2 Mart 2007 Sayı: 2007/08(08)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
  ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...
  TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!
Saraylara savaş kulübelere barış!
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz olamaz!
 8 Mart etkinlikleri...
  Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması
  “Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı
  İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:
  İşsizlik: Kara ölüm mü? - Yüksel Akkaya
  Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile
halk sevgisi iç içedir’
  Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor Abu -Şehmuz Demir
  İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!
  Abdullah Gül Pakistan’daydı!
  Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!
  Büyük tekellerden geniş çaplı
tensikat saldırısı
  DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!
  Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi
  Bültenlerden
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Misket bombasının yasaklanması için ilk konferans düzenlendi...

Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!

Misket denildiğinde doğal olarak çocukların oyunları akla gelir. Çağımızın yetişkin insanının misketle bir işi olmadığı var sayılır. Varsayım doğru olmakla birlikte bunun bazı istisnaları da var. Örneğin, “bilim insanı” sıfatı taşıyan bir takım “yetişkin yaratıklar” ikinci emperyalist paylaşım savaşından beri misketlerle yakından ilgileniyor. Zira onlar için misketler, “teknoloji harikası” yeni ürünlerin tasarımı için eşi bulunmaz bir esin kaynağı durumunda.

Tahmin edileceği gibi, sözünü ettiğimiz “şey” misket bombasıdır!

Misket bombası tasarım ve üretimi, kapitalizmin teknolojiyi hangi amaçlar doğrultusunda kullandığının veciz örneklerindendir. Çağımızda misket bombaları dolaysız şekilde çocukları hedef almaktadır. Atılan bir bombanın yüzlerce (650) bomba şeklinde geniş bir alana yayılması, daha da önemlisi bu bombaların önemli bir kısmının patlamaması, savaş bitse bile çocukların ölmeye devam etmesini sağlıyor. (Tıpkı günümüzde Irak ve Lübnan’da olduğu gibi) Misket şeklinde tasarlanan bombalar çocukların ilgisini çekmekte, bombayı eline alan çocuklar patlayan bombayla ölmekte veya sakat kalmaktadır. Bu barbarlığın güncel örnekleri Irak ve Lübnan’dır.

***

Geçtiğimiz günlerde Norveç’in başkenti Oslo’da misket bombalarının yasaklanması amacıyla iki gün süren bir konferans düzenlendi. Konferansa 50’ye yakın ülke ve farklı örgütlerden temsilciler katıldı. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin gibi ülkeler bu yönde bir yasağa karşı çıkarak toplantıya katılmadılar.

Konferansa katılan bazı gruplar, Lübnan örneğinin ardından, hedef gözetilmeden atıldığı için çok sayıda sivilin ölmesine ya da sakat kalmasına neden olan misket bombalarının yasaklanması için çabalarını yoğunlaştırdılar. Bilindiği gibi benzer bir çaba uzun süredir kara mayınlarının yasaklanması için de harcanıyor.

Oslo’daki konferansa katılan 49 ülkeden 46’sı, 2008 yılında misket bombalarının yasaklanması çağrısında bulunan deklarasyonu imzaladı. Konferansa katılanlardan sadece üç ülke (Japonya, Polonya, Romanya) bildirgeyi imzalamayı reddetti. Buna karşın 46 ülkenin deklarasyonu imzalaması misket bombalarının fiilen yasaklanacağı anlamına gelmiyor. Yakıp yıkmaya, katliam yapmaya endeksli dünyanın en büyük savaş makinelerinin bu bombalardan vazgeçmesi en azında bugünkü şartlarda mümkün görünmüyor.

Yayınlanan deklarasyona karşı ilk itiraz da bekleneceği gibi ABD-İsrail ikilisinden geldi. Tabii bu durum kimseyi şaşırtmadı. Zira yakın zaman önce misket bombalarını halkların üzerine yağdıran bu iki zorba devletin aynı suçu ilk fırsatta tekrar işleyeceğinden kuşku duyulmamaktadır. Başta ABD, İngiltere olmak üzere emperyalist devletler misket bombasının yasaklanmasına karşı çıkıyorlar. ABD, Rusya, Çin gibi güç odakları ise kara mayınlarının yasaklanmasına ilişkin sözleşmeyi bile hala imzalamış değiller.

Kapitalizmin ölümcül suretinin iğrenç görünümlerinden biri olan misket bombasının yasaklanması için çaba harcanmasının taşıdığı önem elbette tartışma götürmez. Tıpkı dünyanın her yanında ölüm pususuna yatan milyonlarca kara mayınının sökülmesi için verilen mücadelenin önem taşıması gibi.

Ancak ne kara mayınlarının temizlenmesini, ne de misket bombalarının yasaklanmasını sağlamak kapitalist devletlerin işidir. Bu devletlerin imzalayacakları bildirgelerle bu sorunun çözülmesi mümkün değildir. Bu ölümcül silahları insanlığın başına musallat eden kapitalist/emperyalist düzenin ta kendisi olduğuna göre, bu silahlara karşı mücadele kapitalizmi de hedef alacak çerçevede gelişebildiği zaman asıl etkisinin gösterecektir.



Zorba Yemen rejimine emperyalistlerden destek!

Tankla tüfekle Şii halkın üzerine saldıran Yemen ordusunun katliamları devam ediyor. Zorba rejim, katliamlarını “teröre karşı savaş” verdiği gerekçesine dayandırıyor. Bu iddianın iğrenç bir yalandan ibaret olduğu bilindiği halde, Yemen ordusunun işlediği suçlara Birleşmiş Milletler dahil hiçbir güç itirazda bulunmamıştır. Ayrım gözetmeksizin Şiiler’i katleden, sivil yerleşimleri karadan ve havadan bombalayan Yemen rejimini göstermelik de olsa henüz kınayan devlet yoktur.

Yemen devletinin saldırganlığı, ilk günden kapitalist/emperyalist düzenin jandarması ABD tarafından desteklendi. Amerikancı Suudi rejimi ise saldırıya fiilen katılarak suça doğrudan ortak oldu. Bush’un “fino köpeği” Blair başkanlığındaki İngiliz emperyalizmi de gecikmeden Yemen rejimine fiilen destek vermeye başladı.

Yemen içişleri bakan yardımcısı Reşad Muhammed el-Alimi ile görüşen bir İngiliz güvenlik yetkilisi İngiltere’nin “terörle mücadele” konusunda Yemen hükümetine güvenlik ve istihbarat alanında her türlü desteği vermeye hazır olduğunu belirtti. İngiliz yetkiliyle görüşen Yemenli bakan da, ülkesinin İngiltere’nin güvenlik konusundaki tecrübesinden yararlanmak istediğini söyledi. Bu arada petrol kuyuları üzerine kurulan krallıklardan biri olan Birleşik Arap Emirlikleri de Yemen devletine destek verdiğini ilan etti. ABD emperyalizmi ile bazı uşakları Yemen rejimine destek verirken, diğer gerici güç odakları ise sessiz kalarak katliamları destekliyor.

Gerici Yemen rejimi, Şiiler’i “hükümeti yıkmak isteyen, İran ve Libya’dan destek alan teröristler” olarak lanse ederek güya “uluslararası toplum”un desteğine meşru zemin hazırlamış oluyor. Oysa vahşi saldırılara maruz kalan Yemenli Şiiler, sorunun hükümetin iddia etiği gibi olmadığını dile getiriyor.

Katliamlarla ilgili bir bildiri yayınlayan Yemenli muhalif Şii lider Abdülmelik Tabatabai el-Husi, hükümetin ülkenin kuzeyindeki muhalif Şiiler’in İran ve Libya’dan destek aldığı yönündeki iddiasını yalanlayarak “Ülkedeki iç sorunları, bölgesel veya uluslararası meselelere havale eden hükümetin bu çabasını kınıyor ve bunu kabul edilemez buluyoruz” dedi.

Bildiride, savaşın bir an önce durdurulması ve sorunun barışçı görüşmeler yoluyla halledilmesi gerektiğini dile getiren el-Husi, rejim tarafından yapılan propagandaların aksine hükümeti devirmek ve anayasayı ortadan kaldırmak gibi hiçbir hedeflerinin olmadığını, istediklerinin yalnızca vatandaşlık haklarının ve ifade özgürlüklerinin resmen tanınması olduğunu söyledi.

Yemen hükümetinin ülkenin kuzeyindeki Sa’de kenti civarında kadın ve çocuk demeden halkı katlettiğini, evleri yıktığını ve tarım alanlarını yaktığını belirten el-Husi, hükümetin Yemenli Şiiler’e karşı bir soykırım uyguladığını kaydetti.

Bildiride, Yemen’de yoğun bir sansür uygulanmasından dolayı yaşanan katliamların duyurulamadığına dikkat çeken el-Husi, “Maalesef ne iç ne de dış basında bu korkunç cinayetler duyurulamıyor. Yemen hükümeti, sadece haklarını isteyen masum halka tankla, topla ve savaş uçaklarıyla saldırıyor” dedi. Mezhep ayrımının hükümet ve hizmetindeki medya tarafından kışkırtıldığını dile getiren el-Husi, Yemen’de yaşayan halkların kardeş olduğunu, hükümetin devam eden mezhep kışkırtmalarını mahkum ettiklerini ifade etti.

Bu arada Yemen’den ulaşan bazı haberlerde, muhalif Şiiler’in ordunun pervasız saldırısına kararlı bir direnişle karşılık verdikleri belirtiliyor.

Yemen ordusunun ayrım gözetmeyen saldırganlığı ve bu saldırganlığa verilen destek, kapitalist/emperyalist düzenin, en temel demokratik haklar uğruna mücadele eden halkların bile üstüne bomba yağdırmayı “olağan” kabul ettiğini bir kez daha göstermiştir.