2 Mart 2007 Sayı: 2007/08(08)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
  ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...
  TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!
Saraylara savaş kulübelere barış!
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz olamaz!
 8 Mart etkinlikleri...
  Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması
  “Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı
  İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:
  İşsizlik: Kara ölüm mü? - Yüksel Akkaya
  Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile
halk sevgisi iç içedir’
  Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor Abu -Şehmuz Demir
  İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!
  Abdullah Gül Pakistan’daydı!
  Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!
  Büyük tekellerden geniş çaplı
tensikat saldırısı
  DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!
  Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi
  Bültenlerden
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Dünyanın en pahalı 10 evinden ikisi bizim asalaklarımıza ait!..

Saraylara savaş kulübelere barış!

Forbes dergisi, sermaye sınıfının en itibarlı yayın organlarından bir tanesidir. Dünyanın kanını emen asalaklarla ilgili pek çok ayrıntıyı bu dergiden takip etmek mümkündür.

Bu dergi geçtiğimiz günlerde bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı. Dergi, bütün ülkelerdeki pahalı evleri belirleyip karşılaştırmış, bunun sonucunda da dünyanın en pahalı 10 evini tespit etmişti. Buna göre dünyadaki en pahalı evlerden ikisine Türkiyeli iki kapitalistin sahip olduğu anlaşıldı.

Bunlardan ilki Ankaralı bir müteahhitti. Verilen bilgilere göre Ankaralı müteahhit Müfit Erbilgin’in boğaz manzaralı, 64 odalı 2 bin 787 metrekarelik evinin değeri tam 100 milyon dolar olarak belirlenmişti.

En pahalı evlerden bir diğerine sahip olan Türkiyeli kapitalist ise Halis Toprak’tı. Geçtiğimiz yıllarda sahibi olduğu bankanın içini boşalttığı için adı sıkça duyulan, devlete trilyonlarca lira borcu olduğu bilinen Halis Toprak’ın Londra’da bulunan evinin fiyatının ise 60 milyon sterlin olduğu ifade edilmekteydi.

Forbes’in sözkonusu araştırması yayınlandıktan sonra konu Türkiye’deki pek çok gazeteye haber oldu. Bununla ilgili yazılarda Müfit Erbilgin’in adının son 5 yıl içinde en çok vergi verenler listesinde olmaması eleştirildi. Aynı şekilde Halis Toprak’ın devlete o kadar borcu varken böyle pahalı bir evin sahibi olması üzerine şaşkınlığını dile getirenler oldu. Hatta Hürriyet gazetesi, konuyu işlediği haberinin başlığında Halis Toprak’ı kastederek “Dünyanın en zengin batığı” ifadesini kullandı. Haberlerin genelinde övünmeyle karışık bir şaşkınlık göze çarpıyordu.

Fakat ortada şaşırılacak bir şey bulunmamaktadır. Adına kapitalizm denilen sistem işte tam da böyle işlemektedir. Bir ülkede işsizlik almış başını gidiyorsa, milyonlarca emekçi yoksulluk içinde yaşama savaşı veriyorsa, gene milyonlarca insan başını sokacak iki göz bir evden yoksunsa, iyi kötü bir gecekonduya sahip olanlar evlerinin her an tepelerine yıkılacağının korkusuyla yaşıyorlarsa o ülkede mutlaka milyon dolarlık evlere sahip olanlar da var demektir. Tersinden ifade edecek olursak eğer, bir avuç asalağın dünyanın en güzel, en gösterişli, en pahalı evlerine, arabalarına, katlarına yatlarına sahip olabilmesi için, en şatafatlı bir biçimde yaşayabilmeleri için milyonlarca emekçinin işsizlik belasıyla boğuşması, bir iş bulup çalışabilenlerin nefesinin açlıktan kokması, her türlü haktan mahrum köleler olarak işyerlerinde ömürlerini tüketmesi gerekmektedir.

Ortada şaşılacak bir şey yoktur. Fakat sözkonusu haberin, sermayenin bazı söylemlerinin aslında koca birer yalandan ibaret olduğunu gösterdiği de ortadadır. Asgari ücret fazla olduğu için yatırım yapamıyoruz diye ağlayan patronların, ülkeye hizmet etmek için yatırım yapmak istiyoruz, ama teşvikler yeterli değil, vergiler çok fazla diye sızlanan işverenlerin doğru söyleyip söylemediklerini bu haber sayesinde anlamak mümkündür. Boğaz’da sıralanan yalılar, yollarda yarışan ve her biri yüzmilyarlar değerindeki son model arabalar, lüks tüketim mallarının ithalat içindeki payının sürekli artması; tüm bunlar sırtımızdaki asalakların yalanlarını yüzlerine vuran somut gerçeklerdir.

Düzen medyasındaki kimi yazarlar Halis Toprak için iyi ama bankası batmış adam nasıl böyle bir eve sahip olabilir diye soruyor. Sanki o banka iyi yönetilmediği için batmış gibi. Sanki bu ülkede sermaye sınıfı için banka batırmak büyük vurgun vurmanın, milyar dolarları cebe indirip sonra tüm faturayı emekçilere ödetmenin en gözde yollarından biri değilmiş gibi. Ve sanki en az 15-20 banka bu amaçla sistemli olarak batırılıp sonra emekçilerin sırtına yük edilmemiş gibi. Emekçilerin sırtına bu nedenle en az 40 milyar dolarlık bir yükün bindiği bilinmiyormuş gibi.

Vergi konusu da aynı şekilde. Düzen medyasının “araştırmacı” gazetecileri boğazdaki 100 milyon dolarlık evin sahibi olan Müfit Erbilgin’in son 5 yıldaki vergi listelerinde adına rastlayamamışlar. Öğrenmek için de gidip kendisine sormuşlar. Tahmin edileceği gibi o da kendileriyle bir güzel dalgasını geçmiş.

Oysa bu “araştırmacı” gazeteciler” işin aslını öğrenmek için Müfit Erbilgin’in peşine düşeceklerine, oturup da halen yürürlükte olan vergi sistemini doğru düzgün inceleselerdi sorularının yanıtını rahatlıkla bulabilirlerdi. Mesela bu ülkede bütçe gelirlerinin asıl büyük kısmının dolaylı vergi adı altında emekçilerden alındığını öğrenirlerdi. Gelir vergisinin büyük kısmını da işçi ve emekçilerin ödediğini, işverenlerin ise kazandıklarının çok büyük bir kısmını vergiden kaçırdığını, kaçırmadığı kısmını ise yatırım harcamasına ayrılmış kaynak vb göstererek vergisini vermediğini, üstüne üstlük de yatırım yaptığı için devletten teşvikler aldığını görürlerdi. Gene bu “araştırmacı” gazeteciler eğer inceleselerdi, kurumlar vergisi oranlarının ne kadar düşük olduğunu fark edebilirler, yasaların tanıdığı haklardan yararlanan pek çok holdingin bu düşük oranlı kurumlar vergisini dahi ödemediğine şahit olabilirlerdi. Bu arada borsada oynanan kumardan, kazanılan büyük paralardan da tek kuruş vergi alınmadığını görebilirlerdi.

Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi kapitalist düzende vergi sisteminin hedefi saraylarda oturanlardan vergi almak değil barakalarda kulübelerde oturanları soyup soğana çevirmektir. Gene kapitalizmin hukuk sisteminin emekçilerin kanını emen asalak sermayedarlara dokunması, onları suçlarından dolayı cezalandırması söz konusu değildir. Eğer bazı davalar açılıyor, kimi cezalar veriliyorsa bunlar da emekçilerin gözünü boyamak, gerçekleri görmelerini zorlaştırmak içindir. Büyük depremden sonra binlerce müteahhide açılan davaların hemen hepsinin sonuçsuz kalması, milyar dolarları yüklenip götüren Halis Toprak gibilerinin hala ortalarda itibarlı kişiler olarak dolaşması bu düzenin hukuk sisteminin birer aynasıdır.

Sermayenin vergi ve hukuk sisteminin amacı saraylarda oturanları korumak, kulübelerde, barakalarda oturanları ise kölece çalışmaya razı etmek, ekmeğini elinden almak, evini başına geçirmek, eğer itiraz edecek olursa da hak ve özgürlük istemlerini ezmektir.

O halde işçi ve emekçiler açısından bu vesileyle söylenebilecek tek bir şey kalmaktadır; Saraylara savaş, kulübelere barış!


 

Haramiler dünyanın en pahalı evlerinde, yoksullar çöp dağları arasında!..

Harmandalılar’dan insanca yaşam eylemi

İzmir’de toplanan çöplerin Harmandalı Beldesi’ndeki çöplüğe boşaltılması sonucu oluşan tehlikeyi dile getirmek ve bundan doğacak olumsuz sağlık sonuçlarını engellemek amacıyla Harmandalı halkı tarafından bir eylem yapıldı. 22 Şubat günü Saat 14:30’da Konak Pier’den pankartlar ve dövizler eşliğinde sloganlarla Büyükşehir Belediyesi önüne gelen yaklaşık 250 kişi burada taleplerini ifade etmek amacıyla bir basın açıklaması yaptı.

“Harmandalı Ümraniye olmasın!”, “Çöplük kaderimiz değildir!”, “Çöplükte yaşamak istemiyoruz!”, “Temiz hava-temiz su– sağlıklı yaşam-çöplüğe hayır!”, “Harmandalı kokmasın, Harmandalılı koklamasın!”, “Harmandalı Yerel Sorunları Çözme Komitesi” pankartının ve “Harmandalı Ümraniye olmadan vicdanımızın sesini dinleyelim!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Kanser olmak istemiyoruz!” dövizlerin taşındığı eylemde, Harmandalı halkı adına yapılan açıklamada şunlar söylendi:

“Bizler Çiğli ve Harmandalı halkı olarak, yıllardır ölümün kollarında, İzmir’den gelen çöpün kucağında yaşıyoruz. Çöp dağları her gün biraz daha büyüyor. Evlerimizle çöp dağları arasında otuz metrelik mesafe kaldı. Çok değil birkaç gün sonra oturma odalarımıza yatak odalarımıza kadar girecek. Çöplükten ve çöp arabalarından sızan kimyasal ve tıbbi atık suları yüzünden sokaklarımızda yürüyemiyoruz. Çöp arabaları ölümlü kazalara neden olmaktadır. Harmandalı Beldesinde bebek ve çocuk ölümleri İzmir ortalamasının çok üzerine çıkmıştır. Sokaktan evlerimize mikrop taşıyoruz. Çocuklarımız okula giderken sınıflarına mikrop taşıyorlar. Balkonumuzda oturup bir bardak çay içemiyoruz. Sabah penceremizi açıp bir nefes temiz hava alamıyoruz. Korkuyoruz, çünkü patlamaya hazır bir bomba ile yatıp kalktığımızın bilincindeyiz. Endişeliyiz. Zehir soluyoruz, havamız kirlendi. Zehir içiyoruz, çünkü suyumuz kirlendi. Açıkta sağlıksız koşullarda denetimsiz ve rastgele yığılan çöpler arasındaki kadavra parçalarını köpekler sokaklara taşımakta, kış günü evlerimiz sivri sineklerle dolup taşmakta. Ve bu yüzden sağlığımız büyük bir tehdit altındadır. Korkuyoruz, çünkü yakında büyük salgın hastalıklar ve kitlesel ölümler bizi beklemektedir. Yarın harmandalı Ümraniye örneği yaşar mı? Biz bu patlama sesinden sonra bir daha uyanabilir miyiz? yönetimlerin bu vurdumduymazlığı niye? Soruyoruz. Bizler niçin buradayız? Ne istiyoruz? Harmandalı halkı olarak, bugün gasp edilen “yaşama”hakkımızı geri alabilmek için buradayız! Hep bir arada ve sağlıklı bir yaşam için buradayız! Çocuklarımıza mutlu bir gelecek, temiz bir çevre, yaşanabilir bir Harmandalı bırakabilmek için buradayız. Çiğli’nin ve Harmandalı’nın Ümraniye olmasını istemediğimiz için buradayız.

İSTEKLERİMİZ ACİLDİR DUYUN SESİMİZİ!

* Harmandalı’ya çöp akışı hemen kesilsin.

* Kalan çöp dağının zararsız hale gelebilmesi için metan gazı salınım bacaları acilen kurulsun.

* Çöp gazlarının ayrışması için geri dönüşüm olayı gerçekleşsin.

*Tüm bunlar için gerekli tesislerin acilen kurulmasını ve çalıştırılmasını istiyoruz.

* Depolama alanının daha güvenli ve kontrollü şekilde Harmandalı’dan uzaklaştırılmasını istiyoruz.

* Elektrik, içilebilir su, alt yapı ve ulaşım sorunu yaşayan Harmandalı halkının mağduriyetinin Büyükşehir ve Yerel Belediyeler tarafından bir an önce giderilmesini istiyoruz.”

Yapılan açıklamanın ardından komite adına bir grup sözcü, Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ile konuşmak için Belediye binasına çıktılar. İlk önce muhatap bulamayan komite, daha sonra Büyükşehir Belediye Başkanı sekreterinin gelmesinin ardından kısa bir görüşme yaptılar. Görüşme sonrası bekleyenlere yapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi. Eylemde “İnsanca bir yaşam istiyoruz!” sloganı öne çıkarken gelişmeler karşısında Harmandalı halkının duyarlılığının devam edeceği vurgulandı.

Kızıl Bayrak/İzmir