29 Haziran 2007 Sayı: 2007/25(25)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sivas katliamının 14. yıldönümünde katliamcı devletten hesap soralım!
  Sivas katliamının hesabı sorulacak!
Düzen pisliklerini ortalığa saçmaya
devam ediyor!
Düzen bekçileri yeni silah alımları için Pentagon kapısında...
Tırmandırılan polis terörüne karşı
mücadeleyi yükseltelim!
Kamuda satış sözleşmesi imzalandı!
  Mamak İşçi Kültür Evleri’nin düzenlediği etkinliğe 700 işçi ve emekçi katıldı…
  BDSP’nin sosyalist milletvekili adayları
işçi ve emekçilerle buluştu...
  İstanbul bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  “Milli şirket” OYAK
yabancı sermayeye satılıyor!
  İşten atılan Esen Plastik işçileriyle
dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Petrol-İş Başkanlar Kurulu:
  Gaziosmanpaşa seçim çalışması üzerine…
  Bir çift güvercin havalandı...
  İlmeği tutan ellerle şenlik yapmak!..
  Binali Soydan’a özgürlük!
  Basından...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Petrol-İş Başkanlar Kurulu:

“İMF programını reddetmeyen parti ve adaya oy yok”

Petrol-İş Başkanlar Kurulu 21-22 Haziran tarihlerinde toplandı. Toplantıdan sonra yayınlanan ayrıntılı sonuç bildirisinde, seçimlerden PETKİM’in özelleştirilmesine, Filistin’de yaşananlardan Novamed direnişine kadar bir dizi konuda görüş bildirildi.

Başkanlar Kurulu’nun sonuç bildirisinde bugün Filistin’de yaşananların gerisinde, ABD ve İngiltere’nin yürüttükleri insanlık dışı savaşı yayma çabalarının yattığı vurgulandı. Bu konuda şunlar söylendi: “Başkanlar Kurulumuz, Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmeyi amaçlayanları, ülkelerin sınırlarını emperyalizmin ihtiyaçlarına göre çizmek isteyenleri, her ne vesileyle olursa olsun halklar arasına düşmanlık tohumları ekenleri reddediyor, gönlümüzün barıştan, demokrasiden, kardeşlikten, eşitlik ve özgürlükten yana olduğunu bir kez daha beyan ediyoruz.”

Bildiride, genel seçimler öncesinde yaşanan siyasal gelişmeler, katliam ve provokasyon girişimleri de ele alındı. Kürt ve Türk halkları arasına kin ve düşmanlık tohumları ekmeye yönelik gerici planları reddeden açıklamada bununla ilgili olarak şu sözlere yer verildi:

“Binlerce yıldır bu topraklar üzerinde barış içinde, kardeşçe bir arada yaşamış farklı kültürlere, inançlara ve etnik kökenlere sahip insanlarımızı birbirine düşürmeye çalışan politikalar başarılı olamayacaktır. Karanlık odakların sivil, masum insanlara yönelttiği ve toplumda kin, nefret, yılgınlık yaratmayı ve demokrasi dışı sonuçlar aranmasını amaçlayan terör eylemlerine şiddetle karşı çıkıyoruz”

Toplanan Petrol-İş Başkanlar Kurulu’nda 22 Temmuz seçimlerinde nasıl bir tutum izleneceği de tartışıldı. Sonuç bildirisinde, Petrol-İş’in “ayrımsız ve kapsamlı iş güvencesi, örgütlenme özgürlüğü, sendikal hakların uluslararası standartlara kavuşturulması, kayıt dışının önlenmesi, seçim barajlarının kaldırılması ve benzeri temel konularda” ortaklaşılması ve bu programı uygulayacağını taahhüt eden bir partinin desteklenmesi yönündeki çağrı ve çabalarının istenen karşılığı bulmadığı ifade edildi. Bu nedenle seçimlerde işçi sınıfının sayısal güçleriyle ters orantılı bir siyasal güce sahip olacağı vurgulandı. Buna rağmen işçi ve emekçilerin AKP iktidarından hesap soracağına dair inancın vurgulandığı açıklamada “SSK hastanelerini elimizden alan, tarımı ve çiftçiliği yok eden, sağlığı ve sosyal güvenliği piyasa koşullarına terk eden, kamu birikimlerini özelleştirme adı altında bir bir elden çıkartan, attığı her adımda emperyalist kurumların ve ulusötesi tekellerin çıkarlarını savunan AKP iktidarına gereken cevabı vereceğini biliyoruz” ifadelerine yer verildi.

“Petrol-İş üyeleri, İMF politikalarını uygulayacağını beyan eden veya açıkça bu programı reddetmeyen hiçbir partiye ve adaya oy vermeyecek, oyunu sınıfsal çıkarları doğrultusunda kullanacaktır. Üyelerimiz, sendikal hak ve özgürlükleri geliştirecek, demokrasi dışı seçim ve siyasi partiler kanunlarını değiştirecek, ülkede demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi için mücadele edecek partileri ve adayları destekleyecektir” denildi.

Petrol-İş Başkanlar Kurulu’nun diğer bir gündem maddesi devam eden kamu TİS süreci idi. Bu konuda Türk-İş yönetimine eleştiriler yöneltildi. Sürecin Türk-İş tarafından iyi yönetilmediği, doğru strateji ve politikalar izlenmediği vurgulandı. Petrol-İş’in kendi temel sözleşme stratejisini “AKP’nin emekçi düşmanı politikalarının geriletilmesi, işe ilk giriş ücretlerinin düzenlenmesi, ücret dengesizliklerinin giderilmesi, her işyerinin kendine özgü sorunlarının çözümlenmesi, istek dışı işten çıkarılmayacağına ilişkin düzenlemeler yapılması, kazanımlarımızı geriye götürecek hiçbir esneklik hükmünün sözleşmelerde yer almaması ve ücretlerde geçmiş dönem kayıplarının telafi edilmesi” üzerine kurduğu vurgulanarak hükümetle yapılacak görüşmede taleplerin karşılanmaması durumunda Türk-İş’in derhal “grev uygulama kararları” alması, grev yasağı olan işyerlerinde ise eylemlilik takviminin ortaya konulması talep edildi.

PETKİM’in özelleştirilmesine karşı inanç ve kararlılıkla mücadele edileceği belirtilen açıklamada ayrıca halen süren direnişlere değinildi. Novamed, Esen Plastik ve Sanovel direnişlerinin başarısının tüm emekçilerin başarısı olacağı ifade edildi.



Bakırçay havzasında yaptığı üretimden ziyade iş cinayetleriyle gündeme gelen Habaş Demir-Çelik Fabrikası ölüm kokmaya devam ediyor. İş cinayetlerine yönelik tepkiler gün geçtikçe artıyor. Buna yönelik bir tepki de Bakırçay havzasında çalışan demir-çelik işçilerinden geldi. İşçilerin konuyla ilgili dağıttığı bildiriyi okurlarımıza sunuyoruz...

Habaş ölüm kokmaya devam ediyor!


Arkadaşlar, kardeşler!..

Doğal olmayan ölümlerin doğallaştığı sektördür Demir-Çelik fabrikaları. HABAŞ ise yaptığı üretim rekorlarının yanısıra iş cinayetleri ile de adını bölgede en çok duyuran fabrikadır. Yani iş kazalarından kaynaklı ölüm ve sakat kalma olaylarıyla da rekor kırmıştır. Örneğin, son 5 ay içersinde 4 arkadaşımız HABAŞ’ta iş kazası sonucu yaşamını yitirmiştir. Geçtiğimiz hafta ise, yine iş kazası sonucu Fahrettin Köylü kardeşimizi kaybettik.

Belki hiç tanışmadık onunla, belki de aynı yerden servise binerken dost sıcaklığıyla selamladık birbirimizi. Ya öğle yemeğine giderken ya da vardiya değişimde hayırlı işler diyerek uğurladık birbirimizi. Aslında üzülmek için tanımak da gerekmiyor. Çünkü hepimiz Fahrettin kardeşimiz gibi evimizi geçindirebilmek için çalışıyoruz. Bugün Fahrettindi, peki yarın kim olacak? Bu olay karşısında arkadaşlarımızın diyebildiği tek şey “Allah rahmet eylesin, ailesinin başı sağ olsun, biz ne yapabilir ki” oldu. Ama içimizden sık sık sıranın bize ne zaman geleceğini sorduk. Daha temkinli çalışarak önlem almaya çalıştık kendimizce. Olayı duyar duymaz birbirimize “Olay nasıl olmuş? Nerde olmuş? Adı neymiş? Nerde oturuyormuş” diye sorduk. Aslında sorulması gereken başka şeyler de var. Örneğin; patron neden koruyucu önlemleri almıyor?

Neden teknik emniyetin yaptığı tek şey, yaşanan kazalardan sonra bir takım önlemler alabilmek oluyor? Bir arızanın giderilmesi için hep içimizden birinin ölmesi ya da sakat kalması mı gerekiyor? Neden Demir Çelikler ağır sanayiye girdiği halde gösterilmiyor? Neden erken emeklilik hakkı uygulaması yapılmıyor? Yıpranma payımız neden yok? Neden bu ağır ölümcül koşullara rağmen düşük ücretler bize reva görülüyor? Her ay düşük ücretler yüzünden zorunlu mesailere bırakılıp geceli gündüzlü çalışarak ailemizden, sevdiklerimizden çok zaman geçirdiğimiz Demir Çelik fabrikalarında üretim rekorları kırmamıza rağmen ücretlerimizde en ufak bir iyileştirme neden yapılmıyor? İş cinayetlerine önlemler neden alınmıyor? Ve bizler NİÇİN HESAP SORMUYORUZ, SORAMIYORUZ ?

Sonuç olarak Habaş sahibi Mehmet Başaran şahsında Çelikhane Müdürü’nün ve onun yalaka takımının 5 Haziran günü sabah ve akşam iş çıkışlarında yaptığı toplantılarda bu İŞ CİNAYETLERİNE karşı diyebildikleri tek şey biz işçilerin dikkatsizliği ve bireysel önlemlerin alınmaması olduğuydu. Aceleye getirdikleri işler nedeniyle ölümler yaşandığını söyleyemediler bile.

Çözüm, yaşamımızı kadere teslim etmekle, iş kazasına karşı bireysel önlem almakla, gerçekleri ve çözümleri bildiğimiz halde susmakla ya da iş değiştirmeye çalışmakla asla olmuyor. Bu sorun sadece Habaş işçilerinin değil tüm işçi sınıfının ortak sorunudur.

Çünkü yaşadığımız sömürünün, ölümlerin ya da sakat kalmaların asıl sorumlusu sermayenin, patronların düzeni olan bu kapitalist sistemdir.

Bizim alınterimizle servetine servet katan patronlardan iş güvenliğine ve sağlıklı çalışma ortamına ilişkin teknik ve sıhhi düzenleme ve önlemler isteyelim. Bunun işyeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafından sürekli denetimi sağlansın. İşçi temsilcilerinin yönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarından oluşan iş müfettişliği istemeliyiz. Tam donanımlı revir ve ambulans isteyelim.

Demirin ve çeliğin kanımızla, canımızla ve alınterimizle sulandığı Habaş’ı daha iyi çalışma ortamı ve koşullarına sahip bir fabrika haline getirmek için biraraya gelelim, örgütlü davranalım! Bulunduğumuz her bölümde komiteler kurarak sorunlarımıza sahip çıkalım. Yaşanan iş cinayetlerinin hesabını soralım! Yaşanan ölümler karşısında örgütlü tepkimizi ortaya koyalım! Sendikayı asıl işlevi olan emeğimizi korumaya dönük mücadele etmesi için zorlayalım. DOĞAL OLMAYAN ÖLÜMLERİN DOĞALLAŞTIĞI BİR FABRİKA İSTEMİYORUZ!

Kurtuluş yok başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Bakırçay havzasında çalışan demir-çelik işçileri