezden geldiler, ya da göremeyecek kadar körleştiler. Bu konudaki örnekleri herkes yeterince biliyor.
Kimileri ise çok daha kirli hesaplar peşinde koştular. Cezaevlerindeki tutsaklarının bu direnişinin dışında kalmasının altında ezilenler ve bundan zararlı çıkacaklarını hesaplayanlar, Ölüm Orucu Direnişi ne kadar az gündeme gelirse, duyulursa o kadar kârda olacağını sanıp düşünecek kadar gericileşenler, Ölüm Orucu Direnişini gündemden düşürmek için ellerinden geleni yapmaya koyuldular. Ama elbette yine sürecin altında ezilmemek için hücre karşıtı mücadeleyi de sürdürmeleri gerekiyordu. Bunun sonucu ise içinde Ölüm Orucu geçmeyen ya da kıyısından köşesinden değinen bir hücre karşıtı mücadeleyi yürütmek oldu. Bu, bazan oluşan hücre karşıtı birlikteliklerden Ölüm Orucu Direnişini gücü yetebildiği yerde dışlamak oldu.
Faşist diktatörlükle girilen ölümüne bir hesaplaşmada bu türden küçük hesaplarla uğraşacak vaktimiz, onlara verilecek tavizlerimiz olamaz, olmayacaktır.
Ancak gelinen noktada Ölüm Orucu Direnişi, hem onu görmezden gelenleri/göremeyenleri, hem de yok sayanları çeşitli nedenlerle kendi safına çekiyor ve gençlik cephesinden giderek daha birleşik bir tepki örgütlenmeye başlıyor. Ancak bu birleşme henüz tamamlanmamıştır. Tamamlandığında ise bunun dışında kalanların devrimci mücadele adına söyleyebilecekleri sözleri de kalmamış olacaktır.
Şanlı Ölüm Orucu Direnişine İTÜden bin selam!
Devrimci tutsakların hücreleri parçalamak için sürdürdükleri şanlı Ölüm Orucu Direnişi 50li günlere yaklaşırken İTÜlü öğrenciler olarak biraraya geldik. Aslında çok geç kalmıştık. Bu, İTÜdeki ortamın fazlasıyla dağınık olmasından kaynaklanıyordu. Ama ölüm sınırına yaklaşıldığı şu günlerde devrimci tutsakların, yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın direnişine bir ses de buradan vermek, kapitalist barbarlık düzenini bir de İTÜden sarsmak üzere İTÜdeki bütün siyasetler olarak biraraya geldik.
Hücre karşıtı ama örgütsüz öğrencilerin de kendilerini ifade edebilecekleri bu oluşuma, İTÜlü Hücre Karşıtı Öğrenciler adını verdik. Temel olarak Ölüm Orucu Direnişinin yakıcılığı üzerinden hücre karşıtı bir faaliyet çizgisi belirledik.
İlk olarak direnişin 48. gününde afişleme çalışması yaptık. Ertesi gün, yani 7 Aralık Perşembe günü de alkışlar ve Hücrelere değil eğitime bütçe ile Yaşasın Ölüm Orucu Direnişi sloganları eşliğinde yemekhaneyi dolaşarak, çıkarttığımız bildiriyi dağıttık. Yemekhanenin iki ayrı noktasında ve yemekhane binasının girişindeki kantinde konuşma yaptık. Ertesi günkü çalışmada buluşmak üzere dağıldık.
Eylemlerimiz zafer kazanılıncaya kadar sürecek. Biz kazanacağız!
YTÜde faşizme geçit yok!
Cezaevlerinde süren Ölüm Orucu Direnişinin üniversitelere de yayılması, sermayenin itleri faşistlerin tekrar ortada salınmasını beraberinde getirdi. Öğrenci gençliğin sesini boğamayan çete devleti yine eski ve kirli bir yöntemine başvurarak faşist çetelerini devrimci ve demokrat öğrencilerin üzerine salarak sindirmeye, mücadelelerini baltalamaya çalışıyor. Bu hafta İÜde yaşanan faşist saldırının ardından YTÜde de faşistlerin tasması gevşetilmiş durumda.
7 Aralık Perşembe sabahı 8: 00 sıralarında afiş asmak için okula gelen Partizan Gençlik ve İYÖ-DERli öğrenciler, Makina Fakültesinin alt katlarında karşılaştıkları provokatif amaçlı ve Ülkücü gençlik imzalı afişleri doğal olarak indirdiler. 6 tane faşist köpeğin sopalı saldırısını arkadaşlar yumruklarıyla püskürttüler. Faşistler yine kuyruklarını kıstırıp kaçmak zorunda kaldılar.
8: 30da yaşanılan bu saldırının haberi hızla devrimci, demokrat tüm öğrencilere ulaştırıldı. Taşlarımız ve sopalarımızla toplanarak, yaşanabilecek herhangi bir saldırıya karşı önlemlerimizi aldık. Bu sırada bundan iki yıl önce yaşanan ve 4 kişinin bıçaklandığı faşist saldırıları ve oradan çıkarttığımız dersleri yeniden hatırladık. Bu doğrultuda rektörlükle diyaloğa girdik, olayı anlattık ve olacak olanlardan bizim sorumlu olmayacağımızı belirttik. Bunun ardından okuldan toplu halde çıktık.
Faşistlerin ipleri sermayenin elinde!
Sermayenin itleri yıldıramaz bizleri!
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
DTCFden Ölüm Orucuna destek etkinlikleri
Faşist sermaye devleti devrimci tutsaklar şahsında işçi emekçileri teslim alma amaçlı hücre saldırısına karşı devrimci tutsaklardan tok bir yanıt aldı. Bu doğrultuda 3 devrimci parti SAG ve ÖO Direnişini başlattı.
Biz de DTCFden bu görkemli direnişe destek verdik. Bir süredir işlevsizleşen hücre karşıtı platformumuz ÖO süreciyle yeniden hayat buldu.
Önce tutsak ailelerinin hergün düzenlediği 12:30da Sakarya Caddesindeki eyleme katılım sağlamak amacıyla çağrı yaptık. Bu amaçla hazırlanan afişleri okul duvarlarına astık. 30 Kasım Perşembe günü 12:30 eylemine kitlesel destek vermek amacıyla hazırlıklarımızı yaptık. Ayrıca maddi destek sağlayabilmek için okulumuzda para topladık. Perşembe günü aileler gelmeden yerimizi aldık. Ailelerin görünmesiyle birlikte pankartımızı açıp sloganlarımızı haykırmaya başladık. Açtığımız pankartta F tipi ölümdür, izin verme! yazılıydı. Basın açıklamasından sonra ailelerle birlikte yürüyüşe geçtik. Eylemin bitmesinin ardından açlık grevindeki ailelerin yanına giderek, mücadelemizin ortak olduğu ve zafere dek yanlarında olacağımızı belirttik. Daha sonra da topluca okulumuza döndük.
Biz DTCF Ekim Gençliği olarak, ÖO sürecinde üzerimize düşen sorumluluğun bilinciyle hareket edip, bu direnişten zaferle çıkmak için kendi cephemizden en geniş muhalefeti örmek amacıyla elimizden gelen herşeyi yapacağız.
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!
|