20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin seçim oyununu bozalım,
mücadeleyi yükseltelim!
  Hükümetin ABD’ye kafa tutma
maskaralığı!
CHP emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyecek!
Sermaye düzeninin harcı devlet terörüyle karılmıştır!
Bağımsız sosyalist adayların tanıtım şenliklerinden...
BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  Seçim çalışması üzerine BDSP temsilcisi İstanbul 1. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili adayı N. Şafak Özdoğan ile konuştuk...
  Ümraniye, Samandıra, Sultanbeyli’de seçim çalışması…
  Herkese sınavsız, parasız eğitim hakkı!
  KESK’te üye ve yetki kaybı...
  Mahkeme sendikacılık yapmaya çağırıyor!..
Yüksel Akkaya
  Sınıf hareketinden...
  Sermaye devleti ormanları da katlediyor
  Irak’ta ABD vahşeti sürüyor!
  İP çetesinin Mamak İşçi Kültür Evi’ne saldırısı püskürtüldü...
  Hüseyin Karabulut’u unutmayacağız!
  Binali Soydan’la dayanışmayı
yükseltelim!
  Yurtsever Kürdistan halkına!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

CHP’nin kirli ve kanlı geçmişine
kısa bir bakış...

AKP’nin hükümette olduğu 4,5 yıllık süre zarfında yaşanan sosyal yıkım saldırıları işçi ve emekçilerin içinde debelendikleri açlık ve sefalet koşullarını gözle görülür ölçüde derinleştirdi. Sağlık hakkının gaspından, asgari ücrete yapılan göstermelik zamma kadar her adımda işçi ve emekçiler derin bir bataklığın içerisine itildiler. Bu tablo işçi ve emekçilerin bir alternatif ve çözüm arayışı içerisine girmesine yolaçtı. Erken seçim döneminin gelmesi ile beraber CHP de sözde halkçı politikalarıyla işçi ve emekçi kitlelerin karşısına çıkmaya çalıştı.

Sermaye düzeni eliyle yaratılan toplumsal hafıza kaybı ve derin sefaletin de bir sonucu olarak işçi ve emekçiler ehveni şer mantığıyla CHP’yi “sol” seçenek olarak görmeye devam ediyor. Ancak çeşitli dönemlerde meclise girmiş, hükümet olmuş CHP, SHP gibi sözde sol partilerin tarihi emekçi düşmanı, demokrasi katili uygulamalarla dolu. CHP’nin kanlı ve kirli tarihinin bütününü aktarmaya elbette sayfalarımız yetmeyecek. Ancak bu saldırıların sınırlı da olsa dökümünü yapmak sandıkta işçi ve emekçilerin CHP’ye oy vermelerinin kendi cellatlarına oy vermekten başka bir anlamı olmadığını anlatmaya yetecektir.

* ‘89’un başında SHP milletvekili İbrahim Aksoy “Kürtler ayrı bir halktır” dediği için, SHP’den ihraç edilmişti. Yine aynı yılın sonlarında yedi SHP milletvekili, Paris’te yapılan “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları” adlı bir konferansa katıldıkları için ihraç edildiler.

* 18 Ağustos ’92: Şırnak’ta Kürt halkını hedef alan bir katliam gerçekleşti. Onlarca insan katledildi. 15 bin insan göçe zorlandı. Hükümette ise bugünün CHP’sinin önceli SHP vardır.

* 2 Ekim ’92: Diyarbakır’ın Kulp ilçesindeki binlerce insan devletin baskı ve terörü nedeniyle şehri terketmek zorunda kaldı. Hükümette yine SHP vardı.

* 21 Mart ’93: Newroz kutlamalarını hedef alan devlet terörünün sonucunda 400 kişi gözaltına alındı. Balıkesir, Tunceli ve İstanbul’da çıkan çatışmalarda 11 kişi yaralandı. Şırnak Cizre İlçesi’nde ise Newroz kutlamalarına izin verilmedi.

* Tarih 30 Mart ’93: Özel radyolar, izinsiz yayın yaptıkları gerekçesiyle dönemin hükümeti tarafından kapatıldı. Kapatma kararı kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı. Özel radyolarda hükümeti hedef alan yayınların yapılmasına duyulan tepkinin sonucu olan bu karar aynı yıl içerisinde geri çekilmek zorunda kaldı.

* Tarih 5 Nisan ’93: İşçi ve emekçileri hedef alan kapsamlı bir saldırı olarak tarihe geçen 5 Nisan kararları açıklandı. Çiller’in kararları olarak bilinen 5 Nisan kararlarının altında Deniz Baykal’ın da imzası vardı. Bu kararlarda Türkiye ekonomisinin düze çıkması için sayılan önlemler şunlardı:

- Hububat, şekerpancarı ve tütün dışındaki tarımsal ürünlere sübvansiyon kaldırılacak.

- Emeklilik yaşı artırılacak.

- Memura yılın 2. yarısı için bütçe ödenekleri ölçüsünde zam yapılacak. Aylık vergi iadesi ödemeleri kaldırılacak.

- KİT’lerin bir kısmı kapatılacak, bir kısmı ise özelleştirilecek.

- Ayrıca ek vergiler konulması ve yeni zamlar öngörülmüştü.

* 28 Nisan ’93: İstanbul Ümraniye’de çöp faciası yaşandı. Hekimbaşı çöplüğünde biriken metan gazı patlayınca havaya uçan çöpler bir mahallenin üzerine çöktü. Çöp yığınının altında kalan 13 evde, çoğu kadın ve çocuk 39 kişi öldü. Yine aynı dönemde SHP hükümetteydi ve bütün bir dönem boyunca alışılmış taziyelerinden birini yollamakla yetindi.

* 2 Temmuz ’93: Yer Sivas-Madımak Oteli. 37 kişi katledildi. Hükümet ortağı Erdal İnönü’nün yardımcısı Deniz Baykal katliamı seyretmekle yetindi.

* 12 Temmuz ’93: Kirli savaşın azılı katili Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atandı.

* Tarih 1994, seçimlerden önce işçi-emekçilerin oylarını alabilmek için vaadler sıralayan SHP lideri Murat Karayalçın, İMF istikrar paketine imza attı.

* 14 Ağustos ’94: Kars’ın Digor İlçesi’nde yürüyüş yapan binlerce kişilik kitlenin üzerine ateş açıldı. 5 kişi öldü, 9 kişi yaralandı. Ve iktidar koltuğunda yine sosyal demokrat görünümlü şarlatanlar vardı!

* 12-13 Mart ’95: Gazi Mahallesi’nde 23 kişi polisin silahından çıkan kurşunlarla katledildi. Ve CHP yine hükümetteydi.

* 21 Eylül ’95: İzmir-Buca Hapishanesi’ne düzenlenen operasyonda devrimciler katledildi. CHP bu saldırıların arkasında durdu.

* 7 Aralık ‘95: Deniz Baykal, “Gümrük Birliği’ne girişimizden dolayı elde edilen başarının, bütün Türkiye’nindir” dedi ve sözde sosyal demokrat CHP piyasa ekonomisini bir kez daha güzellemiş oldu. Yapısal uyum programları çerçevesinde imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının altına Tansu Çiller’le birlikte imza atan diğer isim Deniz Baykal’dı.

* 4 Ocak ’96: Ümraniye Hapishanesi’ne yapılan operasyonda yine devrimciler işkencelerden geçirilerek katledildiler. Hükümet koltuğundakiler değişmemişti.

* 26 Eylül ’99, Ulucanlar Hapishanesi’nde 10 devrimci korkunç işkencelerden geçirilerek katledildi. Hükümette CHP ile yapılan pazarlık sonucu, onun kanatları altında seçime giren DSP oturuyordu!

* ’99’da İş Bankası ve CHP’nin ortak olduğu Paşabahçe haraç mezat satışa çıkarılırken, “piyasa mantığının gereğidir” diyerek özelleştirmeye destek veren Deniz Baykal’dı. Üstelik CHP İş Bankası’nın en önemli hissedarı olmasına rağmen...

* 19 Aralık ’00 ve öncesi-sonrası: Cezaevlerine gerçekleşen operasyon sırasında onlarca devrimci katledildi. Cezaevlerinin duvarları dahi kurşunlardan delik deşik edildi. Bu tarihten önce ve sonra 122 devrimci ölüm oruçlarında yaşamını yitirdi. Yine CHP’nin Karaoğlanı Ecevit ve bugün kol kanat gerdiği DSP hükümetteydi.

* 11 Eylül sonrasında uluslararası planda Türkiye’nin artan öneminden bahseden, “Türkiye bölgede yönlendirici konuma gelebilir” diyerek DSP-MHP-ANAP’tan oluşan koalisyon hükümetini BOP’a destek vermesi için uyaran Deniz Baykal’ın ta kendisiydi.

* Tarih Kasım ’02: Dünya Bankası eski yöneticilerinden Kemal Derviş’i Türkiye’ye ihraç eden CHP seçimlere de onunla girdi!

AKP’nin hükümette olduğu 4,5 yıl içerisinde CHP emek düşmanı yasaların çıkmasına örtülü destek verdi. Saldırı yasaları böylelikle jet hızıyla mecliste onaylandı. Varlık nedeni sermayeye hizmet olan Deniz Baykal’ın, Telekom, Erdemir, Tüpraş özelleştirmelerine son kongrede karşı çıkması da tam bir ikiyüzlülük örneğiydi.

Yine aynı dönemde, tüm faşist yasaları destekleyen, çıkarılanları yetersiz bulan, 301. maddeyi sahiplenen, polise daha fazla yetki diye çırpınan, “Terörle Mücadele Yasası” düzenlemeleri bir an önce yapılsın diye AKP’yi sıkıştıran da, Kuzey Irak’a operasyon yapılsın diye amigoluk yapan da CHP’dir.

Şemdinli olaylarının ardından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun CHP’li üyesi Ahmet Ersin, Şemdinli’deki incelemelerinin ardından ‘kanaatini’ açıkladı: “Bu olay bir yeni Susurluk olarak adlandırılamaz.” CHP’nin Ahmet Ersin ağzında ifadesini bulan yaklaşımı, CHP’nin Şemdinli’nin üstünü örtme operasyonunda oynadığı etkin rolün göstergesidir.

* 24 Ocak ’07: CHP’nin Kuşadası’nda çıkan Altıok isimli yayın organında “Biz hepinizi çok ama çok sevdik, varolun bu ülkenin güzel, pırıl pırıl renkleri” cümlesi ile yayınlanan bir makalede başka resimlerin yanında “Mehmet Ali Ağca’nın” da resmi yer aldı.

* Ocak ’07: CHP Hrant Dink cinayetinin ardından açığa çıkan toplumsal tepkinin, kardeşlik duygularının ifadesi olan “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganına Deniz Baykal’ın ağzından savaş açtı.

’07 Temmuz seçim sürecinin de açığa çıkarttığı gibi CHP, Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor. Sınır ötesi operasyona zemin yaratan konuşmalar yapıyor. Darbe çığırtkanlığında başı çekiyor. Ordu şakşakçılığını kimseye bırakmıyor. CHP, MHP ile kolkola girmenin hesaplarını yapıyor ve MHP ile mecliste koalisyon kurmaya hazırlanıyor.

CHP iktidar koltuğunun bir köşesinde oturduğu bütün dönemlerde ilk elden İMF’ye bağlılığını beyan etmiş, bu coğrafyada işçi ve emekçileri hedef alan sosyal yıkım saldırılarının birçoğuna bizzat imza atmış, ellerine onlarca devrimcinin ve Kürt halkının kanı bulaşmış has bir sermaye partisidir. Bugün sol adına söylediği her söz seçim aldatmacasından ibaret bir göz boyama çabasıdır. CHP’ye oy vermek bu coğrafyada hüküm süren anti-demokratik uygulamalara, bizleri açlık ve sefalet bataklığına iten sosyal yıkım saldırılarına ve bu saldırıları yapanların bağlı olduğu İMF’ye, ABD’ye ve emperyalistlerle kölece ilişkilere onay vermek demektir.


MHP aracı bir çocuğu öldürdü!

Seçim çalışmaları gerçekten “hız kazanmış” olan MHP’liler bir çocuğun ölümüne yol açtılar. MHP’nin seçim propagandası için kullanılan, üzerinde “tek başına MHP” şiarı yazılı minübüslerinden biri, Adana’nın Ceyhan ilçesinde 10 yaşındaki Gökhan Canpolat’ın ölümüne neden oldu. MHP’nin seçim aracı olay yerinden kaçarak uzaklaşırken Canpolat hastaneye götürüldüğü sırada yolda yaşamını yitirdi.

Trafik kazaları her gün yaşanan ve kapitalizm tarafından önü alınamayan olaylardır ancak çarpılan çocuk yaralı ve can çekişir bir halde sokak ortasında bırakılarak son hız olay yerinden kaçılması tam da MHP’nin kanlı geçmişine yakışır bir tutumdur.

Zira MHP ve faşist çeteleri yıllar yılı kendi arzu ve istekleri ile ellerine bulaşan kandan bile ziyadesiyle övünerek söz etmişlerdir! Bir kazadan elbette sıkıntı duymayacaklardır! Faşist MHP için “insan” ve insani değerler ikincil durumdadır. Seçim meydanlarında idamı ve asker cenazelerini propaganda malzemesi yapanlar, yıllarca onlarca devrimci, ilericiyi katledenler, doğaldır ki Gökhan’ı da yerde can çekişmeye bırakacaklardır. Nice katilleri saklayan ve besleyenler Gökhan’ı vurup kaçan ülküdaşlarını da gözleri gibi koruyacaklardır!


Yeni meclis yine işçi ve emekçilerin, ezilen halkların düşmanlarıyla dolacak

Sadece, düzen partilerinin seçimler nedeniyle tutuştuğu kavgada ortaya dökülenlere bakmak bile, işçi sınıfını, emekçi kitleleri ve Kürt halkını nasıl bir yeni meclisin beklediğini görmek için yetip artacak.

Yeni meclisi oluşturacak vekiller, her partinin bir diğeri hakkında verdiği bilgilere göre, hırsız, yolsuz, uğursuz, yalancı, dolandırıcı, soyguncu, vatan haini, emperyalizm uşağı vb.’dir. Kuşkusuz bunlar zaten bilinen gerçekler. Ancak kendi ağızlarıyla itiraf etmelerinin ayrı bir anlamı var.

Başka zaman başkaları söylediğinde dava konusu edilecek bu ithamlar, düzen partileri açısından seçim süreçlerinin olağan atışmaları sayılıyor olmalı ki, kimse kimseyi dava etmiyor. Sadece, aynı minvalde cevap vermekle yetiniyorlar. Böylece herbiri diğerinin marifetlerini sayıp döküyor.

Seçim günü yaklaştıkça, artık sırf oy avcılığı için (ve sırf bu nedenle mecburen) sıraladıkları boş vaadleri de bir yana bırakmış görünüyorlar. Şimdi tüm umutları, diğer partileri ne kadar karalayabileceklerine bağlanmış durumda.

Bu karşılıklı karalama kampanyaları onları sıraladıkları her sıfat üzerinden de ortaklaştırmış oluyor. Fakat, tartışmasız ortaklaştıkları, seçimlerden önce olduğu gibi seçimlerin ardından oluşacak yeni mecliste de, hükümeti muhalefetiyle elele, omuz omuza yürütecekleri işler de var, ve bu, bütün bu küfürleşme arasında yakaladıkları tek ortak dildir. Bütün düzen partileri, istisnasız biçimde Kürt düşmanıdır. İşçi ve emekçi düşmanıdır. İMF’ci ve Amerikancı’dır.

Düzen partilerinin seçim kampanyaları, oluşacak meclisin sefaletini daha şimdiden tescillemiş bulunuyor. Düzenin böyle bir meclisten nasıl bir istikrar umduğunu anlamak zor. Ne var ki onlar, bir başka açıdan bu açığı kapatma çabasını da eksik etmiyor. Süreçten, şovenizmi kışkırtmak açısından sonuna kadar yararlanmaya çalışıyorlar. Düzen partileri birbiriyle Kürt düşmanlığında yarışıyor. Gericilikte, ırkçılıkta, kan dökücülükte yarışıyor…

Düzen medyasının uzunca zamandır propagandasını yürüttüğü, ‘milliyetçilik yaygınlaşıyor’ kampanyasından etkilenip, o milliyetçi oyları kapma yarışı yaptıkları sanılmasın ama. Hayır, o propaganda düzen partilerini değil, işçi ve emekçi kitleleri avlamaya dönüktü. Daha doğrusu korkutup yıldırmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla partiler arasındaki bu yarış, meclisi yenilemekle sağlanamayacak olan tahkim amaçlıdır. Medya merkezli yürütülen aynı kampanyanın devamı niteliğindedir.

Görüleceği gibi, sermaye düzeni, yeni meclis, yeni hükümet vb. ile istikrar sağlamaktan, kendini onarmaktan umudunu kesmiş durumdadır. Üst üste yaşanan krizlerde nasıl kriz yönetmeyi öğrendiyse, şimdi de kurtulma umudunu kestiği istikrarsızlığı yönetmeyi öğrenmeye çalışıyor. Daha doğrusu iktidarının geleceğini ülkenin istikrarsızlığına bağlamış bulunuyor.

Bu alçaklar, sırf kanlı iktidarlarını sürdürebilmek için, Kürt sorununun bu şekilde süregitmesine, hatta yürütülen şoven kampanyaya bakılırsa, iki halkı birbirine kırdırmaya bile razıdırlar. Onların, bölgemizdeki istikrarsızlıktan, emperyalist savaş ve işgallerden nasıl yarar beklediklerini, Irak’a yönelik işgal saldırısının ilk süreçlerinde ibretle izlemiştik. Irak yıkılacak, onlar da inşaat taşeronluğuyla para kazanacaklardı. Bu inşaatın harcını Iraklı bebelerin kanlarıyla karmak gerektiği umurlarında bile değildi.

Türkiye’de de, her gün tabutlar geliyormuş gidiyormuş umurlarında değil. Onları yıkılan ocaklar, yanan yürekler ilgilendirmiyor. Sadece asker cenazeleri üzerinden Kürt düşmanlığını yaygınlaştırma amacıyla yararlanmaya çalışıyorlar, o kadar.

Yeni meclisin de, ne kadar hırsız, uğursuz takımından oluşursa oluşsun, bu genel amaçlarına hizmet edeceğinden eminler. Zaten, soygun-vurgun imkanlarını da bu yüzden açık tutuyorlar. Sermaye sınıfına ve düzenine sınırsız hizmet yeminlerini bozmasınlar da, istedikleri gibi çalıp-çırpsınlar, yağmalasınlar, umurlarında değil. Sonuçta, sermaye düzenine hizmet yeminleri de, sermayedarların çalıp çırpmaya devam edebilmesi için değil mi? Yani, karşılıklı hizmet bunlarınki.

Bu seçim sürecinde düzen partilerinin kendi ağızlarıyla ortaya döktükleri pislikleri toplayıp sınıf ve kitlelerin önüne götürmek bile, aylar sürecek bir çalışma gerektiriyor. Sınıf devrimcileri, seçim sürecinde yoğunlaştırdıkları düzen teşhiri için, daha uzunca bir süre malzeme sıkıntısı çekmeyecek.