29 Haziran 2007 Sayı: 2007/25(25)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sivas katliamının 14. yıldönümünde katliamcı devletten hesap soralım!
  Sivas katliamının hesabı sorulacak!
Düzen pisliklerini ortalığa saçmaya
devam ediyor!
Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...
Tırmandırılan polis terörüne karşı
mücadeleyi yükseltelim!
Kamuda satış sözleşmesi imzalandı!
  Mamak İşçi Kültür Evleri’nin düzenlediği etkinliğe 700 işçi ve emekçi katıldı…
  BDSP’nin sosyalist milletvekili adayları
işçi ve emekçilerle buluştu...
  İstanbul bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  “Milli şirket” OYAK
yabancı sermayeye satılıyor!
  İşten atılan Esen Plastik işçileriyle
dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Petrol-İş Başkanlar Kurulu:
  Gaziosmanpaşa seçim çalışması üzerine…
  Bir çift güvercin havalandı...
  İlmeği tutan ellerle şenlik yapmak!..
  Binali Soydan’a özgürlük!
  Basından...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir çift güvercin havalandı...

Yaşadım diyebilmek için ölmeyi bilmek gerekir!

Ölümü göze alarak mücadele ederken tarihe adını yazdıranlar arasında birçok örnek bulunmaktadır. Ethel ve Julius Rosenberg çifti buna örnek olarak verilebilir.

1917 büyük Ekim Devrimi ile gelen sosyalist işçi-emekçi iktidarı ezilenlere umut, sömürücülere ise büyük korkular yaşatmıştır. Sosyalist işçi-emekçi iktidarından duyulan bu korku karşısında emperyalist devletler komünizmle savaş adı altında türlü saldırılarını devreye sokarak, yoğun bir çabaya girişmişlerdir. Buna 2. emperyalist paylaşım savaşında Hitler faşizminin Kızılordu tarafından yenilgiye uğratılması ve komünizmin giderek artan etkisi eklenince emperyalist kampın başını çeken Amerika’nın korkuları giderek artmıştır. Amerika’nın komünizme karşı savaş adı altında yürüttüğü terörü sonucu, devrimci, demokrat ilerici görüşlü insanlar hedef alınıyordu. Çünkü, emperyalist amaçlarının önünde engel olabilecek her türden muhalif sesi susturmak istiyorlardı. 1947 yılında çıkan ‘Taft Hartley’ yasasıyla devrimci insanların sendikalarda görev almaları engelleniyor, memurların grev hakkı kaldırılıyor, işçi grevlerine büyük kısıtlamalar getiriliyor ve kitaplar yakılıyordu. Ethel ve Julius Rosenberg çiftinin de aydın düşünceleri nedeniyle sendikalarda çalışmaları yasaklanmıştı.

17 Temmuz 1950 günü Julius Rosenberg akla yatkın hiçbir delil gösterilmeden “Sovyet ajanı” olduğu gerekçesiyle tutuklanır. 11 Ağustos 1950 günü karısı Ethel Rosenberg de aynı suçlama ile tutuklanır. İddia şudur: “Meksika’daki araştırma merkezinde çalışan Ethel Rosenberg’in erkek kardeşi David Greenglas, atom bilgilerini Rosenbergler’e gönderiyor; Rosenbergler’de bunları Ruslar’a veriyordu.”

Rosenbergler suçlamaları reddetmelerine ve ortada hiçbir delilin olmamasına rağmen hükümetin kararı idam edilmeleri yönünde olur. Bu karara karşı dünyanın birçok yerinde tepkiler gelişir. İdamı durdurmak için tüm aydınlar, yazarlar ve duyarlı insanlar dünyanın dört bir yanından biraraya gelerek protestolara başlar, sokaklara çıkarlar. Tepkilerin artması sonucu Amerika imajını kurtarmak için Rosenbergler’e şu teklifi götürür. Teklifte Rosenbergler’e; “ABD’nin imajını düzeltin. Suçlamaları kabul edin ve özür dileyin. Bu sizi ölümden kurtaracaktır” denir. Ve bu aşağılık teklife karşılık Rosenbergler onurlu tarihimize geçen şu cevabı verirler: ‘’Peki ya suçsuzluğumuza inanan onca insan, onlar da bizim çocuklarımız değil mi? Satar mıyız hiç onları!..‘’

Ve Ethel’in şu sözleri: “Ey yoldan çıkmış para yiyiciler! Ey satılmışlar! Ey bu güzel dünyamızı kirleten iğrenç, kötü insanlar! İşte size yanıt: Sizin lanetlenmiş lütfunuza başım eğik yaşamaktansa, kocamla birlikte dik ölmeyi tercih ederim.”

Rosenbergler; evlilik yıldönümlerinden bir gün sonra, 19 Haziran 1953’te faşizm tarafından idam edilirler. 6 yaşındaki oğlu Robert ve 10 yaşındaki oğlu Michael’i geride bırakarak ölümü tereddütsüzce göze almış bu onurlu anne-babanın çocuklarına bıraktıkları miras asla unutulmamalıdır. Bu mirası arkalarında bıraktıkları son şiirlerinde rahatlıkla görebiliyoruz. Son derece berrak bir bilinçle ve cesaretle yazılmış şiirlerinde Rosenbergler şu şekilde sesleniyorlar:


“Bir gün öğreneceksiniz evlatlarım, öğreneceksiniz

Neden kestik şarkımızı yarıda

Neden kitabımızı açık bıraktık işimizi tamamlamadan

Ağlamayın artık evlatlarım, ağlamayın

Yalanlar ve pislikler neden sarmış dört bir yanı?

Neden bu zulüm, neden bu gözyaşları?

Öğrenecek bunu bir gün bütün dünya

Yeryüzü gülümseyecek evlatlarım, gülümseyecek.

Ve sevinçler yeşerecek mezarımızın üstünde

Savaşlar sona erecek, dünya mutlu olacak

Kardeşliğin ve barışın koynunda.

Çalışın evlatlarım, çalışın ve bir anıt dikin;

Sevgiye ve sevince bir anıt

İnsanlık onuruna ve inanca

Sizin adınıza koruduğumuz ve çocuklarınız adına!”...

Ethel ve Rosenberg çiftinin mücadelesi tüm dünyada etki yaratmıştır. Onlar için çok şey kaleme alındı. Melih Cevdet Anday da onlara dair bir şiir yazmıştır:


“Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil bu anılacak şey değil

Apansız geliyor aklıma.

Nerdeyse gün doğacaktı

Herkes gibi kalkacaktınız

Belki daha uykunuz da vardı

Geceniz geliyor aklıma.

Sevdiğim çiçek adları gibi

Sevdiğim sokak adları gibi

Bütün sevdiklerimin adları gibi

Adınız geliyor aklıma

Rahat döşeklerin utanması bundan

Öpüşürken o dalgınlık bundan

Tel örgünün deliğinde buluşan

Parmaklarınız geliyor aklıma

Nice aşklar, arkadaşlıklar gördüm

Kahramanlıklar okudum tarihte

Çağımıza yakışan vakur, sade

Davranışınız geliyor aklıma.

Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil, unutulur şey değil

Çaresiz geliyor aklıma.”

Ethel ve Rosenberg çifti, yani bir çift güvercin, gerçekten yaşamak için ölmeyi bilenlerdendi. Farklı tarih ve zamanlarda kendileri gibi onlar da mücadelenin önlerine çıkarttığı her engeli açık bir bilinçle ve aynı dinginlikle karşıladılar. Çocuklarına şerefli bir ad ve onurlu bir yaşam bırakan 1 Mayıs şehitlerinden Albert Parsons gibi, “ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin hoş geldi, sefa geldi” diyen Che gibi, idam sehpasına sloganlarla giden Denizler gibi, işkencehanelerde ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya gibi, Kızıldere’de düşmanın teslim ol çağrısına “biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik” diyen Mahirler gibi, ölümü halaylarla karşılayan, ölüm oruçlarında düşmana bedenleriyle savaş açan tüm devrim şehitleri gibi…

Rosenbergler daha iyi ve güzel bir yaşam için verilen bu mücadelede üzerlerine düşeni layıkıyla yaptılar. Çocuklarına onurlu bir geçmiş bıraktılar. “İnsanlık onuru ve inanç adına koruduğunuz çocuklarınız” sizleri yani yaşadım diyebilmek için ölümü göze alanları, asla unutmayacak!


 

Ethel ve Julius Rosenberg’in çocuklarına yazdıkları son mektupları:

“En değerli varlığım, biricik çocuklarım,

Daha bu sabah, herşeye karşın yeniden beraber olabilecekmişiz gibi görünüyordu. Artık bu mümkün olmadığına göre, hayatım süresince tüm öğrendiklerimi sizlerin de bilmenizi istiyorum. Ne yazık ki sadece birkaç basit kelime yazabilirim, geri kalanını hayatımın bana öğrettiği gibi, sizin hayatınız da sizlere öğretecek.

Başlangıçta çok üzüleceksiniz, fakat yalnız olmayacaksınız. Bu bizim için bir teselli ve zamanla sizin için de öyle olacak.

Er veya geç sizler de yaşamın, yaşamaya değer olduğunu göreceksiniz. Şunu bilin ki, sonumuz yavaş yavaş yaklaşırken bile bunu celladı bozguna uğratan bir kesinlikte bilmenin huzuru içindeyiz!

Yaşamlarınız sizlere kötülüğün ortasında iyiliğin yeşeremeyeceğini; özgürlüğün ve yaşanmaya değer bir hayatı sürdürmeyi sağlayan herşeyin bedelinin kimi zaman çok acı bir biçimde ödendiğini öğretmeli. Dingin bir ruh halindeyiz. Uygarlığın henüz yaşam uğruna yaşamların kaybedilmesi gerekmediğini anlayacak noktaya gelmediğini kavramış ve bizden sonra insanlığın gelişmeye devam edeceğini biliyor olmanın huzuru içindeyiz.

Sizinle hayatlarımızı tamamlamanın benzersiz mutluluğu ve tatminini yaşamayı isterdik. Son ana kadar yanımda olan babanız size, en değerli oğullarına, tüm kalbini ve sevgisini yolluyor. Suçsuz olduğumuzu ve vicdanımıza karşı hatamız olamayacağını her zaman hatırlayın.

Sizi tüm gücümüzle öpüyor ve bağrımıza basıyoruz.

Sevgiyle,

Anneniz ve Babanız”