29 Haziran 2007 Sayı: 2007/25(25)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sivas katliamının 14. yıldönümünde katliamcı devletten hesap soralım!
  Sivas katliamının hesabı sorulacak!
Düzen pisliklerini ortalığa saçmaya
devam ediyor!
Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...
Tırmandırılan polis terörüne karşı
mücadeleyi yükseltelim!
Kamuda satış sözleşmesi imzalandı!
  Mamak İşçi Kültür Evleri’nin düzenlediği etkinliğe 700 işçi ve emekçi katıldı…
  BDSP’nin sosyalist milletvekili adayları
işçi ve emekçilerle buluştu...
  İstanbul bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  “Milli şirket” OYAK
yabancı sermayeye satılıyor!
  İşten atılan Esen Plastik işçileriyle
dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Petrol-İş Başkanlar Kurulu:
  Gaziosmanpaşa seçim çalışması üzerine…
  Bir çift güvercin havalandı...
  İlmeği tutan ellerle şenlik yapmak!..
  Binali Soydan’a özgürlük!
  Basından...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Ulusalcılık” edebiyatı yapanlar işçi ve emekçileri kandırıyorlar...

“Milli şirket” OYAK yabancı sermayeye satılıyor!

Bankacılık sektöründe dünya devleri arasında 13. sırada yer alan ING grubu, Oyakbank hisselerinin tamamını 2 milyar 673 milyon dolara satın alacağını duyurdu. ING grubu adına yapılan açıklamada, satış işleminin tamamlanmasından sonra en geç bir yıl içersinde isim değişikliğine gidilecek olan bankanın yönetiminde değişikliğe gidilmeyeceği, orduya dönük hizmetlere devam edileceği belirtiliyor. Böylelikle Oyakbank’ın satışıyla birlikte Türk bankacılık sektöründe yabancıların payı yüzde 41,8’e çıkmış olacak.

Orduyu bağımsızlığın teminatı olarak sunan, OYAK’ı “milli şirket” olarak ilan eden kimi “ulusalcılar” için bu durumun izahı güç görünüyor. Zira söz konusu çevreler, Erdemir’in özelleştirilmesi sürecinde özellikle bu argümana sarılmış, OYAK’ın ihaleyi kazanmasını ise yabancı sermayeye “atılmış bir tokat” olarak nitelendirmişlerdi.

OYAK’ın, iddia edildiği gibi, yerli sermayeye ne oranda dayandığını anlayabilmek için dönüp bünyesindeki ortaklıklara bakmak gerekir. Bu durumda da hemen ilk göze çarpanlar Fransız Renault ve Axa şirketleriyle, İspanyol Oycem ve de Dupont, Agrichem, Crompton FMC ve Unirol gibi çokuluslu şirketlerdir. Şimdi bu aileye bir de ING urubunu ekleyen OYAK, yerli sermaye görünümünü böylece “daha da arılaştırmış” olacak herhalde?

Sermayeyi yabancı/yerli diye ayırma yoluna gidenler ve işçi ve emekçileri yerli sermayeyi desteklemeye çağıranlar, emekçiler üzerindeki kölelik zincirlerini pekiştirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Zira sermayenin başlıca amacı her zaman için daha fazla kardır, daha fazla büyümektir. Bunun için de bir gün farklı sermaye gruplarıyla birleşme kararı alırlar, öbür gün kârlı görülmeyen bir sektörden çekilerek daha kârlı bir sektörde yatırım yapmayı uygun bulurlar. OYAK da tüm diğer sermaye gruplarının yaptığını yapmış, Oyakbank’ı satışa çıkartmıştır. Elbette verilen bu kararda hangi “yerli sermaye” grubuna satılacağı kaygısı değil, hangi sermaye grubundan daha fazla para koparılabileceği kaygısı belirleyici olmuştur.

Zaten OYAK’ı kurulduğu 1961’lerden bugüne taşıyan, Sabancı ve Koç gibi ülkenin en köklü iki sermaye gurubundan sonra üçüncü sırada yer almasını sağlayan, sermayenin çıkarlarına göre hareket eden bir anlayışla yönetilmesi olmuştur. OYAK, kurulduğu ilk anda Goodyear, Reanult gibi yabancı tekellerin taşeronluğunu üstlenmiştir. Daha sonrasında inşaattan bankacılığa, sigortacılıktan otomobile, lastikten gıdaya, turizmden enerjiye kadar birçok sektöre el atan kurum, sermaye devletinin de özel bir kayırma ve kollama politikasına haiz olmuştur. Diğer sermaye kuruluşlarının binbir yolla ödemekten kurtuldukları vergi yükümlülüklerinin birçoğundan daha başında muaf tutulmuştur. Yaşadığı zarar ve kayıpların faturası da devlet güvencesi eşliğinde çeşitli şekillerde kamuya ödettirilmiştir. Bu sayede 1962-1970 arasında yakaladığı büyüme oranı yüzde 2400’ü bulmuştur.

Tekelci sermayenin önemli bir kesimi için olduğu kadar OYAK için de ekonomik krizler kârlarına kâr katmanın bir vesilesi olmuştur. Bunu, OYAK Müdürü Coşkun Ulusoy, “kriz varsa fırsat vardır” diyerek açıkça ifade etmiştir. Diğer sermaye gruplarında olduğu gibi OYAK’a bağlı fabrikalarda da işçiler ağır sömür ve baskı koşulları altında çalıştırılmaktadırlar. Haraç mezat satılan Erdemir’in devralınması sürecinde Özelleştirme İdaresi’nin OYAK’a sunduğu “hediye”, 735 işçinin işten çıkartılması olmuştur.

Sonuçta OYAK kârını artırmak ve çıkarını kollamak için ne gerekiyorsa bugüne kadar onu yapmıştır. Bir zamanlar Sümerbank’ı da devralarak büyüttüğü Oyakbank’ı şimdi de ING grubuna satmaktadır.

Peki, “milli şirket” OYAK kendi bünyesindeki şirketleri yabancı sermaye satmakta hiçbir sakınca görmezken, Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nı yabancı tekellere kaptırmamak adına “edebiyat” yapanlar şimdi ne yapıyorlar acaba? Neden Türk bayraklarıyla OYAK’ın kapısına dayanmıyorlar? Başta Erdemir işçisi olmak üzere tüm işçi ve emekçileri özelleştirme saldırılarına karşı savunmasız bırakmak, razı edebilmek için sahte bir yerli-yabancı sermaye tartışması yaratan hainler nerede?

“Hedef Erdemir’i yabancı tekellere yem etmekti. Erdemir’in yeni sahibinin OYAK olması bir bakıma ulusal sermayenin gözü kara özelleştirme çetelerine attığı tokattır. Televizyon başında alkışladık. OYAK’tan daha milli bir şirket var mı? Arkasında TSK var. Türkiye’ye en zor anlarında sahip çıkacak bir şirket... Erdemir için mili bir cephe oluşmuştur. Özelleştirme tarihinde altın harflerle yerini almıştır.”

Başta Mustafa Özbek olmak üzere Türk-İş’in hain bürokratları özelleştirme karşıtı mücadeleyi işçi ve emekçilerin yaşayacakları sorunlardan ziyade, KİT’lerin kime satılacağı zeminine çekerek, mücadelenin zayıflatılarak yenilgiyle sonuçlanmasını sağlamışlardır. İşçilerin bilincini, milliyetçi, şoven duygularla zehirleyen hain sendika bürokratları, sermayenin hizmetinde olduklarını bir kez daha en iyi şekilde kanıtlamışlardır. Tabii ki bu hizmetlerinin karşılığını işçilerin sömürülmesi üzerinden bir parça yağlı kemik alarak bulmaktadırlar. Sermayenin millisi, yabancısı safsatadan öteye bir şey değildir ve işçi sınıfının mücadelesini engellemekten başka bir işe yaramaz.

Şimdi ise daha büyük kemikler uğruna sermaye devletinin Kürt halkı üzerinden yükselttiği şovenizm zehrini işçiler arasında yayıyorlar. İşçi ve emekçiler, sermaye devletinin son dönem yeniden yükselttiği şovenizmin kendileri için ne anlam ifade ettiğini anlayabilmeleri için Erdemir’in özelleştirilmesinde sarıldıkları argümanla şimdi Oyakbank’ın yabancı sermayeye satılması örneğine dönüp bakmalıdırlar.



GOP-Der’den eylem...

“Uyuşturucuya, çeteleşmeye, yozlaşmaya karşı mücadeleye!”

GOP-Der olarak geçtiğimiz günlerde yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı gerçekleştirdiğimiz eylemin ardından yürüttüğümüz çalışmalarla Karadeniz Mahallesi emekçilerini mücadeleye çağırmaya devam ediyoruz.

Mahallede artan uyuşturucu, çeteleşme ve yozlaşmaya karşı işçi ve emekçilerle birlikte nasıl bir çalışma örgütleyebileceğimizi tartışmak için bir ilk toplantı gerçekleştirdik. Yeni insanların katıldığı toplantıda mahallenin sorunları tartışıldı, bu sorunlara karşı nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiği sorgulandı.

Mahalle emekçilerinin “polise haber vermeliyiz” vb. söylemleri üzerine, sorunun düzenin sistematik bir saldırısı olduğunu ve “haber verelim” denilen polisin, zaten bu yozlaşma ve çeteleşmeyi desteklediğini ifade ettik. İşçi ve emekçilerin ancak örgütlü mücadelesi ile sorunların aşılabileceğini vurguladık.

Canlı tartışmaların gerçekleştiği toplantıya 20’yi aşkın emekçi katıldı. Mahalleli emekçilerin soruna duyarlı hale getirmek için bildiri dağıtılması, eylem ve etkinlikler gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı.

21 Haziran günü ise Gaziosmanpaşa İşçi Derneği olarak yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı eylem yaptık.

Mahallemizde polis desteği ile uyuşturucu satışı yapan evler mahalle halkının tepkisini çekmekteydi. Bu duruma karşı derneğimize gelen mahallenin gençleri ile yapılan görüşme sonucunda eylem yapma kararı aldık. İki gün boyunca mahallede yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı afişler yaptık, el ilanı kullandık. 21 Haziran gecesi saat 21.30’da uyuşturucu satıcılarının bulunduğu sokakta eylemimizi başlattık, sloganlarımızla mahalleyi dolaşarak toplandığımız yere geldik. Eylem sırasında emekçiler balkonlarına çıkarak eylemi izledi, bir kesimi alkışlarla destek verdi.

Kahvelerin önünde eylemimizin nedenlerini anlatan bir konuşma yaptık. Yozlaşmaya ve çeteleşmeye karşı işçi ve emekçileri mücadeleye çağırdık. Eylemimizi sloganlarla sonlandırdık. Eylemden sonra bizlerle konuşmaya gelen onlarca emekçi ile sohbet ettik.

Eylemde “Uyuşturucuya, çeteleşmeye, yozlaşmaya karşı mücadeleye!/GOP İşçi Derneği” pankartı açtık. Eyleme yaklaşık 40 kişi katıldı. Eylemde “Çetelerden hesabı emekçiler soracak!”, “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! sloganları atıldı.

GOP-DER çalışanları