18 Mayıs 2007 Sayı: 2007/19(19)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliğine ve parlamenter hayallere karşı devrimci sınıf alternatifi
  Sömürü ve talan düzeninin cellatlarını seçmek zorunda değiliz!
Düzenin seçim oyununu bozmak için
bağımsız devrimci sınıf çizgisini güçlendirelim!i
Kapitalizmin söndürdüğü hayatlar
Kapitalist sistemde ayrımcılık her yerde!
Devrimci gençlik mücadelesinde
gelecek için notlar
  Üniversitelerde şenlikler başlıyor...
  Liseli gençlikten...
  Seçimler ve devrimci müdehalenin sorunları
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Gençlik düzen içi çatışmalarda taraf olmayacaktır!
  Seçim mi, salaklığın tescili mi?
Yüksel Akkaya
  Sermaye temsilcilerinin meslek lisesi çığırtkanlığı…
  Gençlikten...
  Seçim çalışmalarından...
  Dünyadan...
  “Cumhuriyet mitingleri”…
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bağımsız adayların isimleri birleşik oy pusulasında yer alacak...

Düzen partilerinin DTP’ye yeni tuzağı!

AKP tarafından hazırlanan anayasa paketinde yer alan bağımsız milletvekili adaylarının birleşik oy pusulasında yer almasıyla ilgili değişiklik, Meclis Genel Kurulu’nda CHP’li, AKP’li, ANAP’lı, DYP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Meclis tarihinin görülmemiş bir çoğunluğu, oylamaya katılan 456 milletvekilinden 430’u, DTP’nin bağımsız adaylarla Meclis’e girişini güçleştirecek anayasa değişikliği lehine oy kullandı.

Bu yasa değişikliğinin DTP’nin seçimlere bağımsız adaylarla girme kararı aldığı günün hemen ertesinde gündeme getirilip kabul edilmesi, kuşkusuz ki tesadüf değildi. Pek çok konuda anlaşamayan AKP ve CHP, seçim barajının yüzde 10’da tutulmasında ve bağımsız adayların adlarının da partilerle aynı listeye konması için anayasa değişikliğinde anlaşabildiler. Bu durum, onların asıl kimliklerine ve demokrasi anlayışlarına da ayna tutuyor.

Meclis’te birbirlerinin gölgelerine bile “kurşun sıkan”, kanlı bıçaklı düşman görünümü yaratmayı pek seven, durmadan birbirlerine bağırıp çağıran, hitapları bozuk, yumruk atmalara, itip kakmalara varan kavga halleri hiç eksik olmayan AKP ile CHP milletvekillerinin öncekilerin aksine, oylama sırasında birbirleriyle şakalaşmaları, tam bir “kanka” görünümü sergilemeleri gözlerden kaçmadı. Onlar, sonunda “birlik ve beraberlik” konusunda kendilerinden beklenen performansı göstermiş, Kürt halkına karşı “tek yumruk” olmuşlardı. Bu yüzden keyiflerine diyecek yoktu!

Böylece Meclis’teki düzen partileri, bağımsız girerek barajı aşmak isteyenlere yeni “barajlar” örerek kalelerini tahkim ettiler. Anlaşılan hazineden aktarılan seçim yardımları ve dünyanın en yüksek seçim barajları kendilerini güven içinde hissetmelerine yetmiyor.

Öte yandan CHP’nin bu yasa değişikliğine destek vermesi tam bir ikiyüzlülüktür. Zira eski Anayasa Mahkemesi Başsavcısı Kanadoğlu’nun “seçim kararı almış bir Meclis’in kararlar alamayacağı” şeklindeki yorumuna destek veren bizzat CHP’nin kendisiydi. Böylece CHP’nin takiyecilikte AKP’den hiç de geride kalmadığı bir kez daha görülmüş oldu.

Bağımsız adayların adlarının da partilerle aynı listeye konması için anayasa değişikliğini savunanlar,“Bağımsız seçime girmek isteyen vatandaşları, oy pusulası bastırma külfetinden, seçim kabinlerinde bağımsız oylarının korunması gibi güçlüklerden kurtarmak için bu değişikliğe gidildi” diyorlar.

Oysa gerçekler tamamen tersini gösteriyor. Birleşik oy pusulası bağımsız adaylar için bir dezavantaj teşkil ediyor. Çünkü bağımsız adayların oy pusulası ayrıca basılır ve seçmenlere önceden dağıtılırdı. Ayrıca, pusulalar sandık başında da olurdu. Yeni düzenlemeyle birlikte bağımsız adayların pusulalarını kendilerinin hazırlaması uygulamasına son veriliyor. Buna göre, bağımsız adaylar partilerle birlikte birleşik oy pusulasında yer alacak. Değişiklik, okur-yazar olmayan seçmenlerin oy vermek istedikleri bağımsız adayı birleşik pusulada adayı temsil eden işaret bulunmadığından nasıl bulacağı sorusunu da birlikte getiriyor. Açıktır ki söz konusu değişiklik, DTP’nin oy oranının yüksek olduğu seçim bölgelerinde önemli miktarda seçmenin okur-yazar olmadığı gerçeği dikkate alınırsa, seçime bağımsız adaylarla girmeye hazırlanan DTP’nin önünü kesmeyi amaçlıyor. Eski uygulamada bağımsız adaylar kendi pusulalarını önceden seçmenlerine ulaştırabiliyor, böylece okuma-yazma bilmeyen seçmenler sandık başında pusula aramak durumunda kalmadan istedikleri bağımsız adaya oy verebiliyordu.

Son değişiklik, gerçekleştirilmesi kolay hilelere de kapı aralamaktadır. Örneğin, devlet tarafından görevlendirilmiş, seçilme iddiası olmayan çok sayıda kişi, sırf isim sayısını çoğaltmak için bağımsız aday olabilecek ve liste kabaracaktır. Sayı kabarınca, okur-yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracaktır. Ayrıca kazanması beklenen bağımsızın adına benzer ismin aday gösterilmesi muhtemel ve kolay hilelerdendir. Burada açıkça, bırakalım seçim barajını kaldırmayı mevcutlara yenileri eklenmekte, bağımsızların Meclis’e girişi yasayla tuzak kurularak daha da zorlaştırılmaktadır. Son yasa değişikliği ile amaçlanan kısaca budur.

Görüldüğü gibi, düzen partileri, kendi politikalarının sonucu okuma-yazma öğrenmekten bile alıkoyduğu Kürt emekçilerin bu zaafından yararlanarak kendi istedikleri adayları seçmelerini engellemeye çalışıyorlar. Bu durum, gerçekte Kürdistan’ın bilerek eğitim ve öğretimden yoksun bırakılmasını da açıklıyor. Kürt emekçilerin büyük ölçüde okur-yazarlıktan ve eğitimden yoksun oluşu, sömürgeci Türk devletinin bilinçli bir tercihidir. Bugün bu, onun elinde güçlü bir silaha dönüşmüş bulunuyor.

AKP, varolan barajlara yeni barajlar ekleyip Kürt sorununda 80 küsur yıllık geleneksel imha, inkar ve asimilasyon çizgisinde ısrarlı olduğunu bir kez daha göstererek bir yandan orduya, özellikle 27 Nisan muhtırası çerçevesinde “Bakın, ben bu konuda ne kadar duyarlıyım” mesajını verirken, öte yandan DTP’nin alamayacağı oylara da göz dikmiş oluyor.

Kuşkusuz ki, Kürtleri Meclis’ten uzak tutma tutumu salt AKP’nin tercihi değildir. 8 yıllık İmralı sürecine rağmen bütün düzen partilerinin ve kurumlarının ortak politikasıdır bu. Kürt ulusunun bütün bir Cumhuriyet dönemi boyunca tüm temel ulusal hak ve özgürlüklerinden zorla yoksun bırakılması ve sistemli bir asimilasyona tabi tutulması demek olan “tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dil” politikalarının uzantısıdır. Özetle Kürtlere nefes alacak alan bırakmayan, katı inkarcı politika olduğu gibi sürdürülüyor.

Açıktır ki, bugün Kürtler’e Meclis’in kapısını kapatma biçimine bürünen ulusal baskı ve eşitsizlik, sınıfsal baskı ve eşitsizliğin bir yansımasıdır. Yaşananlardan hareketle söyleyecek olursak, ulusal sorunun köklü ve kalıcı çözümü ise, proleter devrim ve sosyalizmdir.


 

Haluk GERGER’den Basına ve Kamuoyuna...

“‘Devrimci sol’ kendi ortaklığını inşa etmelidir!..”

DTP’nin, seçimlere, kendi özel konumu çerçevesinde, bağımsız adaylarla katılacağını açıklamasının ve belli yerlerde de oy potansiyelini “Türk aydınları” lehine yönlendirmesi olasılığının belirmesinin ardından, Sol’un “ortak aday” projesi tartışılmaya başlandı. Doğal olarak, DTP’nin tavrının muhatabı konumundaki parti, kurum ve kişiler kendi aralarında ve DTP ile bu konuda görüşmeler yapmaktalar.

Bu gelişmeler karşısında, “devrimci sol”un tavrı özel önem taşımaktadır. Sosyalist sol içinde “ortak aday” düşüncesine sıcak bakan ve önce kendi aralarında görüş alışverişinde bulunan çevreler var. Bu türden bir işbirliğinin “devrimci sol” bakımından ödün kabul etmez ilkelerinin de bu tartışma sürecinde saptanacağı kuşkusuzdur.

Kürtlerin oyları ile devrimcilerin iyi niyetini, emeğini, “sol liberaller”in tekeline ve insafına terketmemek için, “devrimci sosyalist sol”un, en azından seçimleri “işçi sınıfı, emekçiler ve bütün ezilenlerle diyalog kurma”nın elverişli bir yolu olarak gören kesimlerinin, kendi “ortak aday” adaylarını oluşturma sürecini başlatmaları gerekir.

Elbette aslolan ilkelerdir. Yine de, burjuva demokrasisinin seçim panayırını kendi öz yozluğunun bile ötesine taşıma eğilimini barındıran “kariyerizm” ve “liberal dolandırıcılık” karşısında da tavır almak gerekmektedir. Ulusalcı ve liberal “sol”lar karşısında, “sosyalist sol” seçeneğinin varlığı mutlaka vurgulanmalı ve “ortak aday” projelerine bu perspektifle yaklaşılmalıdır. Gerektiğinde de, düzene monte edilmiş liberal ya da ulusalcı “solculuk”la bağları kesinlikle kopartarak, “devrimci sol” kendi ortaklığını inşa etmelidir. Toplum, elbette, AKP ve liberaller-Genelkurmay ve milliyetçiler-ABD üçgenindeki iktidar mücadelesinin cenderesinden kurtarılmalıdır ama köşe başlarını sol liberalizm ile AB’nin tuttuğu bir başka düzen kısır döngüsüne de mahkum edilmemelidir. Özellikle yoksul Kürt yığınlarının bu oyunda solcu-liberal “Türk aydınları”na peşkeş çekilmesi asla kabullenilmemelidir. Bu, ölümü gösterip onları sıtmaya razı etmek demektir. Sosyalistlerin böylesi kirli bir oyun içinde yer almaları düşünülemez bile. Devrimcilerin bu konudaki tavrı, düzen içi meşruiyet arayışına mahkum edilen Kürt politikacılara rağmen de böyledir.

Ben, bu tartışmaya katkısı olabilir diye, hiçbirine danışmadan, bu konu hakkında onlarla hiç konuşmadan ve listenin elbette eksik olduğunu bilerek, aşağıdaki isimleri devrimci kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum. Sadece bu listeden de görülebileceği gibi, “ortak aday” projesi, “bezirgan liberaller”e muhtaç değildir ve Kürtlerin, bilinçli işçilerin, sosyalistlerin oylarının “kurda olduğu kadar kuşa da yem yapılması”nın gereği yoktur.

16 Mayıs 2007

* İsmail Beşikçi

* Dr. Sungur Savran

* Prof. Yüksel Akkaya

* Hacı Orman

* Prof. Korkut Boratav

* Varlık Özmenek

* Prof. Cem Somel

* Prof. Izzettin Önder

* Ercan Kanar

* Atilay Ayçin

* Dr. Sibel Özbudun

* Behiç Aşçı

* Eren Keskin

* Prof. Tülin Öngen

* Selçuk Kozağaçlı

* Necati Abay

* Hüsnü Öndül

* Ruhan Mavruk

* Tayfun İşçi

* Tayfun Görgün