2 Mart 2007 Sayı: 2007/08(08)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
  ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...
  TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!
Saraylara savaş kulübelere barış!
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz olamaz!
 8 Mart etkinlikleri...
  Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması
  “Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı
  İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:
  İşsizlik: Kara ölüm mü? - Yüksel Akkaya
  Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile
halk sevgisi iç içedir’
  Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor Abu -Şehmuz Demir
  İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!
  Abdullah Gül Pakistan’daydı!
  Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!
  Büyük tekellerden geniş çaplı
tensikat saldırısı
  DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!
  Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi
  Bültenlerden
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Abdullah Gül Pakistan’daydı!

Savaş kundakçıları işbirlikçilerini de seferber ediyor

Emperyalist/siyonist güçlerin İran’a karşı saldırıya geçmek için son hazırlıkları tamamlamak üzere oldukları farklı çevreler tarafından dile getirilirken, “Müslüman” Amerikancı rejimlerin yönetim kademelerinde de hareketlilik artmaya başladı. Bu uğursuz hareketliliğin en bariz örneklerinden biri Pakistan’ın başkenti İslamabad’da yapılan konferanstır.

Ortadoğu konulu konferansa ev sahibi Pakistan’ın yanısıra Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Endonezya, Malezya, Ürdün dışişleri bakanları ile İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu katıldı. Toplantıda Türk devletini, ABD/Suudi Arabistan ziyaretlerinin ardından Pakistan’a giden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül temsil etti.

El-Cezire televizyonunun konuyla ilgili yorumunda, İKÖ’yle ilişkili olarak düzenlenen toplantıya Suriye ve İran’ın davet edilmemesinin, İKÖ bünyesinde bölünmelere yol açabileceği savunuldu.

“Ilımlı Sünni Eksen”i genişletme çabaları

Söylendiğine göre bu girişimi, kısa süre önce Türkiye’yi de kapsayan Ortadoğu ve Asya gezisine çıkan Pervez Müşerref başlatmış. Cunta şefliğinden Pakistan Devlet Başkanı görevine terfi eden diktatör Müşerref’in ülkesinde üstesinden gelemediği yığınla sorun varken, Ortadoğu sorunlarına çözüm bulmaya soyunması akla uygun bir teşebbüs değil. Hal böyleyken Pervez Müşerref’in bu işi üstlenmesi emrin yüksek yerden geldiğine işaret ediyor. Pakistan da İsrail ve Mısır gibi ABD’den düzenli “yardım” alan bir ülke olduğuna göre, diktatör Müşerref’e kimlerin emir verebileceği kendiliğinden anlaşılır.

Girişimin “öncüsü” Pervez Müşerref’e göre bu oluşum, başta Filistin meselesi olmak üzere Ortadoğu’daki “vahim durum” karşısında çözüm yolları geliştirmeği ve İslam dünyasında uyumu sağlamayı amaçlıyor. Oysa bu “ulvi” amaçlar için biraraya geldiği söylenen 7 devletin temsilcisi, Ortadoğu’daki “vahim durum”un müsebbipleri hakkında tek kelime etme cesareti gösterememiştir. Sorunların nedenlerini ortaya koyma iradesinden bile yoksun olan bir oluşumun sözkonusu karmaşık sorunlara çözüm üreteceği savı bir safsatadan ibarettir. Uşaklıktan öte bir mertebeye yükselmeye muvaffak olamamış bu rejimlerin “vahim sorunlara çözüm üretebilmek için çaba harcadıkları iddiası ise, ancak durumda kaba bir ikiyüzlülük olarak tanımlanabilir.

İslamabad toplantısından yansıyanlar, amacın sorun çözebilecek güçte bir irade koymak değil, fakat Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün üçlüsü ile başlatılan ABD denetimindeki “ılımlı Sünni eksen”i genişletmek olduğunu gösteriyor.

Oluşumun harcında Amerikan tetikçiliği var

İslamabad konferansına katılan 7’linin Pakistan Dışişleri Bakanı Hurşid Kasuri tarafından okunan sonuç bildirisinde, Filistin sorununun gecikmeksizin BM kararları çerçevesinde çözülmesi gerektiği söyleniyor. Yanısıra İsrail’in, işgal altındaki Suriye ve Lübnan topraklarından çekilmesi çağrısında bulunuluyor. Tabii Amerikancı 7’li Irak’ın toprak bütünlüğünü “savunmayı” da ihmal etmiyor.

Durumun “vahim” olduğunu saptayan bir toplantıdan çıkan bu “çözüm” paketinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Vahametin sorumluları olan işgalci ABD-İsrail ikilisine dair -göstermelik de olsa- tek olumsuz laf söylemeye cesaret edemeyen bu oluşumun halklar lehine bir çözüm istemesi mümkün mü? Yedi devletin “ortak vizyonu”nu açıklayan Hurşid Kasuri, nasıl bir çözüm arandığı hakkında da fikir veriyor.

İran ve Suriye’nin konferansa davet edilmemesinin yarattığı tartışmaya değinen Pakistan Dışişleri bakanı, “Sünni eksen” iddialarını reddederek yalnızca birçok konuda ABD ile görüş ve çıkarlarının örtüştüğünü söyledi. Görüş ve çıkarları ABD ile örtüşen devletlerin Ortadoğu’nun “vahim” sorunlarına önereceği çözüm, olsa olsa emperyalist/siyonist güçlerin istediği “çözüm” olabilir. Bilindiği gibi bu “çözüm”ün adı; büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesidir. Bu yöndeki başarı ise Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin yürüttüğü halkları köleleştirme seferinin amacına ulaşmasından başka bir şey değildir. Bu projenin başarısı için çalışanlara da ancak ABD-İsrail tetikçisi denebilir.

Emperyalist/siyonist işgale karşı direnen halklar kendi çözüm yollarını bulacaktır

Güncel planda ABD-İsrail projesinin önündeki en büyük engel İran’dır. Bundan dolayıdır ki, İran’a saldırmayı gündemlerinin ilk sırasına yerleştirmiş bulunuyorlar. İslamabad konferansından sonra yayınlanan ortak bildiride de, “özellikle İran’ın nükleer dosyasıyla ilgili olarak tehlikeli biçimde yükselen gerginlikten derin endişe duyulduğu” belirtildi. Buna göre gerginliğin nedeni İran’ın nükleer dosyasıdır. Bu ifade, Pentagon’da savaş planlayanların ağzıyla konuşmanın çirkin bir versiyonundan ibarettir.

Ortadoğu’da durumun “vahim” olduğu, çözüm noktasında kendini dayatan yığınla sorunun varlığı tartışmasızdır. Bu sorunların en genel planda iki çözümü olabilir. Biri emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin savaş aygıtlarını öne sürerek yıkım ve katliamlarla dayattığı “çözüm”dür. Irak bataklığına saplanan işgal ordularının bu emellerine ulaşması mümkün olmadığı içindir ki, İslamabad konferansı toplanmıştır. Dolayısıyla İslamabad’da yapılan konferansın asıl hedefi de bu bataklıktan çıkış yolu bulmaya katkı sunmaktır. Demek ki ABD-İsrail ikilisi, çıkış yolu arayışına tetikçilerini de aktif şekilde devreye koyarak çözümünü dayatmaya çalışıyor.

Bölgenin tüm emekçileri ve ezilen halkları açısında çözüm, kuşkusuz ki, gerici güç odaklarının istediği çözümden bambaşka anlamlar taşıyor. Bölgede halkların kardeşliğine dayalı onurlu bir yaşam, her tür sömürü ve baskıdan arınmış, eşitlik ve özgürlük temeline dayalı bir birliktelik! Böylesi bir çözüme ulaşmak, ancak Ortadoğu sosyalist cumhuriyetler federasyonuna ilerleyen bir süreçle mümkün olabilir.

Bu hedefe ulaşmak elbette kolay olmayacaktır. Bu yol zorlu olduğu kadar karmaşık, yanısıra çetin ve uzun soluklu bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Ancak iç dayanaklarıyla birlikte emperyalist/siyonist güçleri bölgeden söküp atmanın başka yolu da yoktur. Bu yönde atılacak ilk adım emperyalist/siyonist işgale ve tüm suç ortaklarına karşı birleşik direnişi örmek olmalıdır. Bu direniş, aynı zamanda halkları etnik, dinsel, mezhepsel parçalara ayırarak birbirine boğazlatmak isteyen emperyalist/siyonist güçlerin oyununu da bozacaktır.



Siyonist İsrail’in savaş kışkırtıcılığı!

Siyonist devlet ve başındaki haydut takımının İran’ı hedef alacak bir saldırıyı dört gözle beklediği biliniyor. Bush liderliğindeki neofaşist çetenin de aynı eğilimde olduğu, İran’a saldırmak için zemin hazırladığı da... Nitekim Amerikan rejimi içinde etkili olan güçler arasında yaşanan bir takım iç sürtüşmeler artık basında da yer alıyor.

Bu durumda olası savaşın cereyan edeceği coğrafyada bulunan İsrail boş durmuyor. İki hafta önce yeniden başlayan İsrail’in provokatif girişimleri giderek tırmanıyor. İlkin İsrail ordusu sınırı aşarak Lübnan topraklarına girdi. Bunun üzerine Lübnan ordusu ile siyonist işgalciler arasında çatışma çıktı. BM’ye bağlı ISAF’ın da girişimiyle çatışmanın büyümesi önlendi.

Siyonist ordunun bir diğer küstahça girişimi, İsrail savaş uçaklarının Lübnan hava sahasına girip alçaktan uçuş yapması ile gündeme geldi. Bu saldırgan girişime tepki gösteren Lübnan ordusu, uçaksavarlarla İsrail ordusuna ateş açtı. İsrail uçakları isabet almadan bölgeyi terketti.

Lübnan ordusundan bir sözcü, İsrail savaş uçaklarının Lübnan’ın egemenliğini ihlal etiğini ve BM Güvenlik Konseyi’nin Lübnan’daki 34 günlük savaşı sona erdiren 1701 sayılı kararını tehlikeye düşürdüğünü belirtti. İsrail ordusundan ise olayla ilgili açıklama yapılmadı.

İsrail ordusu, Lübnan toprakları ve hava sahasına dönük pervasızca ihlallerin hemen ardından Golan Tepeleri’nde tatbikat başlattı. Suriye’nin işgal altındaki Golan Tepeleri’inde yapılan bu tatbikat Suriye halkı ve yönetimine yönelik bir tehdittir. Hatırlanacağı gibi Suriye yönetimi kısa süre önce İsrail’le barış görüşmelerine yeniden başlamak istediğini iletmiş, ancak ırkçı-siyonist rejim bu talebi geri çevirmişti.

Golan Tepeleri’ndeki tatbikatı izleyen İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, gazetecilere yaptığı açıklamada; geçen yıl 34 gün süren savaşta Hizbullah’a büyük bir darbe vurduklarını, ancak örgüt ve lideri Hasan Nasrallah’ın milislerini hızlı biçimde yeniden takviye etmeye çalıştığını öne sürdü. Siyonist şef, yeniden silahlanma girişimlerini durdurmak için Hizbullah ile tekrar karşı karşıya gelebileceklerini söyleyerek tehditler savurdu.

İsrail başbakan yardımcısı Şimon Peres de, Lübnan sınırına yaptığı ziyarette, BM’nin Hizbullah’a yapılan silah kaçakçılığını durdurması gerektiğini belirtti. BM’nin üzerine düşeni yapmadığını iddia eden Şimon Perez, Lübnan’a yönelik yeni bir saldırı için bahane uydurmaya çalıştı.

Bu provokatif saldırı ve tehditler İsrail ordusuyla rejiminin olası bir askeri saldırıya hazırlandığını gözler önüne sermektedir. Gerici bölge devletlerinden bu pervasızlığa karşı kayda değer bir tepkinin gelmesi beklenmiyor. Görev bölgenin ilerici-devrimci güçleriyle emekçilerine düşüyor.