23 Şubat 2007 Sayı: 2007/07(07)

  Kızıl Bayrak'tan
   Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor
  İşbirlikçiler yeni suçlara ortak
olmaya hazırlanıyor!
  Ordu ve hükümet arasında Güney Kürdistan gerilimi...
Dinci gericiliğe ve düzenin laiklik sahtekarlığına karşı
Milliyetçilik versiyonları ve düzen medyası
8 Mart faaliyetleri ve etkinliklerinden...
 8 Mart yaklaşırken emekçi kadınlara yönelik çalışmamız üzerine...
  “Ev kadınlarına sigorta hakkı!”
  İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...
  Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine konuştuk...
  Dışişleri Bakanı Washington’dan sonra
Suudi Arabistan’da!
  Filistin yönetimine tam teslimiyet dayatılıyor
  Yükselen bir kapitalist güç: Sosyal-emperyalist Çin
  TİB-DER Genel Kurulu gerçekleşti...
  ÇAM-DER’de birinci yıl etkinliği
  100. sayımızla sesimizi daha da
yükseltiyoruz
  “GATS, AB uyum sürecinde
meslekler nereye?”
  Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir
kez daha ortaya çıkan gerçekler - M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir kez daha ortaya çıkan gerçekler

M. Can Yüce

Önce A. Gül, hemen ardından TC Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ABD’yi ziyaret etti. Bu resmi ziyaretlerde ABD yöneticileri ve Yahudi lobisinin etkili temsilcileriyle görüşmeler yapıldı. Resmi açıklamalarda bu ziyaretlerin gündeminin, Temsilciler Meclisi’nde gündeme getirilmekte olan Ermeni soykırımıyla ilgili tasarı karşısında ABD yönetimini ve etkili lobileri harekete geçirmek, PKK, Güney Kürdistan ve Kerkük ile ilgili istem ve “duyarlılıkları” iletmek ve diğer bölgesel sorunlardan oluştuğu vurgulandı. Bunlar, TC’nin ABD’den istediği konuların ana başlıkları… Ama nedense ABD’nin TC’den istedikleri ise pek gündeme gelmedi. Bunların da Ortadoğu ve Irak işgali ile ilgi istekler olduğu açıktır. İran’a karşı düşünülen saldırıda TC’den önemli isteklerin olduğu, bu bağlamda birçok diplomatik ziyaretin olduğu bilinmektedir.

General Büyükanıt, ABD gezisi süresince yaptığı basın toplantılarında ve verdiği demeçlerde TC’nin bildik resmi tezlerini bir kez daha net, kesin ve kararlı bir biçimde tekrarladı ve vurguladı. Özellikle Güney Kürdistan’a karşı düşmanca tutumunu gizleme veya diplomatik sözcüklerle ifade etme gereğini duymadı. Egemenler cephesinde Güney’deki hükümetle görüşülebileceği yönünde bir eğilimin belirmeye ve tartışma konusu olmaya başladığı bir dönemde bu düşmanca tutum dikkatlerden kaçmadı. (Daha sonra bu net tutum karşısında hükümetin bu “görüşebiliriz” eğilimini askıya alması, daha da dikkat çekicidir ve gerçek iktidar gücünün kim olduğunun açık işaretidir!) Bunu bir propaganda ve kararlılık gösterisi olarak değerlendirmek yanlış olur, konuyu basite almak anlamına gelir. Oysa bu düşmanca tutumu dillendiren herhangi biri değil, TC’nin gerçek iktidar aygıtının başındaki kişidir; TC’nin resmi Kürdistan politikasını yapan ve yürüten bir aygıttan söz ediyoruz. Güney Kürdistan hükümet yetkileriyle görüşmeyeceğini, bu yetkililerin beyanlarını düşmanca bulduğunu, PKK’yi desteklediklerini, zaten Güney sınırının PKK’nin kontrolüne verildiğini belirten Büyükanıt, hükümet katında beliren görüşme eğilimine karşı tutumunu, “ben görüşmem, kim görüşürse görüşsün” biçiminde ortaya koydu.

Bu ve diğer konularda AKP hükümeti ile var olan farklılıklarını sergilemekten geri durmayan Büyükanıt, ABD gezisini, aynı zamanda bir “iç politika” platformuna dönüştürdü. “Cumhuriyet’in temel nitelikleri”nin vurgulaması, bunların korunması konusunda “dinamik güçlerden” söz etmesi, AKP hükümetine karşı bir gözdağı olarak yorumlandı.

Bu üst düzeydeki iktidar çekişmelerinin ABD gezisine denk getirilmesi boşuna değildir. Türkiye, yakın gelecekte Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere sahne olacak… Bu seçimlerin iç dengelerde çok önemli olduğu bilinmektedir. Ordu, Cumhurbaşkanlığını AKP’ye veya istemediği bir kişiye kaptırmak istememektedir. Bundan dolayı AKP ve Erdoğan’a karşı her fırsatta karşıtlığını vurgulama gereğini duymuştur. Bununla birlikte iç politikadaki hesaplaşmalar ve iktidar kavgalarında dış destek, özellikle ABD’nin desteği önemli görülmektedir. İster askeri darbelerde olsun, isterse normal seçimlerde hükümet olmadan önce bu destek mutlaka aranır, önceden icazet almanın yolları bulunur. Bu gezinin böyle bir ayağının olduğu kesindir. Büyükanıt, bu gezide sıradan bir asker değil, gerçek iktidar, hesaba katılması gereken temel odak olduğunu, sergilediği tutum ve verdiği “politik mesajlar”la göstermiştir! Bu yönüyle önümüzdeki gün ve aylarda “iç politikanın” daha da ısınacağından, başka kartların devreye sokulacağından kuşku duymamak gerekir. Kaydedilmesi gereken birinci nokta budur!

Ermeni soykırımı tasarısı, elbette prestij ve daha da önemlisi TC’nin üzerinden şekillendiği zemin ve kuruluş özelliklerini tartışma gündeminde tutmasını sağlaması bakımından önemlidir. Bu nedenle bu tasarıya karşı bütün olanaklarını devreye sokmaları şaşırtıcı değildir. Özellikle ABD’nin kendisinden Ortadoğu politikasında önemli destekler istediği bir dönemde bu tasarıya karşı daha kesin ve açık tavır istemektedirler. Ancak bu işin bir boyutudur. Bu gezinin temel gündem maddesi, Kürdistan sorunu konusunda, bu bağlamda Kerkük ve Güney’e ilişkin ABD’den kesin güvenceler almaktır. Hele ABD’nin İran’a saldırı planının gündemde olduğu ve TC’ye de bu saldırıda belli roller vermek istediği bu dönemde TC, anılan güvenceler konusunda kesin ısrarlı görünüyor; dile getirilenler özünde şudur: “Güneyde bir Kürt devletinin kurulmasına önayak olmakla bizim için çok temel bir güvenlik sorununu yarattınız. Bu, bizim için stratejik, hatta yaşamsal bir zaafa işaret etmektedir. İran saldırısı, İran’daki Kürtler’in benzer bir süreç içine girmesi bizim varlığımızı büsbütün tehlikeye sokar. Güneydeki devleti, ‘bölgesel hükümet’ yapılanmasını, federasyon gibi sistemleri kabul etmemiz, sindirmemiz mümkün değildir. Bu konuda güvenlik kaygılarımızı, çok inandırıcı güvencelerle gidermeniz gerekir. Bunun için ilk başta PKK konusunda bize daha geniş bir hareket serbestîsini vermeniz gerekir. Ortak askeri operasyon veya bize tek başına operasyon yapma olanağı verilmelidir. Kerkük konusunda da somut adımlar atılmalı, bu yıl gerçekleşecek referandumun önüne de geçilmelidir. Bunlar sağlanırsa, biz de daha rahat sizin isteklerinize ‘evet’ deme olanağını buluruz.”

Büyükanıt’ın özellikle Güneye karşı düşmanca tutumunu bu gezide açıkça dile getirmesi ile ABD emperyalizminden Kürdistan konusunda istenen güvenceler arasında doğrudan bir ilişki vardır. TC’nin resmi çizgisinin açıkça vurgulanması ve bunun kararlılıkla, hem de gerçek iktidar odağı tarafından dile getirilmesi, ABD’den istenilen güvenceler konusundaki kararlılığı vurgulamaktadır. ABD, TC ile var olan bağımlılık ilişkilerine önem vermektedir, aralarındaki farklılıklara ve çelişkileri rağmen bu yine böyledir. Bu alanda çelişkileri devam edecek, bu, belli dönemlerde inişli çıkışlı bir seyir de izleyebilecektir. Ama öyle de olsa TC’yi Ortadoğu düzeninde önemli bir “bölgesel ayak” olarak kullanacağından kuşku duymamak gerekir. İlişkilerde bağımlılık temel, çelişkiler ise tali planda varlığını sürdürecektir... Bugün var olan da budur! Açık ki TC’nin ABD ve İsrail karşısında fazla bir hareket özgürlüğü yoktur. Yani stratejik düzlemde bu ekseni terketme olanağı yoktur. Ekonomik, politik, askeri bağımlılık bu ilişkinin stratejik özünü anlatmaktadır. Bu genel doğrudan hareket ederek Kürdistan ve onunla bağlantılı konularda TC’nin ABD ile yaşadığı sorun ve çelişkilerin çok önemsiz olduğu, bu noktalarda kolay, kestirme ve basit bir çözümün olanaklı olduğu sonucu çıkmaz! Bu çelişkilerle birlikte bağımlılık ilişkisi devam edecektir.

ABD, İran saldırısı konusunda TC’den istediği bütün destekleri almış mıdır? Bu konuda da TC önemli bir paradoksla karşı karşıyadır. Destek verse bölge ve Kürdistan sorununda yaşanabilecek gelişmeler, bu saldırının olası etkileri kendisini korkutmaktadır. Ama öte yandan ABD emperyalizminin istediği desteği vermese bu da birçok konuda başına iş açabilecek bir gelişme olur. Hatta korktuğu Kürdistan sorununda daha ürkütücü gelişmelerin bile olabileceğini, yeni “Çuval vakalarının” yaşanabileceğini düşünmekte, bu da kendisini çok korkutmaktadır. Bu noktada tam bir açmaz içindedir. Büyükanıt, “Türkiye tarihinin hiçbir döneminde bu kadar büyük tehlike ve tehditlerle karşı karşıya kalmamıştı” derken, esas olarak bu paradoks eksenindeki gelişmeleri kastediyordu.

Özetlemek gerekirse;

Bir: Büyükanıt’ın ABD gezisi, ABD ile TC arasındaki bağımlılık ilişkisinin paradoksal yanlarını bir kez daha gözler önüne serdi. TC, ABD’nin Ortadoğu stratejisi konusunda bir paradoks içindedir. Bu konuda “ince ayarların” ne kadar işe yarayacağı zamanla görülecektir! TC, İran’a saldırı planında ABD’ye vereceği desteği şimdiden önemli güvencelere bağlamak istemektedir.

İki: Büyükanıt’ın ABD gezisi, bir “iç politika” platformuna dönüştürüldü. Bu noktada Genelkurmay’ın gerçek iktidar gücü olduğu, özellikle Kürdistan sorununda tek belirleyici odak olduğu bir kez daha vurgulanmıştır!

Üç: TC ve onun gerçek iktidar gücü, Kürdistan konusunda resmi inkâr, ret ve imha siyasetini sonuna kadar sürdürme kararında olduğunu, bunun dışındaki eğilimlere de karşı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Sonuç olarak, emperyalist saldırganlığa, TC’nin sömürgeci politikalarına karşı, emperyalist eksendeki yerel politikalara karşı halkımızı, halklarımızı duyarlı hale getirmek de devrimcilerin güncel görevleri arasındadır.