20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzenin seçim oyununu bozalım,
mücadeleyi yükseltelim!
  Hükümetin ABD’ye kafa tutma
maskaralığı!
CHP emperyalizme uşaklıkta kusur etmeyecek!
Sermaye düzeninin harcı devlet terörüyle karılmıştır!
Bağımsız sosyalist adayların tanıtım şenliklerinden...
BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  Seçim çalışması üzerine BDSP temsilcisi İstanbul 1. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili adayı N. Şafak Özdoğan ile konuştuk...
  Ümraniye, Samandıra, Sultanbeyli’de seçim çalışması…
  Herkese sınavsız, parasız eğitim hakkı!
  KESK’te üye ve yetki kaybı...
  Mahkeme sendikacılık yapmaya çağırıyor!..
Yüksel Akkaya
  Sınıf hareketinden...
  Sermaye devleti ormanları da katlediyor
  Irak’ta ABD vahşeti sürüyor!
  İP çetesinin Mamak İşçi Kültür Evi’ne saldırısı püskürtüldü...
  Hüseyin Karabulut’u unutmayacağız!
  Binali Soydan’la dayanışmayı
yükseltelim!
  Yurtsever Kürdistan halkına!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Irak’ta ABD vahşeti sürüyor!

ABD’nin Irak işgali sırasında yaptıkları Nazi zulmünü geçti. Dünya tarihine kara bir sayfa olarak eklenecek ABD faşizmi akıl almaz boyutlara ulaştı. Ebu Garip’te yaşananların ortaya koyduğu işkencenin aslında Irak’ın her yanında sürdüğü bizzat askerlerin itiraflarıyla ortaya çıktı.

Irak’tan dönen 50 ABD askeri yaptıkları işkenceleri, Iraklılar’a bakışaçılarını ve işledikleri cinayetleri anlattı: “Irak’ta onları canlı ele geçirmek yerine öldürmemiz istendi hep!”

ABD’de yayımlanan Nation dergisi, Irak’ta savaşmış 50 Amerikan askeriyle görüştü.

İsim ve görevleri açıkça yayımlanan haberde askerler, Iraklı sivillere işkencelerini, kötü muamele ve cinayetleri soğukkanlılıkla anlattı. İşte 600 binden fazla sivilin yaşamını yitirdiği Irak’a “özgürlük getirmek” için giden ABD askerlerinin itirafları:

Uyarmadılar vurdular!

* Piyade Teğmen Jonathan Morgenstein: Herbir öldürülen siville ilgili olarak soruşturma açamazsınız, çünkü o kadar çok ölüyorlar ki bununla zaman kaybedersiniz.

* Birinci Çavuş Perry Jeffries: Biz Amerikalılar “dur” demek için parmaklarımız yukarı bakar şekilde elimizi kaldırır ve sallarız. Iraklılar içinse bu “merhaba, gel” demek. Biz kontrol noktalarında dur dedikçe onlar bize doğru geliyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz ki askerler hamile kadınları vurmaya başlıyor...

* Uzman Çavuş Patrick Resta: Irak’a gelişimizden bu yana “uyarı ateşi” yoktur şeklinde eğitildik. Onları yaralamak veya canlı ele geçirmek yerine öldürmemiz istendi hep.

* Teğmen Morgenstein: Ailesiyle çatışma hattında kalan bir adamın frenleri patladı. Ateş ettik, adam paramparça oldu...

10 yaşında çocuğu ezdiler kaşıkla beyinlerini çıkardılar!

* Teğmen Bardy van Engelen: Oradaki kanı şudur: Bir Iraklı ölü, yeni bir Iraklı ölüdür. Ne olmuş yani?

* Çavuş Josh Middleton: İngilizce bilmiyor ve esmerlerse, insan olmadıklarına inanırdık. İstediğimizi yapabilirdik yani.

* Çavuş Aidan Delgado: Iraklı mahkûmların cesetleri kamyonda duruyordu. Biri ceset torbasını açıp başına ateş etti. Bir asker, eline kaşık aldı ve adamın beynini çıkardı. Yiyormuş gibi yaparak gülümseyip fotoğraf çektirdi. Üstüne “Bu pislikle resmimi çekin. Seni gerçekten s...tiler değil mi?” dedi. İğrençti.

* Gözcü Joe Hatcher: Yanlışlıkla öldürdüğümüz sivillerin yanlarına Kalaşnikof AK47 silahları bırakıyorduk ki bizimle çatışmaya girip öldükleri sanılsın... Bazen bomba için kazıyormuş gibi göstermek için kürek bile gömdük.

* Çavuş Kelly Dougherty: Konvoya verilen tek emir asla durmamasıdır. Önümüze 3 eşeğiyle yürüyen bir çocuk çıktı. 10 yaşındaydı. Hiç durmadan çocuğu ve 3 eşeğini dümdüz ettik.

 

Japonya’da nükleer sızıntı!

Nükleer tartışmaları hükümetin çıkarttığı yasa ile sona ermişti. Seçim telaşına rağmen yasa ile somutlaşan nükleer enerji üretme tartışmaları karşısında güçlü bir muhalefet bulamayınca uluslararası nükleer lobisinin lehine sonuçlandı.

TC’nin genel enerji politikasının sonucu olan nükleer santralin siyasal bir tercihin ürünü olduğu birçok kez kanıtlanmıştı. Ancak ortada duran ekolojik facia senaryoları da radyasyonseverler tarafından cevaplanmadı. Tüm bunların üstüne Japonya’dan yine nükleer kaza haberi geldi.

Elektrik üretim kapasitesi bakımından dünyanın en büyük nükleer santralı olan Kashiwazaki Kariwa Santrali’nde deprem sonrası bir sızıntı meydana geldi. Şiddetli sarsıntı sonucu, santralin elektrik transformatörlerinden birinde yangın çıktığı ve radyoaktif su sızmaya başladığı belirtildi. Önce santralde depremden sonra yangın çıktığı, ancak sızıntı olmadığı açıklanmıştı. Ancak sonradan sızıntı olduğu yetkiler tarafından kabul edildi. Depremden 12 saat sonra ise şirket, radyoaktif madde içeren 1.200 litre suyun bir reaktör binasından sızdığını ve denize karıştığını ilan etti. Şirket yetkilileri sızan sudaki radyoaktivitenin Japon güvenlik standartlarının çok altında olduğunu ve çevreye zarar vermeyeceğini de açıkladı. Sızıntının insanlara ve çevreye zarar verip vermediği konusunda net bir açıklama yapılmamasına rağmen standartların altında olduğu iddia edildi. Komik açıklamalarla geçiştirilen radyoaktif sızıntının çevreye zarar verip vermediği konusunda sağlıklı bilgi verilmiyor.

Japon nükleer santrallerinin en şiddetli sarsıntılara dayanacak şekilde inşaa edildiği belirtiliyordu. Ancak bu sızıntı, bu iddiayı tekrar tartışmaya açacak gibi görünüyor. Zira, bazı elektrik şirketleri 1978 ile 2002 yılları arasında tesislerde meydana gelen bazı olayları gizlediklerini itiraf etmişti. Gizlenen bu olaylarla ilgili soruşturma sürüyor.

Kaşivazaki-Kariva Santrali, 7 kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin de yaralanmasına yol açan, birçok binayı yerle bir eden, yolları kullanılmaz hale getiren depremin merkez üssüne sadece birkaç kilometre mesafede bulunuyor. Tokyo’nun 250 km güneyindeki Kaşivazaki-Kariva santrali 7 reaktörüyle 8 bin 212 megavat enerji üretiyor. Santral, dünyanın en güçlü santralleri arasında sayılıyor. Japonya’daki nükleer santraller teknolojinin son nimetleriyle korunuyor. Japonya’daki bütün nükleer santrallerde, sismik alıcılar bulunuyor. Bunlar, sarsıntıyı hisseder hissetmez sistemi kapatıyor. Ayrıca, santraller, sarsıntının şiddetinin azalmasını sağlamak amacıyla sert zeminlere inşa ediliyor. Sahile yakın santraller de tsunami-savar duvarlarla korunuyor. 1995 yılında 6 bin 400’den fazla kişinin öldüğü 7.2 büyüklüğündeki Kobe depreminde de bölgedeki nükleer reaktörlerin zarar görmediği açıklanmıştı. Buna rağmen, 1978’den kalma santral yapım kuralları daha da sıkılaştırılmıştı.

2010’da enerji ihtiyacının yüzde 40’ını nükleer santrallerden karşılamayı amaçlayan Japonya’da nükleer santrallerde meydana gelen kazalar ve kazaların gizlenmeye çalışılmasının yarattığı skandallar, kamuoyunda nükleer enerjiye yönelik güveni azaltıyor.

Mihama Nükleer Santrali’nde Ağustos 2004’de meydana gelen kazada, çürümüş bir borunun patlaması sonucu kaynar su ve buhar altında kalan işçilerden 5’i ölmüş, 6’sı yaralanmıştı.

1999’da ise Tokyo’nun kuzeyindeki bir nükleer yeniden işleme tesisinde meydana gelen kazada 2 işçi ölmüş, yüzlerce işçi radyasyona maruz kalmıştı.

“Bunu ben çok sıkı tutuyorum patlamaz” demek elinizdekinin bomba olduğu gerçeğini değiştirmez. İşte bombayı en yeni teknolojilerle tutmaya çalışan Japonlar bunu bir kez daha kanıtladılar. Türkiye’de böyle bir santralin yaratacağı felaketin boyutlarını düşünürken nükleer konusunda kara cahil bir ülkede olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Küçükçekmece’de ufacık bir nükleer çekirdeğin yarattığı kaos veya radyasyonlu çay içen bakanlar hala hafızalarımızda.

Japon Bakan yakın zamanda atom bombasını “komünizme” tercih ettiğini söyleyerek insanlığın kurtuluşu sorununa nasıl baktığını özetlemişti.

 

İsrail suikast planlıyor

Emperyalizmin Ortadoğu’nun ortasına sapladığı bıçak İsrail, Filistin halkına ve onun mücadelesine karşı şiddetli ve uzlaşmaz tutumunu baştan beridir sürdürürken bu uğurda hiçbir şeyden çekinmiyor. Hamas-El-Fetih arasındaki çatışmayı fırsat bilerek birçok noktaya saldıran İsrail güçleri, azledilen başbakan Haniye’ye suikast planı yapmışlar.

“Essanara” gazetesi, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, İsrailli güvenlik birimlerinin Haniye’yi ortadan kaldırmak için bir plan hazırladığını, bu planı Savunma Bakanı Ehud Barak’a sunduğunu, Barak’ın da benimsediği planı geçen haftaki kabine toplantısına getirdiğini ve planın onaylandığını belirtti.

Barak’ın kabineden hiçbir çekince konulmaksızın planın onaylanmasını istediğini kaydeden gazete, artık Haniye’ye düzenlenecek bir suikastın sadece zamana bağlı olduğunu öne sürdü.

Daha önce Filistinli militanların, İsrail’in Sderot kentinde bir aracı Kassam roketiyle vurmasının ardından, İsrail Filistin Başbakanı İsmail Haniye’yi de hedef alabileceğini duyurmuştu. Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri ise cevap olarak örgüt liderlerinin hedef alınması halinde çok sert karşılık vereceklerini söylemişti.


Morales demiryollarını kamulaştırıyor

Güney Amerika ülkeleri arasında ulaşımı sağlayan önemli ağlardan biri olan Bolivya demiryollarının kamulaştırılması için Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales kolları sıvadı. Morales hükümeti, göreve geldikten sonra özel sektör elinde bulunan bir takım kuruluşları devletleştirirken, bunlara demiryollarını da eklemeyi planlıyor.

Daha önce enerji sektörünün kontrolünü eline alan hükümet, daha sonra yarısı İtalyan Euro Telecom International firmasına ait olan telekomünikasyon şebekesinin idaresinin de kamulaştırılacağını duyurmuştu. Son olarak ise 1996 yılında özelleştirilen ve yüzde 50’si Şilili Luksic Grubu’na ait Empresa Nacional de Ferrocarriles (ENFE) ismi altında hem iç hatlarda hem de Arjantin, Brezilya ve Şili gibi Güney Amerika ülkeleri arasındaki ulaşımı sağlayan şirketin 13 milyon dolara kamulaştırmasına karar verildi. Titicaca Gölü’nde yapılan bir turizm projesinin açılışında konuşan Morales, “Bolivya’da yatırım yapılmamış, aksine olanlar elden çıkarılmış. İşte bu nedenle demiryollarını da kamulaştırmak için çalışmalara başladık” şeklinde konuştu.

2 bin 261 kilometre hat uzunluğuna sahip demiryolu aracılığıyla her gün 2 bin ton mineral, tarım ürünü ve endüstriyel malzemelerin taşımacılığı yapılıyor