İlk kurşun ve
Ortadoğu federasyonu üzerine
Kürt hareketinde başlayan teslimiyet sürecinin, düzene eklemlenme süreciyle elele gitmesi, güncel-politikada da devrimci argümanların tasfiyesini getirdi. Sömürgeci sermayenin Umut 2000 vb. başlıklarla yürüttüğü psikolojik savaş projeleri, özel hareket timlerinin yeniden yapılandırma doğrultusundaki tasfiye edilişi selamlanır oldu. Kürt burjuvazisinin siyasal denetimini kurduğu oranda aynılaşan PKK ve HADEP, şimdilerde Sema Pişkinsütün Kürdistanda 10 ili kapsayan gezisinden dolayı, koruculuğun kaldırılması ve empati manevraları üzerine övgüler dizmekle meşgul.
Kürt yoksullarında ve gençliğinde sermayeden kimi beklentiler yaratmayı hedefleyen, özünde düzenle bütünleşme çabalarını, klasik önderlik kültüyle ve emperyalist politikaların güncelleştirmesiyle de besleyen Kürt hareketi, tarihi ve geleceği karartmayı/tahrifatı belirleyici bir bileşen görüp değerlendiriyor.
A. Öcalanın 2 Ağustosun yıldönümünde (99da yaptığı barış çağrısı) ve 15 Ağustosun kutlanması vesilesiye yinelediği teslimiyet politikası, bu ihtiyacın bir ürünüdür. Zira, ezilen Kürt emekçi sınıflarına, sermaye iktidarından başka bir alternatif, kapitalizmden başka bir düzen gösterememenin aczini yaşamaktadır Kürt hareketi. İran Cumhurbaşkanının Kürdistan eyaletini ziyaret edip kardeşlik nutukları atmasına, Kürt burjuvazisinin düştüğü icazetten başka hangi sınıf Ortadoğu federasyonu gibi gerici bir politikaya selam durabilir!
İlk kurşun: Tarihin tekerleği asla
14 Ağustosa geri dönemez!
Bugün 15 Ağustosla kutlanan nedir, 15 Ağustos hangi sınıfın bayramıdır? Bilinçlere halkın kanıyla kazınan bir tarih silinebilir mi?
Frantz Fanonun Cezayir üzerinden saptadığı ilk kurşun ile bilinç sıçramasını ve ezilen Cezayir ulusunun kabuğunu kırmasını, İsmail Beşikçi hemen tüm anti-sömürgeci mücadeleler -ve bu arada Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi- için genelleştirdi. 15 Ağustos, ezilen Kürt halkı için 29. ayaklanma olmasından çok, ilk kurşun gerçeğiyle anıldı, kutlandı. Coğrafik ve sosyo-ekonomik parçalanmışlığının, geriliğinin aksine Kürt köylülüğü, gençliği ve tüm Kürt halkı için ileri bir politikleşme düzeyinin bayramı oldu 15 Ağustos. Türkiye ve dünya devrim mücadeleleri tarihinde, bir halkın onurlu başkaldırışının, cüretkar ve soylu fedakarlığının, sömürgeci sermayenin barbarlığına karşı, devrimci bir direnişin simgelerinden birisi oldu 15 Ağustos. Sermayeye ve emperyalizme korku salarken, kardeş halklara ve sömürülen sınıflara güç kattı 15 Ağustos.
Ve tam da bu nedenlerden dolayı, modern sınıf mücadeleleri tarihi açısından da, kendine has bir tarihsel dönemeci işaretledi. Bu yüzdendir ki, ne emperyalizmin yok sayma politikaları, ne sömürgeciliğin koyu faşist terör eşliğindeki anti-propagandaları, ne de Kürt burjuvazisinin sermaye düzeni içinde kendine yer edinebilmek için dejenere etmek, pazarlamak, yozlaştırmak istediği ilk kurşun, unutturulamaz, silinemez. Başta Kürt emekçi sınıfları olmak üzere, sömürüye ve baskıya karşı mücadele eden işçi-emekçi sınıfların tarihinin bir parçasıdır. 15 Ağustos devrime, sosyalizme aittir. Devamı, yaşatılması ve büyütülmesi de ancak kapitalizme karşı sosyalizm savaşımı içerisinde Kürt emekçi sınıflarının-gençliğinin onurlu yerini almasıyla kazanılacaktır!
Demokratik cumhuriyetten
Ortadoğu federasyonuna tarihsel gericilik
Faşist sermaye iktidarının sürekli kendini tahkim etmesi karşısında, 1 yıl kadar bile tutunamayan demokratik cumhuriyet projesinin hazin sonu, 2 Ağustos vesilesiyle barış, kardeşlik, özgürlük beklentileriyle yinelendi. Çaresizlik ve politik iflas yeni bir manevra yapmayı gerekli kılmış olacak ki bu açıklamanın üzerinden yaklaşık bir hafta geçtikten sonra, bu kez Ortadoğu federasyonu projesi üzerinden bildik argümanlar kuşanıldı!
Barış, kardeşlik ve özgürlük argümanları, ezilen sınıfların-gençliğin özlemlerinin ifadesidir. Ve ancak devrim ve sosyalizm mücadelesinde karşılığını bulurlar.
Ortadoğu federasyonu ise, ilk kez hangi tarihte dillendirildiğinden bağımsız olarak, sermaye iktidarı koşullarında ve emperyalizm çağında, yayılmacı, emperyalist özlemleri/talepleri ifade eder. A. Öcalanın önceki açıklamalarından Türk burjuvazisine bunu salık verdiğini biliyoruz. Ne ki, hala sömürgeci faşist zor altında ezilen Kürt emekçi sınıflarının barış, kardeşlik, özgürlük, eşitlik, adalet gibi demokratik ihtiyaç ve talepleri, tarihsel olarak gerici bir projeye endekslenmeye çalışılıyor.
Ortadoğu halklarının eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış, adalet vb. gibi haklı istemleri; ancak proletarya iktidarıyla sağlanacak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile yanıtlanabilir. Ve bu ideal için verilecek meşru tarihsel mücadele, sınıfsal-siyasal önderliğini proletaryanın enternasyonalist bayrağı olan programında bulacaktır. Reformist Kürt burjuvazisinin düşük yoğunluklu demokrasi hayalleri ise sermayenin seçmeli terörünü besleyecek, işçi-emekçi sınıfları aldatmaya hizmet edecektir!
Sendikal dayanışma mı,
bürokratik kaynaşma mı?
Emek Platformundaki dönem sözcülüğü üzerinden yaratılan yapay karmaşa sonucu, Türk-İş ve DİSK çekişmesi ayyuka çıktı. Ve deneyimli (tescilli demek daha doğru) sermaye uşağı Rıdvan Budakın çağrılarıyla pürüz giderilmeye çalışılıyor. KESK ise daha uzun erimli planlarıyla ve diğerlerine nazaran daha az yıpranmış imajıyla, varolan çatlaktan yararlanmaya çalışmaktadır.
Aslında 10 sendikanın, sermayenin ESK şantajı için istatistiki bir komployla fiilen işlevsizleştirilmesi üzerinden DİSK ile Türk-İş arasında kulis arkalarında başlayan kavganın EPna taşması, tek neden değildir. Zira EP zaten büyük ölçüde işlevsiz bir kurum olmaktan öteye gidememiştir. Sınıf dayanışmasının ifadesi olmak bir yana, sendikal dayanışmanın dahi karşılık bulamadığı, bir oyalama ve aldatme platformudur halihazırdaki konumuyla. EP içinde iktidar kavgası daha önceye dayanmaktadır. İşkolu barajı üzerinden başlayan tartışma, deyim yerindeyse bardağı taşıran son damla olmuştur.
Türk-İş bürokratları, EP üzerinde istediği hakimiyeti kurmak ve ardından da sınıfa, ESKda sermayenin bir payandası olarak yer aldırtmak, dayanışma gibi kötü çağrışımlar yapan gereksiz bir kurum olan EPnu dağıttırmak istemektedir.
DİSK bürokratları ise, baş harfindeki devrimciliği oynayarak, ESKya girmemeyi ve EPnu, sermayeden rant elde etmek için bir pazarlık kozuna dönüştürmeye çalışmaktadır. Yaşanan bu kadar kirli bir burjuva oyunudur. Bu oyunu bozacak tek güç ise işçi sınıfıdır.
Emek Platformuna sınıfın yaklaşımı üzerine
EP içerisindeki dönen kirli oyunlara rağmen işçi sınıfı, yüzgeri edip umutsuzluğa mı kapılmalıdır? Yoksa bürokratik kaynaşmaya tepki duyup, kendi savaşımıyla yarattığı sendikal mevzileri terk mi etmelidir?
Sınıfın tavrı elbette bunlar olamaz. Sermayenin ve ajanlarının komplolarıyla amaçladığı da budur zaten; istedikleri gibi at koşturmak!
Sınıf dayanışmasını güncelleştirmek ve EPnun önüne somut görevler ile talepler koymak, bürokratik kaynaşmayı yıkacak ve yeni olanaklar yaratacak tek yoldur.
Örneğin bugün 9 sendika daha, işkolu barajı saldırısıyla karşı karşıyadır. Bunlar yüzdeleriyle şunlardır: Türk-İş: Basın-İş (10,79), BASS (12,67), Kristal-İş (10,94), Tez Koop-İş (11,48), DİSK: Bank-Sen (13,05), Birleşik Metal-İş (10,57), Limter-İş (11,26), OLEYİS (10.38). Hak-İş: Öz İplik-İş (12.12). Bu işkollarında toplam 238 bin 846 işçi TİS hakkından mahrum bırakılarak, fiilen sendikasızlaştırılmak üzeredir. Yanısıra, 10 sendikanın bu durumda olduğunu 650 bin işçinin sendikasızlaştırılmaya çalışıldığını düşündüğümüzde, sınıfın, tarihin en kapsamlı örgütsüzleştirme saldırısıyla yüzyüze olduğunu görebiliriz.
Buna ek olarak, resmen tanınmayan KESK, Memur-Sen gibi yarım milyonu aşkın kamu emekçisinin durumu ve son KHK saldırısını düşündüğümüzde, tablo daha da kötüdür.
Elbette bu kadar değil. Tarımda yıkım paketlerinden sonra Çukobirlikte kıyım başlamış, işçiler direniş hazırlığı yapmışlardır. Fiskobirlikte de benzer bir işçi kıyımı kapıdadır. Enerji Yapı Yol-Sen, enerji sektöründeki saldırı dalgasına karşı örgütlü bir tepki koymaya çalışmaktadır. 19 Eylülden itibaren 3 günlük grevi vardır.
PETKİMin Aliağa ve Yarımca tesislerinde 227 işçi atılmış, 1017 işçi atılmak üzeredir. Bir ilk tepki olarak tüm işçiler oturma eylemine başlamışlardır. Geçen ay SEKAda (Dalaman) işçiler fabrika işgaline kadar uzanan direniş gerçekleştirdiler işçi kıyımına karşı. SEKAnın Kocaelideki ve diğer fabrikalarındaki işçiler iş bırakarak destek verdiler Dalamana, fakat henüz sonuç alınamadı!
Kimya Teknik işçilerinin 1. yılını dolduran grevleri hakkında değerlendirme yaparken, hala kazanamamalarının en önemli nedenini sınıf dayanışmasının olmayışında görmeleri öğreticidir!
Ne verili durumun karşımıza koyduğu öz-örgütlenme zorunluluğu, ne de sendikal bürokrasinin reformist bir cendereye dönüşmesi işçi ve emekçi sınıfları, yılgınlığa, yorgunluğa itmemelidir. Zira tarihsel saldırının karşısında, tarihsel bir kazanımı vardır işçi sınıfının. Politik örgütlülüğü olan ihtilalci partisi ve savaş bayrağı olan programı! Parti ile aramızdaki mesafeyi ne kadar çabuk katedebilirsek, tarihsel kazanımlarımızı ve zaferimizi o oranda garanti altına almış oluruz.
|