2 Mart 2007 Sayı: 2007/08(08)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
  ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...
  TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!
Saraylara savaş kulübelere barış!
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz olamaz!
 8 Mart etkinlikleri...
  Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması
  “Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı
  İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:
  İşsizlik: Kara ölüm mü? - Yüksel Akkaya
  Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile
halk sevgisi iç içedir’
  Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor Abu -Şehmuz Demir
  İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!
  Abdullah Gül Pakistan’daydı!
  Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!
  Büyük tekellerden geniş çaplı
tensikat saldırısı
  DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!
  Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi
  Bültenlerden
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...

Güneyli Kürtler ile ‘siyasi ve diplomatik’ ilişki kurulacak!

Milli Güvenlik Kurulu, aylık ‘olağan’ toplantılarından birini daha yaptı. Bu toplantıda da, yine, devletin kısa vadeli temel (stratejik değilse de taktik) yönelimleri belirlendi. Hükümetin izlemesi gereken yol çizildi. Türkiye tipi cumhuriyet rejiminde seçilmişlerin, nasıl atanmışlar tarafından yönetildiği bir kez daha tescillenmiş oldu. Ancak bu biçim iki ayda bir toplanan kurul tarafından defalarca tescillendiğine göre, son toplantının dikkat çekici özelliğini oluşturmuyor. Dikkat çekici özellik toplantıda alınan kararlarda yatıyor.

Toplantının ana gündemi, son aylarda devletin ana gündemi olan Irak, Kerkük, Kürt devleti konularıydı. Bu konular toplantıyı önceleyen günlerde, devletin zirvesinde bir farklı fikir, bir çatışma bulunduğu izlenimi yaratacak şekilde gündeme getiriliyordu. Özetle, hükümet Güneyli Kürt liderlerle görüşülebileceği, ordunun başı ise görüşülemeyeceği doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştu. Bunların arasında en dikkat çekici olanı ve bugün MGK kararları üzerinden bakıldığında çelişkili görüneni Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Amerika’dan yaptığı açıklamadır. Bu açıklamalarda Büyükanıt, Kürt liderlerle görüşmeye şiddetle karşı olduğunu açıkça ifade etmişti.

Toplantı bitiminde yayınlanan bildiride yer alan, “Irak’taki duruma ilişkin temel kaygılarımız ışığında Kuzey Irak’tan yönelen tehdidin ve Kerkük’e ilişkin uzlaşmazlığın Irak’taki istikrarsızlık ve gerilimin aşılabilmesi amacıyla, siyasi ve diplomatik çabaların yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür.“ ifadesi, hiç kuşkusuz, kurulun Büyükanıt’a rağmen bu kararı alacağı, imzalayacağı anlamına gelmiyor. “Baş”ının açıkladığı görüşler elbette “kurmay”ın da görüşleri oluyor. Kurul’un asıl işlevi, ordunun hükümet üzerindeki vesayetinin devamı ve korunması olduğuna göre, kararlar, kurulun hükümetten katılan üyelerin bastırmasıyla alınmış da olmuyor.

Bunlar ihtimal dışı kaldıktan sonra da, geriye kalan tek olasılık, Kurul öncesi ordunun başından ‘sert açıklamalar’la ortaya konan görüşlerin gerçekleri tam olarak ifade etmediğidir. Yahut, bir başka ifade ile, o sözlerin sadece kurmayın duygularını ifade ettiği, ama tutum olarak politik gerçeklerle duyguları ayırmayı da çok iyi bildikleridir.

Düzen medyası, doğal olarak, kurmay açıklamalarındaki bu çelişkiye hiç değinmemeyi tercih ediyor. Onun yerine, ‘Kurul’dan uzlaşma çıktı’ yorumlarıyla yetiniyor. Uzlaşma, hükümet cephesinin görüşleri ekseninde gerçekleştiğine göre, Genelkurmay’ın nasıl ve neden ‘uzlaştığı’nı açıklamaya kalkarlarsa, altından kalkamayacaklarını biliyorlar çünkü.

ABD’nin Kürt kartını nasıl kullandığı dünyaca malum. En az bunun kadar açık olan bir başka gerçeklik de, Türk sermaye devletinin bir Amerikan uydusu olduğudur. Bu demektir ki, Türk sermaye devleti, Amerikan emperyalizminin çıkarları, yönelimleri, yönlendirmeleri dışında hareket edemez. Bu arzu ve istekleri dışında da gerçekleşmiyor üstelik. Pek çok konuda bunun böyle olduğunu bizzat ifade ediyorlar. Farklı çıkarları olduğunu sık sık, ancak ima edebildikleri bir tek Kürt sorunu var. Bu konuda da isteseler de istemeseler de uyacaklar. Türkiye’yi Washington’dan yönetmekte ısrar ettikleri sürece elleri mahkumdur.

Nitekim, son MGK bildirisine yansıyan ‘uzlaşı’ görüşünün de Washington’da telkin edildiği açıktır. Genelkurmay Başkanı’nın ABD temasları, öncelikle Irak ve ilişkili sorunlar üzerinden gerçekleşmiştir. Türk ordusunun başı, Kürt devleti, Kerkük ve PKK üzerine kaygılarını dile getirmiş, efendileri de çıkar ortaklığı konusunda ikna etmişlerdir. Karşılıklı, daha ne sözler alındı verildi, açıklamalara yansımıyor ama, temelinde olan da, MGK sonuç bildirisine yansıyan da budur.

Görüş açıklama konusundaki sahtekarlık, Kurul’un sadece ordu kanadına has değil elbette. Hükümet cephesinden de aynı tükürdüğünü yalama, aynı ikiyüzlülük sözkonusu. Başbakan’ın Kurul sonrası yaptığı açıklamada kullandığı, “Biz çözümü masada arayan hukuk devletiyiz. Kimse bizi masanın dışına çekmeye çalışmasın“ ifadeleri, bunun en bariz örneği durumunda. Yeri geldiğinde, ‘gerekli görürsek müdahale ederiz, kimse bizi engelleyemez’ yönlü açıklamalarla, Irak’a doğru bir askeri hareketten söz edenler bunlar değil mi? Masalar ne zaman kuruldu, hukukun anlamını bile bilmedikleri/öğrenmek de istemedikleri her gelişmeyle kanıtlanan hukuksuzluk devleti ne zaman bir hukuk devletine dönüştü?

Uluslararası hukuk -ki bu bir burjuva hukuktur- tüm eksiklerine, sapkınlıklarına, sakatlıklarına rağmen, örneğin, her ulusun devlet kurma hakkını, kağıt üzerinde de kalsa, hala tanımaktadır. Kendi de burjuvazinin olan Türk sermaye devleti ise, ulusal sorun yaşayan hemen her burjuva devlet gibi, Kürt ulusunun, bırakınız devlet kurma hakkını tanımayı, ulus olarak varlığını bile inkar etmeyi sürdürüyor. Güney Kürtleri’ne ilişkin yaklaşımı da bu inkarına paralel gidiyor. PKK’ye destek verdikleri argümanı, sadece, iç politika malzemesinden başka bir şeyi ifade etmiyor. Esas olarak Kürtlerin devletleşmelerine, kendi ulusal devletlerini kurabilme hakkına karşılar. Sınırdaki bir Kürt devletinin varlığının, Türkiye Kürtler’i üzerinde yapacağı etkiden korkuyorlar. Kürt halkının, bu etkiyle, PKK’nin teslimiyet politikası dışına çıkmasından çekiniyorlar.

Efendileri ABD’den PKK konusunda elle tutulur bir ‘güvence’ alabilseler, bu çekinceleri de ortadan kalkacak ve Güney Kürtleri’nin devlet kurması konusunu bu derece dert etmeyecekler, ama, bugüne dek böyle bir güvence de alabilmiş değiller.

Dolayısıyla, Türk sermaye devletinin bu konulardaki kaygıları da, feveranları da, ve ABD’ye ikna turları da daha epeyce bir zaman sürecektir.