18 Mayıs 2007 Sayı: 2007/19(19)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliğine ve parlamenter hayallere karşı devrimci sınıf alternatifi
  Sömürü ve talan düzeninin cellatlarını seçmek zorunda değiliz!
Düzenin seçim oyununu bozmak için
bağımsız devrimci sınıf çizgisini güçlendirelim!i
Kapitalizmin söndürdüğü hayatlar
Kapitalist sistemde ayrımcılık her yerde!
Devrimci gençlik mücadelesinde
gelecek için notlar
  Üniversitelerde şenlikler başlıyor...
  Liseli gençlikten...
  Seçimler ve devrimci müdehalenin sorunları
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Gençlik düzen içi çatışmalarda taraf olmayacaktır!
  Seçim mi, salaklığın tescili mi?
Yüksel Akkaya
  Sermaye temsilcilerinin meslek lisesi çığırtkanlığı…
  Gençlikten...
  Seçim çalışmalarından...
  Dünyadan...
  “Cumhuriyet mitingleri”…
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sömürü ve talan düzeninin cellatlarını seçmek zorunda değiliz!

Sınıfın devrimci programı etrafında birleşerek sermaye düzeninden hesap soralım!


Egemenler arası çatışmada askeri darbe tehdidi savuran Amerikancı generaller, cumhurbaşkanı seçimini engelleyerek erken seçimi dayattılar. Düzen yasalarını bile hiçe sayan ordunun muhtırası ile panikleyen Amerikancı AKP hükümeti, 22 Temmuz’da erken seçime gitme kararı alarak Genelkurmay karşısındaki iradesinin sınırlarını ortaya koydu.

Soysuzlaşmış, soyguncu, çeteci, vurguncu, hortumcu, menfaatçi, riyakârlarla dolup taşan düzen partileri, bir kez daha asalak kapitalist patronların ve emperyalistlerin çıkarlarına hizmet etmek için bizden oy istemeye hazırlanıyorlar.

Emekçi kardeşler,

Düzenin yeni bir seçim oyunu ile karşı karşıyayız. Emekçiler nezdindeki itibarları yerlerde sürünen düzen partileri, yarattıkları sahte kutuplaşmayla itibarlarını düzeltmeye çalışıyor. Bir taraf “laiklik elden gidiyor”, öbür taraf ise “din elden gidiyor” teranesini tutturarak işçi ve emekçileri de bu tuzaklara çekme derdindeler. Oysa işçi ve emekçi düşmanı olan her iki kutuptaki güçlerin asıl derdi aynıdır; kafa ve kol gücümüzle ürettiğimiz değerlerin yağmasından daha büyük pay almak…

Aslında biz işçi ve emekçiler artık düzen partilerinin neden oyumuzu istediklerini tahmin etmekte zorluk çekmiyoruz. Zira şimdiye kadar kurulan hükümetlerde yeralan bu partilerin kirli sicili, kimlere hizmet ettiğini ayan/beyan ortaya koymaktadır. Bir yandan ekonomi büyüyor, verimlilik artıyor, Türkiye’deki dolar milyarderinin sayısı Japonya’dakileri bile aşıyor, öte yandan ise işsizlik artıyor, işgünü giderek 12 saate çıkarılıyor, reel ücretlerimiz günden güne eriyor. Bu katmerli sömürüye karşı örgütlenme ve hak arama mücadelesine giriştiğimizde ise karşımıza yasal engeller ve patronların zorbalığı çıkarılıyor. Bunların yetmediği yerde de polis copu/jandarma dipçiği devreye giriyor. Özelleştirme, sosyal kazanımların gaspı, meşru/demokratik hakların kullanımını devlet terörüyle engelleme girişimleri ve emperyalistlerin hizmetine girip komşu halklara karşı düşmanlık tabloyu tamamlıyor.

Demek ki, TBMM’ye “milletin meclisi” denmesi bir safsatadan ibarettir. Kurulduğu günden beri emekçiler aleyhine çalışan bu meclis, olsa olsa emir aldığı İMF’nin ve onunla çıkar birliği içindeki sömürücü/yağmacı asalak patronların meclisi olabilir. Nitekim Amerikan işbirlikçisi TÜSİAD kodamanları, daha seçim tarihi bile belli değilken, kurulacak hükümetin İMF ile yapılan anlaşmalara harfiyen uyacağı konusunda emperyalistlere güvence vermiştir.

İşçi ve emekçi kardeşler,

Emperyalistlerle Türkiye’deki işbirlikçileri olan asalak kapitalistlerin çıkarlarını korumak, ancak işçi sınıfının, kent ve kır emekçilerinin hak ve kazanımlarını gaspetmekle mümkündür. Zira sınıflara ayrılmış bir toplumda, egemenlerin uydurduğu gibi, “milletin/ulusun” veya “din kardeşlerinin” ortak çıkarları olamaz! Gerçek toplumsal hayatta iki temel sınıfın çıkarları vardır. Bir yanda işçi sınıfı ile emekçilerin çıkarları, öte yanda ise asalak kapitalistler ve onların her türden bekçilerinin/uşaklarının çıkarları sözkonusudur.

Unutmamak gerekir ki, bu çıkarlar tamamen birbirine zıttır. Zira işçi sınıfının ve emekçilerin yararına olan herşey, genel olarak patronlar sınıfının zararınadır. Ya da tersi; onların yararına olan herşey bizlerin, işçilerin ve emekçilerin zararınadır. Sömürücü sınıflar yararına olan herşey emekçilerin yıkımına giden yoldur.

Eğer böyle olmasaydı, “milletin iradesini temsil ediyoruz” diye demagoji yapıp duran tüm hükümetler, İMF-TÜSİAD reçetelerini bu kadar pervasız uygulayabilir miydi? Eğer böyle olmasaydı, emekçilerin hak ve özgürlükleri için mücadele edenleri “vatan haini” ilan eden sermayenin silahlı bekçileri, 50 yıldır NATO’nun ikinci büyük ordusu olmakla övünebilir miydi?


Emekçi kardeşler,

Mademki siyasette belirleyici olan sınıfsal çıkarlardır; o halde işçiler, emekçiler, sömürü düzeninin sefilliğe mahkûm ettiği kent ve kır yoksulları neden sermaye sınıfına hizmet eden düzen partilerinin peşinden sürüklensinler ki?

Varlık nedeni sömürü ve soygun düzeni olan kapitalist çarkın dönmesine hizmet etmek olan sermaye meclisine emekçiler neden umut bağlasınlar ki? Dahası kurulduğu günden beri bu meclise bağlanan umutların tümü hüsranla sonuçlanmamış mıdır?

Hal böyleyken, işçi sınıfı ve emekçiler, kendilerine sağcı, dinci, liberal, solcu, muhafazakâr gibi isimler uyduran, fakat özü itibarıyla aralarında kayda değer bir fark bulunmayan düzen partilerinin peşinden ne diye koşsunlar ki?

Mademki düzen partileri sömürü ve yağma düzeninin hizmetkârları; mademki bu partiler emperyalist haydutlardan ve iç dayanakları olan sermayeden emir alıyorlar, mademki işçi sınıfına, emekçilere, ezilen halklara düşmanlıkta ortak hareket ediyorlar… O halde onurlu işçi ve emekçilerin yapması gereken de, kokmuş karanlığın bu soysuz temsilcilerinin peşinden koşmak değil, onlardan hesap sormaktır.

Düzen partileri salt şu veya bu parti olarak algılanmamalıdır; bunlar sömürü ve kölelik düzeni kapitalizmin siyasi alandaki çirkin görünümlerinden başka bir şey değiller. Demek ki bu partilerle hesaplaşmayı, sömürü ve soygun, ücretli kölelik ve kula kulluk düzeniyle hesaplaşmaktan ayrı düşünmemek gerekiyor. İşçi sınıfı ile müttefikleri sermaye ile hesaplaşmayı başardığında, düzeni ve onun meclisini çözüm yeri olarak sunan düzenin icazetindeki reformist sola da itibar etmeyeceklerdir.

Herşeyin güçle belirlendiği sınıflı bir toplumda, emekçilerin egemenlerden hesap sorması öyle lafla olacak bir şey değildir. Bunu başarmak, işçi sınıfı ve emekçilerin eşsiz gücünün örgütlü mücadelesi ile mümkün olacaktır.

Sınıfın bağımsız devrimci çizgisini temsil eden sınıf devrimcileri, bu hesaplaşmayı başarıyla gerçekleştirmek için, sermayenin saldırılarının öncelikli hedefi olan işçi sınıfı ve emekçileri, ulusal, sınıfsal, cinsel baskı altındaki kadınları, geleceksizliğe mahkum edilen gençleri, varlığı inkar elden ezilen halkları yükselttikleri kızıl bayrak altında kenetlenip mücadele etmeye çağırıyor.

Çözüm ne seçim oyununda, ne yağma düzeninde, ne de onun kokuşmuş meclisindedir!

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmdedir!

Sınıfa karşı sınıf! Düzene karşı devrim! Kapitalizme karşı sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)