ARSIVANA SAYFA
 
19 Ağustos '00
SAYI: 30
İçindekiler
Hacıbektaş Şenlikleri'ne hücre tipi protestosu damgasını vurdu!
Yeni katiamları önlemek için örgütlenelim, hesap soralım!
Devlet işçi ve emekçilere yeni toplu mezarlar hazırlıyor
"Devletin bölgeye ilişkin yaptığı hiçbir şey yok"
Günlük basında 17 Ağustos depremi
Belediye grevlerinin sorunları ve sorumlulukları
Belediye grevleri başladı...
Yeni grevler kapıda...

Küçükçekmece Belediyesi'nde grev kararı...
SEKA'da hareketli günler...
KHK hükümete geri iade edildi...
"Enflasyonla mücadele" balonu patladı
Sendikaları devrimcileştir mek için...
Programda tarım ve köylü sorunu/5
Ortak komite-ortak direniş şiarının güncel önemi
"İlk kurşun" ve Ortadoğu fedarasyonu üzerine
TTB'nin F tipi cezaevi önraporu
Mamak Hücre Karşıtı Platform'dan eylem
F tipi işkenceye izin vermeyeceğiz!
Onurluca çiçeklenen bir yaşama sarılmak
İşçi eylemleri militan Cellatex direnişinin açtığı yoldan ilerliyor!
Bertolt Brecht: Proleter sanatın çalışkan işçisi
Hiroşima ve
bilimin sisteme köleliği

Mücadele Postası
 



 
 
Belediye grevlerinin sorunları ve sorumlulukları

Geçmişin deneyimleri yol göstermelidir


Belediye işkolunda 6 aydır süren TİS görüşmelerinde bir sonuç elde edilemeyince başta İstanbul olmak üzere birçok il ve ilçede grev aşamasına gelindi. İstanbul Büyükşehir ve bazı ilçe belediyelerinde 15 Ağustos’tan itibaren grevler başladı. Grevler Belediye-İş’e bağlı işyerlerinde başlayacak. Genel-İş’in grev takvimine ilişkin henüz kesinleşmiş bir bilgi yok. Ancak Genel-İş Temsilciler Kurulu’nda 21 Ağustos’ta greve çıkma kararı alınıp Genel Merkez’e gönderildi. Grev tarihini Genel Merkez belirleyecek.

TİS görüşmeleri sırasında çıkan pürüzler üzerine iki sendikanın birlikte düzenlediği 24 Mayıs mitinginden sonra, 9 Ağustos’ta bir basın açıklaması yapıldı. Ancak bu seferki Belediye-İş’in tek başına düzenlediği ve Genel-İş’in sadece yönetim düzeyinde “destek” verdiği bir eylem oldu. Belediye-İş’e bağlı belediyelerde işbırakma ile beraber yapılan mitingin destekçileri, işçilerin aileleri ile işten atılan ve grevde olan işçiler oldu. Ne Genel-İş’ten ne de belediyelerdeki kamu çalışanlarından, işbırakma ya da mitinge katılma biçiminde ciddi bir destek gelmedi.

Belediye işçileri işçi sınıfı içindeki en bilinçli kesimlerden birini oluşturuyor. Nitekim İMF patentli saldırılar karşısında gelişen çeşitli eylemlerde, en kitlesel katılımı genellikle belediye işçilerinden görüyoruz. Yine bu saldırılar karşısında oluşturulan çeşitli platformlarda, Belediye-İş ve Genel-İş üyesi işçi, işyeri temsilcisi ve sendika yöneticileri önemli bir kesimi oluşturuyorlar. Son olarak, 1987’den beri çeşitli grev ve eylemlerde yeralan belediye işçileri belli bir mücadele birikimi de yaratmış bulunuyorlar.

Bütün bu olumlu özelliklere karşın, belediye başkanlarının işe alma ve işten çıkarmalarda uyguladıkları partizanlık, işçilerde sınıf bilincinin gelişmesini engelleyen ve “adamını bulma”, güçlü birine yaslanarak işini koruma gibi sınıf bilincinin oluşmasını engelleyen burjuva değerlere bir zemin oluşturmaktadır. İşkolundaki üç ayrı sendika arasında yaşanan olumsuz rekabet, işçilerin bilincini bulandıran ve ağır kayıplara neden olan ek bir faktördür. Bu olumsuz etkenler önümüzdeki günlerde başlayacak grevlere de yansıyacaktır ve bunun örnekleri bugünden yaşanmaktadır.

Belediye işkolundaki grevin karşılaşacağı zorluklar, üç temel nokta üzerinde durulmasını gerektiriyor. Bunlar işçilerle yapılan görüşmelerden ve bugüne kadar gerçekleştirilen eylem ve grevlerin sonuçları üzerinden gözlemlenebilen noktalardır. Grev komiteleri, sınıf dayanışması ve belediye işkolunun özgüllüklerinden gelen halkla ilişki alanları olarak öne çıkan bu konuları kısaca ele alalım.


Grev komiteleri

Hemen hemen bütün direniş ve grevlerde karşılaştığımız en büyük zayıflık, taban örgütlenmesindeki güçsüzlüktür, taban inisiyatifinin ortaya çıkamamasıdır. Bu zayıflık, aynı zamanda sendika bürokrasisinin denetimini artıran ve tersinden ondan beslenen olumsuz bir etkendir. İşyerindeki sendika ilerici özelliklere sahip olsa bile, taban örgütlenmesi üzerinde yükselmediği koşullarda, bu zayıflık kendisini ifade eder. Sınıf bilincinin daha geri olduğu durumlarda, grev/direniş komiteleri bile oluşturulamamakta, inisiyatif tümüyle sendika yöneticilerine bırakılmaktadır.

Belediye işçileri sınıf bilincinin daha ileri olduğu ve mücadele deneyimi olan bir kesim oluşturduğundan, bu konu özel bir zayıflık gibi görünmemektedir. Nitekim birçok belediyede ya da sendikada grev komiteleri oluşturulduğuna dair bilgiler gelmektedir. Ancak bu görüntünün aldatıcı olduğu, bir belediye işçisiyle yapılan röportajdan ortaya çıkıyor. İzmir Konak Belediyesi’nde çalışan bir işçi, sorunun grevin altyapısının, grev komitelerinin “gerçek anlamda” oluşturulmamasında düğümlendiğini belirterek, “sendika yönetimi grev komitesini izne çıkacak işçilerden oluşturuyor” diyor.

Burada, grev komitelerinin taban inisiyatifinin ürünü olarak ortaya çıkmadığı ve gerçekte içinin boşaltıldığı görülüyor. Yani biçim olarak grev komiteleri oluşturmanın yetmediği ortaya çıkıyor. Grev komitelerini biçimsel olarak oluşturmak ya da sendikanın, işverenin istediği işçilerden oluşturmak, grevi baştan kötürüm etmek anlamına geliyor.

Grevlere dışardan bakan ve orda sendika bürokrasisinin oyunlarını gören birçok devrimci, grev komitelerinin işlevini, grevin çeşitli aşamalarında kararı sendikaya bırakmayı engellemekle sınırlı görmektedir. Halbuki bir işçi birkaç sözcükle, çok önemli bir özelliği öne çıkarıyor. Grev komiteleri “grevin altyapısını” hazırlıyor. Sendika bürokrasisi, çoğu kez, grev komitelerini grevin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için kullanabileceği insan malzemesi olarak gördüğünden, bu yanı çarpıtarak öne çıkarıyor. Nitekim grevci işçilerin çeşitli maddi ve manevi ihtiyaçlarından basın açıklamalarına, grev yerindeki düzenlemelerden eğitim çalışmalarına kadar bir dizi iş, bir grevin öncesinde ve grev sırasında işçileri beklemektedir. Bu işlerle komiteleri oyalayarak kararları tepeden vermek nasıl sendikanın bürokrat yapısını gösteriyorsa, bu işleri önemsememek de bir başka zayıflığı gösterir. Hiçbir şey emek vermeden kazanılamaz. Grevdeki sınıf bilinçli işçilerin ve grevlere müdahale etmeye çalışan devrimcilerin en çok gözetmeleri gereken noktalardan biri budur.


Sınıf dayanışması

Belediye grevlerinin karşılaşacağı en önemli sorunlardan biri de sınıf dayanışması alanında yaşanacaklardır. Bu sorunları, farklı sendikalara bölünmenin yarattığı rekabet, kamu çalışanlarının desteği ve farklı işkollarından destekler olmak üzere üç başlıkta ele alabiliriz.

Belediyelerde TİS görüşmeleri başladığında, Belediye-İş ve Genel-İş sendikaları ortak hareket edeceklerini ilan etmişlerdi. Nitekim 24 Mayıs eylemi ortaklaşa düzenlendi. Bugün hala bu yönde ifadeler kullanılsa da, 9 Ağustos eylemini Belediye-İş düzenlemiş ve Genel-İş eyleme sadece sendika yöneticileri ile katılmıştır. Belediye işçileri için bu kadar önemli bir eylemde Genel-İş’in aldığı tutum şaşırtıcıdır. Bu eyleme katılım tarzı, aynı sorunları yaşayan, aynı somut mücadeleyi veren kesimlerin birbirine desteği olamaz.

Bu iki sendika arasında yıllardır yaşanan yetki anlaşmazlıkları ve karşılıklı yetki iptalleri davaları düşünülürse, hala olumsuz bir sendikal rekabetin sürdüğü görülmektedir. Bu olumsuzluklar ancak taban örgütlenmeleri sayesinde aşılabilir. Grev çerçevesinde oluşturulan komitelerin bir araya getirilmesi ile alınacak tutumlar, sendika yönetimlerini zorlayacaktır. Ancak bugün böyle bir girişimin işaretleri yoktur.

Genel-İş Temsilciler Kurulu’nun grevlere 21 Ağustos’ta başlamak yönünde karar alması, grevleri Belediye-İş’le ortaklaştırmak için taban dinamiğinin eğilimini göstermektedir. Ancak bu dinamiğin gücü Genel-İş Genel Merkezi’nin kararlarıyla ve bundan sonra yapılacak girişimlerle belli olacaktır. Sınıf bilinçli belediye işçileri Genel-İş Temsilciler Kurulu’nun kararını uygulatmak yolunda basınç yapması ve Belediye-İş’li temsilcilerle ya da grev komiteleriyle ortak toplantı ve eylemleri zorlaması önemlidir.

Sınıf dayanışmasının ikinci önemli ayağı, aynı işkolunda çalışan kamu emekçileriyle yapılacak ortak eylemlerdir. Kamu emekçileri 24 Mayıs eylemlerinde belli bir destek vermişlerse de, 9 Ağustos’ta ciddi bir destekten sözedilemez. Bu sendikaların tutumu da Genel-İş’in “yönetici desteği” tutumundan farksızdır.

Kamu emekçileri bugün ciddi saldırılarla karşı karşıyadır. Bunu püskürtmenin yolu işçi sınıfının desteğini ve gücünü yanına alabilmektir. Saldırıları çeşitli görüşmeler ve basın açıklamaları yoluyla püskürtebileceğini sanmak, burjuvazinin “iç çatışmaları”ndan medet ummak, sınıf bilincine uzaklığın ifadesidir. Bugün kamu emekçilerine karşı bir saldırı anlamı taşıyan KHK, Cumhurbaşkanı tarafından çözülecek bir sorun değildir. Sonuçta KHK tartışması biçimsel bir tartışma olarak sürmektedir ve içeriği ile yine kamu emekçilerinin karşısına dikilecektir. Buna karşı tepkiyi belediye işçilerine taşımak ve onların taleplerine destek vermek için onların mitingine kitlesel destek vermek dururken, yapılan şey uzaktan izlemek olmaktadır.

Diğer alanlarda olduğu gibi burada da sorunun çözümü taban örgütlülüğünde yatmaktadır. Belediye işçilerinin mücadelesine birçok kamu çalışanı gönülden destek vermekte, ancak bunun araçlarını yaratamamakta, sendikaların bürokratik manevralar karşısında boğulmaktadır. Yolu açacak olan yine ileri işçi ve kamu çalışanlarının geliştireceği ortak örgütlenmelerdir. İşyerlerindeki grev komitelerinin öncülüğünde kamu emekçileriyle ortak hareketi geliştirecek platform ya da komiteler oluşturulabilir. Bu komiteler işyerinde ortak hareket etmeye öncülük edebilecekleri gibi, sendika yönetimleri üzerinde de ciddi bir basınç oluşturabilirler.

Son olarak, farklı işkollarından gelen desteklere değineceğiz. Daha önceki eylemlerde olduğu gibi, farklı işkollarının desteği, asıl olarak işten atılan işçilerin olduğu yerlerden ve greve çıkmış işyelerinden gelmektedir. Örneğin 9 Ağustos eylemine işten atılan İGDAŞ işçileri, sendikalı oldukları için atılan Tamteks ve Sümerbank işçileri ve grevleri birinci yılını dolduran Kimya Teknik işçileri katılmıştır.

Bu işçilerin amacı kuşkusuz herşeyden önce kendi yakıcı sorunlarını bu eylem aracılığıyla kitlelere taşımaktır. İşyerinde grevde ya da direnişte olan, işten atılan vb. işçiler, özellikle küçük birimlerdeyse ve seslerini duyurmakta zorluk çekiyorlarsa, bu eylemleri bir olanak olarak görmektedirler. Bu, hiç kuşkusuz ilerletici bir yandır. Ancak desteğin sadece eylemdeki işyerlerinden gelmesi, dayanışma bilincinin zayıflığını göstermektedir.


Belediye işkolunun özgüllüğü ve halkla ilişkiler

Belediye hizmetleri doğal olarak üretim alanından farklı özellikler taşımaktadır. Belediye işçileri emeklerini halka hizmet vermek şeklinde ortaya koyarlar. Dolayısıyla belediyedeki grevler, bu hizmetleri aksatarak, burjuvaziye olumsuz bir propaganda olanağı sağlar. Belediye işçilerinin grevlerinde toplanmayan çöpler, temizlenmeyen sokaklar, sürekli basın-yayın organlarına taşınarak kışkırtıcılık yapılır.

Bu tür olumsuz propagandalara karşı belediye işçileri bir politika oluşturmak zorundadır. Nitekim belediye işçilerinin grevleri sırasında grevi halka anlatabilmek için işçiler çok çaba harcarlar. Televizyonlardan, gazetelerden yararlanıp halka dertlerini anlatmaya çalışırlar. Fazla para istedikleri şeklindeki söylentilerin yalan olduğunu, amaçlarının halka zarar vermek olmadığını, başka yolları kalmadığını söyleyip dururlar. Ancak çoğu kez, yapılan güçlü propagandanın olumsuz etkisini kıramazlar.

Sendikalar, bu kez, bu olumsuzluğu giderebilmek amacıyla, halka çöp poşetleri ve kireç dağıtacaklarını, bunun için kapı kapı dolaşacaklarını, Beyoğlu, Bakırköy gibi merkezi yerlerde ise çöpleri toplayacaklarını söylüyorlar. Eğer bu girişim halka belediye işçilerinin mücadelesine destek vermek şeklinde çağrılarla birleştirilerek örgütlenirse, buna göre düzenlemeler yapılırsa, olumludur. Ancak bu türden girişimlerin zayıflıkları ancak pratik sırasında ortaya çıkar.

Bütün bunlar belediye grevlerinde bir noktanın fazlaca öne çıktığını göstermektedir: İşkolunun özelliğinden dolayı, geniş kitlelerle iletişim ve dayanışma içinde olmak. Bu sorunun medya aracılığıyla çözülemeyeceği açıktır. O halde işçilerin yıllardır uyguladığı ve alışkın oldukları yöntemler kullanılacaktır.

Buna bir örnek olarak, Küçükçekmece Belediyesi’nde, 1996 yılında yapılan grevde geliştirilmeye çalışılan “Dayanışma Komitesi”ni verebiliriz. Küçükçekmece Belediye işçileri, üye oldukları ya da bildikleri birçok köy derneği, dayanışma derneği vb. kurumları biraraya getirmiş ve çeşitli afişler, bildiriler çıkartarak desteklerini artırmaya çalışmışlardır. Bu, küçük bir deneyim olsa da, pekala genelleştirilebilir. Halka dönük yapılacak çalışmalar, bu tür yerel dernekler aracılığıyla daha da güçlendirilebilir. Aynı zamanda onların geliştireceği bir dizi öneri ele alınabilir.

Bu tür dayanışma komitelerinin bölgesel/yerel tarzda oluşturulmasının özel bir önemi vardır. Merkezi biçimde oluşturulan birçok dayanışma komitesi girişimi partilerin, sendikaların bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaları ve çekişmeleri yüzünden heba olmaktadır. Ancak yerel düzeyde oluşturulacak girişimler birleştirilerek merkezileştirilebilir. Dayanışma komitelerinin amacı gerçekten işçilerle dayanışmayı örmek olmalıdır. Bunun ötesine geçen her tür zorlama, kısa sürede olumsuz sonuçlar yaratmaktadır.

Bugüne kadar bu tür girişimlerde devrimci hareketlerin de olumlu bir pratiği olmamıştır. Olanaklarını işçilere sunmak yerine, alelacele politik tartışmalara girişilmiştir. Halbuki ciddi ve samimi şekilde emek harcandığını görmeden bir tek işçi bile politik tartışmalardan etkilenmez. Nitekim birçok greve yapılan devrimci “müdahale”lerden doğru dürüst alınmış bir sonuç olmamıştır bugüne kadar.


Sonuç olarak

Belediye işçilerinin grevleri, önümüzdeki haftalarda komünistler için de en önemli çalışma alanlarından biri olmalıdır. Hedeflenen birimlere/bölgelere ilişkin sağlıklı bilgilere ulaşmak ve doğru bir temelde müdahale etmek önemlidir. Belediye işçilerinin bilinç düzeyi, yaş durumu, özgüllükleri gözetilerek hareket edilmelidir. Plansız yürütülecek bir çalışma, bir kazanım getirmeyeceği gibi, gereksiz emek ve zaman israfı olacaktır. Bunun bilinciyle hareket edilmelidir.