29 Haziran 2007 Sayı: 2007/25(25)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sivas katliamının 14. yıldönümünde katliamcı devletten hesap soralım!
  Sivas katliamının hesabı sorulacak!
Düzen pisliklerini ortalığa saçmaya
devam ediyor!
Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...
Tırmandırılan polis terörüne karşı
mücadeleyi yükseltelim!
Kamuda satış sözleşmesi imzalandı!
  Mamak İşçi Kültür Evleri’nin düzenlediği etkinliğe 700 işçi ve emekçi katıldı…
  BDSP’nin sosyalist milletvekili adayları
işçi ve emekçilerle buluştu...
  İstanbul bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  “Milli şirket” OYAK
yabancı sermayeye satılıyor!
  İşten atılan Esen Plastik işçileriyle
dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Petrol-İş Başkanlar Kurulu:
  Gaziosmanpaşa seçim çalışması üzerine…
  Bir çift güvercin havalandı...
  İlmeği tutan ellerle şenlik yapmak!..
  Binali Soydan’a özgürlük!
  Basından...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sivas katliamının hesabı sorulacak!

12 Eylül askeri faşist darbesinden önce, Alevi işçi ve emekçiler Maraş ve Çorum katliamlarına maruz kaldılar. Bu katliamlar sermayenin faşist devleti tarafından organize edildi. Dinsel gericilikten beslenenler ve faşist katiller ise icracı olarak kullanıldı.

Sermayenin faşist devleti devrimci kitle mücadelesinin yaratacağı tehlikeleri çok iyi biliyordu. Bu bilinçle 12 Eylül öncesi yapılan bu katliamlar, Alevi-Sünni ayrımını körükleyen, emeğin birleşik mücadelesini zayıflatma, işçi ve emekçileri yapay ayrımlar temelinde bölme noktasında önemli rol oynadı.

2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen katliamda, Madımak Oteli’nde bulunan 35 can yakılarak katledildi. Sivas katliamının üzerinden çok fazla zaman geçmeden, katliama ilişkin gerçekler ortalığa saçıldı. Sermayenin faşist devletinin dinsel gericiliğin arkasına gizlenerek oynadığı rol tüm açıklığı ile ortaya çıktı.

Şenlik ön hazırlıkları

Hızır Paşa tarafından katledilen Pir Sultan Abdal’ı anmak üzere, 1989’dan itibaren Sivas Banaz Köyü’nde çeşitli kültürel etkinlikler düzenleniyordu. 1993’te ise etkinliklerin Kültür Bakanlığı desteği ile Sivas’ta bir kültür merkezinde yapılmasına karar verildi. Çok sayıda sanatçı, aydın ve yazar etkinliklere davet edildi.

Bu hazırlıklar sürerken, etkinlikleri kana bulayacak güruh da başka katliam hazırlıklarını yoğunlaştırıyordu. “Müslümanlar” imzasıyla dağıtılan bildirilerde etkinliklere katılacak olanların “Müslümanların kutsal değerlerine hakaret ettikleri” ilan edildi. Halk “Müslümanlığın gereğini yerine getirmeye” çağrıldı. Bu katliama açık davetiye çıkaran bildiri konusunda sermaye devletinin kolluk güçleri üç maymunu oynadı.

Katliamcıların Sivas’ı kana bulmak için yaptığı hazırlıklar

Etkinliklerin tarihi yaklaştıkça provokasyon hazırlıkları da yoğunlaştı. Başında Refah Partili Temel Karamollaoğlu’nun bulunduğu Sivas Belediyesi, etkinliklere denk düşen bir tarihte “Hicret Koşusu” düzenleme kararı aldı. Koşu için “sporcu” adı altında çevre illerden gelen katiller sürüsü okulların ve gerici vakıfların yurtlarına dolduruldu. Yerel gazetelerde katliamı körükleyen yazılar kesintisiz olarak yayınlandı. Sivas’a gelen misafirlerin ve aydınların konakladığı Madımak Oteli’nin önüne, caddede yol çalışmaları yapılacağı gerekçesiyle, Sivas belediyesi tarafından birkaç kamyon dolusu taş boşaltıldı.

Sermayenin faşist devleti güvenlik önlemlerini artırmak şöyle dursun, kentin kolluk güçlerinin büyük bir bölümünü başka ilçelere göndermişti. Bildiriler, fısıltılar, yol kenarına yığılı hazır taşlar, sporcu adı altında kente getirilen militanlar, bölgeden uzaklaştırılan kolluk güçleri ile birlikte katliamın ön hazırlıkları tamamlandı.

Katliamcılar sahneye çıktılar!

Katliamcılar Cuma günü düğmeye bastılar. Sivas katliamının geçtiği aşamalar, benzer şekilde Maraş ve Çorum’da da tezgahlanmıştır. Senaryo hep aynıdır. Olayların öncesinde fısıltı gazetesi çalıştırılır. Gerçek dışı söylentiler ayyuka çıkar.

Maraş’ta sinemaya giden topluluğun üzerine bomba atarak insanları kışkırtmışlardı. Bu kışkırtma zemininde Maraş’ta yaşayan muhalif, devrimci insanlara yönelik büyük bir katliam gerçekleştirilmişti. Sermayenin faşist devleti katliamı Alevi-Sünni çatışması olarak göstererek katliamdaki rolü gizlemişti. Bombayı atan kişiyse, sonradan MHP’den milletvekili seçilecek, İnsan Hakları Komisyonu üyeliği de yapacak olan Ökkeş Kenger’di!

Katliam gerçekleştiriliyor

2 Temmuz’da katliam için artık herşey hazırdı. Cuma namazının ardından Paşa ve Meydan Camileri’nden çıkan 500 kişilik bir kitle, Atatürk Caddesi’nden vilayet binasına yürümeye başladı. Vilayet alanında bekleşen kalabalığın sayısı kısa bir süre sonra 5 bine ulaşmıştı. Buradan İstasyon Caddesi’ne yönelen kalabalık, etkinliklerin yapılacağı kültür merkezinin önüne gelerek, bir gün önce etkinlikler çerçevesinde buraya dikilen Ozanlar Anıtı’nı ve binayı tahrip etti. Grup daha sonra Madımak Oteli’ne doğru yöneldi. Kısa zamanda sayıları katlanmıştı.

Otelin çevresinin sarıldığını ve taşlandıklarını gören aydınlar, otelin merdivenlerine sığınarak dönemin başbakan yardımcısı, “sosyal demokrat” SHP’nin lideri Erdal İnönü de dahil olmak üzere ulaşabildikleri tüm üst makamlardan yardım talep ettiler. Ancak yardım çığlıkları, “yardım geliyor” yalanlarıyla geçiştirildi. SHP’li Kültür Bakanı Fikri Sağlar bir gün öncesinde etkinliklere katılmaktan son anda başka bir işi çıktığı gerekçesiyle vazgeçtiğini bildirmişti.

Dışarıda kalabalıklaşan kitle yol kenarında hazır halde bulunan taşları otele yağdırmaya başladı. Olayları yatıştırmak için valilik etkinlikleri iptal ettiğini açıklasa da, Sivas Belediye Başkanı’nın “gazanız mübarek olsun” diyerek başladığı konuşmasının ardından iyice kendinden geçen kitle, otelin önündeki araçları ters çevirerek ateşe verdi. Otelin kırılan camlarından perdeler tutuşturularak otel de ateşe verildi.

Yakılan otelin içindeki insanlar can çekişmekteyken, devletin üst düzey bürokratları ibretlik açıklamalarda bulunuyorlardı. Alevi kesimin oylarına yaslanarak parlamentoda kendisine yer bulan ve koalisyon ortağı olan SHP’nin Genel Başkanı Erdal İnönü, “güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir” diyecek kadar alçalabildi. Asıl hedefi ise olayların sermayenin faşist devletinin kontrolü dışında geliştiğini ispatlamaktı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “halkla polisi karşı karşıya getirmeyin” sözleri, oteli ateşe veren katliamcılara cesaret veriyordu. Katillere cesaret verme yarışında dönemin Başbakanı Tansu Çiller de üzerine düşeni yaptı. O da “otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir şey olmamıştır” diyerek katliamcıların sırtını sıvazlamayı ihmal etmedi. ANAP lideri M. Yılmaz, “bu, bir futbol maçında bile çıkabilecek bir olaydır” sözleriyle katliamcıları alkışlayanlar kervanına katıldı.

Katliam sonrası mahkeme tutanaklarında yakılanlar tahrikçi olarak tanımlandı. Otelin etrafını saran kitle ise dini duygularının aşağılanması nedeniyle galeyana gelen insanlar olarak gösterildi.

Otelin önüne önceden vardığı halde itfaiye olaya herhangi bir müdahalede bulunmadı. Otelin penceresi önündeki insanlara doğru merdiveni uzandığında ise 37 kişi yaşamını yitirmişti. Tahrikçisi olarak gösterilen Aziz Nesin merdivenden indirilirken, itfaiyeciler tarafından tartaklandı. Üstelik bu görüntüler sermaye medyasında yayınlandı.

Katliam haberi ülkenin her tarafına ulaştığında Sultanahmet’te katliamı protesto etmek isteyen kitleye hunharca saldıran kolluk güçleri, Sivas’ta 8 saat boyunca süren katliamı elleri böğründe izlemekle yetindiler. Otelde yangının başlamasından kısa bir süre önce içeriye giren birkaç polis, konukların dışında herhangi bir güvenlik görevlisinin olup olmadığını sordular. “Hayır” yanıtını alınca ellerini kollarını sallayarak dışarı çıktılar.

Katliamın zamanlaması

Sivas katliamı sürecinde işçi-emekçiler ve Kürt halkı açısından hareketli günler yaşanıyordu. Kürt ulusal mücadelesi yükselişe geçmişti. Sayıları yarım milyon işçinin toplu sözleşme görüşmeleri tıkanma noktasına gelmişti. Kamu emekçileri grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı için yaptığı eylemlerle her gün sokaktaydı.

İşçi sınıfı ve kamu emekçilerinin eylemlerinin birleşme ihtimali sermaye devletinin uykularını kaçırıyordu. Üstelik sermaye adına hükümetlik yapan SHP-DYP koalisyonu iyice yıpranmış, güçten düşmüştü. Sivas katliamı sonrasında köylerde katliamlar ve boşaltmalar yoğunlaştırıldı. Katliamda aktif rol alan gerici örgütlerin, Kürt hareketine karşı devlet eliyle yaratıldıkları hiç kimse için sır değildi.

Genelde tüm katliamların özelde Sivas katliamının hesabını sormanın, katliamcıların yargılanmasını sağlamanın tek yolu işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci mücadelesidir. Bunu için işçi ve emekçilerin aydınlatılması ve Sivas katliamı vesilesiyle eylemli bir sürece yöneltilmesi özelde komünistlerin, genelde ise tüm devrimci ve ilerici ortak sorumluluğudur.