2 Mart 2007 Sayı: 2007/08(08)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
  ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...
  TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!
Saraylara savaş kulübelere barış!
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz olamaz!
 8 Mart etkinlikleri...
  Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması
  “Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı
  İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:
  İşsizlik: Kara ölüm mü? - Yüksel Akkaya
  Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile
halk sevgisi iç içedir’
  Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor Abu -Şehmuz Demir
  İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!
  Abdullah Gül Pakistan’daydı!
  Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!
  Büyük tekellerden geniş çaplı
tensikat saldırısı
  DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!
  Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi
  Bültenlerden
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!

Kürt halkına yönelik saldırılara son!

Sermaye devleti Kürt düşmanlığında sınır tanımıyor. Ne kendi hukukunu, ne uluslararası sözleşmeleri, ne insan haklarına ilişkin genel geçer kuralları…

18 Şubat’ta Van’da, 23 Şubat’ta Diyarbakır’da DTP’lilere yöneltilen saldırılarda onlarca partili gözaltına alındı, işkenceden geçirildi. DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu bir toplantıda yaptığı konuşma gerekçesiyle; Van İl Başkanı İbrahim Sunkur ve Gençlik Meclis üyesi Abdulvahap Turhan da ‘örgüt üyesi’ olabilecekleri şüphesiyle tutuklandılar. Bu arada bir dizi yerde DTP binalarına keyfi polis saldırıları da sürüyor... Esenyurt İlçe Örgütü’ne saldırı bunun son örneği oldu...

Kürt politikacılarına yöneltilen bu saldırıların, Güney Kürdistan’daki gelişmelerden duyulan rahatsızlıkla yakından ilgili olduğu biliniyor. Güney’e müdahale konusunda efendisinden bir türlü izin koparamayan Türk sermaye devleti, hırsını Kuzey Kürtleri’nden çıkarıyor.

Son saldırılar, Güney’i ve Kuzey’i ile Kürdistan’ın ana gündem maddesi olarak ele alındığı MGK toplantısı öncesine rastlatıldı. Her fırsatta Kürt düşmanlığını dile getiren, özellikle de son süreçte Güney Kürtleri’nin liderleriyle görüşme ihtiyaç ve ihtimali üzerinden kıyametleri koparan Genelkurmay’ın, son toplantı kararlarıyla ilgili yapılan açıklamaya bakılırsa, bu ‘kırmızı çizgi’sini de yalayıp yuttuğu görülüyor. Toplantı sonrasında yayınlanan bildiride yer alan, “Irak’taki duruma ilişkin temel kaygılarımız ışığında Kuzey Irak’tan yönelen terör tehdidinin ve Kerkük’ün statüsüne ilişkin uzlaşmazlığın Irak’ta yarattığı istikrar ve gerilimin aşılabilmesi amacıyla siyasi ve diplomatik çabaların yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür” ifadelerinin, Genelkurmay Başkanı’nın son dönem atıp tutmalarıyla hiç de bağdaşmadığı görülüyor. Bu da, son ABD ziyaretinde nelerin ‘telkin’ edilmiş olabileceğine işaret ediyor. Bu durumda Kürt düşmanlarına bir tek içerdeki Kürtler’e yönelik saldırı imkanı kalıyor ki, bugün yaptıkları da budur.

Kürtlere saldırı gözaltı, işkence ve tutuklama terörüyle de sınırlı değil. Kendi Kürt düşmanlıklarıyla yetinmek istemiyor, bu zehri herkese bulaştırmak, kitleleri şovenist histeri dalgasıyla sersemletmek istiyorlar. Ellerindeki tüm imkanları, özellikle de düzen medyasını bu amaçla sistemli biçimde kullanıyorlar. Bu son saldırılar kapsamında da benzer bir faaliyet içindeler. DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun tutuklanması ardından, bir televizyon kanalı, PKK Özel Koordinatörü Edip Başer’in, küfür ve hakaret dolu saldırılarını yayımladı. Televizyonda, ‘’DTP İl Başkanı olduğu söylenen yaratığın ifade ettiği şeyler tamamen bu amaca yönelik’‘ ifadelerini kullanan Başer, yürüttüğü sözde görevin amacı ve içeriği hakkında da fikir vermiş oldu. Devlet erkanını bu derece çileden çıkaran, konuşmanın içeriğinde, yakında çiğneneceği çok açık olan Kerkük kırmızı çizgisinin yer almasıdır. ‘Kerkük’e saldırı Diyarbakır’a saldırıdır’ sözlerinin yer aldığı konuşma, tam da Kerkük sorunu üzerinden fırtınalar koparılan bir süreçte yapılmakla, suları tümden bulandırmıştır.

Dink cinayeti ardından ve cenaze töreninin alevlendirmesiyle, zaten, devlet ve düzen cephesinde bir ‘paçaları tutuşmuş’ telaşı görülüyor. O hızla şovenizm propagandasını iyice kızıştırdılar. İşin bir cephesinde cinayetle bozulan milliyetçilik imajının düzeltilmesi olmakla birlikte, esas olarak propaganda ağırlıklı bir faaliyet bu. Böyle olunca da, milliyetçiliğin olmazsa olmazı mahiyetindeki şoven kışkırtmaların da kızıştırılması gerekiyordu. Bir yandan, milliyetçilik ırkçılık değildir savunusu yürütülürken, öte yandan ‘Hepimiz Ermeniyiz!’ sloganına tepkiler ve klasik Kürt düşmanlığı gemi azıya almış durumda.

Açıktır ki, düzen ve devlet cephesinden yoğunlaştırılan bu şovenizm kampanyası, devrim cephesinden yükseltilecek “Halkların kardeşliği!” kampanyasıyla karşılanmak ve kırılmak zorundadır. Hrant Dink nasıl sahiplenildiyse, tutuklanan DTP’liler de sahiplenilmelidir.

Devrimci bahar, şovenizm dalgasının, işçi ve emekçi kitlelerden oluşturulacak bir dalgakıranla göğüslenip püskürtülebilmesi için değerlendirilmelidir.


8 Mart’ın mücadele geleneği ve değerlerine sahip çıkmak için,

4 Mart’ta kavga alanlarına!

8 Mart, 1857’den 2007’ye 150 yıldır emekçi kadınların mücadele çağrısı olmaya devam ediyor.

Emekçi kadınlar, 8 saatlik iş günü, oy ve sendika hakkı için alanları doldurdular, direndiler, mücadele ettiler. 150 yıldır emekçi kadınlar hem kendileri, hem de mensubu oldukları işçi sınıfının çıkarları için direnmeye devam ediyor.

İşçi sınıfının ve emekçilerin bugün her zamankinden fazla tarihinden öğrenmeye ihtiyacı var. Çünkü kapitalist sömürü ve yıkım her geçen gün daha fazla derinleşiyor. Bunun ürünü olarak da kadınlara sigortasız, sendikasız, işgüvencesiz, düşük ücretle çalışma dayatılıyor. Kadınlar evde, sokakta, fabrikada, okulda gözaltında şiddete maruz kalıyor. Töre adı altında her yıl yüzlerce kadın katlediliyor. Emperyalist saldırganlığın sonucu olarak en ağır bedelleri kadınlar ödüyor. Ezilen cins olarak olduğu kadar ezilen ulusun ferdi olarak da Kürt kadını ağır baskı ve saldırıları yaşamaya devam ediyor. Yoksulluk ve yozlaşma en ağır sonuçlarını kadınlar üzerinde gösteriyor.

Kapitalist sömürü, baskı ve eşitsizlik karşısında 8 Mart’ın çağrısı mücadeledir, kavgadır, isyandır!

Kadının üzerindeki çifte sömürü, baskı ve ezilmişliği yaratan kapitalizme karşı çıkmak, sermaye düzeninden hesap sormak, taleplerimizi haykırmak için kadın-erkek mücadeleyi yükseltmeliyiz!

Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği için,

Zorunlu mesailere, gece çalışmasına, sigortasız çalıştırmaya karşı çıkmak için,

Tüm işyerlerinde ve emekçi semtlerinde kreş hakkı için,

Ev kadınlarının sigortalanması ve sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi için,

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ücretli izin ve resmi tatil ilan edilmesi için

Emekçi Kadınlar Günü’nde mücadele alanlarına!

Sadece bizlere bu tarihsel günü ve uğruna mücadele ettiğimiz talepleri armağan eden emekçi kadınları anmak için değil,

Kadınların eşitlik ve özgürlük istemini haykırmak, işçi sınıfının talep ve özlemlerini dile getirmek, sermaye sınıfına karşı gücümüzü göstermek için 8 Mart’ın kızıllığını kuşanarak kavga alanlarına!

Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!

Kadın-erkek elele, örgütlü mücadeleye!

Bağımsız Devrimci

Sınıf Platformu

(BDSP)