20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin seçim oyununu bozalım,
mücadeleyi yükseltelim!
  Hükümetin ABD’ye kafa tutma
maskaralığı!
CHP emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyecek!
Sermaye düzeninin harcı devlet terörüyle karılmıştır!
Bağımsız sosyalist adayların tanıtım şenliklerinden...
BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  Seçim çalışması üzerine BDSP temsilcisi İstanbul 1. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili adayı N. Şafak Özdoğan ile konuştuk...
  Ümraniye, Samandıra, Sultanbeyli’de seçim çalışması…
  Herkese sınavsız, parasız eğitim hakkı!
  KESK’te üye ve yetki kaybı...
  Mahkeme sendikacılık yapmaya çağırıyor!..
Yüksel Akkaya
  Sınıf hareketinden...
  Sermaye devleti ormanları da katlediyor
  Irak’ta ABD vahşeti sürüyor!
  İP çetesinin Mamak İşçi Kültür Evi’ne saldırısı püskürtüldü...
  Hüseyin Karabulut’u unutmayacağız!
  Binali Soydan’la dayanışmayı
yükseltelim!
  Yurtsever Kürdistan halkına!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hüseyin Karabulut’u unutmayacağız!

Yitirilmiş insanların ardından konuşmak da, yazmak da zordur. Sevgili Hüseyin, seni anlatmak, kaybetmenin verdiği kabullenmeyiş ve acıyla zor geliyor bize. Sevgiyle bakan gözlerini ve inanç yüklü yüreğini arayacağız hep.

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi’ni kurma aşamasında yaptığımız sohbet geliyor aklımıza, demiştin ki, “Şu çevremizdeki insanlara bak, bizimle birlikte düzenli ve ısrarlı bir yol yürüyecek, davamız için gereken fedakarlığı yapacak, buranın bir çalışanı, bir parçası olarak elini taşın altına koyacak kaç kişi var burada? Bu konularda bir açıklığa sahipsek, hiç durmayalım, açalım kültür merkezini.’’

Haklı ve yerinde bir muhasebeydi Hüseyin’inki.

O, hep yanımızdaydı, elini ilk taşın altına koyanlardandı. Bir karar alındıktan sonra arkasında dururdu. Küçük yaşta edindiği emekçi kimliği hep ağır basardı Hüseyin’in karakterinde ve kişiliğinde. Çok kızardı çalışmayana, asalakça yaşayana, sözünü de esirgemezdi bu tip insanlardan.

“Devrimi bu tip insanlarla gerçekleştiremeyiz, bunlar o kadar çok ki bu dönem ve o kadar bozuldu ki insanlar” derdi, bir muhasebe yapardı. Karamsar değildi, ama yine de, ‘80’li, ‘90’lı ve 2000’li yılların kaydettiği gelişmeleri anlatarak, “işimiz çok zor” derdi. Ve eklerdi,

“Dönem gericilik dönemidir. Bu tür dönemlerde işimiz on kat daha zordur, ama biz yılmamalı, emek harcayarak ve sabırlı davranarak çalışmalıyız. Unutmayın ‘karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın da en yakın olduğu andır’”.

Dersim’in asi bir çocuğuydu. Soğuk sularından içmiş, havasını solumuş, karakışına, soğuğuna direnmiş, yazın sıcağında teninin esmerliğini almış, doyasıya yüzmüş Munzur’un soğuk ve akıntılı sularında. Dağlara ve doğaya sevdalıydı. Doğayla içiçe büyümüştü çünkü. Doğduğu yeri ve insanlarını ölesiye severdi

Gençlik yıllarında ailesinin ve çevresinin politik devrimci mücadeleden etkilendiği gibi kendisi de etkilenmişti. Adeta, doğal bir parçasıydı mücadelenin. Onbinlerin, yüzbinlerin sokakları, alanları hınca ve hınç doldurduğu dönemleri görmüş ve yaşamıştı. Fakat, aynı şekilde Berlin’de Berlin duvarının yıkılışını da gördü, yaşadı. Bilinir ki, yıkılan bu duvarın altında binlerce insan kaldı, ama Hüseyin duvarın altında kalmadı, duvarın bu tarafında, bizden yana olan kısmında kalmayı başardı.

Hüseyin’in bir diğer özelliği türküyü, şiiri çok sevmesiydi. Bizim kültürümüze bizim değerlerimize sahip çıkmasıydı. Yoz kültürden nefret ederdi. Kültür merkezinde türkü barlara alternatif olarak düzenlediğimiz “türkü akşamları”na Hüseyin her zaman gelirdi, gür sesiyle bizi alıp götüren türkülere hep eşlik ederdi. Nazım’dan, Ahmet Arif’ten, Brecht’ten vb. devrimci şairlerimizden okunan şiirlere bayılırdı. Bir dönem kültür merkezinde kurduğumuz, Ruhi Su’nun dostlar korosu gibi koromuzda, en gür sesiyle söylerdi türküleri.

Yürüyüşlerde, mitinglerde, merkezi ya da yerel gecelerimizde, tüm önemli toplantılarda, o hep yanımızdaydı, bizimle birlikteydi. Düzenli olarak gazetemizi okurdu, maddi-manevi her türlü olanağını sınırsızca bize sunardı. Kısacası, Hüseyin her zaman bir taraftı. Hüseyin iyi bir yoldaştı.

Ve Hüseyin, aynı zamanda iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir dosttu.

O hepimizin başkanıydı. Hüseyin 42 yaşındaydı. Kanser denen illet onu aramızdan aldı. Ve O’nu, 8 Temuz 2007 tarihinde kaybettik. Dostları ve yoldaşları onu yalnız bırakmadılar. 300’ün üzerinde bir kitle cenaze törenine katıldı. Hüseyin bir devrim ve parti sempatizanıydı, buna uygun bir biçimde uğurlandı.

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi olarak, 2006 yılı dönem başkanımız, kültür evimizin ruhu, herşeyi olan Hüseyin Karabulut’u hiç ama hiç unutmayacağız.

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi çalışanları


 

“Seçimler ve Devrimci Tutum” paneli...

14 Temmuz’da erken genel seçimlerle ilgili “Seçimler ve Devrimci Tutum” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. BEKSAV’da gerçekleştirilen paneli Partizan örgütledi. Panele konuşmacı olarak BDSP, Partizan, Teori-Politika Dergisi, ESP, DTP temsilcileri katıldılar. Derya Aras’ın yöneticiliğini yaptığı panelde genel olarak parlamentarizm ve boykot taktiği tartışıldı. Paneli yürüten Aras seçim öncesi süreç ve seçim sürecine ilişkin değerlendirme konuşması yaptı.

Panel, DTP Temsilcisi Gıyaseddin Mordeniz’in söz almasıyla başladı. Mordeniz, yoğun bir süreçten geçildiğini ve bu süreçte sistemin bir çatışma yaşadığını söyleyerek konuşmasına kitlelerin CHP ve AKP çizgisine mahkum edilmek istendiğini söylerek devam etti. Son süreçteki çatışmanın bu eksene oturtulduğunu belirten DTP temsilcisi kendilerinin de bu seçeneği yıkmaya çalıştıklarını söyledi.

ESP temsilcisi Ersin Sedefoğlu, seçim süreçlerine ilişkin genel yaklaşımlarını ve ESP’nin seçimlere bakışını özetleyen konuşmasında seçimleri boykot etme veya seçimlerden devrimci amaçlarla yararlanma taktiklerinin somut koşullara göre değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Devrimci durumun var olduğu koşullarda boykot taktiğinin geçerli olabileceğini söyleyen ESP temsilcisi, seçim süreçlerinde kitlelerin politikaya yakınlaştığını ve bu süreçte devrimci amaçlar doğrultusunda seçimlerden ve burjuva parlamentosundan yararlanılabilineceğini sözlerine ekledi. Boykot taktiğini benimsemeyi apolitizm olarak nitelendiren ESP temsilcisi, DTP‘nin seçimlere ilişkin bağımsız aday projesinin %10 barajına karşı anlamlı olduğunu belirtti.

Teori-Politika Temsilcisi Metin Kayaoğlu, yaptığı ilginç ve soyut düzleme sıkışmış konuşmasını “Kürt Yurtsever Hareketi”nin ortaya koyduğu “bağımsız aday projesinin” gerçekleşebilme ihtimali üzerine kurdu.

Rejimin 22 Temmuz seçimlerine yoğun bir kriz içinde girdiğini söyleyen BDSP temsilcisi Atlen Yıldırım, ordu merkezli burjuva kampın kendi geleneksel konumunu koruma ve geliştirme, bu çizgiye uygun bir hükümet yaratma isteğine dikkat çekti. Genel gidişatın faşist niteliğini teşhir etmek gerektiğini ifade eden BDSP temsilcisi, seçim sürecinde devrimcilerin, komünistlerin bağımsız ve başı dik bir duruş sergilemesi gerektiğinin altını çizdi. Bu süreçte işçi sınıfının tarihsel önemine dikkat çeken BDSP temsilcisi işçi sınıfı ve emekçilere dönük sosyal yıkım politikalarına karşı mücadelenin yükseltilmesinin ve daha birçok taleple kitlelere gidilmesinin bir zorunluluk olduğunu vurguladı.

Seçimler konusunda doğru tutum alabilmek için 150 yıllık sınıf mücadelesi tarihinden süzülmüş derslere bakmak gerektiğini belirten Yıldırım, işçi sınıfının tarihte genel oy hakkını elde ettiğini fakat süreç içerisinde bu ilerlemenin kendi içinde amaçlaştırılarak parlamentarizm hastalığına yol açtığını söyledi. Her ne koşulda olursa olsun burjuva parlamentosunun işçi ve emekçiler için çözüm olmayacağı gerçeğine dikkat çekti; “Hiçbir zaman bir toplumsal devrim parlamento zemininde boy veremez. Çünkü parlamentonun kendisi burjuva devlet aygıtının bir parçasıdır. Ancak bu iktidar aygıtı sadece parlamento üzerinde şekillenmez, egemenler açısından gerçek işlerin kararlaştırıldığı yer, meclis dışındaki devletin başta ordu, bürokrasi ve kulislerdir” diyerek Lenin’den alıntılar yaptı.

Konuşmasına parlamentoyu tanımlayarak başlayan Partizan temsilcisi Suzan Zengin, parlamentonun bir maske olduğunu ifade etti. Burjuva parlamenter düzenlerde dahi parlamentonun bir işlevi kalmadığını söyleyen Zengin, bunun sebebinin sistemin yaşadığı kriz olduğunu belirtti. Her ne sebeple olursa olsun seçimlere katılmanın parlamentoyu umut olarak gösterebileceğini söyledi.

Yapılan ilk konuşmaların ardından Tohum Kültür Merkezi Sinema Birimi’nin seçimlere ilişkin hazırladığı sinevizyon gösterimi yapıldı ve panele ara verildi.

İkinci bölümde soru-cevap bölümüne geçildi. İzleyiciler genel olarak parlamentarizm ve boykot taktiği üzerine sorular sordu. Sorulan sorularda Sovyet deneyimi üzerinden dayanak yapılan bir takım noktaların konuşmacılar tarafından açılması istendi. Bu bölümde BDSP temsilcisi komünistlerin seçimlere ilişkin tutumu, Lenin’in Duma seçimlerindeki taktikleri ve bu taktiklerin gerek güncel gerekse dönemin kendi içinde hangi zeminde ele alınması gerektiği konusunda bir konuşma yaptı.

Yıldırım boykot taktiğinin yerinde ve zamanında kullanıldığında değerli bir hazine olduğunu söylerek konuşmasına son verdi.

Konuşması içerisinde güç olmak ve politika yapmak arasındaki ilişkiyi de yine Lenin’den alıntılarla açıklayan Yıldırım, Marksizme göre “bütün sorunlara güç üzerinden bakan” yaklaşımın doğru olmadığını ve güç elde etmenin ön koşulunun ise sağlam bir ideolojik ve programatik çizginin varlığı ve politikada ısrarın kendi kuvvetlerini oluşturacağını özel olarak Bolşevik deneyimi ve tarihsel mirası üzerinden gerekçelendirdi.

Saat 17.30’da başlayan panel saat 22.00’ye sürdü. Panele yaklaşık 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul