23 Şubat 2007 Sayı: 2007/07(07)

  Kızıl Bayrak'tan
   Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor
  İşbirlikçiler yeni suçlara ortak
olmaya hazırlanıyor!
  Ordu ve hükümet arasında Güney Kürdistan gerilimi...
Dinci gericiliğe ve düzenin laiklik sahtekarlığına karşı
Milliyetçilik versiyonları ve düzen medyası
8 Mart faaliyetleri ve etkinliklerinden...
 8 Mart yaklaşırken emekçi kadınlara yönelik çalışmamız üzerine...
  “Ev kadınlarına sigorta hakkı!”
  İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...
  Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine konuştuk...
  Dışişleri Bakanı Washington’dan sonra
Suudi Arabistan’da!
  Filistin yönetimine tam teslimiyet dayatılıyor
  Yükselen bir kapitalist güç: Sosyal-emperyalist Çin
  TİB-DER Genel Kurulu gerçekleşti...
  ÇAM-DER’de birinci yıl etkinliği
  100. sayımızla sesimizi daha da
yükseltiyoruz
  “GATS, AB uyum sürecinde
meslekler nereye?”
  Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir
kez daha ortaya çıkan gerçekler - M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Görünmez emeğin yaratıcılarına sağlık güvencesi istiyoruz!

“Ev kadınlarına sigorta hakkı!”

Kapitalizm kâra dayalı bir işleyişe sahiptir. Doğası gereği insanın mutluluğu ve asgari de olsa ihtiyaçları ile ilgilenmez. Sömürü ve birikim peşinden koşar. Özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile ikincil cins olarak tanımlanan kadın, kapitalist toplumda da payına düşeni almıştır. Kimi tarihsel süreçlerde mücadele yükselmiş, kısmi bir takım haklar elde edilmişse de, kapitalizmin kendisi her fırsatta bu gedikleri yamamaya çalışarak mengenesini sıkıştırmıştır.

Sanayi devriminin etkisiyle ve yeni gelişmeye başlayan kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda kimi yerde kadın hapsolduğu evden kısmen çıkmış, üretim sürecinin bir parçası olmuştur, ucuz işgücü olarak kullanılmaya başlamıştır. Ancak kimi yerde, özellikle de kriz dönemlerinde kadınları üretimden uzaklaştırarak, iktisadi, dini, toplumsal yollarla eve tekrar hapsetmeyi bilmiş, savaş dönemlerinde tekrar fabrikalarda, maden ocaklarında kadınların işgücünden yararlanmıştır. “Eşit işe eşit ücret”, “kadınlara oy hakkı”, “kreş ve emzirme odaları,”, “doğum izni” vb. haklar da kadınların zorlu ve kanlı mücadeleleri sonucu kazanılmıştır ve bugün de kısmen korunan haklardandır.

Dolayısıyla kadının iktisadi, kültürel, sosyal ihtiyaçları da kapitalizm için talidir. Bu ihtiyaçlar sözde “burjuva demokrasisi“ kapsamında dile gelir, ancak gelir-geçer şeylerdir. Kapitalizm bireyci, bencil, kendi kurtuluşunu düşünen insanlar yaratarak, kendi işleyişine uygun kafalar yaratmada zorlanmaz ve her koldan kuşatarak düzen prototipini oluşturmaya çalışır. Kadın da sistemin dört bir koldan kuşatarak, maddi, manevi, sosyal, iktisadi, kültürel, dini, cinsel baskılarla katbekat sömürdüğü, ikincil cins olarak gördüğü bir metadır.

Kadının kısmen de olsa özgürleşebilmesi, cinsel kimliğinden dolayı yaşadığı her türlü bağımlılık ilişkilerinden kurtulabilmesi için öncelikle üretime katılabilmesi, sosyal bir güvenceye ulaşması ve iktisadi özgürlüğünü ele alabilmesi gerekir. İkincil olarak da üzerindeki ev ve çocuk yükünün toplumsal olarak karşılanması gerekir. Ancak kapitalizm kadının özgürleşmesini istemediği gibi, bunun için de bilinçlenmesini ve ekonomik olarak kendini varetmesini istemez. Toplumsal bir yükümlülük olması gereken çocuk bakımını, sosyal hakların sağlanmasını vb. karşılamak istemez. Böylece hem görünmeyen işgücü maliyetini düşürür, kârını artırır, hem de kadını eve kapatarak bilincinin açılmasını engeller, güvencesiz, geleceksiz, sistemin kendisine bağımlı olarak evin tekdüzeliğine hapseder.

Ev kadınları görünmez emeğin yaratıcısıdırlar!

Ülkemizde kadınlara biçilen misyon bellidir. En önemli görevi “iyi anne, iyi eş” olmaktır. Küçük kız çocukları böyle yetiştirilir. Kapitalizmin çığırtkanlığı ve geleneksel değer yargılarıyla beslenen eğitim sistemi de bu anlayışı pekiştirir. Bugün “vicdanlı, yardımsever” burjuva çevrelerin çeşitli demogojileri ve kampanyaları da dahil olmak üzere, kız çocuklarının eğitim almaları çok fazla özendirilmemekte, bunun olanakları yaratılmamaktadır. Kadına biçilen temel rollerden biri, çalışsa da çalışmasa da “evinin kadını” olmaktır.

Ev kadınları, bir yandan evin, çocukların yükünü omuzlarken, diğer yandan da gelecek güvencesinden yoksun, eşine bağımlı bir hayat sürer. Zincirleriyle sıkı sıkıya bağlanmış, erkeğin ve sistemin himayesi altında bir yaşamdır bu. Ve bu yaşam içerisinde ev kadınları gelecek ve sağlık güvencesinden yoksundur.

Ev kadınlığının diğer işlerden farkı, bir ücret karşılığı yapılmıyor oluşudur. Ev kadınlarının yarattığı değer görünmeyen emek sonucu oluşur. Bulaşık, çamaşır, ütü, yemek ve çocuğun bakımı gibi en önemli işleri kadınlar yapmaktadır. Günün 24 saati ücretsiz köleler gibi çalıştırılmaktadır. Onların evde harcadığı bu emek, işgücü maliyetini düşürerek kapitalistlerin kârını artırmasını sağlamaktadır.

Ev kadınlığı ağır bir işçiliktir. Ama ücreti ve sosyal güvenliği olmayan bir iştir. Ayrıca iş açısından bakınca ev işlerinin riski çok fazladır. Pek çok kadın evde iş yaparken kaza geçirir. İstatistikler ev kazalarının giderek arttığını gösteriyor. Evde yaşanan kazalar elini kolunu yakma, çamaşır makinesine kolunu kaptırma, elektrik kazaları vb. sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer yandan, evin ekonomisine bir nebze olsun katkıda bulunabilmek için eve iş alan kadınlar ve ev eksenli çalışma bugün oldukça yaygınlaşmış bulunmaktadır. Boncuk işleme, taş dizme...vb. gibi parça başına oldukça düşük bir fiyat alarak çalışan bu kadınların da herhangi bir güvenceleri yoktur ve ağır bir sömürüye maruz kalmaktadırlar. Ya da bir işletmeye bağlı olmadan, çeşitli yerlere, mekanlara temizliğe, bulaşığa, çamaşıra giden kadınların da aldıkları ücret hem asgari ücretten düşüktür hem de bu kadınlar işçi olarak görülmemekte, sigorta hakkından yoksun olarak çalıştırılmaktadırlar.

Tüm ev kadınları sigortalansın, sigorta primleri devlet tarafından ödensin!

Bugün toplumun her kesiminin, genç, yaşlı, işçi, işsiz, öğrenci, memur her insanın sağlık güvencesinin devlet tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu en temel insani ihtiyaçlardan biridir. Ev kadınlarının böyle bir haktan yararlanmaları ise iki kat daha önemlidir. Çünkü ev kadınlarının eve ve eşine bağımlılık yaratan zincirlerden bir tanesi de gelecek ve sağlık güvencesinden yoksun olmasıdır. Kadının omzundaki yüklerin toplumsallaştırılması kadar, sağlık güvencesine sahip olması da bu zincirin halkalarının teker teker kopması anlamına gelecektir.

3 yıl önceki istatistiklere baktığımızda, Türkiye’de özel sigorta ve Bağ-Kur olmak üzere sadece 100 bin civarında ev kadınının sigortalı olduğunu görüyoruz. Bu rakamlar, yaklaşık 13 milyon ev kadınının sosyal güvenceden uzak olduğunu göstermektedir.

Çünkü kapitalist sömürü sistemi çarklarının ritminin bozulmasını istemez. Yüklerini “kadının” üzerine yükler, görünmez emeği sömürerek dolaylı yoldan kar yapar. Sağlık, sigorta gibi ihtiyaçlarını karşılamayarak kendisine ek bir külfet yaratmaktan kurtulur. Bu hakları hiçbir zaman vermeyi düşünmez; ta ki emekçi kadınların bu talepleri, kendi düzenini sarsmaya başladığı zamana kadar!

Bugün genel bir “parasız sağlık” hakkı talebinin yanı sıra, “ev kadınlarına sigorta hakkı” da yükseltilmesi gereken taleplerimizden biridir. Bugün kadınların sahip oldukları “eşit işe eşit ücret”, “kadınların oy kullanma hakkı”, “doğum izni” vb. haklar tarih boyunca yürütülen dişe diş mücadelelerle nasıl kazanılmışsa, ev işlerinin toplumsallaştırılması için açılmasını talep ettiğimiz kreş ve bakım evleri ile “tüm ev kadınlarının sigortalanması” haklarını almak da bu haklar uğrunda mücadele etmekle ve sesimizi yükseltmekle mümkündür.

Kapitalizm yıkılıp yerine sosyalist bir toplum inşa etmedikçe kadının tam anlamıyla kurtuluşu, yani özgürleşmesi gerçekleşemez. Kadınların her türlü ayrımcılığa, eşitsizliğe, baskı ve sömürüye maruz kalmadan yaşamaları ancak ve ancak sosyalist toplumda mümkün olabilecektir. Sosyalist toplum düzeni kapitalizmin eve hapsettiği kadını dört duvar arasından çıkararak, işsizlik ve eğitimsizlik belasını ortadan kaldırıp toplumsal üretime katılmasının koşullarını yaratarak, çocuk bakımını toplumsallaştırarak, kadının özgürleşmesinin önündeki tüm engelleri temizleyecektir. Kadını körelten ve köleleştiren “ev kadınlığı”na ait tüm işler toplumsal kurumlaşmalar yoluyla gerçekleştirilecektir.

Elbette bu söylediklerimiz, tüm bu hakları bu düzen koşulları altında elde etme mücadelesinin önemsiz olduğu ya da elde edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kölelik zincirlerini kırmak isteyen kadın bugünden tüm bu haklar uğruna mücadele yürütmediği sürece, onun gerçek kurtuluşunu sağlayacak sosyalist topluma ulaşmak da mümkün olmayacaktır. Sermaye düzeninin yıkılmasını hedefleyen kararlı bir mücadele ise, tüm bu hakların bu düzen altında elde edilmesini kolaylaştıracak, böyle bir mücadele içinde özgürleşen ve örgütlenen kadın haklarını daha kararlı bir biçimde talep edebilecektir.

Bu en temel insani haklarımız için birleşmeli, örgütlenmeli, mücadele içinde özgürlüğün yolunu açmalıyız.


Ankara: 8 Mart’ta alanlardayız!

Ankara’da yaklaşık bir aydır 8 Mart’ın örgütlenmesine yönelik hazırlıklarını sürdüren devrimci ve ilerici güçler, 17 Şubat günü yaptıkları basın açıklaması ile 8 Mart’ta alanlarda olacaklarını duyurdular.

BDSP, Alınteri, ÇHD Ankara Şubesi, DHP, ESP, HÖC, AKA-DER, Kaldıraç, Odak, SGD, Partizan tarafında gerçekleştirilen eylem saat 12:30’da başladı. “Kadınlar emperyalizme, şovenizme, sömürüye karşı birleşik mücadeleye!” yazılı pankartın arkasında toplanan bileşenler Yüksel Caddesi’ne yürüdüler. Burada ortak deklarasyon metni okunarak, işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yere sahip olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kitlesel, sınıfsal özüne ve devrimci içeriğine uygun bir şekilde kutlanacağı ifade edildi.

Emperyalist saldırganlığa, şovenizme, devlet terörüne, sosyal yıkım saldırılarına ve her türden gericiliğe karşı işçi ve emekçilerin birliği, halkların kardeşliği çerçevesinde emekçi kadınları mücadele alanlarına çağırmayı hedeflediklerini vurgulayan bileşenler, “8 Mart’ı emekçi kadınların taleplerini haykırdığı bir kavga günü olarak yaşatmaya devam edeceğiz” dediler.

Mücadele çağrısıyla son bulan açıklamada; “Bir süreç olarak örgütlemeyi hedeflediğimiz Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü tarihsel, sınıfsal ve devrimci özüne uygun bir temelde gerçekleştireceğimiz eylemlerle kutlayacağız. Bu çerçevede tüm işçileri, emekçileri, ilerici ve devrimci güçleri gerçekleştireceğimiz eylem ve etkinliklere davet ediyoruz.” denildi.

Eylemde “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!”, “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!”, “Şan olsun 8 Mart’ı yaratanlara!”, “8 Mart kızıldır, kızıl kalacak!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara


Yaklaşan 8 Mart süreci ve yapılan hazırlıklar çerçevesinde OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu adına Sevgi Alkan ile konuştuk...

“Erkek sınıf kardeşlerimizle omuz omuza mücadeleyi sürdürmeliyiz!”

- 8 Mart’a nasıl hazırlanıyorsunuz?

S. Alkan: 8 Mart çalışmalarımıza başlamadan önce komisyon olarak kadın sorunu ile ilgili iki seminer gerçekleştirdik. 2. seminerimizin konusu tarihsel süreç içinde kadınların mücadele içindeki yeri idi. Bu seminerde kadınların, özellikle emekçi kadınların mücadeleye aktif olarak katılmalarının gerekliliğini vurguladık ve mücadeleye katılmanın önündeki engelleri tartıştık. Kadının sınıf mücadelesinde oynadığı rolde 8 Mart önemli bir yerde duruyordu. 8 Mart üzerine yaptığımız tartışma ile birlikte çalışmalarımızın startını verdik.

Kuşkusuz 8 Mart için en temel amacımız, kadınları kendi talepleri ekseninde mücadeleye çağırmaktı. Bu doğrultuda komisyonun bildirisi dışında imza metinlerini gündeme aldık. Ayrıca kadınlarla tartışmanın etkin bir yolu olarak çeşitli etkinlikler planladık. Sultanbeyli’de bir etkinlik gerçekleştirdik. Bölgemizdeki Çaz-der’in gerçekleştirdiği emekçi kadın etkinliğinin hazırlığına aktif desteğimizi sunduk. Önümüzdeki hafta sonu 25 Şubat’ta derneğimizde bir etkinlik daha gerçekleştireceğiz.

Bu süre zarfında 8 Mart’a hazırlık çerçevesinde araçları etkin bir şekilde kullandık ve kullanmaya devam ediyoruz. Komisyon olarak hazırladığımız bildiri ile 8 Mart’ın önemini vurgularken, bugün emekçi kadınların neden mücadele etmesi gerektiğini anlattık. Bu süre içinde imza metnini yaygın bir şekilde kullanmayı hedefledik. Çalışmaları başlattığımızdan bu yana bir yandan İMES’te kadınların çalıştığı atölyelerin kapısında imza toplarken, öbür yandan da etkinliklerin gerçekleştiği semtlerde, gerek sabah servis geçiş noktalarında gerekse gündüz kapı kapı imza toplamayı sürdürüyoruz. Bu hafta başından beri sabahları sanayi bölgesine işçilerin topluca bulunduğu alanlarda imza toplama çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Önümüzdeki günlerde de çalışmalarımızı toplantılarla, etkinlik hazırlığı ve 4 Mart’ta Kadıköy’de gerçekleşecek mitinge yönelik hazırlık ile sürdüreceğiz.

- Çalışma içinde hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

S. Alkan: En ciddi zorluğu imza föylerinin kullanımında yaşıyoruz. Taleplerin kazanılması soyut ve uzak gelebiliyor. Aynı zamanda taleplerimizin hem işçi kadınlar, hem de ev kadınları için olması toplam olarak sahiplenilmesinde zorluklar yaratabiliyor. Ancak bu durumun kendisi bile kapsamlı tartışmaların yapılmasını sağlıyor. Tüm zorluğuna rağmen geçtiğimiz yıl yürüttüğümüz kreş kampanyasından kaynaklı olarak bu talebi tartışmanın çok daha kolay olduğunu söyleyebiliriz.

Kuşkusuz ki çalışmanın en büyük zorluğu emekçi kadınları harekete geçirebilmek. Ezilenlerin ezileni olarak tanımladığımız kadınlar sosyal, siyasal ve toplumsal yaşamın dışındalar. Dolayısıyla emekçi kadınları toplantı, etkinlik ve eylem vb. süreçlere katmakta zorluklar yaşıyoruz. Sürekli, ısrarlı ve kararlı bir çalışma ile bu tabloyu da tersine çevirebileceğimize inanıyoruz.

- Komisyonunuz sınıfı örgütlenmenin bir mevzisi olan OSİM-DER bünyesinde oluşmuş durumda. Bir işçi derneği için kadın işçilerin örgütlenmesi ne ifade ediyor?

S. Alkan: OSİM-DER olarak sınıfın kuruluş mücadelesinin bir parçasıyız. Kadınlar da sınıfın yarısı. Dolayısıyla kadın işçilerin örgütlenmesi, işçi sınıfının örgütlenmesi açısından olmazsa olmaz bir yan taşıyor. Derneğimiz işçi sınıfının tüm taleplerine sahip çıkıyor ve onların kazanılmasının mücadelesini veriyor. Aynı zamanda kadın işçilerin de özgül sorunlarına dayalı talepleri var. Kuşkusuz biz bu talepleri de kararlılıkla savunacağız ve kazanılması için mücadele vereceğiz. Komisyonumuz bu taleplerin gündemleştirilmesi, bu doğrultuda kadın işçilere taşınması ve kadın işçilerin sorunları karşısında duyarlılık yaratmayı amaçlıyor. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz “Sanayi bölgesinde ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz!” çalışması tam da bu bakışın ürünü olarak gerçekleşti. Daha onlarca sorunu yaşamaya devam ediyorlar.

Geçmiş dönemde bölgemizde yaşanan kimi örgütlenme çalışmalarında kadınlar yer aldılar. Bunun örnekleri mevcuttur. Son olarak bölgemizde Vi-ko Elektrik’de gerçekleşen sendikal örgütlenme çalışmasında kadın işçiler çalışmanın başını çektiler, kararlılıkla çalışmayı sürdürdüler. Bu örnek bile kadınların önü açıldığında, davaya inandıklarında sınıf mücadelesinde nasıl etkin bir rol oynadıklarının, oynayacaklarının somut göstergesidir. Komisyonumuzun temel amacı, kadın işçilerin bilinçlenmesini, kendilerine güven duymalarını ve daha çok kadının mücadelede ön saflarda yer almalarını sağlamaktır. Tabii ki erkek sınıf kardeşleriyle omuz omuza mücadeleyi sürdürmeleridir.

Kızıl Bayrak/Ümraniye