ARSIVANA SAYFA
 
19 Ağustos '00
SAYI: 30
İçindekiler
Hacıbektaş Şenlikleri'ne hücre tipi protestosu damgasını vurdu!
Yeni katiamları önlemek için örgütlenelim, hesap soralım!
Devlet işçi ve emekçilere yeni toplu mezarlar hazırlıyor
"Devletin bölgeye ilişkin yaptığı hiçbir şey yok"
Günlük basında 17 Ağustos depremi
Belediye grevlerinin sorunları ve sorumlulukları
Belediye grevleri başladı...
Yeni grevler kapıda...

Küçükçekmece Belediyesi'nde grev kararı...
SEKA'da hareketli günler...
KHK hükümete geri iade edildi...
"Enflasyonla mücadele" balonu patladı
Sendikaları devrimcileştir mek için...
Programda tarım ve köylü sorunu/5
Ortak komite-ortak direniş şiarının güncel önemi
"İlk kurşun" ve Ortadoğu fedarasyonu üzerine
TTB'nin F tipi cezaevi önraporu
Mamak Hücre Karşıtı Platform'dan eylem
F tipi işkenceye izin vermeyeceğiz!
Onurluca çiçeklenen bir yaşama sarılmak
İşçi eylemleri militan Cellatex direnişinin açtığı yoldan ilerliyor!
Bertolt Brecht: Proleter sanatın çalışkan işçisi
Hiroşima ve
bilimin sisteme köleliği

Mücadele Postası
 



 
 
Devlet işçi ve emekçilere
yeni toplu mezarlar hazırlıyor



Deprem bölgesinde barınma ve konut sorunu hala en temel sorunlardan biri. Deprem öncesi varolan çıkar ilişkileri, sonrasında da yaşanmaya devam ediyor. Hem de yeni rant alanları yaratarak.

Sermaye yardakçısı burjuva medyanın dahi görmezden gelemediği gerçekler, vurgunun ne denli büyük olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor:

Rant ekonomisi neler doğurdu:
* Konut fiyatları ve kiralar patladı.
* Onarım ve hasar tespiti alanında yeni bir sektör doğurdu.
* Deprem düdüğünden çadırına ve kuşuna kadar birçok ürün piyasaya çıktı.
* Fırsattan istifade tarım alanları imara açıldı.
* Prefabrike üreticilerine kâr kapısı açıldı.
* Kalıcı konut ihalelerinde siyasi yakınlığı olan firmalar iş kaptı.

Devlet deprem bölgesi için yapılan harcamaları toplam 1 katrilyon 32 trilyon 457 milyar 800 milyon lira olarak açıklıyor. Bu harcamaların 539 trilyon 698 milyar lirasını bütçeden kullandığını söylüyor. Deprem için yapılan bağış, dış kredi ve deprem vergilerinden elde edilen gelirin 3 katrilyon 151 trilyon lira olduğunu söylüyor. Buna yurtdışından gelen bağışlar dahil değil. Bu verilerin devlet verileri olduğunu düşünürsek, bu rakamı en az ikiyle çarpmamız ve üzerine bir o kadar da yurtdışından gelen bağışları eklememiz gerekiyor. Bu da yaklaşık 12 katrilyon lira civarında bir miktar ediyor.

Deprem bölgesinin yeniden kalkınma maliyetini hesaplayan Devlet Planlama Teşkilatı 6.2 milyar dolar (bu yaklaşık 4 katrilyon lira ediyor) olarak hesaplıyor. Dünya Bankası ise yağma ve talanı hesap etmediği için bu rakamı 3.5 ile 4.5 milyar dolar (yaklaşık 2.5 katrilyon lira) olarak hesaplıyor. Yani deprem bahanesiyle devletin kasasından hortumlanan paralarla, kendi verileriyle kabul etsek bile, sadece konut sorununda değil, tüm bölgenin her alanda yeniden yapılandırılmış olması gerekiyordu.

Bu verileri gözönüne alırsak hemen akla şu soru geliyor; devlet deprem bölgesine ne yaptı?

Bölgedeki çadırların büyük bir kısmı yurtdışından gönderildi. 42 bin 153 tane prefabrik konutun çoğu özel kurum ve kuruluşlarca yaptırıldı. Kalıcı konutlar ise hala ortada yok. Kaldı ki yapılması düşünülen 42 bin 761 bin kalıcı konuttan sadece 20 bin 375 tanesini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yaptıracak. Kalanını ise Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Dünya Bankası, bazı kişi ve kuruluşlar yaptıracak.

Yıkık ve ağır hasarlı konut sayısı 91 bin 853. Yapılacağı iddia edilen kalıcı konut sayısı ise 42 bin. Geride açıkta kalan onbinlerce insana ise ne olacağı belli değil. Orta hasarlı konut sayısı 90 bin 536. Bu rakamı da yıkık ve ağır hasarlı konut sayısına eklemek gerekiyor. Çünkü devlet az hasarlı binalara 600 milyon, orta hasarlı binalara 2 milyar, yıkık ve ağır hasarlı binalara ise 6 milyar lira onarım kredisi vereceğini açıkladı. Böylece, 6-7 katlı binası hasar gören mal sahibi yıkılan binanın yerine 3-4 katlı bina yapma izni verileceği kaygısı ve hasarlı binada yalnızca bir dairesinin karşılığında onarım kredisi alacağı için, yıktırmaktansa rüşvet yedirerek ağır hasarlı raporu verilen binayı ortaya, orta hasarlı raporu verilen binayı ise az hasarlıya çevirerek yeni tabutları onarma yoluna gidiyor. Buna izin veren, göz yuman birkaç sorumsuz yetkili değil, devletin kendisidir. Bu raporlar devletin mahkemelerinden alınıyor.

Sorun yalnızca bu kadarla bitmiyor. Depremden rant sağlayan bir dolu sektör parmağını yalıyor. Birincisi, hasar raporlarını veren özel kurumlar bu işten rant sağlıyor. İkincisi, bölgede tadilat hizmeti veren bürolar mantar gibi türemiş durumda. Üçüncüsü, yeni yapılacak binaların zemin tesbiti özel sektöre devredilecek. Yani parayı bastıran, istediği yerde istediği kadar çok katlı bina yaptırabilecek.

Kalıcı konut ihalelerinde ise dönmeyen yolsuzluk yok. Depremden önce yaptıkları binaların çökmesiyle binlerce insanın ölümüne neden olan “birkaç” sorumsuz müteahhit ve inşaat şirketine
Kimdir bizim mezarımızı kazanlar?


(...) Devlet yetkilileri, belediye başkanları, emekçi halkı suçluyorlar. Sağlam evlerde oturmadığımız için faturayı bize çıkarıyorlar. “Kaçak ve çürük, çarık binalarda oturmasalardı, ölmezlerdi, kendi eden kendi bulur” demeye getiriyorlar. Yardımları yağmalayanlar, yardım çığlıklarımız karşısında bizlere “dilenci” muamelesi yapıyorlar. Deprem sigortası yaptırmayı akıl edemediğimız için bizi aşağılıyorlar.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırmaya çalışıyor. Devlet sağlam ve ucuz konut verdi de, biz mi kabul etmedik? Çürük zeminlere inşaat yapılmasına rüşvet karşılığı göz yumanlar, biz miydik? Çürük binalara ruhsat verenler biz miydik? Kendi keyfimizden mi gecekondularda sefalet içinde yaşıyoruz? Kim dayatıyor bize bu sefil koşulları?

Ecevit’e brifing veren İstanbul Valisi, “devlet bütün binaları kontrol edemez, tamir edemez, bunu vatandaşın kendisi yapmak zorunda, bu çağdaş vatandaşın devlete karşı görevidir” diyor.

“Depreme karşı alınan önlemler” diye bir sürü ıvır zıvırı, yalanı dolanı sıralıyorlar. Sorunun en can alıcı noktasında ise sus pus oluyorlar. Hep bizim devlete karşı görevlerimizden bahsediyorlar. Öyleyse bu devlet ne işe yarıyor? Hakkımızı arayınca kafamızı kırmaya mı? Devrimcileri zindanlarda katletmeye mi?

Yeni bir deprem karşısında can güvencemiz değil, ölüm güvencemiz devletin valisi tarafından ilan ediliyor. Bu sözleri söylerken yüzleri bile kızarmıyor. Bunların gerçek yüzünü iyi tanı emekçi kardeş. Bunlar kanımızı emerek sefa sürenlerdir. Bunlar bizi canlı canlı mezara gömerek vurgun vuranlardır.

Evlerimizin tamirini nasıl kendimiz yaptıralım? Uyguladıkları İMF yıkım programıyla cebimizde üç kuruş bile bırakmadılar. Herşeyi hortumlayıp kendi kasalarına dolduruyorlar. Bir de kalkıp “evinizi tamir ettirin bizden uyarması” diye ahkam kesiyorlar.

Eğitimi özelleştiriyorlar, sağlığı özelleştiriyorlar, emekliliği vb. özelleştiriyorlar. Ödediğimiz vergiler nereye gidiyor? Bu devlet ne işe yarıyor? Bize güvenli bir gelecek sağlayamayan bu sermaye devletini niye besliyoruz? (...)

Kızıl Bayrak
Deprem Özel Sayısı’ndan...

devlet “ceza” olarak kalıcı konut ihalesi veriyor. Bu cezaya çarptırılan isimler arasında Veli Göçer, Ceylan ve Yüksel inşaat firmaları bulunuyor. Ve devletin depremden dolayı sorumlu tuttuğu bu “birkaç”lara karşı Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın, bakanlığa yönelik suçlamalara yanıt olarak; “Bu firmaları ihaleye sokmamanın yollarını aradık ama bulamadık. Çünkü haklarında kesinleşmiş bir mahkeme hükmü yok” diyebiliyor.

Sermaye devleti kalıcı konutları depremzedelere bir yılda teslim edeceğini iddia etmişti. Ancak şu ana kadar kalıcı konutlardan sadece birkaçının temeli atılmış durumda. Altyapı çalışmalarına ise hiç başlanmamış.

Devlet bir takım sermayedarın kârını artıracağım, gelen paraları sermayeye peşkeş çekeceğim diye uğraşırkan depremzede halk neler yaşıyor?

Sermaye devleti suçu üzerinden atmak, sistemi temize çıkarmak istiyor. Bundan dolayı kaderleri ortak depremzelerin birlikte haraket ederek örgütlenmesinden, biriken öfke ve tepkinin doğru hedefe yönelmesinden korktuğu için “böl, parçala, yönet” klasik politikasını uyguluyor. Kiracı-evsahibi, çadırkentte oturanlar-prefabrikte oturanlar, kalıcı konutta hak sahibi olanlar-olmayanlar, depremzede olanlar-olmayanlar devletin uygulamaları sonucu bölünmüş durumda.

Sonuçta depremzedeler nerede oturursa oturursun kaderleri değişmiyor. Çadırda ve prefabrikte yaşayanlar benzer sağlıksız koşullarda hayatlarını devam ettiriyorlar. Altyapı yok. Barındıkları mekanlar kışın soğuğu, yazın sıcağı geçiriyor. Sağlık ve eğitim tüm depremzelerin ortak sorunu. Buna daha birçok sorun eklenebilir.

Kira, gıda, ilaç gibi yardımlar bazılarına hiç verilmemiş, alanlarınki ise kesilmiş durumda, tabii eğer adamı yoksa. Çadırkentte kalan kiracılara prefabrik ve kalıcı konutlarda yer de gösterilmiyor. 15 Ağustos’ta ise buraların boşaltılacağı söyleniyor. Bölgede sağlam bina bulunmadığı gibi tek-tük kalanların kirası da 2-3 katına fırlamış durumda. Eğer mahkeme kararıyla ağır hasarlıların ortaya, orta hasarlıların az hasarlıya çevrilmediğine güvenebilirseniz tabii ki. Bu tablodan ucuz konut bulunmadığı çıkmıyor. 50-60 milyona ucuz tabutlar da var. 100 milyon kira yardımı için çadırlardan çıkmıyor, bu halk açgözlü diyen devlet, kendi kurumu SSK’nın açıkladığı işsizlik rakamlarına bir baksın. Sigortalıyken primi kesilen işçi sayısı 150 bin ve kayıt dışı çalışan 200 binlerden bahsediyor, bu devlet istatistiği. Devletin verdiği bütün rakamlar gibi bu rakamların da gerçeği ne kadar yansıttığı şüpheli.

Devlet bölgede hiçbir yatırım yapmadığı gibi, kalıcı konutlarda ve iş merkezi yapacağım diye boşalttığı çadırkentlerde yaşayan işçi ve emekçilere yeni toplu mezarlar hazırlıyor. Bunu da bilinçli ve sistemli bir biçimde sermayeye rant sağlamak, deprem felaketini kâra çevirmek için yapıyor.

Tüm bunlar devletin en alt kurumundan en üst kurumuna kadar tüm yetkililerin bilgisi ve onayı ile yapılıyor. 17 Ağustos-12 Kasım depremleri ve yeni katliam projeleri, kendini bilmez birkaç devlet yetkilisinin değil devletin tüm yetkili kişi ve kurumlarının suçudur. Her ne kadar topu belediyeler valiliklere, valilikler bakanlıklara, bakanlıklar mühendislere atsa da, bu, çürüyen düzen çeteleşen devlet gerçeğini gizleyemiyor. Suçlu kendini aklamaya çalışan kapitalist düzenin çeteleşen devletidir.