Terör demagojisiyle amaçlanan ne?
Devlet terörü tırmandırılacak,
kirli ittifak güçlendirilecek!
Geçtiğimiz haftalarda İstanbulda dört intihar saldırısı gerçekleştirildi. Saldırılarda hedef Sinagoglar, İngiliz konsolosluğu ve İngiliz HSBC Bank binasıydı. 5 gün arayla yapılan saldırılarda 50nin üzerinde insan hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Saldırılar sonrası ilk açıklamalar terörist başı Bush ve İsrail başkanı Şarondan geldi. İkisi de terörü kınıyorlar ve teröre karşı mücadelede daha etkin bir destek beklediklerini ifade ediyorlardı. Emperyalist terör çetesinin bu açıklamalarından sonra burjuva medya ve devlet tek bir ağızdan harekete geçti: Teröre karşı mücadelede daha etkin bir şekilde yer almalıyız!
Eylemlerin arkasındaki kirli odaklar
Eylemlerin arkasındaki temel odak olarak El Kaide gösterilmektedir. El Kaidenin geçmişi araştırıldığında ise karşımıza ABDnin kirli elleri çıkmaktadır. Bu örgüt ABD tarafından Sovyetlere karşı geliştirilen yeşil kuşak projesi kapsamında yine bu ülkeye karşı örgütlenip beslenmiş bir terör örgütüdür.
El Kaide ile birlikte adı geçen yerli işbirlikçi örgüt ise Hizbullahtır. Bu örgütün devletle bağı burjuva medyanın bile gizleyemediği bir gerçek haline gelmiştir. En kanlı eylemlerini 90lı yıllarda gerçekleştiren örgüt, o dönemin bakanları ve OHAL valileri tarafından PKK ile mücadele eden bir örgüt olarak tanımlanıyordu.
Eylemlerin bir provokasyon olup olmamasından bağımsız olarak, bu açıdan bakıldığında bile, saldırının baş sorumluları sermaye devleti ve ABDdir.
Türkiye-İsrail-ABD üçlüsü teröre karşı mücadele söylemiyle gerici saldırgan bir kampanya başlattı. Bu fırsatçılık bile, bu üç terörist devletin Ortadoğu eksenli kanlı ittifaklarını güçlendirmek amacına yönelik bir provokasyon girişimcisi olma ihtimalini akla getiriyor. Bu, eylemin üçlünün mü yoksa aynı amaca yönelik olarak onlardan birinin mi, yoksa onların taşeronlarının mı ürünü olduğu gerçeğini önemsizleştiriyor. Sonuçta eylemin yarattığı atmosfer, Ortadoğu halklarına karşı bu üçlü şer ittifakını güçlendirmiş bulunuyor. Eylemin siyasal sonuçları, onun kaynağının ne olduğu konusunda çok daha açıklayıcı ve aydınlatıcıdır. Sonuçta tüm siyasal sonuçlarıyla olduğu gibi Filistin halkına kan kusturan siyonist terör ebekesine ve Iraka çullanmış savaş çetesine yarayan eylemlerle yüzyüzeyiz.
Terör demogojisi ve sermayenin planları
Saldırılar sonrası oluşan anti-terör korosu saldırıları kendi hedefleri için kullanmaya başladı. Daha bombaların dumanı orta yerde tütüyorken yapılan açıklamaların tümü de teröre karşı koalisyonda daha etkin bir şekilde yeralmalıyız şeklindeydi. Sinagog saldırılarından hemen sonra İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom ve Abdullah Gül, birlikte yaptıkları açıklamada, iki devletin teröre karşı mücadelede ortak hareket edeceklerini vurguladılar. Bu ortaklığın ne kadar kirli bir ortaklık olduğunu başta Filistin, Türk ve Kürt halkları olmak üzere tüm bölge halkları tarihsel deneyimleriyle çok iyi biliyorlar.
Yıllardır kanla beslenen bu kirli ve kanlı ittifakın güçlendirilmesi ne anlama geliyor? Filistin halkına dönük daha fazla katliam, Kürt halkına dönük daha fazla baskı ve bölge halklarının üzerinde estirilecek kirli bir terör rüzgarı... Nitekim İsrail bayramda Filistin topraklarındaki terörünü tırmandırdı, onlarca Filistinliyi katledip yüzlercesini gözaltına aldı ve tutukladı. Burjuva medya ise KADEK-Kongra-Gelin terör saldırıları hazırlığı içinde olduğuna dair haberlere yer vermeye başladı. Bu haberler sermayenin nasıl bir hazırlık içerisinde olduğuna dair ipuçları vermektedir.
Sermaye devletinin demagojik anti-terör kampanyası bununla da sınırlı değil. Saldırılar sonrası BM Türkiyeye tam destek sunduğunu açıkladı. Bu açıklama medya tarafından teröre vur izni olarak duyuruldu ve BM Güvenlik Konseyinin önceki gün İstanbuldaki terör saldırıları üzerine aldığı 1516 sayılı karar Türkiyeye meşru müdafa çerçevesinde gerekirse sınır ötesi askeri harekâta girişme hakkı veriyor denildi. Elbette bu kararı uygulamak tek başına sermaye devletinin elinde değildir. Ancak karar üzerine gösterilen hezeyan bölge halklarına dönük saldırgan politikalar bakımından açıklayıcıdır.
İçte demokratik haklara saldırı ve terör
Türk devleti yüzüne taktığı demokrasi maskesini bir tarafa itip, terörle mücadele bahanesiyle devlet terörünü yeniden tırmandıracaktır. Saldırılar sonrası iktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla sermaye hep bir ağızdan bunu dile getirmektedir. Paketler halinde karşımıza getirilen demokrasiyle eşgüdüm uygulanan devlet terörü daha da tırmandırılacaktır. Son dönemde savaş karşıtı eylemlere karşı alınan saldırgan tutum, her türlü hak alma mücadelesinin yasaklar ve zor yoluyla bastırılması, 6 Kasım eylemlerinde ülke çapında estirilen polis terörü, Kürt halkına yönelik artan baskılar... Tüm bunlar sermaye devletinin nasıl bir yönelim içerisinde olduğunu göstermekteydi. Bugün gelinen yerde ise devlet terörü daha da tırmandırılacaktır.
Saldırılar sonrası medyanın en kanlı ve derin kalemşörleri terörü salarsanız olacağı bu vb. başlıklarla sermaye devletinin hesaplarını ortaya dökmeye başladılar. Tezkere karşıtı eylemler, kamu emekçileri eylemleri vb. herşey neredeyse terörle ilişkilendirilerek anılır oldu. Tam bir arsızlıkla, Bizim enteller asker göndermeye karşı eylemler yapıyorlardı. Şimdi terör bizi de vurdu. türünden laflar edildi.
Bu gelişmelerin ardından sermaye devleti devrimci harekete karşı yeni bir saldırı başlattı. Terörle mücadele kanununun 7. maddesinde yapılan değişiklikle, devrimcilere yardım ve yataklık yapanların 1 yıldan 5 yıla kadar hapsi ve 3 milyardan 30 milyara kadar para cezalarına çarptırılmaları isteniyor. Ayrıca bu maddeyle dernek ve kültür merkezlerinin kapatılmasına da olanak tanınıyor.
Saldırılar gerekçe gösterilerek azgın bir devlet terörü estirmenin hazırlıkları yapılıyor. Bu içte demokratik haklara karşı baskı ve terör, dışta ise bölge halklarına dönük saldırgan politikalar anlamına geliyor. Bu saldırganlığa karşı durma görevi ile yüzyüzeyiz. Estirilen şovenist rüzgara karşı Kürt halkının yanında olduğumuzu haykırmalı, Irak direnişi ile dayanışmayı yükseltmeli, baskı ve teröre karşı demokratik haklarımız için mücadeleyi yükseltmeliyiz.
|