29 Haziran 2007 Sayı: 2007/25(25)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sivas katliamının 14. yıldönümünde katliamcı devletten hesap soralım!
  Sivas katliamının hesabı sorulacak!
Düzen pisliklerini ortalığa saçmaya
devam ediyor!
Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...
Tırmandırılan polis terörüne karşı
mücadeleyi yükseltelim!
Kamuda satış sözleşmesi imzalandı!
  Mamak İşçi Kültür Evleri’nin düzenlediği etkinliğe 700 işçi ve emekçi katıldı…
  BDSP’nin sosyalist milletvekili adayları
işçi ve emekçilerle buluştu...
  İstanbul bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  “Milli şirket” OYAK
yabancı sermayeye satılıyor!
  İşten atılan Esen Plastik işçileriyle
dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Petrol-İş Başkanlar Kurulu:
  Gaziosmanpaşa seçim çalışması üzerine…
  Bir çift güvercin havalandı...
  İlmeği tutan ellerle şenlik yapmak!..
  Binali Soydan’a özgürlük!
  Basından...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...

Gerici rejim savaş aygıtını tahkim ediyor!

Amerikan silah tekellerinin “yağlı müşteri”lerinden biri olan Türk devleti, silah alımına doymuyor. Yalnızca Aralık 2006’dan günümüze kadar geçen altı aylık sürede milyarlarca doların ABD silah tekellerinin kasalarına akmasını sağlayacak silah ihaleleri bağlanmış durumda. Savaş uçakları, saldırı helikopterleri, füzeler, bunlara ait destek malzemeleri ve yedek parçalar satın alan Türk ordusu, bunlarla birlikte personel eğitimi, bakım ve lojistik hizmeti veren Amerikalı uzmanları da bünyesine katıyor.

Silah alımı ihalelerine yeni eklenen halkanın bedeli ise 159 milyon dolar olarak açıklandı. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından yapılan açıklamada, savaş gemilerine karşı kullanılan gelişmiş Harpoon füzelerinden 51 adedinin Türk Deniz Kuvvetleri’ne satılması için kongreye izin bildiriminde bulunulduğu belirtildi. Pentagon’a bağlı Savunma Güvenliği İşbirliği Dairesi’nden (DSCA) yapılan yazılı açıklamada, satışın, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın elindeki Harpoon envanterini genişleteceği ve savaş gemilerine karşı yeteneğini ilerleteceği savunuldu.

DSCA açıklamasında, 51 adet Block II tip taktik Harpoon füzesinin yanısıra ilgili konteynerler, destek malzemeleri, yedek parçalar, personel eğitimi, bakım ve lojistik hizmetlerinin de Türkiye’ye sağlanacağı belirtildi.

İki hafta içinde Kongre’den itiraz gelmezse, füzelerin satış izni kesinleşecek. Silah satışları söz konusu olduğunda, Pentagon kongre ile önceden danışmalarda bulunduğu için, herhangi bir itiraz gelmesi beklenmiyor

51 adet Harpoon füzesi alımı için geri sayımın başladığı günlerde Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Kara Kuvvetleri Komutanlığı için “özel maksatlı taktik tekerlekli zırhlı araç projesi” ile ilgili çalışmaları başlattı. Belirtildiğine göre, alınacak zırhlı araçlar aynı zamanda ileri teknoloji ile donatılmış sensör, destek ve radar araçları ile takviye edilecek.

Projeyle, toplam 336 adet taktik tekerlekli, mayınlara duyarlı ve yüksek seviye korumalı zırhlı araç, NATO standartlarında üretilecek. Bu savaş araçlarının da, SSM’nin açacağı uluslararası ihale ile satın alınacağı ifade edildi.

Silahlanma hamlesinin bir diğer halkasında ise 52 adet genel maksat ve 10 adet ağır nakliye helikopteri alınması var. Ayrıca Jandarma Genel Komutanlığı için de 12 keşif ve gözetleme helikopterinin alınması da gündemde.

Silahlanma histerisine giren düzen bekçileri, “sınır ötesi operasyon” için sınıra askeri yığınak yaparken, Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşı da giderek tırmandırıyor. Güney Kürdistan’a olası bir saldırı için Washington’dan vize almak zorunda olan militarist güçlerin, içe dönük “savaş hali” ilanı konusunda böyle bir dertleri yok. Nitekim bazı Kürt illerinin çevresinde “güvenlik bölgesi” oluşturmak adı altında “yasak bölge”ler ilan edilmiş bulunuyor.

Öte yandan ordu şefleri, hükümet temsilcileri, bürokrasi ve istihbaratın üst düzey temsilcilerinin katıldığı son “güvenlik zirvesi”nde, yeni tahkimatlar için savaş aygıtına ek kaynaklar ayrılması konusunda anlaşma sağlandığı bildirildi. İktidar uğruna aralarında çatışan “laik/dinci” iki gerici kutup, savaş aygıtının tahkim edilmesi konusunda tam bir mutabakat içinde hareket ediyor. Tayyip ve müritleri, TSK’nin “tüm ihtiyaçları”nın karşılanacağını ilan etmiş bulunuyor. Generallerle anlaşan AKP hükümetinin Milli Savunma Bakanlığı’na ek ödenek çıkartması bekleniyor.

Eğitime, sağlığa ayrılan bütçeyi kısan, milyonlarca işçinin talim yaptığı asgari ücreti açlık sınırının altında tutan, kamu emekçilerine gülünç ücret artışları yapan İMF-TÜSİAD hükümeti, sıra silahlanma ve savaş aygıtının tahkimatına geldiğinde kesenin ağzını sonuna kadar açıyor. Emekçileri yıkıma, militarist kurumu tahkime yarayan rejimin bu tercihleri şaşırtıcı değil. Çünkü biliyoruz ki, kapitalizm bir şiddet, barbarlık ve yıkım düzenidir.


 

“Terör”e karşı sessiz ve etkisiz bir yürüyüş!

23 Haziran günü Cumhuriyet mitinglerini tertipleyen bileşenlerce bu kez teröre karşı sessiz yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş boyunca Kürt halkını hedef alan şoven sloganların atılmasının yanı sıra “ordu millet elele” denerek inkar ve imha politikalarının gönüllü işbirlikçisi olunacağı ilan edildi.

Genelkurmay’ın internet üzerinden yayınladığı ilk muhtıra sonrası başlayan Cumhuriyet mitingleri furyasının temel vurgu noktası laiklikti. Bu muhtıra baştan aşağı ülkedeki irticai faaliyetlerden örnekler sıralıyor ve vatandaşların irtica yanlılarının karşısına net bir tutumla çıkmasını istiyordu. Genelkurmay’ın adeta bir eylem çağrısı olarak kaleme alınmış bu muhtırası üzerine, ulusalcı cenah arkasına medya desteğini de alarak harekete geçti ve sonuçta bir TSK güzellemesine dönüşen mitingler dizisi ile karşı karşıya kalındı.

Miting kürsülerinde ordu, cumhuriyetin yegane koruyucu gücü ilan edilirken, Nur Serter gibileri kürsüde ordunun önünde saygıyla eğildiğini dile getirerek adeta secdeye vardı. Mitingte, Büyükanıt’ın bir gün önce ettiği “sözde değil özde laiklik” sözü de çoktan pankartlara konulmuştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde başlayan ve erken seçimle sonuçlanan sürecin startı böyle verildi. AKP’yi hedefe koyan muhtıranın sonundaki “ne mutlu Türküm diyene!” klişesi ise toplumsal yaşama halkların kardeşliği bilincinin katli olarak geri döndürülmeye çalışıldı.

Daha sonraki süreçte muhtıraların arkası kesilmedi. Genelkurmay AKP ile süregelen çatışmasını asker yanlısı sözde sivil toplum örgütlerine devrederek, savaş borazanını kaldığı yerden çalmaya devam etti.

Bugün yeniden alevlenmiş haliyle içinden geçtiğimiz bu süreç, Mersin’deki bayrak provakasyonu ile başlayan, Diyarbakır olayları, Şemdinli, Hrant Dink’in katledilmesi ve toplumsal linçlerle süren, devlet terörünü tırmandırma ve şoven histeriyi yükseltme çabasının doruk noktasına ulaştığı bir kesittir yalnızca. Gelinen yerde bütün haber bültenlerinde ilk sırada yer bulan şehit haberleri, öve öve bitirilemeyen “ölü ele geçirmeler”, Kuzey Irak hayalleri, Ahmet Kaya t shirtlerini hedef alan bir toplumsal düşmanlık atmosferi sermaye düzeninin yine halklar arası kin ve düşmanlığı körüklemek üzere maya çalma girişiminin örneklerdir.

Şovenizm mayası tutmadı!

23 Haziran’da 5 ilde gerçekleştirilen “teröre karşı sessiz yürüyüş” mitingleri gösterdi ki, çalınan şovenizm mayası henüz tutmamıştır. İstanbul’da sayısı 2000’leri ancak bulan mitingler marjinalleşmiş ve savaş çığırtkanlığı ile ordu şakşakçılığı arasına sıkışmış bir takım dar çevrelerin, sivil toplum örgütü maskesi ardında siyaset yapan orducuların hazin başarısızlığı ile sonuçlanmıştır. Genelkurmay’ın yine muhtıra biçiminde ilettiği ‘teröre kitlesel refleks verin’ çağrısı sadık hizmetkarlarınca karşılanmaya çalışılmış, ancak bu kez, hem de medya eliye son süreçte yaratılan dramatik atmosfere karşın yanıt üretmemiştir. İşin özü, 23 Haziran’da Çağlayan’da toplanan gruplar yalnız kalmış ve marjinalleşmişler, sessiz yürüyüş bir sürü şoven sloganın atıldığı ama gerçekten sessiz ve etkisiz bir miting olarak kayıtlara geçmiştir.

Son günlerde şehit cenazeleri üzerinden siyaset yürüten, ölüleri üzerinden toplumda düşmanlık yaratmanın hesaplarını güdenler, koca bir gerçeği artık daha açık görmüşlerdir sanırız. Hrant Dink katledildiğinde 200 bin kişi halkların kardeşliği diyerek sokağa dökülürken, çok daha fazlası da aynı kardeşlik özlemini içinden defalarca tekrarlayarak evde, okulda, işyerinde kaldı. Yani bu coğrafyada hala askerlerin karşısında hazırolda durmayan, bu coğrafyanın kardeşlik bilincine sahip çıkan çıkan milyonlar var!