23 Şubat 2007 Sayı: 2007/07(07)

  Kızıl Bayrak'tan
   Siyonist İsrail’le işbirliği pekiştiriliyor
  İşbirlikçiler yeni suçlara ortak
olmaya hazırlanıyor!
  Ordu ve hükümet arasında Güney Kürdistan gerilimi...
Dinci gericiliğe ve düzenin laiklik sahtekarlığına karşı
Milliyetçilik versiyonları ve düzen medyası
8 Mart faaliyetleri ve etkinliklerinden...
 8 Mart yaklaşırken emekçi kadınlara yönelik çalışmamız üzerine...
  “Ev kadınlarına sigorta hakkı!”
  İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...
  Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine konuştuk...
  Dışişleri Bakanı Washington’dan sonra
Suudi Arabistan’da!
  Filistin yönetimine tam teslimiyet dayatılıyor
  Yükselen bir kapitalist güç: Sosyal-emperyalist Çin
  TİB-DER Genel Kurulu gerçekleşti...
  ÇAM-DER’de birinci yıl etkinliği
  100. sayımızla sesimizi daha da
yükseltiyoruz
  “GATS, AB uyum sürecinde
meslekler nereye?”
  Yaşar Büyükanıt’ın ABD gezisi ve bir
kez daha ortaya çıkan gerçekler - M. Can Yüce
  Bültenlerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İbrahim Ethem İlaç işçisi fabrikaya kapandı...

Direnen işçilerle dayanışmayı yükseltelim!

Topkapı’da kurulu bulunan ve yaklaşık iki yıldır sendikalaşma mücadelesi veren İbrahim Ethem Ulugay Fabrikası’nda çalışan işçiler fabrikaya kapandılar. İşçilerin talebi patronun sendikayı kabul etmesi ve sendika ile masaya oturması.

Aslında eylem önceden planlanmış değildi, patronun uzlaşmaz tutumu işçileri bu noktaya taşıdı. İşçilerin büyük çoğunluğu DİSK’e bağlı Lastik-İş’te örgütlendi, fakat patron sendikayı tanımadı. İşçiler bunun üzerine düzenli olarak sabahları, öğlenleri ve akşam paydoslarında patronu protesto etmek amacıyla bir dizi eylem gerçekleştirdiler. Fakat eylemler patronu geri adım atmaya zorlamada yetersiz kaldı. Sendikalaşma süreci de büyük ölçüde mahkemelerden çıkacak sonuca bağlanmıştı. Yerel mahkemenin işçiler aleyhine karar vermesi örgütlenme sürecini iyice zora soktu. Fakat geçtiğimiz günlerde üst mahkeme yerel mahkemenin kararını bozdu ve böylece sendikanın işyerine girmesinin önündeki hukuki engeller de kaldırılmış oldu.

Elbette bu kadarı işçilerin harekete geçmesi için yeterli değildi. İşçileri yeniden eylemli mücadeleye yönelten neden ücretin düşmesi ve çalışma koşullarının ağırlaşmasıydı. Ocak zamlarının sadaka sınırını aşmaması bardağı taşıran son damla oldu. Bu aşamada fabrikadaki öncü işçilerin kararlı çabalarıyla işçiler yeniden toparlanmaya başladı. İşçiler bir dizi toplantı yaptı. Geçtiğimiz hafta yapılan son toplantıya fabrikadaki işçilerin büyük bir bölümü katıldı. Bu toplantıda mücadele isteği ve kararlılığı öne çıktı. Böylelikle yeniden sendikalaşma eğilimi güçlendi ve Lastik-İş yönetiminin de harekete geçmesine neden oldu.

Üst mahkemenin sendika lehine verdiği karar ile Ocak zamlarının ortaya çıkardığı tepki birleşince ortaya mücadele kararlılığı çıktı. Bu aşamada sendika yöneticilerinin kararı, geçmişte yapıldığı gibi iş giriş çıkış saatlerinde yapılacak sınırlı eylemlilikler biçimindeydi. Birkaç gündür bu eylemler düzenli olarak yapılmaktaydı. Herşey 21 Şubat günü gündüz vardiyasının iş çıkışında yapılan eylem sırasında patronun yaptığı müdahaleyle başladı. Patron işçiler eylemdeyken bekleyen servisleri gönderdi. Bunun üzerine işçiler bekleyişe geçtiler. Talepleri servislerin geri gönderilmesiydi. Patronun buna yanaşmaması üzerine işçiler de fabrikadan ayrılmama kararı aldılar. Sendikacılar işçileri bu kararlarından vazgeçirmeye çalıştılarsa da bunda başarılı olamadılar ve işçilerin kararına uymak zorunda kaldılar.

Fabrika içerisinde sloganlar ve alkışlarla direnişlerini südüren işçiler bu geceyi (21 Şubat) fabrikada geçirecekler. Şu an işçiler arasında ertesi gün iş başı yapmamak üzerine karar alınması sözkonusu. Durum tam olarak gündüz işe başlama saati geldiğinde netleşecek. İşçiler, sonuç almak için eylemi kararlı bir şekilde sürdürmek gerektiğini söylüyorlar ve geri adım atmaları halinde patronun pervasızca saldıracağı konusunda net bir bilince sahipler. Kendiliğinden başlayan bu direnişi sürdürmenin önlerindeki tek seçenek olduğu yönünde belirgin bir inanca sahipler.

İşçilerin direnişine çevredeki kimya işkolunda örgütlü işyerlerinden temsilciler gelerek destek sundular.

İbrahim Ethem işçisi direnişi kararlı bir şekilde sürdürür ve başarıyla sonuçlandırabilirse, bu hem Topkapı bölgesi hem de kimya işkolunda önemli bir etki yaratacaktır.

Direnişin başarısı işçilerin direnişi kararlılıkla sürdürmelerine ve direnişe verilecek sınıf dayanışmasının gücüne bağlı olacaktır. Eğer hakkıyla destek verilir ve gereken kararlılık gösterilirse İbrahim Ethem işçisi kazanacaktır. Sonuçta kazanan işçi sınıfı olacaktır.


BOTAŞ’ta işten atma saldırısı

Kurtköy Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi BOTAŞ’a iş yapan Cerit Temizlik ve Emlak Şirketi adlı taşeron firmada çalışan işçiler, geçtiğimiz hafta içerisinde patronun kölelik dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar. İşçiler firmanın, 8 Şubat 2007 tarihli bir sözleşmeyle Biotem adlı şirket tarafından satın alındığını öğrendiler. Bu gelişmenin ardından işçilerden geçmişe ait tüm haklarından vazgeçmeleri ve Zonguldak Devlet Hastanesi’nde çalışmaları istendi. Bunun üzerine işçiler, dayatılan sözleşmeyi imzalamayarak yaklaşık 7 ay önce üye oldukları Genel-İş Sendikası’na başvurdular.

Bir süre önce güvencesiz çalışmamak için sendikaya topluca üye olan 100’ü aşkın işçi şimdi patronun dayatmalarıyla karşı karşıya bulunuyor. Asgari ücrete çalıştırılan işçilerin iş akitlerinin feshedilip edilmediği henüz bilinmiyor. Kendilerine imzalatılmak istenen sözleşmenin kabul edilemez olduğunu söyleyen 27 işçi mahkemeye başvurmaya hazırlanıyor. İşe temizlik elemanı olarak alınan işçiler, temizlik işleri dışındaki her işin kendilerine yaptırıldığını, hatta BOTAŞ’ta çalışan memurların kişisel işlerini (ev taşımak gibi) bile yapmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar.

Patronun saldırısına maruz kalan işçilerden Hüseyin Cerit, daha önce çalıştığı taşeron firmada da benzer bir sürecin yaşandığını, kararlı bir duruşla kazanım sağladıklarını ifade ediyor. Bugün de kararlı bir mücadele yürütülerek hakların kazanılabileceğini belirtiyor.

Bülent Taşçı ise çok zor şartlar altında sendikaya üye olduklarının ve aynı birlikteliği şimdi de göstermenin zorunlu olduğunun altını çiziyor. Aralarında 6 ile 10 yıl arasında çalışan işçi arkadaşlarının olduğunu söyleyen Taşçı, yapılan sözleşmelerde ücretlerinin artmadığını ve BOTAŞ’ın kendilerinin sırtından dünyanın parasını kazandığını dile getiriyor.

Ercan Paydaş ise yaklaşık 10 yıldır BOTAŞ’ta çalışan bir arkadaşlarının ilaçlamada zehirlendiğini ve şirket tarafından işte değil evde zehirlendiğini söylemesinin istendiğini ifade ediyor.

Bugün de önlerine gelen sözleşmeyi imzalamaları yönünde tehdit edildiklerini söyleyen işçiler, BOTAŞ’ın servislerinin bile kendileri için bir ayrıcalık olarak gösterildiğini belirtiyorlar. Haklarını almak için kararlı olduklarını söyleyen işçiler, “Hakkımızı da alacağız, işimize de geri döneceğiz!” diyorlar.

19 Şubat günü işçilerin üye oldukları DİSK/ Genel-İş Sendikası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir, sendika avukatı ve işçilerin biraraya geldiği bir toplantı yapıldı. Genel-İş Sendikası, işçiler kararlı oldukları sürece yanlarında olduklarını ve her türlü desteği sunmak için çaba göstereceklerini ifade ederek DİSK’in 40. yılında daha fazla mücadele çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak/Kartal


Tuzluçayır Anadolu Lisesi’nde eylem

Tuzluçayır Anadolu Lisesi idaresi öğlen paydosunda öğrencilerin dışarıya çıkmasını yasaklamak amacıyla dış kapıyı 19 Şubat gününden itibaren kapatmaya başladı. Önceki yıllarda da denenen bu uygulama okuldaki öğrencilerin tepkisiyle boşa düşürülmüştü. Eğitimin ticarileştirilmesi ve liselerin F tipleştirilmesi sürecini hızlandırma anlamına gelen bu uygulamayı Tuzluçayır Lisesi öğrencileri 3 gündür protesto ediyorlar. Öğlen paydosunda ıslıklarla, alkışlarla, sloganlarla ana kapı önünde biriken öğrenciler 3 gündür fiili bir eylem süreci örüyorlar. Eylemde “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın demokratik lise mücadelemiz!” sloganları atıldı. Eyleme öğrencilerden anlamlı bir katılım sağlandı.

21 Şubat günü öğrenciler, yine polis ve güvenlik görevlilerinin kapıda beklemesi üzerine, demir kapı üzerinden atlayarak bu uygulamayı boşa düşürmeye çalıştılar ve kapının açılmasını sağladılar. Bu arada okul kantinindeki gıda maddelerinin pahalanmış olması bu uygulamanın arkasındaki nedenlere de işaret ediyor. Tuzluçayır Anadolu Lisesi’ndeki bu saldırıya karşı mücadele önümüzdeki süreçte öğrencilerin kararlı duruşu ile devam edecek.

Kızıl Bayrak/Ankara


Metal işçileri mücadelenin ve örgütlenmenin sorunlarını tartışıyor!

Avrupa Yakası’ndan metal işçileri olarak 18 Şubat günü bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantı ile hedeflenen, metal sektöründeki çalışmada derinleşebilmek, önümüzdeki dönem yapılacak BMİS şube ve genel merkez seçimlerine müdahale edebilmek ve taban örgütlülükleri yaratabilmek; bu çerçevede metal sektöründe mücadelenin ve örgütlenmenin sorunlarını ele alabilmekti.

Toplantının ana gündemleri şöyle özetlenebilir:

Metal sektörünün son durumu; metal sektörü neden belirleyici-sürükleyici sektördür; sektördeki örgütlülük durumu; sektördeki örgütlü sendikaların durumu ve metal işçilerinin güncel görev ve sorumlulukları.

Bu gündemler çerçevesinde yaklaşık iki saat süren bir tartışma yapıldı. Toplantıya sanayi sitelerinden, orta ve büyük ölçekli metal fabrikalarından, sendikalaşma süreci içerisinde olan ve sendikalı fabrikalardan 25 işçi katıldı.

Yukarıda belirtilen gündemler üzerinden yürüttülen tartışmalarda şu noktalar ön plana çıktı.

Bugün metal sektöründe 650 bin işçi çalışmakta. Metal sektörü ekonomideki yeri ve diğer sektörlere sağladığı girdilerden dolayı temel ve belirleyici bir konumda bulunuyor. Metal fabrikalarının büyük bir bölümünde sendikal örgütlülük yok. Var olan sendikal örgütlülükler de her geçen gün patronlar tarafından dağıtılıyor. Bu alanda örgütlü üç sendika var. Bunların en başında Türk Metal Sendikası geliyor. Bu sendika sınıf işbirlikçisi ve ihanetçi bir kimlik taşıyor. Bu sendikaya karşı etkili bir mücadele yürütmek, ihanetçi ve işbirlikçi kimliğini sınıf içerisinde teşhir etmek bugünün en acil görevlerinden biridir. Çelik-İş Sendikası da farklı bir durumda değil. BMİS, farklı bir tablo çizse de izlediği politikalar nedeniyle egemen sınıfın saldırıların kolayca hayata geçmesine yolaçıyor.

Bu sendikalara kendi zeminleri üzerinden müdahale etmek öncü işçilerin ve sınıf devrimcilerinin temel sorumluluklarından biridir. Bir öteki sorumluluk ise, büyük bir çoğunluğu örgütsüz olan ve neredeyse çıplak ücrete mahkum edilen, 12-14 saat ve ağır koşulları altında çalışan metal işçilerini örgütleme sorumluluğudur. Metal işçileri taşeronlaştırma, güvencesiz, düşük ücret, işsizlik, sendikasız, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırma gibi bir dizi sorun yaşamaktadır. Bugünün acil görevi, bu sorunlar temelinde sermaye sınıfının saldırılarına ve sendikal ihanete karşı dişe diş bir mücadele yürütmektir.

İşçilerin örgütlenmesinin önünde birçok “yasal” ve yaşadışı engel olsa da, bugün sendikalaşma girişimini sürdüren kimi işçilerin de ifade ettiği gibi “işçiler kararlı olursa tüm engeller aşılabilir.” Bu engellerin aşılmasında devrimci bir sınıf faaliyetinin belirleyici bir önemi var. Dolayısıyla bugün tüm çaba, enerji ve dikkat bu alana yoğunlaştırılmalıdır.

Verimli ve canlı tartışmaların yapıldığı bir atmosferde gerçekleşen toplantı, 26 Şubat günü yapılacak DİSK’in 40. yıl gecesine etkin katılım çağrısıyla bitirildi.

Avrupa Yakası’ndan metal işçileri


Kamuda TİS görüşmeleri başladı...

Harekete geçmezsek bir kez daha ihanete uğrayacağımız kesin!

Kamu işçilerini ilgilendiren toplu görüşmelerin bu ay başlayacağı duyuruldu. 300 binden fazla işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmeleri için çalışmalara başlandı.

Bugüne kadar yürütülen TİS’lerde Türk-İş’in ihanetçi tutumu bu yıl da devam edecek gibi görünüyor. Kölelik dayatması, sosyal hakların gaspı vb. saldırılar TİS’lere girerken, Türk-İş ücret artışlarını gündemleştirerek ücret sendikacılığı yapmaya devam ediyor. Halihazırda Türk-İş cephesinden hazırlıklara ilişkin söylenen, ücretler için henüz net bir rakamın belirlenmediğinden ibarettir.

Kamuda çalışan 300 bini aşkın işçiyi ilgilendiren TİS’lerde sosyal haklardan ücret artışlarına, fazla mesai ücretlerinden çalışma koşullarına kadar birçok madde gündeme gelecek. Türk-İş’in pratiği bugüne kadar bırakalım yeni haklar kazanmayı, kazanılmış hakları dahi korumaktan uzak durduğunu göstermektedir. Ancak sermaye ile kolkola giren, devletin saldırılarının önünü düzleyen Türk-İş bürokratları, TİS’lerde göstermelik olarak sıkı “pazarlıkçı” kesilirler. Bol keseden atılan “tehditler” ortalığı kaplar. Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç benzer bir çıkış yaptı. Kılıç, hedeflenen enflasyonla beklenen enflasyon arasındaki farkın gözetilmesi gerektiğini, 2006 yılında ücretlerde reel bir aşınma olduğunu söyledi.

Beklentilerine yanıt bulamamaları durumunda meydanlara inmekten çekinmeyeceklerini belirterek, “Fedakarlık yok” dedi.

Toplu iş sözleşme görüşmeleri için takvim, Türk-İş bünyesindeki sendikaların, yetki işlemlerinin tamamlanmasının ardından kamu işveren sendikalarına görüşme çağrısı yapmasıyla başlayacak.

Görüşmelerin başlamasından sonra, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu oluşturulacak. Kurul, görüşmeler sürerken Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile biraraya gelerek işçilerin ücretlerine, sosyal yardım ödemelerine ve fazla mesai ücretlerine yapılacak artışları kararlaştıracak.

Tüm bunlar olurken asıl sürece müdahil olması gereken işçilerin de harekete geçmesi gerekiyor. Zira bir kez daha açık bir ihanet yaşanacak. Bu ihaneti tersine çevirmenin yolu ise hiç vakit kaybetmeden TİS komitelerini kurmaktan geçmektedir.


SES 11 Mart'ta Ankara'da!

“SSGSS yasasına karşı seyirci kalmayacağız!”

Sermayenin sağlıkta yıkım saldırıları devam ediyor. En son çıkarılan “torba yasa” ile artık “ithal hekim” dönemi başlayacak. Yine bu yasa ile radyoloji çalışanlarının çalışma süreleri artacak, anestezi teknisyenlerine ağır sorumluluklar yüklenecek, tüm sağlık çalışanlarının çalışma süreleri 45 saat olarak düzenlenecek.

Sağlık hizmetinin paralılaşmasının ve piyasalaşmasının somut biçimlerinden biri olan aile hekimliği uygulaması ise, çalışanların itirazlarına rağmen, Türkiye genelinde 9 ilde pilot olarak uygulanıyor. Bu yıl pilot bölgelerin sayısının 20'ye çıkarılması planlanıyor. Aile hekimliği uygulamaları ile bir yandan sağlık emekçileri fazla çalışmaya mahkum ediliyor, diğer yandan iş güvencesiz ve rekabet ortamında çalışmaya zorlanıyor.

MTK toplantısının ardından SES yaptığı açıklama ile sağlıkta yıkım uygulamalarına sessiz kalmayacağını, 11 Mart'ta Ankara'da miting gerçekleştireceğini ifade etti.

SES tarafından yapılan açıklamada şun görüşlere yer verildi:

“Anayasa Mahkemesi'nin pek çok maddesini iptal etmesine rağmen, hükümet SSGSS Yasası'ndan vazgeçmiyor. 'Devlet Memurları Kanunu Yasa Tasarısı'nı gündeme getirerek iş güvencesiz, esnek çalışmayı dayatıyor, 'aba altından sopa gösteriyor'.

“Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri, doğuştan kazanılmış hak olan sağlık hakkının gasp edilmesine, hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, gözümüzün önünde çocuklarımızın hastalanmasına, insanlarımızın önlenebilir hastalıklardan ve ilaçsızlık yüzünden ölmesine seyirci kalamayız, kalmayacağız.

“- Aile Hekimliği uygulaması ile sağlık ocaklarının kapatılarak koruyucu sağlık hizmetlerinin baltalanmasına ve piyasalaştırılmasına,

“- Özerkleştirme gibi kavramlara sığınılarak hastanelerin kâr-zarar hesabını güden ticari işletme olarak yapılandırılmasına,

“- Yurttaşın 'müşteri', sağlık emekçisinin köleleştirilerek, işsizlikle tehdit edilmesine,

“Anayasa Mahkemesince yürütmesi durdurulmasına rağmen hala sağlık ve sosyal güvenliğimizi tehdit eden SSGSS yasasına karşı seyirci kalamayız, SEYİRCİ KALMAYACAĞIZ.”

“17 Şubat 2007 günü 57 ilden 81 kişi ile toplanan Merkez Temsilciler Kurulumuz, Her Şeyin Başı Sağlık; Sağlıkta Yıkımı Durduralım mücadele programımız çerçevesinde TTB ile Genel Merkezimizin ilkesel olarak ortaklaştığı aşağıdaki eylem programını hayata geçirmeyi kararlaştırmıştır:

“1) 1 Mart 2007 tarihinde tüm illerde sağlık ocaklarının kapatılarak yerine piyasacı Aile Hekimliğinin dayatılmasına karşı Sağlık Ocaklarımıza sahip çıkacağız.

“2) 11 Mart 2007'de Ankara'da, sağlıkta yıkıma yol açan; Aile Hekimliği, hastanelerin işletmeye dönüştürülmesi, Genel Sağlık Sigortası, torba yasa ve sağlık hakkını ortadan kaldıran tüm uygulamalara karşı, 'Her Şeyin Başı Sağlık; Sağlıkta Yıkımı Durduralım' talebi ile tüm toplum kesimlerinin katılımına açık merkezi bir miting gerçekleştireceğiz.

“3) 14 Mart Sağlık haftasında, sağlığı olumsuz etkileyen tüm faktörlere karşı; Herkese Eşit, Ücretsiz, Nitelikli Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün! şiarıyla GöREV'de olacağız.”