18 Mayıs 2007 Sayı: 2007/19(19)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliğine ve parlamenter hayallere karşı devrimci sınıf alternatifi
  Sömürü ve talan düzeninin cellatlarını seçmek zorunda değiliz!
Düzenin seçim oyununu bozmak için
bağımsız devrimci sınıf çizgisini güçlendirelim!i
Kapitalizmin söndürdüğü hayatlar
Kapitalist sistemde ayrımcılık her yerde!
Devrimci gençlik mücadelesinde
gelecek için notlar
  Üniversitelerde şenlikler başlıyor...
  Liseli gençlikten...
  Seçimler ve devrimci müdehalenin sorunları
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Gençlik düzen içi çatışmalarda taraf olmayacaktır!
  Seçim mi, salaklığın tescili mi?
Yüksel Akkaya
  Sermaye temsilcilerinin meslek lisesi çığırtkanlığı…
  Gençlikten...
  Seçim çalışmalarından...
  Dünyadan...
  “Cumhuriyet mitingleri”…
M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Seçimler ve liberal solun tükenmişlik tablosu

Düzen partileri dışında liberal sol partiler de seçim hazırlıklarına başlamış bulunuyorlar. Bu partilerin seçim hazırlıklarına bakıldığında elbette aynı kanalda ve aynı tonlarda olmasa da, özünde düzen partilerinden çok da farklı olmayan yöntem ve biçimlere tanık olunmaktadır. Tüm hesapların meclise girmek üzerine yapıldığı ilkesiz seçim ittifakları, “üç senden-beş benden” biçimindeki pazarlıklar, düzenbazca kurulmuş diplomatik oyunlar, ölçüsüz meclis hayalleri vs., vs. İşte liberal sol tayfanın seçim hazırlıkları bu minvalde gelişmektedir. Bununla birlikte liberal solun seçim hazırlıklarının ayırıcı ve belirleyici eksenini Kürt ulusal liberal partisi DTP oluşturmaktadır. Elbette bu sadece seçim hazırlıkları için geçerli bir durum değildir. Gerçekte, siyasi iddiasını büyük ölçüde tüketmiş bulunan liberal sol partiler (EMEP, SDP vb.) uzun süredir DTP’nin eteklerine tutunarak siyasi varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Fakat, siyasal mücadele ufukları parlamenterizmi aşamadığı için bu partiler seçim sürecinde çok daha aktif bir duruma gelmektedirler. Bu nedenle konumları ve politik-örgütsel durumları da bir o kadar belirgin görünmektedir. Geçmeden belirtelim ki, burada adını anmadığımız partilerden ÖDP ise diğerlerinden çok daha tükenmiş bir halde SHP’nin gölgesinde dolaşmaktadır.

Sözkonusu ettiğimiz bu partilerin seçim hazırlıklarını nasıl yürüttüklerine daha yakından bakarsak durumlarını çok net biçimde görebiliriz. Öncelikle belirtmeliyiz ki, DTP seçimlerde izleyeceği politik taktiği açıklamadan önce bu partiler tutumlarına ilişkin tek bir açıklamada bulunmadılar. Sanılabilir ki, bu partiler DTP ile birlikte blok halinde tutum belirlemeye çalışmaktadırlar. Fakat bunun böyle olmadığı hem daha DTP tutumunu açıklamadan, hem de açıkladıktan sonra görülmüş oldu. Öyle ki, DTP bu partilerle ortak tutum belirleme konusunda bir diyalog içerisinde olmadığı gibi bu yönde herhangi bir girişimde de bulunmamıştır. Zira hem düzen partileriyle seçim ittifakının mümkün olamayacağını, hem de liberal sol partilerle girilen seçim bloklarından sonuç alamayacağını deneyimleriyle kavramış bulunan DTP yönetimi, düzenin seçim barajını aşmak için tek yol olarak gördüğü bağımsız adaylarla seçime girme konusuna odaklanmıştır. İşte bundan dolayı DTP tarafından kapıları çalınmayan bu partilerin aksi yöndeki girişimleri de karşılıksız kalmaktadır. DTP sahip olduğu Kürt halk desteğiyle bağımsız adaylık yoluyla meclise girebileceği yönünde büyük bir özgüvene sahip bulunmaktadır. Beraberinde ise EMEP ve SDP gibi partilerle kurulacak ortaklıkların kendisine bir yararının bulunmadığını bildiği ölçüde, bir önceki seçimde o çok parlatılan bloktan uzak durmaktadır.

Ancak DTP’nin bu tutumu EMEP ve SDP’yi durdurmamakta, DTP’nin kapısını aşındırmaktan alıkoyamamaktadır. Çünkü, yukarıda belirttiğimiz gibi bu partilerin siyasi ufukları parlamenterizmle sınırlıdır ve DTP dışında onlara bu ufku yakın kılan başka bir yol da ortalıkta görünmemektedir. Dahası, bağımsız adaylığın meclise girme ihtimalinin oldukça güçlü olması da onların parlamento hayallerini alabildiğine depreştirmekte, bundan dolayı yer yer soğukkanlılıklarını yitirmelerine neden olan bir heyecanla DTP’nin ilgisini çekmeye çalışmaktadırlar. Onların bu halini oldukça yalın bir biçimde görebilmek için Evrensel’in 12 Mayıs tarihli nüshasında yayınlanmış bir habere bakmak yeterli olacaktır.

DTP’nin tutumunun netleşmesinin üzerine hazırlanmış olan bu haber, bir önceki seçimlerde DTP ile birlikte blok oluşturan partilerden EMEP, SDP ve SHP ile ÖDP’nin seçimlere ilişkin görüşlerine yer vermektedir. Fakat haberin ayrıntılarına bakıldığında görülmektedir ki amaç, yeni bir seçim bloğunun zeminini hazırlamak üzere DTP’ye mesaj göndermektir. Zaten haberin başlığı da, EMEP ve SDP genel başkanlarının açıklamalarının ortak mesajı olan “Demokrasi bloğu oluşmalı” biçimindedir. Haberde EMEP ve SDP başkanlarının bu mesajı ayrıntılı bir biçimde ortaya konulurken, SHP ve ÖDP’nin ise yüzlerini başka bir yöne çevirdiklerine ilişkin açıklamaları eklenmiştir. SHP ve ÖDP cephesinden yapılan bu açıklamalarda, ilkinin CHP ve DSP’ye gözünü diktiği anlatılırken, ikincisinin ise 10 Aralık Hareketi ile diyalog halinde olduğu vurgulanmaktadır. Belli ki, SHP ve ÖDP’nin tutumu haberin başlığındaki mesajı güçlendirmek üzere habere konulmuştur. Bu kadarı, haberin yazımındaki amacı çok daha anlaşılır kılmaktadır. EMEP, DTP’ye mesaj göndererek girdiği yolda yanlarında olmak istediğini ilan etmekte ve bu isteği Evrensel gazetesi aracılığıyla etkili bir biçimde muhataplarına taşımayı hedeflemektedir.

Son seçimlerin bütününde birlikte davranan bu partilerin böyle bir istekte bulunmalarında şaşılacak bir şey yoktur esasında, fakat haberin ayrıntısına bakıldığında ortada bundan öte bir durumun varlığı dikkat çekmektedir. Bu durum, yukarıda belirttiğimiz gibi DTP’nin meclis yolunda kendilerini terk etmesi karşısında soğukkanlılıklarını yitirmiş olduklarını göstermektedir. Öyle ki, haberin giriş kısmında yer alan ifadede, “DTP’nin seçimlere bağımsız adaylarla gireceğini açıklamasının ardından EMEP ve SDP’den ‘Demokrasi bloku oluşturarak girelim’ önerisi geldi” denilerek ortada bu partiler arasında bir diyaloğun olduğu iması yaratılmaya çalışılmaktadır. Devamında ise “Geçtiğimiz seçimlerde, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’ ile seçimlere giren EMEP, SDP ve DTP, seçimde birlikte hareket etmek için görüşmeler yapıyor” ifadesiyle imadan da öteye geçiliyor. Fakat tam herşey netleşti derken haberin devamında şu ifadeler yer alıyor:

“DTP’nin seçime bağımsız adaylarla gireceğini açıklaması dikkatleri diğer partilere yöneltti. Ancak bu partiler arasında kamuoyunun beklentisini karşılayacak bir işbirliği henüz ortaya çıkmadı. EMEP ve SDP, seçime demokrasi mücadelesi cephesiyle katılma çağrısı yaptı.”

Bu ifadeler haberin başındaki netliği biraz bulandırmaktadır. Fakat haberin devamı, baştaki iddiaları tümüyle yalanlamaktadır. Öyle ki, haberin devamında yer alan Levent Tüzel’in açıklamalarını içeren bölümde şunlar yazılıdır:

“EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, DTP’nin aldığı bu kararın kendi fikirleriyle örtüştüğünü söyledi. ‘Biz seçim öncesi aydınları, demokratik örgütleri ve sendikaları da içerisine alan geniş bir ittifakın olması gerektiği konusunda çalışmalar yaptık’ diyen Tüzel, ‘Demokrasi ittifakı önerdik. Bağımsız adayların önünü bu birliktelik açabilir. Meclis’te sağ grup, sol grup oluşturmanın ötesinde daha geniş halk kesimlerine yer veren bir birlikteliği savunduk. Ve DTP’nin aldığı bu karar tam da böyle bir birlikteliğin kendisidir’ diye konuştu. Tüzel bu konuda görüşme talep ettiklerini de sözlerine ekledi.”

Bu bölümdeki mantık dizgesine, ama özellikle onun final kısmındaki ifadeye dikkat: “Tüzel bu konuda görüşme talep ettiklerini de sözlerine ekledi.”

Demek ki, başta ileri sürülenin aksine, DTP ile EMEP ve SDP arasında herhangi bir görüşme olmadığı gibi, EMEP Genel Başkanı görüşme talebini dahi gazetesi aracılığıyla yapmak zorunda kalmaktadır. Durum bu liberallerin parlamenter hayaller peşinde düştüğü tükenmişlik halinin çarpıcı bir görüntüsünü sunmaktadır. Doğrusu oldukça trajikomik bir tablodur bu. Burada sadece EMEP’in DTP ile seçim ittifakı oluşturmaktaki karşılıksız ve bir yerde dramatik çırpınışına değil, aynı zamanda onun tüm bunları meclise endeksli bir biçimde yapıyor olmasına da dikkat çekmek istiyoruz. Tüzel’in yukarıda aktardığımız sözleri içerisinde yer alan “Bağımsız adayların önünü bu birliktelik açabilir. Meclis’te sağ grup, sol grup oluşturmanın ötesinde daha geniş halk kesimlerine yer veren bir birlikteliği savunduk. Ve DTP’nin aldığı bu karar tam da böyle bir birlikteliğin kendisidir” ifadeleri bu bakımdan dikkat çekicidir.

Bu ifadeler devrimci seçim taktiği ile liberal solun seçim platformu arasındaki temel bir ayrım noktasına da ışık tutmaktadır. Öyle ki, devrimci seçim çalışması, çözümün seçimlerde ve mecliste değil devrimde olduğu gerçeğini döne döne işçi ve emekçilere taşımayı ana görev yaptığı gibi, çalışması boyunca kitlelerde seçime ve meclise yönelik en ufak bir beklenti yaratmamaya azami gayret sarf eder. Fakat, liberal sol burada da görüldüğü üzere herşeyini seçimlere ve meclise girmeye endeksli olarak kurar, bu yolda düzenin icazetinde bir siyasi duruş sergiler, bundan dolayı da yukarıdaki ifadelerde görüldüğü üzere devrim ve sosyalizm düşüncesinden özenle kaçındığı gibi “sol” kimliğine dahi sahip çıkma iradesini gösteremez. Tükenmişlik dediğimiz olgu da tam olarak budur.

İşte bundan dolayı, işçi ve emekçiler ile ilerici-devrimci güçler liberal solun seçim hayallerine prim vermemeli, seçimlerde, devrim ve sosyalizm bayrağını yükselten devrimci seçim çalışmalarına güç vermelidirler.